İyte Rektörü Güden’den Eğitim-bir-sen İzmir Şubesine Ziyaret
İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü (İYTE) Rektörü Prof. Dr. Mustafa Güden, "Ben Milli Eğitim Bakanı olsam, ilk yapacağım işlerden birisi, büyük üniversitelerden birini kapatıp ulusal bir AR-GE merkezi haline getirmek olur" dedi.
İYTE Rektörü Prof. Dr. Mustafa Güden, Memur-Sen Konfederasyonu'na bağlı Eğitimciler Birliği Sendikası'nın (Eğitim-Bir-Sen) İzmir Şubesi Başkanı Abdurrahim Şenocak'ı ziyaret etti. Eğitim Bir-Sen İzmir İl Yönetim Kurulu'ndan Yrd. Doç Dr. Recep Yiğit, İYTE Üniversite Temsilcisi Hüseyin Özcan, D.E.Ü. Şube Disiplin Kurulu Üyesi Yrd. Doç.Dr. Bekir Zakir Çoban, Sağlık-Sen Şube Başkanı Operatör Dr. Recep Atçı, Birlik Haber Sen Şube Başkanı Selçuk Erdem, Şube Yönetim Kurulu Üyeleri Ali Kaya, İsmail Çam ve Hasan Korkmaz'ın hazır bulunduğu ziyarette ,üniversitelerin yeniden yapılanmasından AR-GE’ye, akademik özgürlükten üniversite çalışanlarının sorunlarına kadar birçok konuya değinildi.
Ziyaretten duyduğu memnuniyeti ifade eden Başkan Şenocak, Prof. Dr. Güden'in sendikayı İzmir’de ziyaret eden ilk rektör olduğuna vurgu yaparak, "Bu anlamlı ziyaretinizden dolayı size şahsım ve sendikam adına ne kadar teşekkür etsem azdır" dedi.
Samimi bir ortamda gerçekleşen ziyarette, yakın geçmişte üniversitelerde akademik öğretim-öğrenim ve yönetsel özgürlüklerine yönelik pek çok sorun yaşandığını anlatan Başkan Şenocak, "Bütün bu yaşananların bedelini bazı çalışanlar ile milletimiz ödedi, ödemeye devam ediyor. Temel görevi bilim üretmek, patent üretmek, teknolojik buluşlara imza atmak olan üniversitelerimizin gerçek işine dönmesi en hayırlı hizmet olacaktır. Bu anlamdaki iyileşmeye katkı sunmak amacıyla bir dizi etkinlik yaptık. Bir tanesi '21. Yüzyılda Türkiye'nin Eğitim ve Bilim Politikaları Sempozyumu', bir diğeri de 'Eğitime Bakış Araştırma' dergimizin son sayısını YÖK ve üniversite reformunu ele alan özel sayı olarak çıkardık” diye konuştu.
Rektörlük görevini yürüttüğü üniversite hakkında bilgiler veren Prof. Dr. Mustafa Güden de, "Enstitümüz temel olarak Mühendislik, Fen ve Mimarlık Fakülteleri ile Mühendislik ve Fen Bilimleri Enstitüsünden oluşuyor. Ancak, biz teknoloji üretimi ile ilgili bir fakülte de kurmak istiyoruz ve bunun gerekliliğine inanıyoruz. Bu fakültenin içersinde bilim etiği, biyoloji etiği, teknoloji ve inovasyon yönetimi gibi bölümlerin olmasını öngörüyoruz. Biz bu bahsettiğimiz profilde eleman yetiştirebilir miyiz diye düşündük ve bununla ilgili 7 milyon TL’lik bir inovasyon merkezinin kurulması onaylandı. Bu merkeze ücretsiz ofis ve ekipman sağlayacağımız,projelerini üç yıl boyunca destekleyeceğimiz her yıl 100 mezunumuzu almayı hedefliyoruz” diye konuştu.
AR-GE'nin önemini vurgulayan Prof. Dr. Güden, sözlerini şöyle sürdürdü: “Almanya’da Karlsruhe Teknoloji Enstitüsü diye bir enstitü var. Devlet eliyle kurulan bir enstitü fakat bütün Almanya'daki firmalara AR-GE desteği sağlıyor. Bugün Almanya'da gördüğünüz bir çok teknoloji, kendileri tarafından bulunmuştur ve bir çok sanayi kuruluşu milyonlarca avroluk araştırma fonu sağlıyor. Yani bir firma olarak siz gidiyorsunuz, ürününüzle ilgili bir araştırma geliştirme desteği talep ediyorsunuz ve karşılığında para ödüyorsunuz. Bu meblağlara baktığınızda bir çok üniversitemizin bütçesinden daha fazla. Ben Milli Eğitim Bakanı olsam, ilk yapacağım işlerden birisi, büyük üniversitelerden birini kapatıp ulusal bir AR-GE merkezi haline getirmek olur. Bu gün araştırmaların yapıldığı yerler üniversiteler. Ancak genel bir strateji yok. Daha çok kişilerin üzerinden gidiyor. Bunun yerine birkaç üniversite birleşse konu büyük oranda hallolur. Fakat, söz gelimi aşı üretemiyoruz değil mi? Maalesef bir kaç yüz bilim adamı oturup bu konu üzerinde ortak bir çalışma yapacak birlikteliği sağlayamıyoruz. Bu birlikteliğin sağlanabileceği ortamların geliştirilmesi gerekir. Diğer yandan bu birlikteliği sağlamaya yönelik finansmanın büyük payının devlet tarafından sağlanması gerekir. Örneğin devlete bağlı Aselsan, Havelsan ve Roketsan gibi büyük şirketlerin üniversiteleri tetiklemesi gerekir. Fakat onlar bunun yerine bin-2 bin kişilik guruplar halinde kendi AR-GE merkezlerini kuruyor. Böyle olunca da bilginin yayılması da güçleşiyor. Bunu yerine onlar AR-GE faaliyetlerini üniversitelere devretseler, bu faaliyetlerde görev alacak öğrencilerin, öğretim elemanlarının bilgi birikimi çok farklı bir boyuta ulaşır nesilden nesile de artar. Özellikle savunma sanayindeki şirketler kendi AR-GE'sini kendi yapıyor, bu da bilginin dağılmasını engelliyor. Bir akademisyen olarak, mesleki olarak değerlendirdiğimizde bir sürü insan yetiştiriyorsunuz ancak onları besleyecek AR-GE bilgisi gelmiyor. Örneğin Amerika'da ordunun çok büyük AR-GE merkezleri yoktur, bir çok faaliyetlerini üniversitelere havale eder. Ordudan bir kişi gelir, askerdir ama mühendis askerdir. O araştırmanın içinde yer alır ve koordine eder. Bizde henüz böyle bir sistem yerleşmedi. "
Kaynak: İHA
Ziyaretten duyduğu memnuniyeti ifade eden Başkan Şenocak, Prof. Dr. Güden'in sendikayı İzmir’de ziyaret eden ilk rektör olduğuna vurgu yaparak, "Bu anlamlı ziyaretinizden dolayı size şahsım ve sendikam adına ne kadar teşekkür etsem azdır" dedi.
Samimi bir ortamda gerçekleşen ziyarette, yakın geçmişte üniversitelerde akademik öğretim-öğrenim ve yönetsel özgürlüklerine yönelik pek çok sorun yaşandığını anlatan Başkan Şenocak, "Bütün bu yaşananların bedelini bazı çalışanlar ile milletimiz ödedi, ödemeye devam ediyor. Temel görevi bilim üretmek, patent üretmek, teknolojik buluşlara imza atmak olan üniversitelerimizin gerçek işine dönmesi en hayırlı hizmet olacaktır. Bu anlamdaki iyileşmeye katkı sunmak amacıyla bir dizi etkinlik yaptık. Bir tanesi '21. Yüzyılda Türkiye'nin Eğitim ve Bilim Politikaları Sempozyumu', bir diğeri de 'Eğitime Bakış Araştırma' dergimizin son sayısını YÖK ve üniversite reformunu ele alan özel sayı olarak çıkardık” diye konuştu.
Rektörlük görevini yürüttüğü üniversite hakkında bilgiler veren Prof. Dr. Mustafa Güden de, "Enstitümüz temel olarak Mühendislik, Fen ve Mimarlık Fakülteleri ile Mühendislik ve Fen Bilimleri Enstitüsünden oluşuyor. Ancak, biz teknoloji üretimi ile ilgili bir fakülte de kurmak istiyoruz ve bunun gerekliliğine inanıyoruz. Bu fakültenin içersinde bilim etiği, biyoloji etiği, teknoloji ve inovasyon yönetimi gibi bölümlerin olmasını öngörüyoruz. Biz bu bahsettiğimiz profilde eleman yetiştirebilir miyiz diye düşündük ve bununla ilgili 7 milyon TL’lik bir inovasyon merkezinin kurulması onaylandı. Bu merkeze ücretsiz ofis ve ekipman sağlayacağımız,projelerini üç yıl boyunca destekleyeceğimiz her yıl 100 mezunumuzu almayı hedefliyoruz” diye konuştu.
AR-GE'nin önemini vurgulayan Prof. Dr. Güden, sözlerini şöyle sürdürdü: “Almanya’da Karlsruhe Teknoloji Enstitüsü diye bir enstitü var. Devlet eliyle kurulan bir enstitü fakat bütün Almanya'daki firmalara AR-GE desteği sağlıyor. Bugün Almanya'da gördüğünüz bir çok teknoloji, kendileri tarafından bulunmuştur ve bir çok sanayi kuruluşu milyonlarca avroluk araştırma fonu sağlıyor. Yani bir firma olarak siz gidiyorsunuz, ürününüzle ilgili bir araştırma geliştirme desteği talep ediyorsunuz ve karşılığında para ödüyorsunuz. Bu meblağlara baktığınızda bir çok üniversitemizin bütçesinden daha fazla. Ben Milli Eğitim Bakanı olsam, ilk yapacağım işlerden birisi, büyük üniversitelerden birini kapatıp ulusal bir AR-GE merkezi haline getirmek olur. Bu gün araştırmaların yapıldığı yerler üniversiteler. Ancak genel bir strateji yok. Daha çok kişilerin üzerinden gidiyor. Bunun yerine birkaç üniversite birleşse konu büyük oranda hallolur. Fakat, söz gelimi aşı üretemiyoruz değil mi? Maalesef bir kaç yüz bilim adamı oturup bu konu üzerinde ortak bir çalışma yapacak birlikteliği sağlayamıyoruz. Bu birlikteliğin sağlanabileceği ortamların geliştirilmesi gerekir. Diğer yandan bu birlikteliği sağlamaya yönelik finansmanın büyük payının devlet tarafından sağlanması gerekir. Örneğin devlete bağlı Aselsan, Havelsan ve Roketsan gibi büyük şirketlerin üniversiteleri tetiklemesi gerekir. Fakat onlar bunun yerine bin-2 bin kişilik guruplar halinde kendi AR-GE merkezlerini kuruyor. Böyle olunca da bilginin yayılması da güçleşiyor. Bunu yerine onlar AR-GE faaliyetlerini üniversitelere devretseler, bu faaliyetlerde görev alacak öğrencilerin, öğretim elemanlarının bilgi birikimi çok farklı bir boyuta ulaşır nesilden nesile de artar. Özellikle savunma sanayindeki şirketler kendi AR-GE'sini kendi yapıyor, bu da bilginin dağılmasını engelliyor. Bir akademisyen olarak, mesleki olarak değerlendirdiğimizde bir sürü insan yetiştiriyorsunuz ancak onları besleyecek AR-GE bilgisi gelmiyor. Örneğin Amerika'da ordunun çok büyük AR-GE merkezleri yoktur, bir çok faaliyetlerini üniversitelere havale eder. Ordudan bir kişi gelir, askerdir ama mühendis askerdir. O araştırmanın içinde yer alır ve koordine eder. Bizde henüz böyle bir sistem yerleşmedi. "