Medikal Biyoteknoloji Konferansı
Ankara - Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, TÜBİTAK Biyoteknoloji Araştırma Merkezi'nde çok güzel çalışmaların yapıldığını belirterek, "Biz de gen haritalarını tamamen kendimiz çıkarmaya başladık ve insan geniyle hastalıklar arasındaki ilişkileri tespit etmeye başladık. Bildiğimiz kadarıyla en az 3 hastalıkla genetik yapı arasındaki ilişkinin doğrudan tespit edildiği bir çalışmayı arkadaşlarımız yaptılar ve sağlık sektörüyle birlikte bu çalışmaları yürütmeye devam ediyorlar" dedi.
TÜBİTAK Başkanlık Binası Feza Gürsey Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen Medikal Biyoteknoloji Konferansı’na katılan Ergün, burada yaptığı konuşmada, bugün sağlık alanının en önemli başlıklarından biri olan medikal biyoteknoloji konusunda kamu, özel sektör ve üniversiteler bünyesinde atılması gereken adımların tespit edileceğini söyledi.
Bu alanlarda çok sınırlı ihracat yapıldığına, buna karşılık ise 7 milyar doları aşan ithalatın olduğuna dikkati çeken Ergün, rakamlara bakıldığında alanın ne kadar önemli olduğunun anlaşıldığını ifade etti.
Dünyanın gen teknolojisinde ulaştığı noktaya işaret eden Ergün, biyoteknolojinin bugün hayatın her alanında karşılık bulabilecek bir potansiyele sahip olduğunu bildirdi.
Bakan Ergün, şunları kaydetti:
"Ancak her büyük potansiyel gibi bazı sınırları aşması durumunda tahrip gücü inanılmaz yüksek bir silaha dönüşmesi ihtimali de var. Mesela genetik haritası, genler vasıtasıyla taşıdığımız birçok hastalığı bertaraf edebileceği gibi Hitler'i bile şaşkınlık içinde bırakacak bir tür yeni öjenik politikalara da kapı aralayabilir. Bugün bilim ve etik tartışmalarında en çok zikredilen konunun biyoteknoloji olması, bilim kurgu edebiyatında, filmlerinde, negatif ütopyalarda, en az uzaylılar veya robotlar kadar biyomühendislik ürünlerine de yer veriliyor olması, konunun hassasiyetini göstermektedir.
Son çıkan meşhur roman, Cehennem... Dan Brown'un, o da tam bu konuyla alakalı. Biyoteknoloji konusu etrafında dönüyor. İnsan nüfusu geometrik olarak artıyor ve yeryüzü bu nüfusu besleyemez, İnsan nesli büyük bir tehdit altında. Dolayısıyla bu tehdidi durdurmak lazım. Bunu da bir salgın hastalık virüsü oluşturarak durdurmak gerekir. Roman böyle gidiyor ama sonunda ortaya çıkan bir salgın hastalık virüsü değil, bir kısırlaştırma virüsü ortaya çıkıyor ve insan neslinin 3'te 1'ini kısırlaştıran virüsün, İstanbul'dan, Yerebatan’dan tüm dünyaya yayılmasını anlatan bir romana tanıklık etmiş olduk. Türkiye'nin ekonomik gerekçeler kadar bu etik gerekçeler nedeniyle de biyoteknoloji alanında söz sahibi olması gerektiğini düşünüyorum. Sadece virüslerin yayıldığı önemli merkezlerden birisi olarak romanlarda konu edinmek değil, bu çalışmaların yoğun bir şekilde yapıldığı ve insanlık adına önemli sonuçlar elde edildiği bir ülke olmamız gerekir."
-"İlaç Sektörü Strateji Belgesi"
SGK’nın büyük alım gücünü bugüne kadar fiyatları aşağı çekmek için kullandıklarını ancak bundan sonra bu gücü, ülkeye yatırım çekmek ve özellikle biyoteknolojik ürünler konusunda yenilikler meydana getirmek için kullanılması gerektiğini vurgulayan Ergün, Türkiye'nin bu konuda büyük bir gücü ve potansiyeli olduğunu söyledi.
Bakan Ergün, yeni teşvik sistemiyle, ilaç ve tıbbi cihaz sektöründe yapılacak yatırımlara çok önemli destekler getirdiklerini belirterek, şöyle devam etti:
"Ülkemizde 15’i yabancı sermayeli olan 68 ilaç üretim tesisinde, yaklaşık 30 bin kişi istihdam edilmekte ve Türkiye'de 3 bin 100 çeşit ilaç üretilmektedir. Ancak dış ticaret dengesine baktığımızda ihracatın ithalatı karşıma oranı sadece yüzde 16 seviyesindedir. Çok pahalı ilaçları ithal ediyoruz, çok vasat ilaçları ihraç ediyoruz. Bu nedenle de arada büyük bir fark var. Hemen her sektörde olduğu gibi ilaç sektöründe de katma değeri ve Ar-Ge çalışmalarını artıracak adımlar atmamız gerekiyor.
Biz bu adımları belli bir plan ve program çerçevesinde atmak için, İlaç Sektörü Strateji Belgesi ve Eylem Planı'nı hazırladık. İlaç sektöründe Ar-Ge, üretim ve yönetim merkezi olan bir Türkiye vizyonuyla, 6 farklı hedef için 53 eylem belirledik. Böylece ilaçların üretimini, hekimler tarafından yazılmasını ve hastalar tarafından kullanılmasını, yani konuyla ilgili her aşamayı kapsayan bir politika zinciri oluşturduk. Hazırlıklarını tamamladığımız bu belgeyi, en kısa zamanda uygulamaya başlayacağız ve ilaç üretimi konusunda güçlü bir Türkiye için önemli adımlar atmış olacağız. Böylece yurt dışından yüksek rakamlara ithal ettiğimiz ilaçları burada üreten, ülkemizde yeni ilaç araştırmaları yapılan bir yapı da oluşturuyoruz."
-"Üretmeye de önem vermeliyiz"
Bakanlık olarak, ayrıca, Biyoteknoloji Stratejisi ve Eylem Planı’nın hazırlıklarını da sürdürdüklerini de belirten Ergün, bu kapsamda, nisan ayında Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı ile birlikte bir seminer düzenlediklerini ifade etti.
Türkiye nüfusunun yavaş yavaş yaşlanma eğilimi taşıdığına işaret eden Ergün, bu düşünüldüğünde, bugün 8-9 milyar dolara ulaşan ilaç pazarının daha da büyüyeceğini söyledi.
Dünyada etkinliği her alanda hissedilen bu sektörlerde, Türkiye’nin de varlığını hissettirmesi gerektiğini vurgulayan Ergün, şöyle konuştu:
"Bakanlığımızın bu iki strateji belgesi, işte bu açıdan büyük bir önem taşıyor. Türkiye’nin son 10 yılda çok büyük bir gelişme yaşadığını, konuya ideolojik bir bakış açısıyla yaklaşanlar dışında hemen hemen herkes kabul etmektedir ancak biz, kendimize sürekli şu soruyu soruyoruz. 10 yıl öncesinden çok daha iyi olmak, bizim için yeterli mi? Bu ülkenin, bu milletin çok daha büyük başarılara imza atabilecek bir potansiyeli yok mu? Elbette var. Her alanda dünyanın lider ve saygın ülkelerinden biri olmak için en fazla önem vermemiz gereken konunun bilim ve teknoloji olduğunu biliyoruz.
Türkiye, teknolojiye ilgi duyan ve teknolojik gelişmeleri yakından takip eden bir topluma sahip. Bu çok güzel bir özellik ama bu özelliği tüketici olarak kullanıyoruz, üretici olarak kullanmıyoruz. Bu ürünleri kullanmaya olduğu kadar, üretmeye de önem vermemiz gerekiyor. Bakanlığımız, işte bu nedenle, üniversite-sanayi işbirliğini tesis etmeye, üniversitelerde üretilen bilgiyi nihai ürüne dönüştürme süreçlerine daha fazla odaklanıyor."
-"Gen haritalarını çıkarmaya başladık"
Bugün Türkiye'nin dünyanın hemen her ülkesine sanayi ürünleri ihraç edebilen bir ülke olduğunu ancak dünya piyasalarına yeni, ileri teknolojili ve yüksek katma değerli ürünler sunulması gerektiğini dile getiren Ergün, "Neden Türkiye, tıbbi cihazları, ilaçları, aşı kültürlerini, optik gereçleri, antibiyotikleri, proteinleri kendisi üreten ve ihraç eden bir ülke olmasın? Neden Türkiye, insandaki zararlı genleri elemine edecek, bağışıklık sitemini güçlendirecek veya tarımda daha verimli ve sağlıklı üretim yapılmasını sağlayacak çalışmaları kendisi yapmasın?" dedi.
Bu konularda önemli bir başlangıç yaptıklarını anlatan Ergün, sözlerini şöyle tamamladı:
"TÜBİTAK Biyoteknoloji Araştırma Merkezi'nde şu anda arkadaşlarımız çok güzel çalışmalar yapıyorlar. Biz de gen haritalarını tamamen kendimiz çıkarmaya başladık ve insan geniyle hastalıklar arasındaki ilişkileri tespit etmeye başladık. Bildiğimiz kadarıyla en az 3 hastalıkla genetik yapı arasındaki ilişkinin doğrudan tespit edildiği bir çalışmayı arkadaşlarımız yaptılar ve sağlık sektörüyle birlikte bu çalışmaları yürütmeye devam ediyorlar. Ancak bu alan çok kritik bir alan. Burada çok ciddi hukuki altyapıya da ihtiyacımız var. Türkiye'deki hukuki altyapı bu konuda zayıf, çok ciddi bir bilgi güvenliğine ihtiyaç var. Yani birisinin hastalığıyla genetik yapısı arasındaki ilişkiyi bir başkası bilse, hele sigorta şirketleri bilse o adama sigorta yapmazlar ya da çok pahalıya sigorta yaparlar. Bu bilgilerin çok özel korunması için hukuki ve teknik altyapıya ihtiyaç olduğu da gerçek. İşte bu çalışmalar, bize bu hukuki ve teknik altyapıyı da sunacak çalışmalar olacaktır."
Kaynak: AA
Bu alanlarda çok sınırlı ihracat yapıldığına, buna karşılık ise 7 milyar doları aşan ithalatın olduğuna dikkati çeken Ergün, rakamlara bakıldığında alanın ne kadar önemli olduğunun anlaşıldığını ifade etti.
Dünyanın gen teknolojisinde ulaştığı noktaya işaret eden Ergün, biyoteknolojinin bugün hayatın her alanında karşılık bulabilecek bir potansiyele sahip olduğunu bildirdi.
Bakan Ergün, şunları kaydetti:
"Ancak her büyük potansiyel gibi bazı sınırları aşması durumunda tahrip gücü inanılmaz yüksek bir silaha dönüşmesi ihtimali de var. Mesela genetik haritası, genler vasıtasıyla taşıdığımız birçok hastalığı bertaraf edebileceği gibi Hitler'i bile şaşkınlık içinde bırakacak bir tür yeni öjenik politikalara da kapı aralayabilir. Bugün bilim ve etik tartışmalarında en çok zikredilen konunun biyoteknoloji olması, bilim kurgu edebiyatında, filmlerinde, negatif ütopyalarda, en az uzaylılar veya robotlar kadar biyomühendislik ürünlerine de yer veriliyor olması, konunun hassasiyetini göstermektedir.
Son çıkan meşhur roman, Cehennem... Dan Brown'un, o da tam bu konuyla alakalı. Biyoteknoloji konusu etrafında dönüyor. İnsan nüfusu geometrik olarak artıyor ve yeryüzü bu nüfusu besleyemez, İnsan nesli büyük bir tehdit altında. Dolayısıyla bu tehdidi durdurmak lazım. Bunu da bir salgın hastalık virüsü oluşturarak durdurmak gerekir. Roman böyle gidiyor ama sonunda ortaya çıkan bir salgın hastalık virüsü değil, bir kısırlaştırma virüsü ortaya çıkıyor ve insan neslinin 3'te 1'ini kısırlaştıran virüsün, İstanbul'dan, Yerebatan’dan tüm dünyaya yayılmasını anlatan bir romana tanıklık etmiş olduk. Türkiye'nin ekonomik gerekçeler kadar bu etik gerekçeler nedeniyle de biyoteknoloji alanında söz sahibi olması gerektiğini düşünüyorum. Sadece virüslerin yayıldığı önemli merkezlerden birisi olarak romanlarda konu edinmek değil, bu çalışmaların yoğun bir şekilde yapıldığı ve insanlık adına önemli sonuçlar elde edildiği bir ülke olmamız gerekir."
-"İlaç Sektörü Strateji Belgesi"
SGK’nın büyük alım gücünü bugüne kadar fiyatları aşağı çekmek için kullandıklarını ancak bundan sonra bu gücü, ülkeye yatırım çekmek ve özellikle biyoteknolojik ürünler konusunda yenilikler meydana getirmek için kullanılması gerektiğini vurgulayan Ergün, Türkiye'nin bu konuda büyük bir gücü ve potansiyeli olduğunu söyledi.
Bakan Ergün, yeni teşvik sistemiyle, ilaç ve tıbbi cihaz sektöründe yapılacak yatırımlara çok önemli destekler getirdiklerini belirterek, şöyle devam etti:
"Ülkemizde 15’i yabancı sermayeli olan 68 ilaç üretim tesisinde, yaklaşık 30 bin kişi istihdam edilmekte ve Türkiye'de 3 bin 100 çeşit ilaç üretilmektedir. Ancak dış ticaret dengesine baktığımızda ihracatın ithalatı karşıma oranı sadece yüzde 16 seviyesindedir. Çok pahalı ilaçları ithal ediyoruz, çok vasat ilaçları ihraç ediyoruz. Bu nedenle de arada büyük bir fark var. Hemen her sektörde olduğu gibi ilaç sektöründe de katma değeri ve Ar-Ge çalışmalarını artıracak adımlar atmamız gerekiyor.
Biz bu adımları belli bir plan ve program çerçevesinde atmak için, İlaç Sektörü Strateji Belgesi ve Eylem Planı'nı hazırladık. İlaç sektöründe Ar-Ge, üretim ve yönetim merkezi olan bir Türkiye vizyonuyla, 6 farklı hedef için 53 eylem belirledik. Böylece ilaçların üretimini, hekimler tarafından yazılmasını ve hastalar tarafından kullanılmasını, yani konuyla ilgili her aşamayı kapsayan bir politika zinciri oluşturduk. Hazırlıklarını tamamladığımız bu belgeyi, en kısa zamanda uygulamaya başlayacağız ve ilaç üretimi konusunda güçlü bir Türkiye için önemli adımlar atmış olacağız. Böylece yurt dışından yüksek rakamlara ithal ettiğimiz ilaçları burada üreten, ülkemizde yeni ilaç araştırmaları yapılan bir yapı da oluşturuyoruz."
-"Üretmeye de önem vermeliyiz"
Bakanlık olarak, ayrıca, Biyoteknoloji Stratejisi ve Eylem Planı’nın hazırlıklarını da sürdürdüklerini de belirten Ergün, bu kapsamda, nisan ayında Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı ile birlikte bir seminer düzenlediklerini ifade etti.
Türkiye nüfusunun yavaş yavaş yaşlanma eğilimi taşıdığına işaret eden Ergün, bu düşünüldüğünde, bugün 8-9 milyar dolara ulaşan ilaç pazarının daha da büyüyeceğini söyledi.
Dünyada etkinliği her alanda hissedilen bu sektörlerde, Türkiye’nin de varlığını hissettirmesi gerektiğini vurgulayan Ergün, şöyle konuştu:
"Bakanlığımızın bu iki strateji belgesi, işte bu açıdan büyük bir önem taşıyor. Türkiye’nin son 10 yılda çok büyük bir gelişme yaşadığını, konuya ideolojik bir bakış açısıyla yaklaşanlar dışında hemen hemen herkes kabul etmektedir ancak biz, kendimize sürekli şu soruyu soruyoruz. 10 yıl öncesinden çok daha iyi olmak, bizim için yeterli mi? Bu ülkenin, bu milletin çok daha büyük başarılara imza atabilecek bir potansiyeli yok mu? Elbette var. Her alanda dünyanın lider ve saygın ülkelerinden biri olmak için en fazla önem vermemiz gereken konunun bilim ve teknoloji olduğunu biliyoruz.
Türkiye, teknolojiye ilgi duyan ve teknolojik gelişmeleri yakından takip eden bir topluma sahip. Bu çok güzel bir özellik ama bu özelliği tüketici olarak kullanıyoruz, üretici olarak kullanmıyoruz. Bu ürünleri kullanmaya olduğu kadar, üretmeye de önem vermemiz gerekiyor. Bakanlığımız, işte bu nedenle, üniversite-sanayi işbirliğini tesis etmeye, üniversitelerde üretilen bilgiyi nihai ürüne dönüştürme süreçlerine daha fazla odaklanıyor."
-"Gen haritalarını çıkarmaya başladık"
Bugün Türkiye'nin dünyanın hemen her ülkesine sanayi ürünleri ihraç edebilen bir ülke olduğunu ancak dünya piyasalarına yeni, ileri teknolojili ve yüksek katma değerli ürünler sunulması gerektiğini dile getiren Ergün, "Neden Türkiye, tıbbi cihazları, ilaçları, aşı kültürlerini, optik gereçleri, antibiyotikleri, proteinleri kendisi üreten ve ihraç eden bir ülke olmasın? Neden Türkiye, insandaki zararlı genleri elemine edecek, bağışıklık sitemini güçlendirecek veya tarımda daha verimli ve sağlıklı üretim yapılmasını sağlayacak çalışmaları kendisi yapmasın?" dedi.
Bu konularda önemli bir başlangıç yaptıklarını anlatan Ergün, sözlerini şöyle tamamladı:
"TÜBİTAK Biyoteknoloji Araştırma Merkezi'nde şu anda arkadaşlarımız çok güzel çalışmalar yapıyorlar. Biz de gen haritalarını tamamen kendimiz çıkarmaya başladık ve insan geniyle hastalıklar arasındaki ilişkileri tespit etmeye başladık. Bildiğimiz kadarıyla en az 3 hastalıkla genetik yapı arasındaki ilişkinin doğrudan tespit edildiği bir çalışmayı arkadaşlarımız yaptılar ve sağlık sektörüyle birlikte bu çalışmaları yürütmeye devam ediyorlar. Ancak bu alan çok kritik bir alan. Burada çok ciddi hukuki altyapıya da ihtiyacımız var. Türkiye'deki hukuki altyapı bu konuda zayıf, çok ciddi bir bilgi güvenliğine ihtiyaç var. Yani birisinin hastalığıyla genetik yapısı arasındaki ilişkiyi bir başkası bilse, hele sigorta şirketleri bilse o adama sigorta yapmazlar ya da çok pahalıya sigorta yaparlar. Bu bilgilerin çok özel korunması için hukuki ve teknik altyapıya ihtiyaç olduğu da gerçek. İşte bu çalışmalar, bize bu hukuki ve teknik altyapıyı da sunacak çalışmalar olacaktır."