Kılıçdaroğlu, Halk Partisi'ni halka açabilecek mi?

Türban tartışmaları açıyor, partiyi bilgisayarla tanıştırıyor. Kılıçdaroğlu ne yapmak istiyor


CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu doğrusu türban sorununu nasıl çözeceği konusundaki sözlerini açıklamakta zorluk çekti. Başörtüsü ile türban arasındaki şekilsel farkı birini diğerine tercih etmek için ortaya koymadığını izah etmek, belki gereksiz bir zaman ve enerji kaybına yol açtı.
Önceki akşam CNN Türk’te Fikret Bila ile birlikte yaptığımız Ankara Kulisi programında bunu sorunca, aslında ne anayasada, ne de YÖK Yasası’nda üniversitelere türbanla girilmesini engelleyen bir madde bulunmadığını, bu yasağın AK Parti’nin (ve daha öncekilerin) istediği düzenlemelerin Anayasa Mahkemesi’nden dönmesi nedeniyle çıktığını, yoksa üniversitelerde zaten artık bu yönde bir çatışma yaşanmadığını söyledi.
Tabii, üniversitelere türbanla girmek isteyen öğrencilerin başlarını açması için ‘ikna odalarına’ alınmasının mucidi Prof. Dr. Nur Serter’in halen CHP sıralarında bir milletvekili olduğunu hatırlatmak durumunda kaldık. Kılıçdaroğlu, Prof. Dr. Necla Arat’ın türban konusundaki tutumunu, ‘İnönü’nün 1940’larda din eğitimine taviz vermesiyle açılan kapının Türkiye’yi bugünlere getirmesine’ benzettiği bir Parti Meclisi toplantısından daha yeni çıkmıştı. Arat’a cevabı, “CHP’nin artık sorunları çözmeye talip parti olduğu ve gerçek siyaset gündemiyle arasındaki suni sorunları tenmizleme niyeti’ bulunduğunu, programda da tekrarladı.
Bu kolay olmuyor. Kılıçdaroğlu, türban konusunda olduğu gibi Kürt sorunu konusundaki özgürlükçülüğe meyleden tutumuyla derin CHP’nin ‘Cumhuriyetin kuruluş felsefesi’ eleştirilerine maruz kalıyor.
Ama Kılıçdaroğlu’nun değişim yönünde sessiz yürüyüşünün devam ettiğine ilişkin yapısal işaretler de ortaya çıkmaya başladı. Örneğin son il başkanları toplantısına gelmeden önce bütün il ve ilçe başkanlarından ıslak imzalı sandık tutanaklarını beraberlerinde getirmelerini istemiş; amaç sandık görevini yapmayan partilileri, yapmak isteyenlerle değiştirmek. Ayrıca bütün il ve ilçe örgütlerini, AK parti’nin yıllar önce yaptığı türden bilgisayar bağlantılı, ‘on-line’ hale getirmek. CHP örgütü için merkezin her an ve örgütün geri kalanına da şeffaf halde hesap sormasına açık hale gelmek başlıbaşına bir değişim.
Bir başka yenilik, milletvekillerini dertlerini ve görüşlerini doğrudan yönetime ve birbirlerine duyurabilecekleri bir platformun oluşturulması. CHP grup toplantıları epey bir yıldır, genel başkanın konuşup çıktığı, vekillerin konuşamadığı bir zemine dönüşmüştü. Şimdi AK Parti’nin altı ayda bir Kızılcahamam’daki danışma kurulu toplantıları gibi, CHP de önümüzdeki hafta sonunda Abant’tan başlayarak belli aralıklarla milletvekillerinin serbestçe söz alıp konuşabilecekleri danışma toplantıları düzenleyecek.
Bu belki Halk Partisi’nin referandumdan ders çıkarma çalışmaları çerçevesinde yeni ‘Halka açılma’ yöntemleri bulmasına da yardımcı olacaktır. CHP’de en azından ciddi bir değişme çabasından söz edebilecek durumdayız; hem teori, hem pratikte...

Erdoğan, Anayasa defterini kapattı
CHP, MHP ve BDP artık AK Parti’nin onlar olmasa da referandum yoluyla istediği değişiklikleri yapacağını anlayınca ‘Komisyona varız’ dediler, ama BaşbakanErdoğan asabi bir tavırla kestirip attı. Dün Bulgaristan’a giderken, haziran başında yapmak istediği 2011 seçimine dek kimseyle anayasacılık, komisyonculuk oynamayacağını söyledi.
Bunun bir tek anlamı var. Erdoğan, öyle bir komisyon kurulması halinde kendi çok istediği bazı maddelerin diğer partilerce reddedilmesi ihtimaliyle, ya da diğer partilerin istediği bazı maddeleri reddederek kamuoyunda ters köşeye düşme ihtimaliyle uğraşmak dahi istemiyor.
Halk tarafından seçilmiş Meclis’ten çıkan bir Başbakanın, muhtemelen kendisinin, 2012 ya da 2014’te halk tarafından seçilecek cumhurbaşkanıyla yetki karmaşası yaşayabileceğinin farkında.
Yeni anayasanın ya cumhurbaşkanlığı süre yetkileri, ya da başkanlık ya da yarı başkanlık sitemi konusunda bazı düzenlemeler içermesini istiyor.
Seçimler sonrası muhtemelen böyle bir taslakla halkın karşısına çıkma ihtimali yüksek. Diğer partiler bunu reddederse, ‘İşte yine uzlaşmıyorlar’ diyerek yine referandum yoluna başvurabilir.
O noktada artık 12 Eylül referandumunda haklı olarak söylediği ‘Biz uzlaşma komisyonu istedik, geri çevirdiler’ söylemine başvurmayacak ama artık bunu da o kadar önemsediğini sanmıyorum.