Türkiye Kamu Sen’in Toplu Sözleşme Talepleri
Türkiye Kamu Sen Nevşehir İl Temsilcisi Turgay Çetin, sendikalarının hükümetten toplu sözleşmedeki taleplerini açıkladı.
Çetin yaptığı açıklamada, Ağustos ayında hükümet ile memur sendikaları arasında başlayacak olan Toplu Sözleşme öncesi Türkiye Kamu-Sen'in taleplerini dört ayrı kategoride değerlendirdiklerini kaydetti.
Bu talepleri “Ek ödeme, özel hizmet tazminatı ve ek gösterge uygulamalarında ortaya çıkan adaletsizliklerin giderilmesi ve oranlarının artırılarak gerçek anlamda ücret adaletinin sağlanması. Kamu görevlilerinin kendileri ve ailelerinin insanca yaşaması için yetecek düzeyde ücret almalarını sağlamak amacıyla talep edilecek maaş artışları. Sendika üyesi olan kamu görevlileri ile üye olmayanlar arasında fark oluşturmak adına sendika üyesi kamu görevlilerine ödenen Toplu Sözleşme İkramiyesinin artırılması. Kamu görevlilerinin çalışma şartlarının düzenlenmesi ve iyileştirilmesi” olarak sıralayan Çetin, taleplerinin tamamını bilimsel ve ekonomik gerekçelere dayandırdıklarını ifade etti.
Bugüne kadar dayanağı olmayan, toplumsal geçerliliği bulunmayan hiçbir talebi toplumun gündemine taşımadıklarını söyleyen Çetin, 2014 ve 2015 yıllarını içeren toplu sözleşme görüşmeleri için de gerekçeli taleplerini hazırladıklarını belirtti.
Bugüne kadar ILO tarafından hazırlanarak ülkelerin onayına sunulmuş 200'e yakın sözleşme arasında yalnızca 7 tanesinin insan haklarıyla ilgili olduğunu ve insan haklarıyla ilgili 7 sözleşmenin ikisinin ise çalışma hayatı, örgütlenme ve toplu pazarlık haklarını içeren 87 ve 98 sayılı sözleşmeler olduğunu açıklayan Çetin, buradan anlaşılacağı üzere toplu sözleşme ve grev hakkının yalnızca iş hayatı ile ilgili bir olgu olmanın ötesinde, insan hakkı olarak tanımlandığını vurguladı.
Çetin: “ILO uzmanlar komitesi de grev hakkının, sendika hakkının ayrılmaz bir parçası olduğunu vurgulamaktadır. Dolayısı ile grev hakkı olmayan bir uygulama, tam anlamıyla bir sendikal özgürlük değildir. Türkiye Kamu-Sen olarak, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da en önemli talebimiz, kamu görevlilerinin hakkı olan toplu sözleşmenin, grev ve siyasete katılma ile birlikte kullanılabilmesi yönündedir. Bu bakımdan bu yıl gerçekleştirilecek olan toplu sözleşme görüşmeleri de bundan önceki dönemlerde olduğu gibi memurlarımızın en temel insani hakkı olan gerçek sendikal özgürlüklerden mahrum bir şekilde gerçekleştirilecektir. Örgütlenme hakkını kullanmaları dolayısıyla görevlerinden el çektirilen, ekmekleriyle oynanan polis memurlarının olduğu bir ülkede, gerçekleştirilecek pazarlıklara bütün baskıların ve kısıtlamaların gölgesi düşecektir. Demokrasilerde sivil toplum örgütleri hayati önem taşımaktadır. Ülkemizde demokrasinin mümkün olan en geniş anlamıyla yerleşmesi için, toplumun karar alma sürecine dâhil edilmesi zorunludur. Sivil toplum örgütlerinin varlık nedeni budur. Daha fazla demokrasi diyerek yola çıkanlar; başta sendikalar olmak üzere tüm sivil toplum kuruluşlarının etkinliğinin artırılması, karar alma sürecine dâhil edilmesi ve yönetişim anlayışının geliştirilmesi için daha fazla gayret göstermeli, temel insani değer ve hakları ayakları altına alarak siyaseten yükselme sevdasından vazgeçmelidir. Türkiye Kamu-Sen, 2014 ve 2015 yıllarını kapsayan 2. Dönem Toplu Sözleşme süreciyle ilgili olarak çalışmalarını tamamlamıştır. Ancak bilinmelidir ki her şeyden önce memurlarımız yaklaşık 800 bin kilometrekarelik alana sahip vatanımızın en ücra köşelerine kadar hizmet götüren yegâne çalışanlardır ve ülkemizin her noktası, büyük şehirler kadar gelişmiş imkânlara sahip değildir. Birçok kamu kurum ve kuruluşunun özellikle taşra teşkilatlarında, elverişsiz çalışma ortamlarında, yetersiz araç gereç ve kısıtlı kaynaklarla, görevini en iyi şekilde yerine getirmek için canını dişine takıp çalışan memurlar adeta unutulmuş durumdadır. Bu durumdaki birçok memurumuzun sorunu ekonomik olmanın da ötesinde insanlık dramı boyutuna ulaşmıştır.Bu masa, bu tür sorunların çözülebileceği tek yerdir. Ancak 4688 sayılı Kanunun yasakçı mantığı toplu sözleşme görüşmelerini yalnızca mali ve sosyal haklarla sınırlayarak memurlarımızın yer değiştirme, atama, yükselme, disiplin, unvan değişikliği gibi sorunlarını yok saymakta; memurların sorunlarını adeta masadan kaçırmaktadır” dedi.
Türkiye Kamu-Sen’in, her şeye rağmen kamu görevlilerinin sorunlarının yalnızca mali ve sosyal haklarla sınırlandırılmasının önüne geçmek için toplu sözleşme görüşmelerinde bulunacağını ve var gücüyle mücadele edeceğini ifade eden Çetin, toplu sözleşme masasında kendilerinin sesini kısma, memurların geniş anlamda temsil edilmesini engelleme arzusunda olanlara rağmen sendikalarının, üzerine düşen görevi yerine getirecek ve kamu görevlilerinin haklarını bütün imkânlarıyla korumaya ve geliştirmeye çalışacağını kaydetti.
Ülkelerin önlerini daha iyi görebilmek için enflasyon hedeflemesi yapmasının ve belirli konjonktürel dalgalanmalara bağlı olarak bu hedeflerin tutmamasının da doğal olduğunu belirten Çetin, ancak; tüm çalışanlara enflasyon hedefi doğrultusunda ücret artışı yapıldıktan sonra çalışanların ve vatandaşların gerçek enflasyon karşısında kaderiyle baş başa bırakılmasını kabul edilemez olarak değerlendirdi.Çetin, “Vatandaşlarımızın zorunlu olarak tükettiği mal ve hizmet fiyatlarındaki artışlar, memur maaşları için temel kabul edilen enflasyon oranının üzerinde gerçekleşmektedir. Bu nedenle kamu çalışanlarının ücretleri mal ve hizmet fiyatlarında yaşanan artışlar karşısında her yıl erimektedir. Öyle ki 2013 yılının tamamı için enflasyon hedefi yüzde 6 iken; ilk 6 aylık gerçekleşme yüzde 4'ü bulmuş ve yıllık enflasyon hedefinin yine aşılacağı şimdiden kesinleşmiştir. Yıllardır Avrupa Birliği'ne göre daha ucuz olmasıyla avunduğumuz ülkemizde gıda fiyatları son 10 yılda Avrupa'ya göre yüzde 20 daha fazla pahalanmış ve aramızdaki fark kapanma noktasına gelmiş ama Avrupa'daki memurlarla Türk memur arasındaki 2,5 katlık maaş farkı kapatılmamıştır. 2003 yılında vazgeçilen refah payı uygulaması nedeniyle kamu görevlilerimizin kaybı aylık 484 TL'ye ulaşmıştır. Türkiye ekonomisi 2002 yılından beri reel olarak yüzde 77 büyürken memur maaşlarındaki erime yüzde 24'e ulaşmış; gelir dağılımı daha da bozulmuştur. Bizler hakça bir paylaşım, adil bir gelir dağılımı istiyoruz. Amacımız kamu çalışanlarını açlık sınırından kurtarmak ve insanca yaşayabileceği bir ücrete kavuşturmaktır. OECD ülkeleri içinde en zengin kesimle en yoksul kesim arasındaki uçurumun en büyük olduğu, gelir dağılımının en bozuk olduğu, yoksulluk oranının en yüksek olduğu ülke konumundan kurtulmak istiyoruz. Görülüyor ki; kamu görevlilerinin maaşlarına yapılacak artışlarda hedeflenen enflasyon yerine açlık ve yoksulluk sınırının dikkate alınması, yapılan maaş artışlarına refah payı eklenmesi ve maaş artışlarında açlık ve yoksulluk sınırındaki gelişmelerin de göz önünde bulundurulması bir zorunluluk haline gelmiştir. Bu gelişmeler ışığında, bu yıl yetkililerden iyi niyetli yaklaşımlar bekliyor ve mazeret üretmek yerine çözüm üretmelerini diliyoruz. Bu noktada Türkiye Kamu-Sen olarak taleplerimizi dört ayrı kategoride değerlendirdik. Bunlardan birincisi; ek ödeme, özel hizmet tazminatı ve ek gösterge uygulamalarında ortaya çıkan adaletsizliklerin giderilmesi ve oranlarının artırılarak gerçek anlamda ücret adaletinin sağlanması, İkincisi; kamu görevlilerinin kendileri ve ailelerinin insanca yaşaması için yetecek düzeyde ücret almalarını sağlamak amacıyla talep edilecek maaş artışları. Üçüncüsü; sendika üyesi olan kamu görevlileri ile üye olmayanlar arasında fark oluşturmak adına sendika üyesi kamu görevlilerine ödenen Toplu Sözleşme İkramiyesinin artırılması, dördüncüsü ise kamu görevlilerinin çalışma şartlarının düzenlenmesi ve iyileştirilmesidir” diye konuştu
Kaynak: İHA
Bu talepleri “Ek ödeme, özel hizmet tazminatı ve ek gösterge uygulamalarında ortaya çıkan adaletsizliklerin giderilmesi ve oranlarının artırılarak gerçek anlamda ücret adaletinin sağlanması. Kamu görevlilerinin kendileri ve ailelerinin insanca yaşaması için yetecek düzeyde ücret almalarını sağlamak amacıyla talep edilecek maaş artışları. Sendika üyesi olan kamu görevlileri ile üye olmayanlar arasında fark oluşturmak adına sendika üyesi kamu görevlilerine ödenen Toplu Sözleşme İkramiyesinin artırılması. Kamu görevlilerinin çalışma şartlarının düzenlenmesi ve iyileştirilmesi” olarak sıralayan Çetin, taleplerinin tamamını bilimsel ve ekonomik gerekçelere dayandırdıklarını ifade etti.
Bugüne kadar dayanağı olmayan, toplumsal geçerliliği bulunmayan hiçbir talebi toplumun gündemine taşımadıklarını söyleyen Çetin, 2014 ve 2015 yıllarını içeren toplu sözleşme görüşmeleri için de gerekçeli taleplerini hazırladıklarını belirtti.
Bugüne kadar ILO tarafından hazırlanarak ülkelerin onayına sunulmuş 200'e yakın sözleşme arasında yalnızca 7 tanesinin insan haklarıyla ilgili olduğunu ve insan haklarıyla ilgili 7 sözleşmenin ikisinin ise çalışma hayatı, örgütlenme ve toplu pazarlık haklarını içeren 87 ve 98 sayılı sözleşmeler olduğunu açıklayan Çetin, buradan anlaşılacağı üzere toplu sözleşme ve grev hakkının yalnızca iş hayatı ile ilgili bir olgu olmanın ötesinde, insan hakkı olarak tanımlandığını vurguladı.
Çetin: “ILO uzmanlar komitesi de grev hakkının, sendika hakkının ayrılmaz bir parçası olduğunu vurgulamaktadır. Dolayısı ile grev hakkı olmayan bir uygulama, tam anlamıyla bir sendikal özgürlük değildir. Türkiye Kamu-Sen olarak, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da en önemli talebimiz, kamu görevlilerinin hakkı olan toplu sözleşmenin, grev ve siyasete katılma ile birlikte kullanılabilmesi yönündedir. Bu bakımdan bu yıl gerçekleştirilecek olan toplu sözleşme görüşmeleri de bundan önceki dönemlerde olduğu gibi memurlarımızın en temel insani hakkı olan gerçek sendikal özgürlüklerden mahrum bir şekilde gerçekleştirilecektir. Örgütlenme hakkını kullanmaları dolayısıyla görevlerinden el çektirilen, ekmekleriyle oynanan polis memurlarının olduğu bir ülkede, gerçekleştirilecek pazarlıklara bütün baskıların ve kısıtlamaların gölgesi düşecektir. Demokrasilerde sivil toplum örgütleri hayati önem taşımaktadır. Ülkemizde demokrasinin mümkün olan en geniş anlamıyla yerleşmesi için, toplumun karar alma sürecine dâhil edilmesi zorunludur. Sivil toplum örgütlerinin varlık nedeni budur. Daha fazla demokrasi diyerek yola çıkanlar; başta sendikalar olmak üzere tüm sivil toplum kuruluşlarının etkinliğinin artırılması, karar alma sürecine dâhil edilmesi ve yönetişim anlayışının geliştirilmesi için daha fazla gayret göstermeli, temel insani değer ve hakları ayakları altına alarak siyaseten yükselme sevdasından vazgeçmelidir. Türkiye Kamu-Sen, 2014 ve 2015 yıllarını kapsayan 2. Dönem Toplu Sözleşme süreciyle ilgili olarak çalışmalarını tamamlamıştır. Ancak bilinmelidir ki her şeyden önce memurlarımız yaklaşık 800 bin kilometrekarelik alana sahip vatanımızın en ücra köşelerine kadar hizmet götüren yegâne çalışanlardır ve ülkemizin her noktası, büyük şehirler kadar gelişmiş imkânlara sahip değildir. Birçok kamu kurum ve kuruluşunun özellikle taşra teşkilatlarında, elverişsiz çalışma ortamlarında, yetersiz araç gereç ve kısıtlı kaynaklarla, görevini en iyi şekilde yerine getirmek için canını dişine takıp çalışan memurlar adeta unutulmuş durumdadır. Bu durumdaki birçok memurumuzun sorunu ekonomik olmanın da ötesinde insanlık dramı boyutuna ulaşmıştır.Bu masa, bu tür sorunların çözülebileceği tek yerdir. Ancak 4688 sayılı Kanunun yasakçı mantığı toplu sözleşme görüşmelerini yalnızca mali ve sosyal haklarla sınırlayarak memurlarımızın yer değiştirme, atama, yükselme, disiplin, unvan değişikliği gibi sorunlarını yok saymakta; memurların sorunlarını adeta masadan kaçırmaktadır” dedi.
Türkiye Kamu-Sen’in, her şeye rağmen kamu görevlilerinin sorunlarının yalnızca mali ve sosyal haklarla sınırlandırılmasının önüne geçmek için toplu sözleşme görüşmelerinde bulunacağını ve var gücüyle mücadele edeceğini ifade eden Çetin, toplu sözleşme masasında kendilerinin sesini kısma, memurların geniş anlamda temsil edilmesini engelleme arzusunda olanlara rağmen sendikalarının, üzerine düşen görevi yerine getirecek ve kamu görevlilerinin haklarını bütün imkânlarıyla korumaya ve geliştirmeye çalışacağını kaydetti.
Ülkelerin önlerini daha iyi görebilmek için enflasyon hedeflemesi yapmasının ve belirli konjonktürel dalgalanmalara bağlı olarak bu hedeflerin tutmamasının da doğal olduğunu belirten Çetin, ancak; tüm çalışanlara enflasyon hedefi doğrultusunda ücret artışı yapıldıktan sonra çalışanların ve vatandaşların gerçek enflasyon karşısında kaderiyle baş başa bırakılmasını kabul edilemez olarak değerlendirdi.Çetin, “Vatandaşlarımızın zorunlu olarak tükettiği mal ve hizmet fiyatlarındaki artışlar, memur maaşları için temel kabul edilen enflasyon oranının üzerinde gerçekleşmektedir. Bu nedenle kamu çalışanlarının ücretleri mal ve hizmet fiyatlarında yaşanan artışlar karşısında her yıl erimektedir. Öyle ki 2013 yılının tamamı için enflasyon hedefi yüzde 6 iken; ilk 6 aylık gerçekleşme yüzde 4'ü bulmuş ve yıllık enflasyon hedefinin yine aşılacağı şimdiden kesinleşmiştir. Yıllardır Avrupa Birliği'ne göre daha ucuz olmasıyla avunduğumuz ülkemizde gıda fiyatları son 10 yılda Avrupa'ya göre yüzde 20 daha fazla pahalanmış ve aramızdaki fark kapanma noktasına gelmiş ama Avrupa'daki memurlarla Türk memur arasındaki 2,5 katlık maaş farkı kapatılmamıştır. 2003 yılında vazgeçilen refah payı uygulaması nedeniyle kamu görevlilerimizin kaybı aylık 484 TL'ye ulaşmıştır. Türkiye ekonomisi 2002 yılından beri reel olarak yüzde 77 büyürken memur maaşlarındaki erime yüzde 24'e ulaşmış; gelir dağılımı daha da bozulmuştur. Bizler hakça bir paylaşım, adil bir gelir dağılımı istiyoruz. Amacımız kamu çalışanlarını açlık sınırından kurtarmak ve insanca yaşayabileceği bir ücrete kavuşturmaktır. OECD ülkeleri içinde en zengin kesimle en yoksul kesim arasındaki uçurumun en büyük olduğu, gelir dağılımının en bozuk olduğu, yoksulluk oranının en yüksek olduğu ülke konumundan kurtulmak istiyoruz. Görülüyor ki; kamu görevlilerinin maaşlarına yapılacak artışlarda hedeflenen enflasyon yerine açlık ve yoksulluk sınırının dikkate alınması, yapılan maaş artışlarına refah payı eklenmesi ve maaş artışlarında açlık ve yoksulluk sınırındaki gelişmelerin de göz önünde bulundurulması bir zorunluluk haline gelmiştir. Bu gelişmeler ışığında, bu yıl yetkililerden iyi niyetli yaklaşımlar bekliyor ve mazeret üretmek yerine çözüm üretmelerini diliyoruz. Bu noktada Türkiye Kamu-Sen olarak taleplerimizi dört ayrı kategoride değerlendirdik. Bunlardan birincisi; ek ödeme, özel hizmet tazminatı ve ek gösterge uygulamalarında ortaya çıkan adaletsizliklerin giderilmesi ve oranlarının artırılarak gerçek anlamda ücret adaletinin sağlanması, İkincisi; kamu görevlilerinin kendileri ve ailelerinin insanca yaşaması için yetecek düzeyde ücret almalarını sağlamak amacıyla talep edilecek maaş artışları. Üçüncüsü; sendika üyesi olan kamu görevlileri ile üye olmayanlar arasında fark oluşturmak adına sendika üyesi kamu görevlilerine ödenen Toplu Sözleşme İkramiyesinin artırılması, dördüncüsü ise kamu görevlilerinin çalışma şartlarının düzenlenmesi ve iyileştirilmesidir” diye konuştu