Van Gölü Havzası'ndaki Akarsular Tehlike Altında
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (Van YYÜ) Su Ürünleri Fakültesi Dr. Öğretim Üyesi Mustafa Akkuş, Van Gölü’ne dökülen akarsulara azot ve fosfor yönünden zengin atık suların karışması nedeniyle oluşan ötrofikasyonun tehlikeli boyutlara ulaştığını söyledi.
Dünyanın en büyük sodalı gölü unvanına da sahip Van Gölü’ne dökülen akarsulara kirli suların karışmasıyla oluşan ötrofikasyon nedeniyle, su yosunlarının akarsudaki canlıların yaşamasına imkan tanımayacak ölçülere ulaşıyor. Van Gölü’ne dökülen Karasu, Zilan, Bendimahi ve Engilsu çaylarına arıtılmadan kirli su karışması ve doğal akış rejimlerinin bozulması gibi nedenlerden dolayı ötrofikasyonun oluştuğu tespit edildi. Açıklamalarda bulunan Van YYÜ Su Ürünleri Fakültesi Dr. Öğretim Üyesi Mustafa Akkuş, ötrofikasyon oluşumunun önüne geçmek için arıtma tesislerinin çok hızlı bir şekilde faaliyete geçirilmesi gerektiğini belirtti.
Akarsuları koruyarak burada yaşayan canlıların muhafaza edilmesi gerektiğinin altını çizen Dr. Öğretim Üyesi Akkuş, “Sucul ekosistemler ülkemizde ve dünyada her geçen gün büyük bir hızla kirletilip tüketiliyor. Özellikle küresel ısınmayla beraber artık akarsuların debileri her geçen yıl biraz daha azalmakta ve ilerleyen yıllarda su fakiri bir ülke konumuna gelmemize neden olmaktadır. Bu noktada Van Gölü Havzasındaki akarsular ve Van Gölü her ne kadar belli oranda kirlenmiş olsa da halen ülkemizin en temiz su kaynaklarını barındırmaktadır. Bu durum da bize çok büyük bir sorumluluk yüklemektedir. Bu kaynakları koruyarak burada yaşan canlıları muhafaza etmemiz gerekiyor” dedi.
“Her türlü bozulmanın ve kirliliğin önüne geçilmeli”
Akarsuların ülke için önemli olduğunu ancak Van Gölü Havzası için ayrı bir önem sahip olduğuna dikkat çeken Akkuş, “Van Gölü’ne dökülen akarsular, 14 bin insanın geçimini sağladığı inci kefallerinin üreme ve yaşama habitatını oluşturuyor. Bu noktada Van Gölü’ne dökülen akarsulardaki her türlü bozulmanın ve kirliliğin önüne geçilmesi gerekmektedir. Özelikle Van Gölü’ne dökülen akarsularda da son yıllarda belli bozulmaların yaşandığına şahitlik etmekteyiz. Akarsuların ‘dere ıslahı’ adı altına yapılan çalışmalarla beraber, doğal akış rejimleri bozulmakta ve bu durumda balıkların yaşamasına izin vermeyen hale gelmektedir. Bunun en büyük örneğini hemen yanı başımızdaki Karasu Çayı’nda görebiliyoruz. Karasu Çayı’nın akış rejimi tamamen bozuldu ve etrafı büyük taş duvarlarla çevrildi. Böylece Karasu Çayı’ndaki kıvrımlı yapıyı ortadan kaldırdık ve taban yapısını bozduk. Buna da dere ıslahı adını verdik. Bu çalışmaları yapmamızın temel nedeni olarak taşkınları önleme çalışmalarını gösterdik. Ancak şunu hiçbir zaman düşünmedik; hiçbir akarsu taşmaz, akarsu yatağına ev ve iş yeri yaparız gün gelir akarsu bu yerleri geri alır” diye konuştu.
“Ötrofikasyon akarsularda yaşayan canlılar için tehlike oluşturuyor”
Son yıllarda ortaya çıkan en büyük sorunlardan birisinin akarsularda görülen ötrofikasyon olayının olduğuna vurgu yapan Akkuş, “Ötrofikasyon, su yosunlarının akarsudaki canlıların yaşamasına imkan vermeyecek ölçüde artması olayına diyoruz. Akarsulara azot ve fosfor yönünde zengin sular geldiği zaman su yosunları çok aşırı bir şekilde çoğalıyor, ortamdaki oksijeni bitiriyor ve balıkların yaşaması için hiçbir koşul ortada kalmıyor. Bu ötrofikasyonun asıl nedenini arıtılmadan dereye salınan sular oluşturuyor. Çünkü Van Gölü kenarında hiçbir tane arıtma tesisi bulunmuyor. Ötrofikasyon sorunun en yoğun görüldüğü yerler; Muradiye ilçesinde geçen Bendimahi Çayı, Erciş ilçesindeki Zilan Çayı ve Edremit ile Gevaş ilçesi arasında bulunan Engilsu Çayıdır. Buralarda akarsuların yüzeyinin su yosunlarıyla kaplandığını ve adeta suyun akmada zorluk çektiği görülüyor. Bu durum akarsularımızdaki bozulmanın çok bariz göstergesidir” şeklinde konuştu.
“Arıtma tesislerinin çok hızlı bir şekilde faaliyete geçirilmesi lazım”
Sucul ekosistemi korumak için akarsulara müdahale edilmemesi ve kirletilmesi gerektiğini dile getiren Akkuş, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Öncelikle Muradiye ilçemizdeki arıtma tesisini aktif bir şekilde çalıştırmamız lazımdır. Kirli suyu içine atacağız bir yandan pırıl pırıl şekilde bize geri verecek. Böyle bir şey yok. Dolayısıyla çok fazla geç olmadan arıtma tesislerinin çok hızlı bir şekilde faaliyete geçirilmesi lazım. Akarsulara müdahalelerde bulunduğumuz zaman doğal dengeyi tamamen bozmuş oluyoruz. Burada sorumluluk sadece resmi kurumlara değil, Van Gölü Havzası kenarında yaşayan biz insanlara düşüyor. Çünkü bu akarsuların sahipleri bizleriz. Bizler korumazsak bizden sonraki nesillere pırıl pırıl akan sular değil de kokudan yanına yanaşamayacağımız akarsular bırakmak durumunda kalacağız.”
Kaynak: İHA
Akarsuları koruyarak burada yaşayan canlıların muhafaza edilmesi gerektiğinin altını çizen Dr. Öğretim Üyesi Akkuş, “Sucul ekosistemler ülkemizde ve dünyada her geçen gün büyük bir hızla kirletilip tüketiliyor. Özellikle küresel ısınmayla beraber artık akarsuların debileri her geçen yıl biraz daha azalmakta ve ilerleyen yıllarda su fakiri bir ülke konumuna gelmemize neden olmaktadır. Bu noktada Van Gölü Havzasındaki akarsular ve Van Gölü her ne kadar belli oranda kirlenmiş olsa da halen ülkemizin en temiz su kaynaklarını barındırmaktadır. Bu durum da bize çok büyük bir sorumluluk yüklemektedir. Bu kaynakları koruyarak burada yaşan canlıları muhafaza etmemiz gerekiyor” dedi.
“Her türlü bozulmanın ve kirliliğin önüne geçilmeli”
Akarsuların ülke için önemli olduğunu ancak Van Gölü Havzası için ayrı bir önem sahip olduğuna dikkat çeken Akkuş, “Van Gölü’ne dökülen akarsular, 14 bin insanın geçimini sağladığı inci kefallerinin üreme ve yaşama habitatını oluşturuyor. Bu noktada Van Gölü’ne dökülen akarsulardaki her türlü bozulmanın ve kirliliğin önüne geçilmesi gerekmektedir. Özelikle Van Gölü’ne dökülen akarsularda da son yıllarda belli bozulmaların yaşandığına şahitlik etmekteyiz. Akarsuların ‘dere ıslahı’ adı altına yapılan çalışmalarla beraber, doğal akış rejimleri bozulmakta ve bu durumda balıkların yaşamasına izin vermeyen hale gelmektedir. Bunun en büyük örneğini hemen yanı başımızdaki Karasu Çayı’nda görebiliyoruz. Karasu Çayı’nın akış rejimi tamamen bozuldu ve etrafı büyük taş duvarlarla çevrildi. Böylece Karasu Çayı’ndaki kıvrımlı yapıyı ortadan kaldırdık ve taban yapısını bozduk. Buna da dere ıslahı adını verdik. Bu çalışmaları yapmamızın temel nedeni olarak taşkınları önleme çalışmalarını gösterdik. Ancak şunu hiçbir zaman düşünmedik; hiçbir akarsu taşmaz, akarsu yatağına ev ve iş yeri yaparız gün gelir akarsu bu yerleri geri alır” diye konuştu.
“Ötrofikasyon akarsularda yaşayan canlılar için tehlike oluşturuyor”
Son yıllarda ortaya çıkan en büyük sorunlardan birisinin akarsularda görülen ötrofikasyon olayının olduğuna vurgu yapan Akkuş, “Ötrofikasyon, su yosunlarının akarsudaki canlıların yaşamasına imkan vermeyecek ölçüde artması olayına diyoruz. Akarsulara azot ve fosfor yönünde zengin sular geldiği zaman su yosunları çok aşırı bir şekilde çoğalıyor, ortamdaki oksijeni bitiriyor ve balıkların yaşaması için hiçbir koşul ortada kalmıyor. Bu ötrofikasyonun asıl nedenini arıtılmadan dereye salınan sular oluşturuyor. Çünkü Van Gölü kenarında hiçbir tane arıtma tesisi bulunmuyor. Ötrofikasyon sorunun en yoğun görüldüğü yerler; Muradiye ilçesinde geçen Bendimahi Çayı, Erciş ilçesindeki Zilan Çayı ve Edremit ile Gevaş ilçesi arasında bulunan Engilsu Çayıdır. Buralarda akarsuların yüzeyinin su yosunlarıyla kaplandığını ve adeta suyun akmada zorluk çektiği görülüyor. Bu durum akarsularımızdaki bozulmanın çok bariz göstergesidir” şeklinde konuştu.
“Arıtma tesislerinin çok hızlı bir şekilde faaliyete geçirilmesi lazım”
Sucul ekosistemi korumak için akarsulara müdahale edilmemesi ve kirletilmesi gerektiğini dile getiren Akkuş, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Öncelikle Muradiye ilçemizdeki arıtma tesisini aktif bir şekilde çalıştırmamız lazımdır. Kirli suyu içine atacağız bir yandan pırıl pırıl şekilde bize geri verecek. Böyle bir şey yok. Dolayısıyla çok fazla geç olmadan arıtma tesislerinin çok hızlı bir şekilde faaliyete geçirilmesi lazım. Akarsulara müdahalelerde bulunduğumuz zaman doğal dengeyi tamamen bozmuş oluyoruz. Burada sorumluluk sadece resmi kurumlara değil, Van Gölü Havzası kenarında yaşayan biz insanlara düşüyor. Çünkü bu akarsuların sahipleri bizleriz. Bizler korumazsak bizden sonraki nesillere pırıl pırıl akan sular değil de kokudan yanına yanaşamayacağımız akarsular bırakmak durumunda kalacağız.”