Tasavvuf Geleneğinde Sevgi Ve Hoşgörü

OMÜ İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof

Tasavvuf Geleneğinde Sevgi Ve Hoşgörü
OMÜ İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erhan Yetik, insanın hayatın anlamını kavrayıp yaratılış gayesine uygun bir yapılanmayı gerçekleştirmek suretiyle kamil insan olma idealine ulaşabilmesi için; hamlıktan kurtulması, pişmesi ve kemale erişmesi gerektiğini söyledi.
Türk Ocağı Samsun Şubesi, Mevlana Haftası dolayısıyla bir konferans düzenledi. Şube binasında yapılan konferansta, Ondokuz Mayıs Üniversitesi(OMÜ) İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erhan Yetik "Tasavvuf Geleneğinde Sevgi ve Hoşgörünün Yeri ve Önemi" konulu bir konuşma yaptı. Konuşmasına tasavvuf kültürünün özündeki Allah sevgisinden söz ederek başlayan Prof. Dr. Erhan Yetik, "Hiç kuşkusuz insanın hayatın anlamını kavrayıp yaratılış gayesine uygun bir yapılanmayı gerçekleştirmek suretiyle kamil insan olma idealine ulaşabilmesi için; hamlıktan kurtulması, pişmesi ve kemale erişmesi gerekir. Ancak malumdur ki, insanların pek çoğu bu konuda farklı tavırlar sergilemişler, güzelliklerden çok rezilliklerin talibi ve faili olarak tarihe geçmişlerdir. İşte Mevlana Celaleddin Rumi bu kalabalıklar içinde doğruya ve güzele yönelen hayatın anlamını kavrayan, bununla yetinmeyip bu önemli gerçeği orijinal üslubuyla cihana duyuran ender şahsiyetlerden biridir. Ona göre insan kulluk bilincine sahip olmalı, Kur'an ve Sünnet'in ışıklı yolunda canla başla ilerlemeli, anlamlı bir hayat geçirip geride hoş bir geçmiş bırakmalı, mutlu sonsuzluğa, vuslata ermeli, ilahi rızaya kavuşmalıdır" dedi.
"Yaratan; insanı yaratılmışların en şereflisi olarak tanımlamış, onu halifesi olma nişanı ile taltif etmiş ve kainattaki her şeyi onun emrine amade kılmıştır" diyen Yetik, şöyle konuştu: "Ancak insanoğlu bu şerefi korumak, yüklendiği sorumluluğun gereklerini onurlu bir biçimde yerine getirmek için itikadi, amelî ve ahlaki yönden istenilen düzeyde olmak, hayatı yaratılış maksadına uygun bir zenginlik ve güzellikle yaşayarak anlamlı kılmak durumundadır. Çünkü onun mutluluğu kazanımlarına ve bu kazanımlarla elde edebileceği erdeme, kemale bağlıdır. Şüphesiz ki bu da ancak insanın, yaşanılan zamanı ideal manada değerlendirip hayatın gerçek anlamını idrak ederek onu kamil insan olma hedefine ulaştıracak, vuslata erdirecek, ilahi rızaya kavuşmasını sağlayacak bir yapılanma ile gerçekleşebilir. Bilindiği gibi insanlar için ilahi adaletin gereği olarak cennet de hak cehennem de. Ancak Allah cehenneme gidenlerden değil, cennetine girenlerden razı olmuştur. Buna göre eğer insan, ilahi rızayı önemsiyorsa ona kavuşabilmek, bunun yanında sonsuz bir mutluluğu kazanabilmek için güzelliklere yönelmeli, sevgiden yana olmalı, dengeleri kurarak gemiye su aldırmadan, zamanlara hükmetmek suretiyle anlamlı bir hayat yaşayıp, geride hoş bir seda bırakmalıdır. Kaldı ki böyle bir tercih sadece ilahi rızayı önemsemenin gereği olarak değil, gerçek manada insan olmak için de vazgeçilmez bir durumdur."
Konferansın sonunda Şube Başkanı Doç. Dr. K. Tuncer Çağlayan, Türk-İslam kültüründe tasavvuf anlayışının mühim bir yere sahip olduğunu, Ahmet Yesevi'den Mevlana'ya, Yunus Emre'den Hacı Bektaşi Veli'ye geçen silsilede Osmanlı medeniyetini temelleri atıldığını, Osmanlı dünya sultanlarına Edebali, Emir Sultan, Hacı Bayram-ı Veli, Akşemseddin gibi maneviyat sultanlarının yön verdiğini ifade ederek, Türk Ocaklıları'nın unutulmaya yüz tutan bu kültür kaynağına ilgi duymalarının gerekli olduğuna dikkat çekti.
Konferansın sonunda konuşmacıya Türk Ocağı tabağı takdim edildi.