Kılıç‘tan "Seçime Özel" Açıklamalar

AK Parti Grup Başkanvekili ve Samsun milletvekili adayı Suat Kılıç, "BDP ile CHP arasındaki yakınlaşma içerisinde bizim kıskançlık krizine gireceğimiz hiçbir unsur yoktur. Kendilerine saadetler diliyoruz. 1991‘de SHP ile HEP resmi ittifak yapmışlardı, şimdi anlaşılıyor ki, sandıkta gayri resmi bir ittifak yapacaklar. Ama bedelini öderler" dedi.

AK Parti Grup Başkanvekili Suat Kılıç, TGRT Haber TV‘nin Samsun‘da, Samsun Büyükşehir Belediyesi‘ne ait Samsunum 1 Gemisi‘nden yaptığı "Seçim Özel" canlı yayın programına konuk oldu. Suat Kılıç, TGRT Haber TV Ankara Temsilcisi Batuhan Yaşar ve Türkiye Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Nuh Albayrak‘ın sorularını cevapladı. Kılıç, son derece tempolu geçen programda izleyicilerin mailden gönderdiği sorulara da cevap verdi.

30 yaşında milletvekili olduğunu, şuanda 39 yaşında olduğunu ve 43 yaşında milletvekili olarak siyaseti bırakacağını belirten Suat Kılıç, "AK Parti tüzüğünde bu var. 3 dönem sonra siyasete milletvekili olarak devam etme imkanı yok. Burada aslında tüzüğün yazıldığı günlerde yaşanan hadiselere yönelik bir tepki var. Bırakıp gitmeyi bilmeyen, tacını tahtını terk etmeyen, adeta siyasetteki makamları taht gibi gören eski siyaset anlayışına karşı değişimi tüzükle sağlamlaştırmayı öngören bir yaklaşım var.

Sayın Başbakanımız bile ‘bu benim son dönemim‘ dedikten sonra Suat Kılıç‘ın son dönemi olsa ne olacak, olmasa ne olacak. Bu durum siyaseti illaki terk edeceğimiz anlamına gelmez. Parti yönetimimiz bizlere farklı pozisyonlarda görevler verirse milletvekili sıfatını taşımaksızın da siyaset yoluyla ülkemize hizmet edebiliriz. Verilmezse döner kendi işimize, gücümüze bakarız" diye konuştu.

"APARTMAN YAPMAYIP DA AĞAÇ EV Mİ YAPALIM?"

Muhalefetin, "Türkiye‘yi betonlaştırıyorlar" şeklindeki eleştirilerine cevap veren Suat Kılıç, "Türkiye hala milyonlarca sağlıklı konuta ihtiyacı olan bir ülke. Köylerden kentlere göç var, zorunlu olarak köylerde araziler küçüldüğü için insanlar iş imkanlarını şehirde arıyor. Bu milyonlarca konut ihtiyacını doğuruyor. Acaba Sayın Kılıçdaroğlu herkese ağaç, ev mi vaat edecek? TOKİ‘yi çalıştırmayacak, beton kullanmayacak, toplu konut üretmeyecek, kentsel dönüşümler yapmayacak, herkese ağaç ev mi yapacak?

Evlerin içinde insanlar yaşayacak, apartman yapmayıp da ağaç ev mi yapacaksınız? Bütün bu projeler insan odaklı projeler, hastane yapmayalım mı beton kullanmamak için. Stadyumu ağaçlardan, kalaslardan mı yapalım? Gitsinler İtalya‘da Kolezyum‘a baksınlar, 3 bin yıllık taş sütunlar üzerine kurulu bir bina. Taş olmadan, beton olmadan, demir, çimento olmadan büyük ve sağlam yapılar inşa etmek mümkün değil, bunu görmeleri lazım. Canik‘teki Bandırma Vapuru‘ndan Kurupelit‘teki yat limanına kadar Samsun sahilinde

insanlar rekreasyon ve peyzaj alanında tamamen yeşilliklerin, çiçeklerin, böceklerin içinde, kuş cıvıltıları içinde yaklaşık 20 kilometre yürüyebilecekleri bir imkan yakalıyor. Büyükşehir Belediyesi‘nin sadece bu yıl Atakum sahilindeki peyzaj çalışmaları ve sahil yapılandırma çalışmaları için harcayacağı kaynak 7-8 milyon lira civarında. Samsun kentini denizle buluşturduk. 10 sene, 12 sene önce şehrin kanalizasyonu Samsun Limanı içine vahşi yöntem ile akıtılıyordu. Samsun Büyükşehir Belediyesi bunları

elbette yapacak ama bunlar bizden önce yapılmayan işler. Çarşamba Belediyesi 150 bin metrekarelik bir parkı Ada Park Projesi ile Karadeniz‘e kazandırdı. Bizim ilçe belediyelerimiz de çok düzgün çalışıyor" şeklinde konuştu.

"KILIÇDAROĞLU KARAKOLDA DOĞRU SÖYLER, MAHKEMEDE ŞAŞAR"

Konuşmasında CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu‘nu eleştiren Kılıç, Kılıçdaroğlu‘nun söylediği sözlerin arkasında duramadığını savundu. Kılıç, şunları söyledi:

"Sayın Kılıçdaroğlu verdiği sözlerden çok rahat çark eden bir genel başkan. Bu zamana kadar ne söz verdiyse, ertesi gün terk etti. Muhtemelen 13 Haziran günü şunu diyecektir: ‘Eğer beni iktidara getirseydiniz ben bu değişimleri sağlayacaktım ama bu değişimleri AK Parti‘nin yapmasına destek vermiyorum.‘ Sayın Kılıçdaroğlu bu sözlerinin arkasında durmaz, duramaz. Sayın Kılıçdaroğlu bu sözlerinin arkasında duracak olsa bile parti meclisi Kılıçdaroğlu‘nun arkasında durmaz. Referandum öncesi Sayın

Kılıçdaroğlu, ‘üniversitelerdeki başörtüsü sorununu CHP iktidarında referandumdan hemen sonra çözeceğiz ve başörtülü kızları eğitim özgürlüğü noktasında anayasal güvenceye kavuşturacağız‘ dedi, referandumdan 3 gün sonra AK Parti‘li Grup Başkanvekilleri olarak CHP Grup Başkanvekillerini ziyarete gittik, ön temas sağlama adına, CHP Grup Başkanvekilleri bu sözün kendilerini bağlamadığını söylediler. CHP‘nin aynı zamanda Parti Meclisi Üyesi olan bir profesör kadın milletvekili bir televizyon

yayınına çıktı, şunu söyledi: ‘Başörtülü kızların üniversiteye elini kolunu sallayarak girmesi konusunda Sayın Kılıçdaroğlu‘nun yapmış olduğu taahhüt parti meclisinde tartışılmış değildir, bu söz Sayın Kılıçdaroğlu‘nun şahsını bağlar, CHP‘yi bağlamaz.‘ Bu nasıl bir particilik, bu nasıl bir liderlik anlayışı, bu nasıl bir genel başkan? Kılıçdaroğlu‘nun söyledikleri Parti Meclisi‘nde kabul görmedikten sonra, Sayın Kılıçdaroğlu karakolda söylediğini mahkemede şaşırdıktan sonra bu sözler bir anlam ifade etmez.

2010 yılında yapılan referandum öncesinde Batman ve Tunceli‘de ‘hayır‘ oylarının ‘evet‘ oylarından fazla çıkması halinde genel af ilan edeceğiz‘ dedi. Genel aftan ben hukukçuyum, şunu anlıyorum; tacizciyi de, hırsızı da, gaspçıyı, kapkaççıyı, teröristi de bırakacaksın, PKK‘lı olanı da bırakacaksın. Batman‘da Tunceli‘de sarf ettiği bu sözler öylesine büyük bir gürültü kopardı ki, Ankara‘ya gelir gelmez ‘ben öyle bir şey demedim, PKK bunun dışında, teröristler bunun dışında, katiller bunun dışında‘ dedi. O

zaman bunun adı zaten genel af değil, o zaman niye genel af dedin? Genel affın ne olduğunu bilmeyen birinden ana muhalefete, Atatürk‘ün partisine CHP‘ye genel başkan olur mu? Verdiği, ama terk ettiği sözler var. Eğitim özgürlüğü ile ilgili olan bunlardan bir tanesi. Genelkurmay‘ın Milli Savunma Bakanlığı‘na bağlanması, kesinlikle bu konuda bir destek sağlamaz. Şaşırtsın bizi de, kendisiyle ilgili bu güven sorununu, güven bunalımını da ortadan kaldıracak adımları atsın. Herkes adı gibi emin, CHP seçimden

iktidar olarak çıkamayacak. Ben CHP liderine sınırlı süreli bir izin verildiği kanaatindeyim. Seçimde olabildiğince yüksek oy alabilmek adına her türlü vaatte bulunabilirsin, nasılsa seçimlerden iktidar olarak çıkamayacaksın, koalisyonun küçük ortağı bile olamayacaksın, çünkü koalisyon olmayacak, tek partili iktidar olacak, dolayısıyla her şeyi vaat et, vaat ettiklerini yapmak zorunda değilsin, vat ettiklerini icra etmek zorunda kalmayacaksın. Ama atladığı bir şey var, eğer bu psikoloji ile bu güdü ile

söylüyorsa atladığı bir şey var, anayasa değişikliğine destek vermesi için iktidar olmasına, iktidar ortağı olmasına gerek yok. Parlamentoda muhalefet partisi olarak anayasa değişikliklerine destek sağlayabilir. Genelkurmay‘ın MSB‘ye bağlanması ve diğer saydığımız hususlarda zaten CHP ‘Evet‘ diyecekse, başörtülü kızlarımızın üniversiteye girişine ‘Evet‘ diyecekse, 12 Haziran‘dan sonra Türkiye‘de bir anayasa tartışması, kaosu bunalımı olmayacak demektir. Bu bahsedilenlerden daha radikal, daha ileri

taleplerimiz zaten yok. Özgürlükler genişlesin, demokrasi çağdaş normlara kavuşsun, asker-sivil ilişkileri rayına otursun, Türkiye sivil demokrasiyi, laik demokrasiyi paralel bir şekilde yaşatabilen bir ülke olsun diyoruz. Sayın Kılıçdaroğlu eğer bu raporun arkasında muhalefetteyken bile duracağını, iktidarın bu yöndeki getirmesi muhtemel anayasa değişikliklerine muhalefetteyken bile destek sağlayacağını çıksın vaat etsin, biz de kendisine hak verelim. Demirel tarzı siyasettir bu, ‘Ne verecekse ben 5 lira

fazlasını vereceğim‘ ama ne vereceği önemli değil. Dokunulmazlıklar konusunda içine düştükleri bir paradoks var. CHP ile ilgili bir baraj problemi yok, Mehmet Haberal Zonguldak‘tan, Ecevit‘in memleketinden, Ecevit‘i iyileştiremeyen adam, Ecevit‘i hasta eden adam milletvekili olacak, meclise girecek. Bugüne kadar CHP‘nin dokunulmazlıklar konusunda söyledikleri ne olacak. Şuan söylediği bir şey var, yine çark etme anlamında, ‘Biz yargılanan arkadaşlarımızdan milletvekili olduktan hemen sonra

dokunulmazlıklarının kaldırılmasına yönelik dilekçelerini içeren imzalı yazıları aldık‘ diyor. Meclis Başkanlığı‘na o kişiler adına imzalı dilekçeler verilecek, ‘bizim dokunulmazlıklarımızı kaldırın.‘ Biz de Türkiye‘nin mevcut koşullarında siyasetin üzerinde başka türlü gölgelerin oluşmaması adına dokunulmazlıkları kaldırmadık, kaldırmıyoruz, aklınca bu limana sığınacak. Yarın bir gün, ‘kaldıralım dokunulmazlıkları‘ dediğimiz zaman ne yapacak? Her şey bir kenara, aday yapılan isimler tutuklu

yargılanan isimler. CHP‘nin Genel Başkanı milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda samimiyse, tutuklu yargılanan isimleri cezaevinden çıkartıp milletvekili dokunulmazlığına kavuşturmak için niye aday yaptı? Bunu topluma izah etsin. Paradoks bu, yaman çelişki. Bunu CHP‘lilere de izah edemez. Bugün İlhan Cihaner‘in Denizli‘den aday gösterilmesine CHP‘liler tepki göstermiyor mu? Bu yüzden Türkiye‘nin çeşitli bölgelerinde CHP‘den istifalar yaşanmadı mı? İstifa edenler gelip AK Parti‘ye

katılmadı mı? İlhan Cihaner‘in aday yapılmasından, Mehmet Haberal‘ın aday yapılmasından dolayı Samsun‘daki CHP‘lilerinde yüreğinde bir burukluk, bir hüzün yok mu?"

SÖZLEŞMELİLERE MÜJDE

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan‘ın verdiği sözü mutlaka tutacağını belirten Kılıç, sözleşmelilerin kadroya alınması konusunda şu açıklamalarda bulundu:

"Kadro sorununu çözeceğiz demek, sözleşmelilerin kadroya alınması demek, bunu böyle anlamak lazım. AK Parti iktidara gelir gelmez 2003 yılında tasarruf teşvik hesabında biriken 14 katrilyonu ödeme takvimini ilan ettik. Rahmetli Özal‘ın ANAP hükümeti döneminde başladı tasarruf teşvik hesabı, Mesut Yılmaz, Yıldırım Akbulut, Süleyman Demirel ve Tansu Çiller hükümetlerinde devam etti. Kamu çalışanlarından paralar kesildi, zorunlu tasarruf denildi adına, aslında tasarruf için değildi bu rakamlar, devletin

kamu maliyesini döndürebilmek adına yapılan kesintilerdi. Sonra bunlar nemalandırıldı, kamu bankalarında faizlendirildi, kartopu gibi sürekli olarak bu rakam büyüdü ve geldiği yer biz iktidara geldiğimizde tam 14,5 katrilyondu. Sayın Başbakan ‘bu borç ödenecek‘ dedi. ‘Bu konuda bizim verilmiş bir sözümüz yok, biz bu ülkenin iktidar partisiysek bir kuralı hatırlamanızı istiyorum, devlette devamlılık esastır. İnsanların devlete güven duymalarını sağlamadan hükümete güven duymalarını sağlamak mümkün değildir‘

dedi. Biz bunu ödeyeceğimizi açıkladık, ‘bu bir Recep Tayyip Erdoğan sözüdür, bu sözü tutacağız‘ dedi, bizden önceki rahmetli Erbakan‘ın da ödeme vaadinde bulunduğu ve ödeme imkanını bulamadığı bu 14,5 katrilyonu biz takır takır ödedik. Bizden önceki hükümetlerin bile verdiği sözlerin gereğini yerine getiren bir anlayışı temsil ediyoruz. Bana göre Sayın Başbakan çok berrak bir vurgu yaptı, çok açık, çok net. Başbakan‘ın bu berrak sözünü doğru algılamak lazım. ‘Seçim öncesinde kanun hükmünde kararname ile

çözümü mümkünse ilgili bakanlarıma talimat verdim, onlar bu konuyla ilgili çalışmalarını en kısa sürede tamamlayacaklar ve kanun hükmünde kararname ile çözümü mümkünse bunu seçimlerden önce çıkartırız. Ama kanun hükmünde kararname ile bu düzenlemeyi yapma imkanımız yasal olarak, hukuki açıdan yoksa sakat bir işlem yapmak doğru değil, o zaman 12 Haziran seçimlerinden sonra TBMM açılır, meclis çalışmalarına başladıktan sonra bu sıkıntıyı ortadan kaldırırız‘ dedi. Bu kadar açık, bu kadar net. Artık bu konu

üzerinde tartışmanın gereği yok. Genç kardeşlerimizde şöyle bir yaklaşım var, eski zamanlarda siyasiler söz verir ama seçim bittikten sonra sözler unutulurdu. Bu tedirginliği bu gün taşımasınlar, kanun hükmünde kararname ile bu düzenlemeyi yapmak mümkünse yapılacak."

"HÜKÜMETE BAYRAK AÇANLARIN CHP‘DEN ADAY OLMASI HERŞEYİ ANLATIYOR"

Türkiye‘nin darbe, muhtıra, askeri müdahale dönemlerini geride bıraktığının altını çizen Kılıç, "Türkiye‘de artık darbe sözcüğünün muhtıra sözcüğünün, askeri müdahale yaklaşımının hiçbir şekilde bundan sonra telaffuz edilmemesini arzu ediyorum. Türkiye bu dönemi geride bırakmıştır. Türkiye; yapılan sorgulamalarla, soruşturmalarla, yargılamalarla hiçbir darbe girişiminin yaptırımsız kalmadığını, gizli saklı kalmadığını, hukuk devletinin egemen olduğu yerde darbe girişimlerinin mutlak suretle hukuk

nezdinde yaptırımla karşılanacağını ortaya koydu. Artık bundan sonra, darbeden, muhtıradan, askeri yönetimden, ara rejimlerden Türkiye‘de söz etmemek lazım. Darbe dönemleri yeni anayasayla kapanmayacak, darbe dönemleri kapandı, bitti o konu. Yeni anayasayla Türkiye darbeyi, muhtırayı konuşmayacağımız bir özgürlük, hukuk devleti, insan hakları ve demokrasi sürecini başlatacak. Yeni anayasayla birlikte gerçek anlamda bir hukuk devleti, tam manasıyla demokrasi, kurumların yerli yerine oturduğu, asker-sivil

ilişkilerinin doğru düzgün dizayn edildiği, dünyada ne varsa Türkiye‘de onların olduğu bir yeni döneme adım atacağız. Rütbe önemli değil, eğer gerçekten bir darbe fiilinin içerisinde komutan olabilir, emniyet müdürü olabilir, sivil olabilir, gazeteci olabilir, akademisyen olabilir, bir darbe planlamasının içerisinde birisi varsa, burası hukuk devletiyse, hukuk devletinin bağımsız yargısı demokrasiyi korumak için elbette devrede olacaktır. Koruma kalkanı olmayan bir demokratik rejim olur mu? Demokrasinin,

insan haklarının, özgürlüklerin tek koruma kalkanı vardır, oda hukuk devletidir, kanunlar, yasalar, bağımsız yargıdır. Eğer yargılanması gereken insanlara rütbeleriyle yaklaşılırsa burada hukuk devleti işlemez hale gelir. Rütbeler söz konusu olursa hakimler savcılar neye göre karar verecekler? Suçluluğu ispat edilinceye kadar her kişi masumdur. Bu noktada herkesin duyarlı olması lazım. Bugün yargılanan isimlerin hiçbiri henüz hükümlü değildir. Onlara suçlu gözüyle bakamayız. Belki beraat edecekler, belki

tutukluluk kararı bir süre sonra salıvermeye dönüşecek. Tutuklanan kişilere potansiyel suçlu muamelesi yapmak doğru değil. Doğrudan onları suçlu kişiler olarak zikretmek doğru değil. Aksi takdirde insan hakları ihlali, hukuk ihlali olur. Zannediliyor ki, Ergenekon davasının düğmesine Başbakanlık‘tan basılıyor. Balyoz, Ayışığı, Sarıkız, Eldiven soruşturmaları Adalet Bakanlığı‘ndaki bir merkez tarafından yürütülüyor. Ne Adalet Bakanı‘nın ne Adalet Bakanı Müsteşarı‘nın ne Başbakan‘ın ne de Cumhurbaşkanı‘nın

bir savcıya ‘soruşturma aç‘ talimatı verme yetkisi yoktur, bir hakime ‘tutuklama kararı ver‘ deme yetkisi yoktur. Biz bu soruşturmaların hükümet olarak, AK Parti olarak hiçbir yerinde değiliz. Eğer bizim dönemimizde bu soruşturmalar, yargılamalar yürütülüyorsa bu sadece bu dönemde demokratikleşme yönünde, sivilleşme yönünde atılan adımların belki bir psikolojik faktör olarak etkisi olabilir ama bunun ötesinde hükümet ilme yargılamaları, Başbakan ile yargıyı, Adalet Bakanı ile yargıyı ilişkilendirmek Türk

hakimleri ve savcıları üzerinde kesinlikle bir psikolojik baskı oluşturmak olacaktır. Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı görevden alınması, soruşturma kapsamına dahil edilmesi, sorguya çekilmesi Türkiye‘de büyük sansasyon oldu. Sonra bir takım dinleme kayıtları ortaya çıktı ve Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner‘in hangi yöntemlerle Yargıtay‘da beraat ettirilip serbest bırakılacağı kayda geçirildi ve sonrasında süreç aynı paralelde dizayn edildi, işledi. Erzincan‘daki savcı bugün CHP‘nin Denizli adayı.

Anayasa sürecinde en fazla yeni anayasaya direnç gösterenlerden bir tanesi YARSAV Başkanı Emine Ülker Tahran idi. Sayın Tahran bugün CHP‘nin milletvekili adayı. Yeni anayasaya göreviyle bağdaşmadığı halde alenen karşı çıkan isimlerden bir tanesi referandum döneminin Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkan Vekili Sayın Kadir Öbek idi. Sayın Özbek CHP‘den milletvekili olabilmek için istifa etti. Cumhurbaşkanı‘nı Başbakan‘ı yargılamaya kalkan Sincan eski Ağır Ceza Reisi Osman Kaçmaz MHP‘den milletvekili adayı

olabilmek için istifa etti. Bu yönüyle bakıldığı zaman bize yönelik yandaş yargı suçlamasının yapılabilmesi mümkün değil. Bizim böyle bir itham altında bırakılmamız kesinlikle doğru değil. Yeni anayasaya, demokrasiye, özgürlüklere direnen, hükümete adeta bayrak açan, bu sırada da kamu görevinde bulunan isimlerin CHP‘den aday olması anlaşılması gereken her şeyi anlatıyor" dedi.

"CHP VE BDP‘YE SAADETLER DİLERİM"

BDP‘nin Başbakan‘ı kıskandırmak için CHP‘ye destek verdiğini söyleyen Kılıç, "Hakkari‘de ‘özerklik‘ dedi, Ankara‘ya geldi ondan da vazgeçti. Sayın Kılıçdaroğlu‘nun eleştirdiğimiz tarafı bu. Bir lafı ya hiç söyleme ya da iyi düşün, düşündükten sonra konuş, konuştuktan sonra arkasında dur. Sayın Başbakanımız Hakkari‘ye gittiğinde BDP‘nin KCK‘nın baskılarıyla Hakkari‘de esnafa kepenk kapattırıldı. BDP‘li Hakkari Belediyesi 1 hafta süreyle çöpleri toplamadı ve şehir adeta kokuştu. Ama Sayın Kılıçdaroğlu

gitmeden önce çöpleri topladılar, kepekleri açtırdılar, hatta BDP‘liler meydanda toplandı Sayın kılıçdaroğlu‘nu dinlemek ve izlemek üzere. BDP‘nin Eş Başkanı‘nın o süreçte yaptığı açıklama çok manidardı. Sayın Başbakan kıskansın diye Kılıçdaroğlu‘na büyük bir kalabalıkla destek verdiler. BDP‘nin Eş Başkanı‘na söylemiş olalım, BDP ile CHP arasındaki yakınlaşma içerisinde bizim kıskançlık krizine gireceğimiz hiçbir unsur yoktur" diye konuştu.

Kılıç, irternet sansürü tartışmalarıyla ilgili olarak şunları söyledi:

"İnternete kesinlikle sansür getirmiyoruz, internet kullanıcısı servis sağlayıcısından hizmet alırken arzu etmesi halinde belli yayınları almak istemediğini belirtirse bu yayınlar sadece onun internet yükleyicisine yüklenmeyecek. ‘Cinsel içerikli yayınları ben internet yükleyicimde istemiyorum‘ dediği takdirde bu yayınları almamış olacak. Bu işaretlemeyi yapmayanların internet sitelerine ulaşımına erişim noktasında en ufak bir engelleme yok."

"‘İZMİR AŞKI‘YLA AK PARTİ‘Yİ DESTEKLESİNLER"

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan‘ın Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay‘ı İzmir‘den listeye koyduğunu ve böylece İzmir‘e ne kadar önem verdiğini gösterdiğini belirten Kılıç, bu seçimde İzmirlilerin ‘İzmir Aşkı‘yla Ak Parti‘ye oy vermesini istedi. İzmir‘in her seçimde CHP‘yi desteklediğini, belediye başkanının CHP‘li olmasına rağmen AK Parti‘nin İzmir‘e büyük hizmetler yaptığını söyleyen Suat Kılıç, "İzmirliler, İzmir aşkıyla bu seçimde Ak Parti‘yi desteklerle ben

inanıyorum ki İzmir daha büyük hizmetlere kavuşacaktır" dedi.

Kaynak: İHA