ANALİZ - İran'da Cumhurbaşkanlığı Seçimlerine Doğru
Seçim kampanyasının başlamasından önce beklentiler, İran’da teamüllerin bozulmayacağı ve Ruhani’nin iki dönemlik cumhurbaşkanları kervanına katılacağı yönündeydi Ancak ismi Hameney sonrası rehberlik için geçen Reisi'nin aday olması, ardından Tahran Belediye Başkanı Kalibaf’ın seçim tartışmalarında öne çıkması Ruhani’nin seçilmesinin beklendiği kadar kolay olmayabileceğini gösterdi İran diplomasisi Obama döneminden çok daha farklı yeni bir dönemin başladığının farkında ve Türkiye dahil bölgesel güçleri karşısına almasının getireceği maliyeti fark etmiş görünüyor.
HAKKI UYGUR - İran’da 19 Mayıs’ta yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaşırken, seçim kampanyaları da giderek ısınıyor. Altı adayın yarıştığı seçimlerin aslında mevcut cumhurbaşkanı ‘ılımlı’ Hasan Ruhani ile ‘muhafazakâr’ adaylardan ülkenin en büyük vakfı İmam Rıza Türbesi’nin Başkanı ve yargının güçlü ismi İbrahim Reisi ya da Tahran Belediye Başkanı Muhammed Bakır Kalibaf arasında geçeceği ve seçimlerden önce bazı adayların yarıştan çekileceği düşünülüyor.
- İran’daki siyasal sistem
Anayasada ülkenin ikinci adamı olarak nitelendirilen cumhurbaşkanın mevcut temel politikalarda ne gibi değişikliklere yol açabileceği yönündeki sorulara cevap olması hasebiyle öncelikle İran siyasi sistemiyle ilgili birkaç noktayı aydınlatmak gerekiyor.
Ülkenin siyasi sisteminin tepesinde Uzmanlar Meclisi adında tamamı din adamlarından oluşan bir meclis tarafından ömür boyu seçilen, Veli-i Fakih ya da İnkılap Rehberi olarak adlandırılan bir din adamı bulunuyor. Vefat etmesi ya da akli melekelerini kaybetmesi durumları dışında görevini ölene kadar sürdürüyor.
Ülkenin temel iç ve dış politikalarını belirlemek, silahlı güçlere komuta etmek gibi asli görevlerinin yanı sıra, üyelerinin yarısını doğrudan atadığı Anayasa Koruma Konseyi ya da başkanını tayin ettiği yargı gibi araçlarla ülkenin hemen tüm kritik kurumlarını yönetiyor. Aynı şekilde şehir ve kasabalardaki cuma imamları ya da çeşitli kurumlardaki temsilcileriyle sistemi tamamen kontrolü altında tutuyor. Devrim Liderini denetleyecek, başarısını değerlendirecek ya da başarısız olması durumunda görevinden alacak herhangi bir mekanizma bulunulmuyor. Zaten birçok muhafazakâr teorisyene göre Veli-i Fakih aslında Allah tarafından belirlenir ve Uzmanlar Meclisinin yaptığı şey hakikatte Allah’ın iradesini keşfetmekten ibarettir.
- Cumhurbaşkanının konumu ve yetkileri
Cumhurbaşkanı en güçlü olduğu ekonomik konularda bile tam yetki sahibi değildir, örneğin ülke ekonomisinin üçte birinin yine Devrim Liderine bağlı vakıflarca yönetildiği İran basınında sürekli olarak gündeme getirilir. Ayrıca 2003 Irak işgalinden sonra dış politika özellikle de Irak ve Suriye gibi çatışma alanları ciddi bir şekilde Devrim Muhafızları Ordusunun (DMO) inisiyatif alanına girmiştir. Nitekim Devrim Muhafızları komutanlarından Mesud Cezayiri adaylara yazılı olarak tebliğde bulunduklarını ve seçim kampanyası esnasında dış politika konularına girmemelerini istediklerini söyleyebilmiştir.
Yine seçim kampanyası esnasında Cumhurbaşkanı Ruhani’yi destekleyen Tahran eski Belediye Başkanı Gulam Hüseyin Kerbasçi hakkında, Tahran’ın Suriye politikalarını eleştirdiği için dava açılmış ve ifade vermeye çağrılmıştır. Cumhurbaşkanlarını son derece zor ortamda çalışmaya zorlayan bu duruma eski Cumhurbaşkanı Ahmedinejad da çeşitli defalar isyan etmiş ve “kime hesap vereceğimi şaşırdım, emniyet, yargı ve DMO zaten beni dinlemiyor” ifadeleriyle yakınmıştır.
- Aday olma kriterleri
Öte yandan bu kısıtlı yetkilere sahip pozisyona aday olmanın son derece subjektif, yoruma bağlı ve seçimden seçime değişebilen şartları bulunuyor. İdeolojik muhalifleri ve marjinal grupları bir kenara bırakacak olursak, kadınlar, gayrimüslimler ve Sünniler gibi nüfusun yaklaşık yüzde 75’ini oluşturan kesimlerin şansı bulunmuyor. Bunun yanı sıra bu seçimlerde yasal bir engel bulunmamasına rağmen Hatemi, Ahmedinejad ve Bekai örneğinde görüldüğü gibi eski cumhurbaşkanları ile onlara yakın isimlerin aday olamaması ülke içinde çeşitli tartışmalara neden oldu.
Sistem kapsamlı ön eleme işlemini meşrulaştırmak için normal zamanlarda pek rastlanılmayacak ‘değişik’ kişilerin ön adaylıklarına izin vermekte, örneğin televizyon kanalları vahiy aldığı için aday olduğunu iddia eden bir meczubun adaylığını gürültülü bir propaganda ile yayınlayabilmektedir. Bu şekilde halka Anayasayı Koruma Konseyi'nin vetolarının aslında ne kadar gerekli olduğu düşüncesi ilka edilmeye çalışılmaktadır.
- Temel politikalarda değişiklik beklenmemeli
Dolayısıyla kısıtlı imkanlara sahip olan ve görev süresinin sona ermesinden sonra bir çeşit istenmeyen adam ilan edilen cumhurbaşkanlarının görev yaptığı İran’daki siyasi sistemin bir ölçüde Orta Asya’daki başkanlık sistemlerine, cumhurbaşkanlarının konumunun da bu ülkelerdeki başbakanlara benzediği ileri sürülebilir.
Aslında sistemin en tepesindeki isim olan Ali Hameney de bu durumun farkında olduğundan ve cumhurbaşkanlarının pratikte anayasada sınırlı olan yetkilerini bile kullanamadıklarını bildiğinden geçtiğimiz yıllarda cumhurbaşkanlığının kaldırılmasını ve yerine daha kısıtlı yetkilere sahip başbakanlığın getirilmesini istemişti. Nitekim bu öneri son zamanlarda etkili din adamı Ayetullah Cafer Subhani tarafından da tekrarlanmıştır. Dolayısıyla cumhurbaşkanı kim seçilirse seçilsin ülkenin temel iç ve dış politikalarında ciddi bir değişiklik beklenmemelidir
- Seçim kampanyasında öne çıkanlar
Seçim kampanyasının başlamasından önce beklentiler, İran’da teamüllerin bozulmayacağı ve Ruhani’nin iki dönemlik cumhurbaşkanları kervanına katılacağı yönündeydi. Zira yurtdışına kaçmak zorunda kalan ilk Cumhurbaşkanı Ebulhasan Benisadr ve suikast sonucu öldürülen Muhammed Ali Recai örnekleri dışarıda tutulacak olursa yaklaşık 35 yıldır bütün cumhurbaşkanları iki dönem görev yaptı. Ancak önce Reisi gibi, ismi Hameney sonrası rehberlik için geçen güçlü bir figürün aday olması, ardından Tahran Belediye Başkanı Kalibaf’ın agresif bir şekilde seçim tartışmalarında öne çıkması Ruhani’nin ikinci dönem seçilmesinin beklendiği kadar kolay olmayabileceğini gösterdi.
Özellikle şehirli orta sınıfların seçimlere katılımının düşük olması durumunda Ruhani’nin işinin zora gireceği düşünülüyor. Kalibaf ve Reisi, Ahmedinejad’ı andırır biçimde bol keseden seçim vaatleriyle kırsal ve fakir kesimlere boncuk dağıtıyorlar. Ruhani ise işbaşında olmasının verdiği sorumluluktan olsa gerek bu tür gerçekleşmesi imkansız vaatlerde bulunmaktan kaçınıyor.
- Kalibaf etkisi
Seçim tartışmalarının ilk turunda ön plana çıkan Kalibaf eski bir pilot, DMO’da komutanlıklar ve Emniyet Genel Müdürlüğünden sonra Tahran Belediye Başkanlığına seçildi. Daha önce de çeşitli kereler cumhurbaşkanlığına aday olan Kalibaf tabiri caizse popülizmin alasını yapmaktan kaçınmıyor. Kimi zaman hala ev hapsinde olan ama seçim kampanyaları esnasında kendisinden sıklıkla bahsedilen hatta Ruhani mitinglerinde sloganlarla desteklenen muhalefet lideri Mir Hüseyin Musevi'nin sözlerini kullanıyor, yeri geliyor Rabia işaretinden faydalanıyor, hatta diğer adayların sembollerini bile kullanabiliyor.
Sürekli olarak Wall Street’i İşgal hareketinden ilhamla yüzde 96 ve yüzde 4 vurgusu yaparak halkın çoğunluğunun adayı olduğunu vurguluyor. İran gibi ekonomik açıdan zor durumda olan ülkede bu tür çıkışların özellikle varoşlarda ve kırsalda yaşayan milyonlarca insan için önemli olduğu öngörülebilir. Nitekim Kalibaf ve Reisi ikilisi cuma günü gerçekleştirilen ikinci tur canlı seçim tartışmalarında da hükümeti yolsuzluklarla ve nükleer anlaşmanın istenilen ekonomik sonuçlara yol açmamasıyla suçlamaları önemliydi. Eğitim Bakanının kızının İtalya’dan yaklaşık 60 bin dolarlık tekstil ithalatı yapması da Ruhani ve İshak Cihangiri’ye yönelik diğer önemli bir koz oldu. Ruhani ise kadınlar, azınlıklar ve aşırıcılık karşıtlığı üzerinden prim yapmaya çalıştı ve gereksiz füze denemeleri ve sloganları nedeniyle DMO’yu açıkça eleştirmekten çekinmedi. Tabii ki bu durum da Silahlı Kuvvetlerin bildiri yayınlamasına ve adayların askeri konulara girmemesini istemesine sebep oldu. Bu atışmalar Ruhani’nin seçilmesi durumunda ikinci dönemin içeride daha gergin geçeceğinin göstergesi olarak değerlendirilebilir.
- Türkiye tartışmaları
Televizyon tartışmaları esnasında adaylar Türkiye’ye de çeşitli atıflarda bulundular. Ruhani, Türkiye ve Rusya ile birlikte gerçekleştirilen Astana görüşmelerinin İran’ın diplomatik gücünü yansıttığını söylerken, muhafazakâr adaylardan Mir Selimi ise Türkiye ile müzakereler yapılmasının faydasız olduğunu zira İranlı turistlerin Türk polisi tarafından kötü muameleye maruz bırakıldığını ileri sürdü.
Yine Mir Selimi son dönemde İran basınında sıklıkla dile getirilen ve çevre sorunlarından Türkiye’yi sorumlu tutan yaklaşımı savunarak Fırat nehri üzerindeki barajların İran’da kuraklığa ve toz fırtınalarına sebep olduğunu iddia etti. Diğer muhafazakâr aday Reisi de İran’ın Irak’taki siyasi nüfuzuna rağmen Türk şirketleri ile rekabette zorlandıklarını buna bir çare bulunması gerektiğini söyledi.
- Dış politika ve seçimler
Dış politika konusu da seçimlerde tartışılan önemli gündem maddelerinden birisi. Ruhani ve Cihangiri dış dünyayla daha yapıcı ilişkiler istediklerinin mesajını verirken, Kalibaf “insanları neden savaştan korkutuyorsunuz, zaten sekiz sene savaştık” diyecek kadar sert söylemlerden kaçınmıyor. Bununla birlikte gerek Reisi gerekse de Kalibaf nükleer anlaşmaya bağlı kalacaklarını açıkladılar hatta Reisi, şakayla karışık “Şah zamanından kalan uluslararası anlaşmalar bile meclis tarafından reddedilmediyse kabulümdür” dedi.
Uluslararası gelişmeler, öteden beri İran seçimleri üzerinde etkili olmuştur. Nitekim reformcuların, Bush’un politikalarına karşı fazla yumuşak kalacağını düşündüğü için müesses nizam 2005 yılında Ahmedinejad’ı öne sürmüş, ancak sonrasında Ahmedinejad’ın reformculardan daha fazla sorun çıkaracağını öngörememişti. Özellikle Trump’ın seçilmesinden duyduğu kaygıyı dile getirmekten kaçınmayan İranlı yazarlardan eski nükleer müzakereci Hüseyin Museviyan ‘Trump’a karşı nasıl davranmalıyız’ başlıklı yazısında Trump’ın eline bahane verilmemesinin öneminin altını çiziyordu.
- Trump döneminde ABD ile ilişkiler
İlk gezisini İran’ın bölgedeki başlıca hasmı Suudi Arabistan’a yapacak olan Trump’ın İran’dan ve nükleer anlaşmadan hazzetmediği sır değil. İranlı reformcu ya da ılımlı elitlerden yaygın bir kesim Kalibaf ya da Reisi gibi devlet tecrübesine sahip olmayan birisinin Cumhurbaşkanlığına seçilmesi durumunda Trump’a İran’a saldırması için uygun ortamı sağlayabileceğinden endişe ediyor.
Suriye politikalarının özellikle de Arabistan Elçiliği baskının İran’ı bölgesel bir inziva içine ittiğini savunan bu kesimlere göre Obama döneminde bu durum fazla sorun yaratmazken şu anda İran küresel ve bölgesel güçler tarafından eş zamanlı olarak baskı altına alınıyor ve bunun sorumlusu da içerideki bir avuç şiddet yanlısı etkili kesim. Nitekim iç politikayla ilgili tartışmalara pek girmeyen Dışişleri Bakanı Zarif bile Arabistan eksenli yeni kamplaşmanın yarattığı rahatsızlığı ortaya koyarak “Arabistan elçiliğine saldırı yalnızca aptallık değil ülkeye ihanettir” şeklinde sert bir açıklama yaptı. Dış gelişmeleri önceden teşhis edebilmesiyle tanınan İran diplomasisi Obama döneminden çok daha farklı yeni bir dönemin başladığının farkında ve Türkiye dahil bölgesel güçleri karşısına almasının getireceği maliyeti fark etmiş görünüyor.
Sonuç olarak kamuoyu araştırmalarının pek yaygın olmadığı ülkedeki seçim kampanyasında şu an için Ruhani’nin önde olduğu düşünülmekle birlikte ne kadar oy olacağı ve ilk turda cumhurbaşkanı seçilip seçilemeyeceği belirsizliğini koruyor. Öte yandan dış gelişmelerin seçimleri ne kadar etkileyeceği ve sistemin muhafazakâr adaylardan biri lehine ağırlığını koyup koymayacağı da şu an için belirsiz durumda. Açık olan ise cumhurbaşkanlarının İran iç ve dış politikasında belirleyici aktör olmaktan uzak oldukları ve İran’ın önümüzdeki dönemde dış politikadaki gelişmelerle gündeme gelmesinin daha muhtemel göründüğüdür.
[Dr. Hakkı Uygur. İran Araştırmaları Merkezi (İRAM) Başkan Yardımcısı]
Kaynak: AA
- İran’daki siyasal sistem
Anayasada ülkenin ikinci adamı olarak nitelendirilen cumhurbaşkanın mevcut temel politikalarda ne gibi değişikliklere yol açabileceği yönündeki sorulara cevap olması hasebiyle öncelikle İran siyasi sistemiyle ilgili birkaç noktayı aydınlatmak gerekiyor.
Ülkenin siyasi sisteminin tepesinde Uzmanlar Meclisi adında tamamı din adamlarından oluşan bir meclis tarafından ömür boyu seçilen, Veli-i Fakih ya da İnkılap Rehberi olarak adlandırılan bir din adamı bulunuyor. Vefat etmesi ya da akli melekelerini kaybetmesi durumları dışında görevini ölene kadar sürdürüyor.
Ülkenin temel iç ve dış politikalarını belirlemek, silahlı güçlere komuta etmek gibi asli görevlerinin yanı sıra, üyelerinin yarısını doğrudan atadığı Anayasa Koruma Konseyi ya da başkanını tayin ettiği yargı gibi araçlarla ülkenin hemen tüm kritik kurumlarını yönetiyor. Aynı şekilde şehir ve kasabalardaki cuma imamları ya da çeşitli kurumlardaki temsilcileriyle sistemi tamamen kontrolü altında tutuyor. Devrim Liderini denetleyecek, başarısını değerlendirecek ya da başarısız olması durumunda görevinden alacak herhangi bir mekanizma bulunulmuyor. Zaten birçok muhafazakâr teorisyene göre Veli-i Fakih aslında Allah tarafından belirlenir ve Uzmanlar Meclisinin yaptığı şey hakikatte Allah’ın iradesini keşfetmekten ibarettir.
- Cumhurbaşkanının konumu ve yetkileri
Cumhurbaşkanı en güçlü olduğu ekonomik konularda bile tam yetki sahibi değildir, örneğin ülke ekonomisinin üçte birinin yine Devrim Liderine bağlı vakıflarca yönetildiği İran basınında sürekli olarak gündeme getirilir. Ayrıca 2003 Irak işgalinden sonra dış politika özellikle de Irak ve Suriye gibi çatışma alanları ciddi bir şekilde Devrim Muhafızları Ordusunun (DMO) inisiyatif alanına girmiştir. Nitekim Devrim Muhafızları komutanlarından Mesud Cezayiri adaylara yazılı olarak tebliğde bulunduklarını ve seçim kampanyası esnasında dış politika konularına girmemelerini istediklerini söyleyebilmiştir.
Yine seçim kampanyası esnasında Cumhurbaşkanı Ruhani’yi destekleyen Tahran eski Belediye Başkanı Gulam Hüseyin Kerbasçi hakkında, Tahran’ın Suriye politikalarını eleştirdiği için dava açılmış ve ifade vermeye çağrılmıştır. Cumhurbaşkanlarını son derece zor ortamda çalışmaya zorlayan bu duruma eski Cumhurbaşkanı Ahmedinejad da çeşitli defalar isyan etmiş ve “kime hesap vereceğimi şaşırdım, emniyet, yargı ve DMO zaten beni dinlemiyor” ifadeleriyle yakınmıştır.
- Aday olma kriterleri
Öte yandan bu kısıtlı yetkilere sahip pozisyona aday olmanın son derece subjektif, yoruma bağlı ve seçimden seçime değişebilen şartları bulunuyor. İdeolojik muhalifleri ve marjinal grupları bir kenara bırakacak olursak, kadınlar, gayrimüslimler ve Sünniler gibi nüfusun yaklaşık yüzde 75’ini oluşturan kesimlerin şansı bulunmuyor. Bunun yanı sıra bu seçimlerde yasal bir engel bulunmamasına rağmen Hatemi, Ahmedinejad ve Bekai örneğinde görüldüğü gibi eski cumhurbaşkanları ile onlara yakın isimlerin aday olamaması ülke içinde çeşitli tartışmalara neden oldu.
Sistem kapsamlı ön eleme işlemini meşrulaştırmak için normal zamanlarda pek rastlanılmayacak ‘değişik’ kişilerin ön adaylıklarına izin vermekte, örneğin televizyon kanalları vahiy aldığı için aday olduğunu iddia eden bir meczubun adaylığını gürültülü bir propaganda ile yayınlayabilmektedir. Bu şekilde halka Anayasayı Koruma Konseyi'nin vetolarının aslında ne kadar gerekli olduğu düşüncesi ilka edilmeye çalışılmaktadır.
- Temel politikalarda değişiklik beklenmemeli
Dolayısıyla kısıtlı imkanlara sahip olan ve görev süresinin sona ermesinden sonra bir çeşit istenmeyen adam ilan edilen cumhurbaşkanlarının görev yaptığı İran’daki siyasi sistemin bir ölçüde Orta Asya’daki başkanlık sistemlerine, cumhurbaşkanlarının konumunun da bu ülkelerdeki başbakanlara benzediği ileri sürülebilir.
Aslında sistemin en tepesindeki isim olan Ali Hameney de bu durumun farkında olduğundan ve cumhurbaşkanlarının pratikte anayasada sınırlı olan yetkilerini bile kullanamadıklarını bildiğinden geçtiğimiz yıllarda cumhurbaşkanlığının kaldırılmasını ve yerine daha kısıtlı yetkilere sahip başbakanlığın getirilmesini istemişti. Nitekim bu öneri son zamanlarda etkili din adamı Ayetullah Cafer Subhani tarafından da tekrarlanmıştır. Dolayısıyla cumhurbaşkanı kim seçilirse seçilsin ülkenin temel iç ve dış politikalarında ciddi bir değişiklik beklenmemelidir
- Seçim kampanyasında öne çıkanlar
Seçim kampanyasının başlamasından önce beklentiler, İran’da teamüllerin bozulmayacağı ve Ruhani’nin iki dönemlik cumhurbaşkanları kervanına katılacağı yönündeydi. Zira yurtdışına kaçmak zorunda kalan ilk Cumhurbaşkanı Ebulhasan Benisadr ve suikast sonucu öldürülen Muhammed Ali Recai örnekleri dışarıda tutulacak olursa yaklaşık 35 yıldır bütün cumhurbaşkanları iki dönem görev yaptı. Ancak önce Reisi gibi, ismi Hameney sonrası rehberlik için geçen güçlü bir figürün aday olması, ardından Tahran Belediye Başkanı Kalibaf’ın agresif bir şekilde seçim tartışmalarında öne çıkması Ruhani’nin ikinci dönem seçilmesinin beklendiği kadar kolay olmayabileceğini gösterdi.
Özellikle şehirli orta sınıfların seçimlere katılımının düşük olması durumunda Ruhani’nin işinin zora gireceği düşünülüyor. Kalibaf ve Reisi, Ahmedinejad’ı andırır biçimde bol keseden seçim vaatleriyle kırsal ve fakir kesimlere boncuk dağıtıyorlar. Ruhani ise işbaşında olmasının verdiği sorumluluktan olsa gerek bu tür gerçekleşmesi imkansız vaatlerde bulunmaktan kaçınıyor.
- Kalibaf etkisi
Seçim tartışmalarının ilk turunda ön plana çıkan Kalibaf eski bir pilot, DMO’da komutanlıklar ve Emniyet Genel Müdürlüğünden sonra Tahran Belediye Başkanlığına seçildi. Daha önce de çeşitli kereler cumhurbaşkanlığına aday olan Kalibaf tabiri caizse popülizmin alasını yapmaktan kaçınmıyor. Kimi zaman hala ev hapsinde olan ama seçim kampanyaları esnasında kendisinden sıklıkla bahsedilen hatta Ruhani mitinglerinde sloganlarla desteklenen muhalefet lideri Mir Hüseyin Musevi'nin sözlerini kullanıyor, yeri geliyor Rabia işaretinden faydalanıyor, hatta diğer adayların sembollerini bile kullanabiliyor.
Sürekli olarak Wall Street’i İşgal hareketinden ilhamla yüzde 96 ve yüzde 4 vurgusu yaparak halkın çoğunluğunun adayı olduğunu vurguluyor. İran gibi ekonomik açıdan zor durumda olan ülkede bu tür çıkışların özellikle varoşlarda ve kırsalda yaşayan milyonlarca insan için önemli olduğu öngörülebilir. Nitekim Kalibaf ve Reisi ikilisi cuma günü gerçekleştirilen ikinci tur canlı seçim tartışmalarında da hükümeti yolsuzluklarla ve nükleer anlaşmanın istenilen ekonomik sonuçlara yol açmamasıyla suçlamaları önemliydi. Eğitim Bakanının kızının İtalya’dan yaklaşık 60 bin dolarlık tekstil ithalatı yapması da Ruhani ve İshak Cihangiri’ye yönelik diğer önemli bir koz oldu. Ruhani ise kadınlar, azınlıklar ve aşırıcılık karşıtlığı üzerinden prim yapmaya çalıştı ve gereksiz füze denemeleri ve sloganları nedeniyle DMO’yu açıkça eleştirmekten çekinmedi. Tabii ki bu durum da Silahlı Kuvvetlerin bildiri yayınlamasına ve adayların askeri konulara girmemesini istemesine sebep oldu. Bu atışmalar Ruhani’nin seçilmesi durumunda ikinci dönemin içeride daha gergin geçeceğinin göstergesi olarak değerlendirilebilir.
- Türkiye tartışmaları
Televizyon tartışmaları esnasında adaylar Türkiye’ye de çeşitli atıflarda bulundular. Ruhani, Türkiye ve Rusya ile birlikte gerçekleştirilen Astana görüşmelerinin İran’ın diplomatik gücünü yansıttığını söylerken, muhafazakâr adaylardan Mir Selimi ise Türkiye ile müzakereler yapılmasının faydasız olduğunu zira İranlı turistlerin Türk polisi tarafından kötü muameleye maruz bırakıldığını ileri sürdü.
Yine Mir Selimi son dönemde İran basınında sıklıkla dile getirilen ve çevre sorunlarından Türkiye’yi sorumlu tutan yaklaşımı savunarak Fırat nehri üzerindeki barajların İran’da kuraklığa ve toz fırtınalarına sebep olduğunu iddia etti. Diğer muhafazakâr aday Reisi de İran’ın Irak’taki siyasi nüfuzuna rağmen Türk şirketleri ile rekabette zorlandıklarını buna bir çare bulunması gerektiğini söyledi.
- Dış politika ve seçimler
Dış politika konusu da seçimlerde tartışılan önemli gündem maddelerinden birisi. Ruhani ve Cihangiri dış dünyayla daha yapıcı ilişkiler istediklerinin mesajını verirken, Kalibaf “insanları neden savaştan korkutuyorsunuz, zaten sekiz sene savaştık” diyecek kadar sert söylemlerden kaçınmıyor. Bununla birlikte gerek Reisi gerekse de Kalibaf nükleer anlaşmaya bağlı kalacaklarını açıkladılar hatta Reisi, şakayla karışık “Şah zamanından kalan uluslararası anlaşmalar bile meclis tarafından reddedilmediyse kabulümdür” dedi.
Uluslararası gelişmeler, öteden beri İran seçimleri üzerinde etkili olmuştur. Nitekim reformcuların, Bush’un politikalarına karşı fazla yumuşak kalacağını düşündüğü için müesses nizam 2005 yılında Ahmedinejad’ı öne sürmüş, ancak sonrasında Ahmedinejad’ın reformculardan daha fazla sorun çıkaracağını öngörememişti. Özellikle Trump’ın seçilmesinden duyduğu kaygıyı dile getirmekten kaçınmayan İranlı yazarlardan eski nükleer müzakereci Hüseyin Museviyan ‘Trump’a karşı nasıl davranmalıyız’ başlıklı yazısında Trump’ın eline bahane verilmemesinin öneminin altını çiziyordu.
- Trump döneminde ABD ile ilişkiler
İlk gezisini İran’ın bölgedeki başlıca hasmı Suudi Arabistan’a yapacak olan Trump’ın İran’dan ve nükleer anlaşmadan hazzetmediği sır değil. İranlı reformcu ya da ılımlı elitlerden yaygın bir kesim Kalibaf ya da Reisi gibi devlet tecrübesine sahip olmayan birisinin Cumhurbaşkanlığına seçilmesi durumunda Trump’a İran’a saldırması için uygun ortamı sağlayabileceğinden endişe ediyor.
Suriye politikalarının özellikle de Arabistan Elçiliği baskının İran’ı bölgesel bir inziva içine ittiğini savunan bu kesimlere göre Obama döneminde bu durum fazla sorun yaratmazken şu anda İran küresel ve bölgesel güçler tarafından eş zamanlı olarak baskı altına alınıyor ve bunun sorumlusu da içerideki bir avuç şiddet yanlısı etkili kesim. Nitekim iç politikayla ilgili tartışmalara pek girmeyen Dışişleri Bakanı Zarif bile Arabistan eksenli yeni kamplaşmanın yarattığı rahatsızlığı ortaya koyarak “Arabistan elçiliğine saldırı yalnızca aptallık değil ülkeye ihanettir” şeklinde sert bir açıklama yaptı. Dış gelişmeleri önceden teşhis edebilmesiyle tanınan İran diplomasisi Obama döneminden çok daha farklı yeni bir dönemin başladığının farkında ve Türkiye dahil bölgesel güçleri karşısına almasının getireceği maliyeti fark etmiş görünüyor.
Sonuç olarak kamuoyu araştırmalarının pek yaygın olmadığı ülkedeki seçim kampanyasında şu an için Ruhani’nin önde olduğu düşünülmekle birlikte ne kadar oy olacağı ve ilk turda cumhurbaşkanı seçilip seçilemeyeceği belirsizliğini koruyor. Öte yandan dış gelişmelerin seçimleri ne kadar etkileyeceği ve sistemin muhafazakâr adaylardan biri lehine ağırlığını koyup koymayacağı da şu an için belirsiz durumda. Açık olan ise cumhurbaşkanlarının İran iç ve dış politikasında belirleyici aktör olmaktan uzak oldukları ve İran’ın önümüzdeki dönemde dış politikadaki gelişmelerle gündeme gelmesinin daha muhtemel göründüğüdür.
[Dr. Hakkı Uygur. İran Araştırmaları Merkezi (İRAM) Başkan Yardımcısı]