''İsterseniz kantinden kek aldırabilirim''
Odatv davasının 5. duruşmasına yemek krizi damga vurdu.
Odatv davasının 5. duruşmasında tutuklu sanık gazeteci yazar Soner Yalçın’ın savunmasıyla devam edildi. Odatv operasyonuna karar veren iki önemli isim olduğunu ifade eden Soner Yalçın, "İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Ali Fuat Yılmazer ve Özel Yetkili Savcı Zekeriya Öz. Peki, Odatv operasyonundan hemen sonra polis müdürü Yılmazer ve Savcı Öz neden görevlerinden alındılar? Bu olayın tesadüf olmayacağını bilecek kadar gazetecilik deneyiyim var" dedi. Hayatım boyunca hiçbir legal ya da illegal siyasi bir örgüte mensup olmadığını ifade eden Soner Yalçın, "Yalnızca TGC, Çağdaş Gazeteciler Cemiyeti ve Basın Konseyi üyesiyim. Korkunç bir haksızlıkla, savcılar Ergenekon Terör Örgütü mensubu olduğumu iddia ediyor" dedi.
"VELİ ÜÇÜK’Ü TANIMIYORUM, TANISAYDIM ÇOK İYİ HABERLER YAPARDIM"
Evinin aranması için hangi güçlü delillerin olduğunun araştırılması gerektiğine dikkat çeken Yalçın, 13 Mayıs 2009’da İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nün bir rapor hazırladığını, raporda, Tuncay Güney’in 2001 yılında yakalandığı sırada kendisi hakkında bazı açıklamalarda bulunduğunu ancak bu açıklamaların aradan 8 yıl geçtikten sonra hatırlanılmasının düşündürücü olduğunu söyledi. Söz konusu raporda, "Güney’in Yalçın’ın bir dönem Cem Ersever ile görüştüğünü, Yalçın’ın Veli Küçük’ün talimatı ile hareket ederek Aydınlık Dergisine gittiğini ve birtakım bilgilerin Veli Küçük tarafından bu şahsa iletilmekte olduğunu tahmin ettiğini beyan etmiştir" ifadelerinin yer aldığını söyleyen Yalçın, "İyi de Güney sorgusunda böyle dememişti ki. Güney, Cem Ersever’in Veli Küçük talimatıyla bana geldiğini tahmin ediyordu. Yoksa Küçük’ün talimatıyla Aydınlık’a gittiğimi değil. Zaten ben 1987’de, Aydınlık’a değil 2000’e Doğru dergisine gittim. Hadi Savcı Öz’ü polis raporu yanılttı diyelim. Hayatımda Güney ve Küçük’ü hiç görmedim, tanışmadım, telefonla dahi konuşmadım. Tanısaydım da çok iyi haberler yapardım. Ersever, Ankara’daki Ulusal Basın Ajansı’na bir açıklama yapmıştı, bunun üzerine kendisiyle röportaj yaparak tanıştık. Bunun gizli saklısı yok ki, 1994 yılında yazdığım ‘Binbaşı Ersever’in İtirafları’ kitabımda süreç olduğu gibi yazılı" dedi.
"ÜNAL ERKAN’IN YÜZÜNE TÜKÜRMÜŞÜM AYIP AYIP..."
AK Parti eski milletvekili ve Ergenekon davasının firari sanığı Turhan Çömez’e yönelik yapılan aramada dijital verilerde tespit edildiği iddia edilen "BAY EYMÜR" isimli world dosyasındaki kendisi ile ilgili yazılanlara değinen Yalçın, "Hakkımda, ‘Güneydoğu’ya istihbarata, UGA (Ulusal Güvenlik Ajansı) üyesi Yalçın gidiyor. Katledilen masum Kürt ve Alevi halklarının sorunlarını dinliyor. Diyarbakır’da bulunan OHAL Valisi Ünal Erkan ile görüşüyor. Erkan, Soner Yalçın’a ‘Siz bulaşmayın’ deyince, Soner Yalçın, Erkan’ın yüzüne tükürüyor ve kapıyı sertçe vurup bölgeden ayrılıyor’ ifadeleri yer alıyor. Ulusal Güvenlik Ajansı ne, hiç duymadım, hiç çalışmadım. Ayrıca Erkan’la da hiç görüşmedim, tanışmadım. Dolayısıyla bu hayal ötesi bile olamayacak absürd, sözümona belge de rapora eklenmişti. Erkan’ın yüzüne tükürmüşüm. Ayıp ayıp..." diye konuştu.
"BİZLERİ VE CHP’Yİ LEKELEMEK İÇİN BUNDAN İYİ FIRSAT OLABİLİR MİYDİ?"
26 Ocak 2011’de İklim Bayraktar ile Deniz Baykal’a yönelik iddiasının konuşulduğu telefon kaydının olduğunu söyleyen Yalçın, "Oda TV operasyonunu Baykal’a şantaja dönüştürerek bizleri itibarsızlaştıran telefon görüşmeleri var. Hukuken silinip yok edilmesi gereken bu telefon kaydı, bizleri lekelemek için kullanıldı. Mahkemenin geriye dönük dinleme kararı vermesinin nedeni bu. Biz, Bayraktar’ın iddiasını konuşmuş ve unutmuştuk. Ama şimdi ortaya çıktığı gibi yasa dışı dinleme yapanlar yasadışı şeklinde bunu, mahremiyetimizi medyaya sızdırdılar. Tezgah kurulmuştu, bilgisayarlara siber korsanlık sonucu ‘öyleyse Varan 2’ yalanı yerleştirilmişti. Öyle ya Türkiye siyasal genel seçime gidiyordu. Böyle bir siyasi malzeme bir kararla yok edilebilir miydi? Odatv’yi, bizleri ve CHP’yi lekelemek için bundan iyi fırsat olabilir miydi?" diye konuştu.
"POLİSİN ÖNGÖRÜSÜ BAYAĞI İYİ"
Bayraktar’ın da tacize uğradığını iddia ettiği günden bir gün sonra 27 Ocak 2011’de dinlenmeye başlandığını anlatan Yalçın, "Bayraktar’ı niye dinliyorlar. Bu soru, tüm tezgahı ortaya çıkarıyor. Deniz Baykal’la Halktv meselesini konuşmamışız daha. Öyle ya daha Odatv basılıp bilgisayarlarda sözümona "varan2" "medya 2010" filan çıkmamıştı. Demek polisin öngörüsü bayağı iyi" dedi.
"BİZİ YANDAŞ GAZETECİLERLE KARIŞTIRIYORLAR"
İddianamede, "Küçük ile kendisi arasında hiyerarşik bir yapı olduğu, Küçük’ün kendisini yayın konusunda yönlendirdiği" yönündeki iddialara da değinen Yalçın, "Körlük öyle bir noktaya gelir ki, gülünçleşir. Savcılar, insanın görüş/fikir belirtmesiyle bir işi yaptırması arasındaki farkı bilmezlikten geliyorlar. Üzülerek söyleyebilirim ki, iddianame gösterdi ki, bilgi birikimleri, tecrübeleri, bu davanın çok altında kalmış olarak görülmektedir. Gazeteciliğin emir-komutayla yapıldığını sanıyorlar. Bizi, her türlü etik ilkeden yoksun, cemaat müridi yandaş gazetecilerle karıştırıyorlar. Kimse bize emir, buyruk veremez. Bu kimsenin haddine değildir" diye konuştu.
"HOCAM, ÇIKINCA SİZİ DAHA ÇOK ARAYACAĞIM"
"Odatv, dürüstlüğün havarisidir, gerçeğin fanatiğidir" ifadelerini kullanan Yalçın, üç yılda yaptığı 22 bin 500 telefon görüşmesinin 9’unun Küçük ile olduğunu söyledi. Yalçın, Küçük’e hitaben "Sayın Hocam, sizi son yıllarda çok az aradığım için lütfen kusuruma bakmayınız. Keşke 9 kez değil 999 kez arasaydım. Telefon tapelerine bakınca çok utandım. Hocam, biliyorsunuz, son yıllarda inzivaya çekildim. Bir keşiş gibi münzevi bir hayat sürüyordum. Kütüphanemden pek çıkmıyordum. Ama söz eğer suçsa da şimdiden itiraf ediyorum, çıkınca sizi daha çok arayacağım. Güzel bir restorana davet edip kendimi affettireceğim" diye konuştu.
"DELİL YARATMAK İÇİN ELLERİNDEN GELENİ YAPMIŞLAR"
Yasadışı silahlı örgüt üyesi olmak için gerekli şartların kendisi adına oluşmadığını vurgulayan Yalçın, "Ünal İnanç, Yalçın Küçük ile telefon irtibatı var. İyi de bu şekilde Türkiye’de herkes mutlaka bir Ergenekon sanığıyla telefon da konuşmuştur. 8 yıldır yüzü aşkın gazetecinin kullandığı telefon fihristlerine el konularak hepsi bana ait gösterilmiştir. Fihristlerdeki el yazılarının birbirinden farklı oluşu bile kaç kişi tarafından kullanıldığını göstermektedir. Delil yaratmak için ellerinden geleni yapmışlar, tabi bunlar delil ise..." diye konuştu.
"ADALET BAKANLIĞI CEZALANDIRMA BAKANLIĞINA DÖNÜŞTÜ"
Türkiye’de adaletin siyasallaştığını vurgulayan Yalçın, Adalet Bakanlığı’nın "Cezalandırma Bakanlığı"na dönüştüğünü, tarafsız adalet tanrıçasının bile gözündeki bağın açıldığını söyledi. Savcılık ifadesinde Yalçın Küçük ile 4 yılda 2 kez cenazede görüştüğünü söylediğini anımsatan Yalçın, iddianamede ise Küçük ile görüşmesini inkar ettiğinin öne sürüldüğünü vurguladı. Yalçın, "Ne şimdi bu? 3 yılda 9 telefon 3 yüz yüze görüşme bizi örgüt mü yapıyor?" dedi.
DURUŞMADA YEMEK KRİZİ
Öte yandan duruşmaya verilen öğlen arasında ise yemek krizi yaşandı. Saat 12.30’da verilen bir saatlik öğle arasında sanık yakınlarının getirdiği yemekler güvenlik nedeniyle tutuklu sanıklara verilmedi. Bunun üzerine Soner Yalçın’ın avukatı Feza Yalçın, "Nasıl yemek vermezsiniz?" diye askerlere çıkıştı.
"CEZAEVİ KUMANYASINDA SADECE KURU EKMEK VAR"
Nedim Şener de "Cezaevi kumanyasında sadece kuru ekmek var" dedi. Duruşma başladığında ise durumu mahkeme heyetine aktaran Avukat Celal Ülgen sanıkların aç bırakıldığını belirterek suç duyurusunda bulundu. Mahkeme Başkanı Mehmet Ekinci ise savunmasını yapan Soner Yalçın’a "Aç aç savunma yapabilecek misiniz?" diye sordu. Yalçın bunun üzerine "Aç karnına da savunma yapabilirim" diye cevap verince, Mahkeme Başkanı, "İsterseniz kantinden kek aldırabilirim" dedi.
Ancak Yalçın, "Savunmama devam edeceğim" yanıtını verdi. Başkan Ekinci ayrıca konuyu Alay Komutanı’yla Pazartesi günü görüşeceğini ifade etti. Daha sonra yaklaşık bir saat savunma yapan Yalçın için mahkeme 15 dakika yemek arası verdi. Arada sanıklar yakınlarının verdiği yemekleri yedi.
YEMEK KRİZİNE SUÇ DUYURUSU
CHP Milletvekili Avukat Mahmut Tanal, İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’na sanıkların aç bırakıldığı iddiasıyla suç duyurusunda bulundu. Tek sayfalık dilekçede suç istinadı bölümünde "Eziyet ve işkence" ibaresi yer aldı.
"SANIKLARIN AÇ BIRAKILMASI EZİYET SUÇUDUR"
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na verilen dilekçede, Silivri Cezaevi’nden getirilen tutukluların aç savunma yapmak zorunda bırakıldığı iddia edildi. Milletvekili olan şikayetçi Tanal dilekçesinde, bu durumu duruşma sırasında öğrendiğini TBMM İnsan Hakları Komisyonu üyesi olarak mevcut durumun yargıya iletme gibi bir sorumluğu olduğuna da yer verdi. Dilekçede sanıkların aç bırakılmasının Anayasa’nın 38’inci maddesi ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesine aykırı olduğu iddia edildi. Dilekçede "Sanıkların beslenme hakkından mahrum bırakılması hem TCK 96. maddesi açısından bir eziyet suçudur aynı zamanda Anayasa ihlal suçudur. Anayasanın 90. maddesi uyarınca imzaladığımız uluslar arası ihlallerin suçudur. Bu kabul edilebilir bir durum değildir. Mevcut olan bu durumun araştırılarak olaya sebebiyet veren ve suça iştirak eden şüphelilerin kimliklerinin tespiti ile cezalandırılmasını arz ederim" dedi.
"VELİ ÜÇÜK’Ü TANIMIYORUM, TANISAYDIM ÇOK İYİ HABERLER YAPARDIM"
Evinin aranması için hangi güçlü delillerin olduğunun araştırılması gerektiğine dikkat çeken Yalçın, 13 Mayıs 2009’da İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nün bir rapor hazırladığını, raporda, Tuncay Güney’in 2001 yılında yakalandığı sırada kendisi hakkında bazı açıklamalarda bulunduğunu ancak bu açıklamaların aradan 8 yıl geçtikten sonra hatırlanılmasının düşündürücü olduğunu söyledi. Söz konusu raporda, "Güney’in Yalçın’ın bir dönem Cem Ersever ile görüştüğünü, Yalçın’ın Veli Küçük’ün talimatı ile hareket ederek Aydınlık Dergisine gittiğini ve birtakım bilgilerin Veli Küçük tarafından bu şahsa iletilmekte olduğunu tahmin ettiğini beyan etmiştir" ifadelerinin yer aldığını söyleyen Yalçın, "İyi de Güney sorgusunda böyle dememişti ki. Güney, Cem Ersever’in Veli Küçük talimatıyla bana geldiğini tahmin ediyordu. Yoksa Küçük’ün talimatıyla Aydınlık’a gittiğimi değil. Zaten ben 1987’de, Aydınlık’a değil 2000’e Doğru dergisine gittim. Hadi Savcı Öz’ü polis raporu yanılttı diyelim. Hayatımda Güney ve Küçük’ü hiç görmedim, tanışmadım, telefonla dahi konuşmadım. Tanısaydım da çok iyi haberler yapardım. Ersever, Ankara’daki Ulusal Basın Ajansı’na bir açıklama yapmıştı, bunun üzerine kendisiyle röportaj yaparak tanıştık. Bunun gizli saklısı yok ki, 1994 yılında yazdığım ‘Binbaşı Ersever’in İtirafları’ kitabımda süreç olduğu gibi yazılı" dedi.
"ÜNAL ERKAN’IN YÜZÜNE TÜKÜRMÜŞÜM AYIP AYIP..."
AK Parti eski milletvekili ve Ergenekon davasının firari sanığı Turhan Çömez’e yönelik yapılan aramada dijital verilerde tespit edildiği iddia edilen "BAY EYMÜR" isimli world dosyasındaki kendisi ile ilgili yazılanlara değinen Yalçın, "Hakkımda, ‘Güneydoğu’ya istihbarata, UGA (Ulusal Güvenlik Ajansı) üyesi Yalçın gidiyor. Katledilen masum Kürt ve Alevi halklarının sorunlarını dinliyor. Diyarbakır’da bulunan OHAL Valisi Ünal Erkan ile görüşüyor. Erkan, Soner Yalçın’a ‘Siz bulaşmayın’ deyince, Soner Yalçın, Erkan’ın yüzüne tükürüyor ve kapıyı sertçe vurup bölgeden ayrılıyor’ ifadeleri yer alıyor. Ulusal Güvenlik Ajansı ne, hiç duymadım, hiç çalışmadım. Ayrıca Erkan’la da hiç görüşmedim, tanışmadım. Dolayısıyla bu hayal ötesi bile olamayacak absürd, sözümona belge de rapora eklenmişti. Erkan’ın yüzüne tükürmüşüm. Ayıp ayıp..." diye konuştu.
"BİZLERİ VE CHP’Yİ LEKELEMEK İÇİN BUNDAN İYİ FIRSAT OLABİLİR MİYDİ?"
26 Ocak 2011’de İklim Bayraktar ile Deniz Baykal’a yönelik iddiasının konuşulduğu telefon kaydının olduğunu söyleyen Yalçın, "Oda TV operasyonunu Baykal’a şantaja dönüştürerek bizleri itibarsızlaştıran telefon görüşmeleri var. Hukuken silinip yok edilmesi gereken bu telefon kaydı, bizleri lekelemek için kullanıldı. Mahkemenin geriye dönük dinleme kararı vermesinin nedeni bu. Biz, Bayraktar’ın iddiasını konuşmuş ve unutmuştuk. Ama şimdi ortaya çıktığı gibi yasa dışı dinleme yapanlar yasadışı şeklinde bunu, mahremiyetimizi medyaya sızdırdılar. Tezgah kurulmuştu, bilgisayarlara siber korsanlık sonucu ‘öyleyse Varan 2’ yalanı yerleştirilmişti. Öyle ya Türkiye siyasal genel seçime gidiyordu. Böyle bir siyasi malzeme bir kararla yok edilebilir miydi? Odatv’yi, bizleri ve CHP’yi lekelemek için bundan iyi fırsat olabilir miydi?" diye konuştu.
"POLİSİN ÖNGÖRÜSÜ BAYAĞI İYİ"
Bayraktar’ın da tacize uğradığını iddia ettiği günden bir gün sonra 27 Ocak 2011’de dinlenmeye başlandığını anlatan Yalçın, "Bayraktar’ı niye dinliyorlar. Bu soru, tüm tezgahı ortaya çıkarıyor. Deniz Baykal’la Halktv meselesini konuşmamışız daha. Öyle ya daha Odatv basılıp bilgisayarlarda sözümona "varan2" "medya 2010" filan çıkmamıştı. Demek polisin öngörüsü bayağı iyi" dedi.
"BİZİ YANDAŞ GAZETECİLERLE KARIŞTIRIYORLAR"
İddianamede, "Küçük ile kendisi arasında hiyerarşik bir yapı olduğu, Küçük’ün kendisini yayın konusunda yönlendirdiği" yönündeki iddialara da değinen Yalçın, "Körlük öyle bir noktaya gelir ki, gülünçleşir. Savcılar, insanın görüş/fikir belirtmesiyle bir işi yaptırması arasındaki farkı bilmezlikten geliyorlar. Üzülerek söyleyebilirim ki, iddianame gösterdi ki, bilgi birikimleri, tecrübeleri, bu davanın çok altında kalmış olarak görülmektedir. Gazeteciliğin emir-komutayla yapıldığını sanıyorlar. Bizi, her türlü etik ilkeden yoksun, cemaat müridi yandaş gazetecilerle karıştırıyorlar. Kimse bize emir, buyruk veremez. Bu kimsenin haddine değildir" diye konuştu.
"HOCAM, ÇIKINCA SİZİ DAHA ÇOK ARAYACAĞIM"
"Odatv, dürüstlüğün havarisidir, gerçeğin fanatiğidir" ifadelerini kullanan Yalçın, üç yılda yaptığı 22 bin 500 telefon görüşmesinin 9’unun Küçük ile olduğunu söyledi. Yalçın, Küçük’e hitaben "Sayın Hocam, sizi son yıllarda çok az aradığım için lütfen kusuruma bakmayınız. Keşke 9 kez değil 999 kez arasaydım. Telefon tapelerine bakınca çok utandım. Hocam, biliyorsunuz, son yıllarda inzivaya çekildim. Bir keşiş gibi münzevi bir hayat sürüyordum. Kütüphanemden pek çıkmıyordum. Ama söz eğer suçsa da şimdiden itiraf ediyorum, çıkınca sizi daha çok arayacağım. Güzel bir restorana davet edip kendimi affettireceğim" diye konuştu.
"DELİL YARATMAK İÇİN ELLERİNDEN GELENİ YAPMIŞLAR"
Yasadışı silahlı örgüt üyesi olmak için gerekli şartların kendisi adına oluşmadığını vurgulayan Yalçın, "Ünal İnanç, Yalçın Küçük ile telefon irtibatı var. İyi de bu şekilde Türkiye’de herkes mutlaka bir Ergenekon sanığıyla telefon da konuşmuştur. 8 yıldır yüzü aşkın gazetecinin kullandığı telefon fihristlerine el konularak hepsi bana ait gösterilmiştir. Fihristlerdeki el yazılarının birbirinden farklı oluşu bile kaç kişi tarafından kullanıldığını göstermektedir. Delil yaratmak için ellerinden geleni yapmışlar, tabi bunlar delil ise..." diye konuştu.
"ADALET BAKANLIĞI CEZALANDIRMA BAKANLIĞINA DÖNÜŞTÜ"
Türkiye’de adaletin siyasallaştığını vurgulayan Yalçın, Adalet Bakanlığı’nın "Cezalandırma Bakanlığı"na dönüştüğünü, tarafsız adalet tanrıçasının bile gözündeki bağın açıldığını söyledi. Savcılık ifadesinde Yalçın Küçük ile 4 yılda 2 kez cenazede görüştüğünü söylediğini anımsatan Yalçın, iddianamede ise Küçük ile görüşmesini inkar ettiğinin öne sürüldüğünü vurguladı. Yalçın, "Ne şimdi bu? 3 yılda 9 telefon 3 yüz yüze görüşme bizi örgüt mü yapıyor?" dedi.
DURUŞMADA YEMEK KRİZİ
Öte yandan duruşmaya verilen öğlen arasında ise yemek krizi yaşandı. Saat 12.30’da verilen bir saatlik öğle arasında sanık yakınlarının getirdiği yemekler güvenlik nedeniyle tutuklu sanıklara verilmedi. Bunun üzerine Soner Yalçın’ın avukatı Feza Yalçın, "Nasıl yemek vermezsiniz?" diye askerlere çıkıştı.
"CEZAEVİ KUMANYASINDA SADECE KURU EKMEK VAR"
Nedim Şener de "Cezaevi kumanyasında sadece kuru ekmek var" dedi. Duruşma başladığında ise durumu mahkeme heyetine aktaran Avukat Celal Ülgen sanıkların aç bırakıldığını belirterek suç duyurusunda bulundu. Mahkeme Başkanı Mehmet Ekinci ise savunmasını yapan Soner Yalçın’a "Aç aç savunma yapabilecek misiniz?" diye sordu. Yalçın bunun üzerine "Aç karnına da savunma yapabilirim" diye cevap verince, Mahkeme Başkanı, "İsterseniz kantinden kek aldırabilirim" dedi.
Ancak Yalçın, "Savunmama devam edeceğim" yanıtını verdi. Başkan Ekinci ayrıca konuyu Alay Komutanı’yla Pazartesi günü görüşeceğini ifade etti. Daha sonra yaklaşık bir saat savunma yapan Yalçın için mahkeme 15 dakika yemek arası verdi. Arada sanıklar yakınlarının verdiği yemekleri yedi.
YEMEK KRİZİNE SUÇ DUYURUSU
CHP Milletvekili Avukat Mahmut Tanal, İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’na sanıkların aç bırakıldığı iddiasıyla suç duyurusunda bulundu. Tek sayfalık dilekçede suç istinadı bölümünde "Eziyet ve işkence" ibaresi yer aldı.
"SANIKLARIN AÇ BIRAKILMASI EZİYET SUÇUDUR"
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na verilen dilekçede, Silivri Cezaevi’nden getirilen tutukluların aç savunma yapmak zorunda bırakıldığı iddia edildi. Milletvekili olan şikayetçi Tanal dilekçesinde, bu durumu duruşma sırasında öğrendiğini TBMM İnsan Hakları Komisyonu üyesi olarak mevcut durumun yargıya iletme gibi bir sorumluğu olduğuna da yer verdi. Dilekçede sanıkların aç bırakılmasının Anayasa’nın 38’inci maddesi ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesine aykırı olduğu iddia edildi. Dilekçede "Sanıkların beslenme hakkından mahrum bırakılması hem TCK 96. maddesi açısından bir eziyet suçudur aynı zamanda Anayasa ihlal suçudur. Anayasanın 90. maddesi uyarınca imzaladığımız uluslar arası ihlallerin suçudur. Bu kabul edilebilir bir durum değildir. Mevcut olan bu durumun araştırılarak olaya sebebiyet veren ve suça iştirak eden şüphelilerin kimliklerinin tespiti ile cezalandırılmasını arz ederim" dedi.