'Namibya'daki Soykırım Meselesi Ve Alınan Dersler'Konferansı
Namibya Kamu Yönetimi Enstitüsü Direktörü Joseph Diescho, Türkiye'nin son yıllarda Afrika'da kurduğu ortaklıklara dikkati çekerek, "Türkiye yeni bir dünyanın ruhunu Afrika'ya taşıyor" dedi.
Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Uluslararası İlişkiler Bölümü'nün davetlisi olarak Ankara'ya gelen siyasi analist ve yazar Prof. Joseph Diescho, "20. yüzyılın başlarında sömürgeleştirilen Afrika'da kitlesel cinayet politikası: Namibya'daki soykırım meselesi ve alınan dersler" başlıklı konferans verdi.
Diescho, Türkiye'nin dünyada çok önemli bir konuma sahip olduğunu ve dünyanın gittiği yönü yeniden şekillendirebileceğini ifade ederek, "Yalnızca Türkiye'nin Somali'deki taşra bölgelere kadar gidebilecek cesareti var. İngiliz Kraliçesi yada Papa, savaştan ve hastalıktan korkarak oralara gidemezdi" diye konuştu.
Dünyanın küresel bir köye dönüştüğünü ve hiçbir ülkenin diğerleriyle çalışmadan istikrar ve barış içinde yaşayamayacağını ifade eden Diescho, bu konuda Türkiye'nin yaklaşımını şu şekilde ifade etti:
"Türkiye için, 'ben senden daha iyiyim ya da ben senden daha kötü durumdayım' yok, masaya ne getiriyorsun ona bakıyor. Bana zayıflığını ya da gücünü göster, ben de benimkini sana göstereyim ve birlikte bu dünyayı daha iyi bir yer yapmak için ortak gücümüzü keşfedelim."
- "İlk soykırımın Namibya'da yaşandığını kabul edeceklerdir"
1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarına değinen Diescho, "soykırım" kelimesinin yalnızca istendiği için kullanılabilecek bir kavram olmadığını, bu kavramı tanımlayan özel ve belirgin deneyimlerin bulunduğunu söyledi.
Diescho, 20. yüzyıldaki ilk soykırım deneyiminin Namibya'da yaşandığını hatırlatarak, Herero ve Namaka olarak tanımlanan insanların yüzde 75'inin Alman yönetiminin topluca yok etme kararının bir sonucu olarak öldürüldüğünü anlattı.
1904-1908 yıllarında Namibya'da insanların tutsak edilerek ağaçlara asıldığını kaydeden Diescho, "Almanlar bazen kiliseleri kullandılar. İnsanlar ibadet etmeye geldiklerinde, bir hediye aldılar ve kutular açıldığında hepsi öldürülmüştü. Çünkü kanun hepsini öldürün diyordu. Bu nedenle Namibya şu anda yalnızca 2 milyon" dedi.
"Dürüst" tarihçilerin dünyadaki ilk soykırımın Namibya'da yaşandığını kabul edeceklerini vurgulayan Diescho, Namibya tecrübesinin hangi olayların soykırım olarak tanımlanıp tanımlayamayacağı konusunda yardımcı olabileceğine işaret etti.
Diescho, 1915'teki olayların yaşanan savaş ve çekilen acılara rağmen "soykırım" olarak adlandırılamayacağını ifade ederek, Papa Franciscus'un 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarına yönelik yaptığı açıklamaya da değindi. Diescho, "Papa 1915'te Türkiye'de yaşananları modern tarihte yaşanan ilk soykırım deneyimi olarak tanımlama konusunda hatalıydı ki bu bir soykırım da değildi" dedi.
Afrikalıların kendilerinin de köle ticaretine ortak olduğunu hatırlatarak Güney Afrika'daki Apartheid rejiminin, siyahların ortaklığı olmadan uzun süre devam ettrilebilmesinin mümkün olmadığını söyleyen Diescho, sömürgeleştirme ve köleleştirme günahının yalnızca beyazlara yüklenemeyeceğine dikkati çekti.
"Avrupalıların daha önce Afrikalılara yaptığını bugün, üst ve orta sınıf Afrikalılar, alt sınıflara yapıyor. Afrikalılar köleleştirmeyi kendi anlayışlarına göre içselleştirildi" diyen Diescho, Afrika'da sömürünün güncel olarak da farklı şekillerde sürdüğünü belirtti.
"Köleleştirme ve sömürgeleştirme, Afrikalıları psikolojik olarak fiziksel olandan daha fazla öldürdü" sözleriyle sömürgeleştirme süreci sonrasında Afrikalılardaki psikolojik tahribatı vurgulayan Diescho, bu süreç nedeniyle siyahilerin, kendinden şüphe etme, kendine acıma ve kendine zarar verme gibi hastalıkları olduğunu söyledi.
Diescho, Afrikalı kadınların uzun saçlarını Brezilyalı ya da Çinli saçı gibi yaptıkları örneğini vererek, "Dünyaya geldikleri şekilde görünürlerse kendilerinin güzel görünmediklerine inanıyorlar" diye konuştu.
- "Afrikalıların hayatı, beyazların hayatı kadar önemli değil"
Uluslararası medyanın Afrika'da yaşanan ölümlere yaklaşımını eleştiren Diescho, "Bugün Afrikalıların hayatı, beyazların hayatı kadar önemli değil. Eğer bir haber yapmak istiyorsanız 200 Afrikalıyı öldürmelisiniz. Avrupa'da 8 kişiyi öldürürseniz bu ulusal ve uluslararası bir mesele olur" dedi.
Diescho, Charlie Hebdo ile gelen acıyı küçümsemek istemediğini ifade ederek, olayın yaşandığı hafta Nijerya'daki bir köyde 300'den fazla insanın öldürüldüğünü ancak uluslararası medyada yalnızca bir paragraflık yer bulabildiğini hatırlattı.
Kaynak: AA
Diescho, Türkiye'nin dünyada çok önemli bir konuma sahip olduğunu ve dünyanın gittiği yönü yeniden şekillendirebileceğini ifade ederek, "Yalnızca Türkiye'nin Somali'deki taşra bölgelere kadar gidebilecek cesareti var. İngiliz Kraliçesi yada Papa, savaştan ve hastalıktan korkarak oralara gidemezdi" diye konuştu.
Dünyanın küresel bir köye dönüştüğünü ve hiçbir ülkenin diğerleriyle çalışmadan istikrar ve barış içinde yaşayamayacağını ifade eden Diescho, bu konuda Türkiye'nin yaklaşımını şu şekilde ifade etti:
"Türkiye için, 'ben senden daha iyiyim ya da ben senden daha kötü durumdayım' yok, masaya ne getiriyorsun ona bakıyor. Bana zayıflığını ya da gücünü göster, ben de benimkini sana göstereyim ve birlikte bu dünyayı daha iyi bir yer yapmak için ortak gücümüzü keşfedelim."
- "İlk soykırımın Namibya'da yaşandığını kabul edeceklerdir"
1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarına değinen Diescho, "soykırım" kelimesinin yalnızca istendiği için kullanılabilecek bir kavram olmadığını, bu kavramı tanımlayan özel ve belirgin deneyimlerin bulunduğunu söyledi.
Diescho, 20. yüzyıldaki ilk soykırım deneyiminin Namibya'da yaşandığını hatırlatarak, Herero ve Namaka olarak tanımlanan insanların yüzde 75'inin Alman yönetiminin topluca yok etme kararının bir sonucu olarak öldürüldüğünü anlattı.
1904-1908 yıllarında Namibya'da insanların tutsak edilerek ağaçlara asıldığını kaydeden Diescho, "Almanlar bazen kiliseleri kullandılar. İnsanlar ibadet etmeye geldiklerinde, bir hediye aldılar ve kutular açıldığında hepsi öldürülmüştü. Çünkü kanun hepsini öldürün diyordu. Bu nedenle Namibya şu anda yalnızca 2 milyon" dedi.
"Dürüst" tarihçilerin dünyadaki ilk soykırımın Namibya'da yaşandığını kabul edeceklerini vurgulayan Diescho, Namibya tecrübesinin hangi olayların soykırım olarak tanımlanıp tanımlayamayacağı konusunda yardımcı olabileceğine işaret etti.
Diescho, 1915'teki olayların yaşanan savaş ve çekilen acılara rağmen "soykırım" olarak adlandırılamayacağını ifade ederek, Papa Franciscus'un 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarına yönelik yaptığı açıklamaya da değindi. Diescho, "Papa 1915'te Türkiye'de yaşananları modern tarihte yaşanan ilk soykırım deneyimi olarak tanımlama konusunda hatalıydı ki bu bir soykırım da değildi" dedi.
Afrikalıların kendilerinin de köle ticaretine ortak olduğunu hatırlatarak Güney Afrika'daki Apartheid rejiminin, siyahların ortaklığı olmadan uzun süre devam ettrilebilmesinin mümkün olmadığını söyleyen Diescho, sömürgeleştirme ve köleleştirme günahının yalnızca beyazlara yüklenemeyeceğine dikkati çekti.
"Avrupalıların daha önce Afrikalılara yaptığını bugün, üst ve orta sınıf Afrikalılar, alt sınıflara yapıyor. Afrikalılar köleleştirmeyi kendi anlayışlarına göre içselleştirildi" diyen Diescho, Afrika'da sömürünün güncel olarak da farklı şekillerde sürdüğünü belirtti.
"Köleleştirme ve sömürgeleştirme, Afrikalıları psikolojik olarak fiziksel olandan daha fazla öldürdü" sözleriyle sömürgeleştirme süreci sonrasında Afrikalılardaki psikolojik tahribatı vurgulayan Diescho, bu süreç nedeniyle siyahilerin, kendinden şüphe etme, kendine acıma ve kendine zarar verme gibi hastalıkları olduğunu söyledi.
Diescho, Afrikalı kadınların uzun saçlarını Brezilyalı ya da Çinli saçı gibi yaptıkları örneğini vererek, "Dünyaya geldikleri şekilde görünürlerse kendilerinin güzel görünmediklerine inanıyorlar" diye konuştu.
- "Afrikalıların hayatı, beyazların hayatı kadar önemli değil"
Uluslararası medyanın Afrika'da yaşanan ölümlere yaklaşımını eleştiren Diescho, "Bugün Afrikalıların hayatı, beyazların hayatı kadar önemli değil. Eğer bir haber yapmak istiyorsanız 200 Afrikalıyı öldürmelisiniz. Avrupa'da 8 kişiyi öldürürseniz bu ulusal ve uluslararası bir mesele olur" dedi.
Diescho, Charlie Hebdo ile gelen acıyı küçümsemek istemediğini ifade ederek, olayın yaşandığı hafta Nijerya'daki bir köyde 300'den fazla insanın öldürüldüğünü ancak uluslararası medyada yalnızca bir paragraflık yer bulabildiğini hatırlattı.