Marsyas’tan Geriye Kalanlara Sahip Çıkılmalı

Ege’nin en dramatik efsanelerinden biri olan Marsyas Efsanesi’nin geçtiği Çine Çayı çevresindeki antik eserlere sahip çıkılması için kampanya başlatıldı.

Marsyas’tan Geriye Kalanlara Sahip Çıkılmalı
Bölgede araştırma yapan Kuşadası Eko Sistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği(EKODOSD), Marsyas efsanesinden geriye kalanlara sahip çıkılması için yetkilileri görece çağırdı. Kuşadası EKODOSD Başkanı Bahattin Sürücü, “Aydın’ın düz ovalarını geçtikten sonra, Çine’den Muğla-Marmaris yoluna girildiğinde, düzlük biter ve gökten yağmış meteor parçaları gibi birbiri üzerine yığılmış kayaların oluşturduğu bir vadiye girilir. Beşparmaklardan, Gökbel Dağı’na ve Madran’a uzanan gnays kayaların oluşturduğu gizemli bir yerdir burası. Bu vadiden geçenler, buranın muhteşem ve ilginç coğrafyasını ömürleri boyunca unutamazlar. İşte burada antik kalıntılara bir an önce sahip çıkılmasını istiyoruz“ dedi.

Marsyas’ın bu harika vadisinde binlerce yıldır gelip geçen uygarlıkların önemli yapıtlarıyla izlerini bıraktıklarını kaydeden Kuşadası EKODOSD Başkanı Bahattin Sürücü, “Artık bu izleri kimse göremez. Aşağı Büyük Menderes Havzası’nda yaşayan çiftçilerin, yaz aylarında çektikleri susuzluğun ve kış aylarında tarlalarındaki taşkınların bitmesi için büyük umutlarla bekledikleri Çine Adnan Menderes Barajı su tutarak tüm bu izleri suyun altına almıştır. Çiftçilerin büyük sorunlarından biri, kendilerine göre halledilmiştir. Sular altında kalmadan buraya gelerek bu harika yapıtı görenler ve üzerinde yürüyebilenler çok şanslıydı. Zamanında Marsyas’ın soğuk sularını iliklerinde hissederek çaydan geçebilenlerin çocuklarına bırakabilecekleri sadece ilginç fotoğraf kareleri kaldı. Günümüzde barajın olduğu yeri ilk kez görenler 'ne güzel bir manzara' demektedir. Eski yıllarda köprüden yürüyerek geçenler ise, gördükleri manzara karşısında eskiyi hatırlayarak duygulanmaktadır. Bölge o kadar çok zengin ki birçok değerini yitirmesine rağmen, binlerce kayanın arasında gizlenen zenginlikleri keşfedecek araştırmacılarını beklemektedir. Latmos’a doğru uzanan olağanüstü güzellikte devasa boyutlardaki gnays kayalar, fizik kurallarını zorlayan konumlarıyla ve heykeltıraşların elinden çıkmış gibi duran görünümleriyle, görenleri farklı bir gezegene götürmektedir. Baraj sularının erişemediği, yöre insanının yazılı kaya ismini verdiği Kemertaş mevkiindeki freskler ve yerleşim alanları, burayı keşfedecekler için ilgi çeken tarihi mekanlardan biri haline gelebilir. Fresklerin, yöre halkı tarafından savaş zamanında İtalyan askerleri tarafından kurşunlandığı da söylenmektedir. Define avcıları tarafından arkasında altın olabilir umuduyla alt bölümdekileri tamamen kazınan fresklerin, yukarıda olması nedeniyle üst bölümdekilerin büyük ölçüde korunduğunu görülmektir. Bakir bir alanda olması nedeniyle sürekli definecilerin tahribatına maruz kalan bu bölge, tarih tutkunlarının ziyaret etmesi ve sahip çıkmasıyla korunabilecektir. Bölge sadece kültürel eserleriyle değil, aynı zamanda özgün florasıyla güzelliğine güzellik katmaktadır. Dünyada sadece Çine Çayı vadisinden başlayarak Beşparmak Dağları’na doğru uzanan coğrafyada yetişen endemik Cyclamen mirable’lerin bir kısmı sular altında kalsa da, bölgenin birçok alanında görülebilmektedir. Bir zamanlar İncekemer köylüleri tarafından aşure ikram edilen bu alan, fotoğraflarda bir anı olarak kaldı. Günümüzde artık bu alanda derin sularda balıklar dolaşmaktadır. İncekemer günümüzde baraj sularının altında bulunmaktadır“ dedi.

20 kilometrelik mesafede başka bir kemer daha bulunduğuna dikkati çeken Sürücü, sözlerini şöyle sürdürdü: "Ama 20 kilometre uzağında başka bir kemer daha vardır. Kargı kemeri, İncekemer’in ikizi gibi durmaktadır. Sadece su kanalının olduğu üst kısım yok olmuştur. Kim bilir belki de Romalılar bugünü önceden görerek, biri su altında kalırsa insanlar diğerini görsün diye yapmışlardır. İncekemer’i hiç görmeyenler, eski yıllarda görüp de özleyenler için, Kargı Kemeri ziyaret edilmesi gereken bir yerdir. Antik Dönem’de kurulan uygarlıklar Ege’nin bu güzel coğrafyasında yüzlerce eser bırakmıştır. Bu muhteşem yapıtların yıllar geçtikçe büyük bir hızla tahrip edildiğini ve tüketildiğini görmekteyiz. Tarihi Kargı Kemeri günümüzde ayakta kalabilen Antik Dönem şaheserlerinden biridir. Kargı Kemeri aynı zamanda suyun önemini vurgulayan, çevresel bir anlayışla estetik bir mimari geliştirilerek yapılan ve Romalılardan bu yana dimdik ayakta kalabilen önemli bir tarihi eserdir. Bu eserleri koruyarak, gelecek nesillerin de görebilmesini sağlamak, bu coğrafyada yaşayan herkesin görevi olmalıdır“ - MARSYAS EFSANESİ İnsanın başını döndüren ve ilginç gnays kayalarıyla hayranlık yaratan bu vadinin arasından, mitolojik bir efsane olan Marsyas Efsanesini yaratan Çine Çayı geçer. Efsanede “Tanrıça Athena günün birinde kaval çalarken bir derenin suyunda yüzüne bakacak olmuş, kavalın yüzünü nasıl buruşturup çirkinleştirdiğini görmüş ve kavalı öfkeyle atmış, atarken de onu yerden toplayacak olanı en büyük cezalara çarpacağını ant içmiş. Marsyas bunu nerden bilsin, yerde bulduğu kavalı almış ve çalmaya koyulmuş. Marsyas kavalın sesine bayılmış. O kadar sevmiş ki dünyada bundan güzel ses veren saz olmadığını ileri sürmüş ve Apollon tanrının lyra’sıyla yarışmayı bile göze almış. Tanrı bu yarışma için bir şart koşmuş. Kim yenerse yenilene istediğini yapacak. Yargıç olarak Tmolos(Bozdağ) tanrısını almışlar. Birinci yarışma sonuç vermemiş. İkincisinde Apollon, Marsyas’ı meydan okuyarak kavalı tersine tutup çalmasını buyurmuş, kendisi lyra’yı ters tutunca aynı sesleri çıkardığı halde, Marsyas kavalını öttürememiş ve bu yüzden de yenik düşmüş. Yarışmayı gözleyen Phrygia kralı Midas yine de kavalın lyra’dan üstün olduğunu söyleyince tanrı onun kulaklarını eşekkulakları haline getirmiş. Ama bununla da kalmamış, Marsyas’ı tutmuş bir ağaca bağlamış ve derisini yüzmüş. Marsyas bu korkunç işkence içinde can vermiş. Apollon sonradan yaptığına pişman olmuş, lyra’sını yere atarak kırmış ve Marsyas’ı da bir ırmak haline getirmiş.” İşte bu ırmak binlerce yıldır bu vahşi kayalıkların arasından akan Çine Çayı’dır. Bu efsaneden başka Çine Çayı’nın üzerinde bu vadiden geçenlerin hayranlıkla baktığı olağanüstü güzellikte 2300 yıllık harika bir yapı bulunmaktadır. Yöre insanlarının gelin geçmez köprüsü dedikleri tarihi İncekemer Köprüsü’dür burası. Zemin kayalıkları kullanılarak yapılan mimari bir şaheserdir. İncekemer Köprüsü Roma Dönemi’nden kalma, Alabanda suyollarını bağlayan döneminin önemli sanat eserleri arasında yer almaktadır. Bu ünlü köprünün bir de mitolojik bir hikayesi bulunmaktadır. Hikaye “ Roma Dönemi’nde, Çine Çayı üzerinden karşıdaki bir yerleşim yerine borularla içme suyu götürülmesi için köprü yapılır, ancak her yapılıştan sonra, selle birlikte yıkılır ve bu böyle devam eder gider. Kralın çok güzel bir kızı vardır. Köprü yıkılmayacak şekilde sağlam yapabilen ustaya kızını vereceğini açıklar. 20 yaşındaki yağız bir yapı ustası, yardımcılarını da yanına alarak gece gündüz çalışıp taşları işledikten sonra bugünkü İncekemer’i yapar. İçme suyu da köprü üzerine döşenen borularla karşıya geçirilir. Köprü, yağışlardan ve sellerden etkilenip yıkılmaz, ancak bir süre sonra kral sözünde durmaz, bir işçi ve usta olan gence kızını vermekten vazgeçer. Gençte bir gece kazmasını balyozunu alarak köprüyü yıkmaya başlar. Bu sırada kralın adamları haber alıp genci ölesiye döverek, köprüden atarlar ve ölümüne neden olurlar. Genç ise son nefesinde kralın kızının mutlu olmamasını ve köprüden geçtiği takdirde evlat yüzü görmemesi için beddua eder. Bu hikaye kuşaktan kuşağa geçer. Eski yıllarda genç kızlar ve gelinler de uğursuz saydıkları bu köprüden geçmediklerinden, yörede gelin geçmez köprüsü olarak bilinir .
Kaynak: İHA