“fransa, Bağnazlığın Ortasına Türkiye’yi De Çekiyor”

Fransız Meclisi’nde sözde Ermeni Soykırımı’nın inkarını suç sayan yasa tasarının kabul edilmesine tepkiler yükselmeye devam ediyor.

Uzun yıllardır Fransa’da ikamet eden ve Paris Valiliği’nde kişiler ve kurumlar arası uzlaştırma uzmanı olarak çalışan Psikopatalog Deniz Keziban Çakıcı, Cihan Haber Ajansı’na konuştu. Çakıcı, yasanın Fransız Meclisi’nden geçmesiyle birlikte asıl büyük tehlikenin Fransa’da bir ceza hukuku konusu haline dönüştürülmesi olacağını söyledi.
Fransa’nın başkenti Paris’te uzun yıllar Göçmenler Bakanlığı Fransa Göçmenler Entegrasyon Ofisi’nde çalışan son iki senedir Paris Valiliği’nde kent gelişim ve dönüşüm projeleri kapsamında, göçmenlerle ilgili, danışman olarak çalışan Türkolog ve Psikopatalog Deniz Keziban Çakıcı Ermeni soykırımına inkarı suç sayan yasanın onaylanmasının Fransızlar için kirli bir oy hesabı politikası olduğunu söyledi.
Çakıcı, “Türkiye`ye moral - etik ders vermek, üstelik bir de bunu dayatmak Fransız Parlamentosunun işi değildir. Kirli bir oy hesabı politikası bu. Hele de 1945`ten itibaren Cezayir olaylarını, o kadar uzağa gitmeye de gerek yok; 1994’te Ruanda olayını düşündüğümüzde…Fakat asıl sorun, bu konunun Fransa`da bir ceza hukuku konusu haline dönüştürülmesidir. Bu durum Türkiye`deki bu konuda var olan olumlu süreci de çok sıkıntıya sokacaktır. Hele de, Türkiye şu an olduğu gibi, olayın sıcaklığıyla içine girdiği milliyetçi akıl tutulması sergileyen tavrını sürdürürse…Bunun Fransa`ya hiç bir olumlu etkisi olmayacaktır. Tam tersi yasayı onaylarken gösterdikleri bağnazlığın ortasına, Türkiye`yi de çekmiş olacaklar ki bu da onların bağnazlıklarıyla denklenmek anlamına gelir.” dedi.

FRANSA KORKUNÇ BİR ŞEYİ YASALAŞTIRIYOR
Psikopatolog Çakıcı, ayrıca Türkiye’de ifade özgürlüğünün kalelerini çok daha fazla güçlendirmek zorunda olduğunun altını çizdi: “Fransa ifade özgürlüğüne sansür gibi korkunç bir şeyi yasalaştırıyor. Türkiye`nin asıl çıkış ve itiraz noktası bu olmalı bence. En önemlisi de Türkiye`nin her alandaki demokrasi mücadelesi, tarihle yüzleşmeyi savunmak zorunda. 1915’i yerli yerine oturtup Türkiye`deki ifade özgürlüğünün kalelerini güçlendirmeli. Aksi halde inkar üzerine bir itiraz, yerini asla bulamayacaktır.”

CİNAYETLER DEVLETTEN HABERSİZ OLMAZ
Almanya’da işlenen cinayetler ile ilgili de konuşan Deniz Keziban Çakıcı, çok önemli tespitlerde bulundu. Çakıcı, cinayetlerin uygulanan devlet politikalarının sonucu olduğunu belirtti.
Bu cinayetlerin, uygulanan devlet politikalarının bir sonucu olduğunu düşündüğünü aktaran Çakıcı, “Afganistan’ın, Irak’ın, İran’ın, Suriye’nin, Mısır’ın, Libya’nın, Afrika’nın ve diğer oyuncak haline getirilen ülkelerin en ücra köşelerinde bile neler olup bittiğini ve nasıl olacağını inanılmaz bir iç görüyle bilen bu devletlerin, kendi burunlarının dibinde olup biten ve olacak felaketleri, katliamları, bilemeyecek olmaları pek inandırıcı gelmiyor bana.” ifadelerini kullandı.
Çakıcı, “En azından tüm bunların, uyguladıkları devlet politikalarının doğrudan ürünü olduğunu, gözleri görmek zorundadır. Alman İstihbarat Birimi BND’nin haberi olmadan, NSU’nun bu cinayetleri işlemiş olması da tuhaf değil mi? Yöneltilecek çok soru var bu konuda. Ama kısaca evet, bu işler devletten habersiz olmaz fikrindeyim.” diye ekledi.


YENİ AVRUPA SAĞI, VARLIĞINI İSLAM DÜŞMANLIĞI ÜZERİNE OLUŞTURUYOR
Avrupa sağının varlığını İslam düşmanlığı üzerinde oluşturduğunu söyleyen Deniz Keziban Çakıcı, Bosna Hersek katliamı olduğunda bir tek Avrupa ülkesinin yerinden kıpırdamadığını hatırlattı. “Daha 1990’larda Avrupa’nın göbeğinde üç yüz bin Müslüman öldürüldü ve bir tek Avrupa ülkesi yerinden kıpırdamadı. Bosna Hersek katliamı, hepimizin gözleri önünde oldu.” diyen Çakıcı, Avrupa’nın insana insan olarak değil, başka bir çerçeveden bakmak gibi bir yerleşik alışkanlığı olduğunu kaydetti.
Çakıcı, “Bu durum öncelikle kendi başına bela olacak gibi görünüyor. Fakat şunu da belirtmek gerekir ki, iğneyi kendine çuvaldızı başkalarına saplayarak okunmalı bunlar: Evinde çocuğuna, yanında komşusuna, mahallesinde farklı hayat seçimleri yaparak yaşayanlara, ülkesinde farklı bir etnik kökene ait olanlara karşı bireysel ve kolektif hakları ve hukukları gözeterek davranamıyorsa insanlar, başkalarının da bunları uygulamadan yaşayabileceğini baştan kabul etmiş oluyor. Ağzınızı açtığınızda, ‘sen kendi ülkende olanlara bak’ yanıtı, en sık duyduğunuz yanıt olur.” şeklinde belirtti.

GÖÇMENLER YAHUDİLER GİBİ GÖZLEMEVLERİ KURMALI
Psikopatalog Çakıcı ayrıca, Avrupa’da yaşayan göçmenlerin bu cinayetler karşısında bulundukları ülkelerde uygulanan devlet politikalarının farkında olmaları gerektiğinin altını çizdi. Çakıcı, Avrupa’da yaşayan göçmenlerin bulundukları ülkelerde uygulanan devlet politikalarının farkında olmaları ve buna karşı sivil toplum örgütleri bünyesinde örgütlenme bilincini geliştirmeleri gerektiğini dile getirdi.
Çakıcı, “Tıpkı geçmişte Nazi mezalimini ağırlıkla yaşamış Yahudilerin ‘Antisemitist hareketleri, Yahudi düşmanlığını Gözleme Merkezleri’ kurmaları gibi, dünyanın dört bir yanına ‘İnsan düşmanlığını, İslam düşmanlığını ve tüm Ayrımcılıkları Gözleme Merkezleri’ kurmak için var güçleriyle çalışmaları, lazım. Tüm Avrupa’nın yabancı düşmanlığı konusunda hassasiyet kazanması için bu gözlem evleri çok iyi bir örgütlenme şekli olur, diye düşünüyorum. Bu konuda konsoloslukların, devletlerin, Türk devletinin, İslam bankalarının, Avrupa Birliği’nin doğrudan rol almalarını sağlayacak sivil yapılanmalar oluşturma çabası sarf ederek, doğru okumalar yapabilir göçmenler.” dedi.

AVRUPA’DAKİ IRKÇI SAĞIN HEDEFİNDE SOL YAPILAR VAR
Deniz Keziban Çakıcı, aynı koşullarda bulunan bir İtalyan’ın bir Türk’ten daha az göçmen, Afrikalının ise daha fazla göçmen olduğunu söyledi. Çakıcı, sözlerini şöyle sürdürdü: “Aynı konumda aynı koşullarda bulunan bir İtalyan ile bir Türk ya da Kürt’ten en fazla hangisi göçmendir deseniz, İtalyan kendini Avrupalı saydığından, içinde bulunduğu ülke politikası da onu Avrupalı saydığından, o biraz daha az göçmen sayılır. Üç nesildir, beş nesildir Avrupa’da yaşayan bir Afrikalı, herhangi bir Türk ya da Kürt’ten çok daha fazla göçmendir. Ama asıl tehlike Avrupa’daki yeni aşırı sağın görüntü ve söylem değiştirerek hızla genişlettiği hedefler ve aldığı yoldur: O hedefler içinde yalnızca göçmenler yok artık. Bir tür iç hesaplaşma olarak da adlandırabileceğimiz, sistem içinde yer alan ama sağa göre daha farklı söylemler içinde olan sol/sosyalist yapılar da, bu ırkçı sağın hedefleri arasında. Hatta öncelikle onlar hedefte, iktidarı onlardan alıp ele geçirdiklerinde, asıl sonradan sıra göçmenlere gelecek.”

DÜNYANIN HEM FİKİR OLDUĞU ORTAK DÜŞMAN İSLAM
Son olarak göçmenlere yöneltilen sosyal hayata entegre olamıyorsunuz eleştirilerine de cevap veren Deniz Keziban Çakıcı, dünyanın hem fikir olduğu “ortak düşmanın” İslam olduğunu savundu. Çakıcı, son olarak şunları söyledi: “Artık kimse Yahudilere, homoseksüellere, aşağı ırktan olduğunu düşündüğü ama dillendirmediği azınlıklara karşı değil. Azınlık olduğunu dillendirip hak isteyenlere karşılar. Çocuk haklarını, kadın haklarını, bireysel ve kolektif hakları sonuna kadar savunuyorlar. Yalnızca, kimi azınlıkların biraz daha fazla entegre olmasını talep ediyorlar. Kimse de çıkıp (o azınlıkların kendileri de dâhil) ‘entegre olmayı talep etmekle başlıyor ırkçılık. Çünkü sana benzeyenle zaten yaşayabilirsin. Asıl senden farklı olanla yaşama hoşgörüsü geliştirebilmek demokrasidir’ demiyor. Sonrasında yeni düşmanlar yaratılacaktır mutlaka ama herhalde, bu dönem dünyanın hemfikir olduğu ortak düşman göçmenler ve asıl ‘İslam.’ Göçmenlere en sık yöneltilen eleştirilerden biri, ‘gettolaşıyorsunuz, hep kendi kendinizlesiniz, sosyal hayatın içine entegre olmuyorsunuzdur.’ Yalan değil doğru; sosyal hayata entegre olan bir göçmen, çok daha az sorun yaşıyor. Fakat oraya entegre olabilmesi için de bir tek kendi çabası yetmiyor. Devlet politikalarının bunu gözetmesi gerekiyor. En basitinden getto istemiyorsa, göçmenlere genelde hep aynı bölgelerden kiralık sosyal konut göstermekten vazgeçmesi gerekiyor.”