Nuray Mert: Kürt intifadası olabilir

Vatan gazetesi yazarı Mine Şenocaklı'nın Siyaset Bilimci ve Yazar Nuray Mert ile yaptığı röportajın 2. kısmı

Nuray Mert: Kürt intifadası olabilir
İşte Şenocaklı'nın yazısı:

“Benzetmek gibi olmasın" demeyi ihmal etmeden bu gidişle tıpkı Filistin’deki gibi ’bir Kürt intifadası’ yaşanabileceğini söylüyor Nuray Mert... Peki nasıl oldu da açılım derken bu noktaya gelindi? Mert’e göre temel sebep, pek çok meselede olduğu gibi aynı; AKP’nin kendini fazla önemseyip, sorunları hafife alması...

* Daha ilk gününde, “Açılım projesinin başarılı olma şansı sıfırdır” demiştiniz. Tabii çok da eleştiri almıştınız...

Evet. Ben bir kahin değilim, öngörülerinde çok iddialı bir siyaset bilimci de değilim ama bu o kadar aşikârdı ki! Türkiye’de biraz olsun siyaseti gözlüyorsanız bunu söyleyebilirsiniz.

* Neden aşikârdı?

Yani şunu çıplak gözle görüyorsunuz, iktidar bu işi çok hafife aldı. Çünkü bu sorun herhangi bir iktidarın kolay baş edeceği bir sorun değil; o kesin. O bakımdan gerçekçi olmamız lazım. Tarihte kökleri olan, karmaşıklaşa karmaşıklaşa bu hale gelmiş bir sorun. Özellikle 1990’lar sürecinde olayı iyice içinden çıkılmaz hale getiren bir sürü sebep var. Herhangi bir hükümetin bu meseleyi çözmesi zor, o konuda haksızlık yapmamalıyız. Ama onun ötesinde hal böyle iken, bu kadar karmaşık ve herhangi bir hükümetin bizim mazur göreceğimiz derecede zorlanacağı bir sorunu bir de fazla hafife alırsanız, yani bir-iki günde veya Ocak’a kadar çözeceğim derseniz iş çığırından çıkıyor. Daha az yönetebiliyorsunuz süreçleri, süreçler sizin kontrolünüzden çıkıyor ve kimsenin ağzından çıkanı kulağı duymuyor. Dolayısıyla bir çözüm, bir müzakere platformu oluşmuyor. Sorunlu olan kısmı bu işin.

* Hükümet bu sorunu niye hafife aldı?

İki nedenden hafife aldı. Bir kere mevcut iktidar, başta Başbakan olmak üzere kendisine biraz lüzumundan fazla güveniyor ve ’Ben nasıl olsa toplumun yüzde 47’sinin oyunu almışım, bakın bütün bölgelere öbür partiler yok, ben varım’ diyor. Yani diğerlerinin olumsuzluğundan bile kendine pay çıkarıyor ve ’Ben karizmatik bir liderim, zaten vatandaşım ben ne dersem dinler, peşimden gelir’ gibi fazladan, böyle karmaşık süreçleri idare etmek için hiç yetmeyecek bir sermayeye güveniyor. İkincisi; dış ilişkilere, dış pazarlıklara güvenildi. Beşir Atalay’ın Irak ziyaretinden sonra yine altı çizilen şey bu; ’Amerika ile, Kuzey Irak yönetimi ile görüşüyoruz, üçlü bir mekanizmayla biz bu işi çözeceğiz.’

* Yani DTP’lileri dışladılar?

Evet. Türkiye’de Kürtler adına siyaset yapan ve bu açılım projesine direnen çevrenin en büyük problemi bu, kendilerini devre dışı bırakılmış hissettiler. Yani burada bir siyaset alanı ve toplumsal tabanı var ama siz ona diyorsunuz ki, ’Siz marjinal bir grupsunuz, benim vatandaşım beni dinler, ben ABD ve Kuzey Irak’la pazarlıklarımı yaparsam mesele çözülür, siz de boş boş konuşursunuz, tarih sizi tasfiye edecek zaten!’ Dolayısıyla bunun tepkisini alıyorsunuz.

* Peki Kürt meselesinde geriye mi gittik?

Geriye gitmekten ziyade daha kötüye gittik.

* Dünkü konuşmamızda, ‘Bizim Cumhuriyeti normalleştirip esnetmemiz lazım’ dediniz. Yoksa ne olur?

Yoksa kırılır! Kürt meselesi ayrı yerden kırılır. Kırılırsa ne olur? Benim orada öngördüğüm şey, Kürtler arasında siyaset yapan partilerin çok önemli sorunu var, bunu görmezden gelemeyiz. Silahlı bir mücadele örgütüyle bağlantıları, onun devamı oldukları yönünde kuşkular var diyelim, böyle bir durumu hiçbir demokrasi, hiçbir sistem kaldıramaz. Ne olacak? Bir süreç içerisinde bu hareket demokrasi sınırlarının içerisine çekilecek veya kendisi girecek. O çerçevenin içerisine girmediği sürece durum tabii bir kronik alarm; yani sürekli bir silahlı mücadele olacak. Çünkü silahlı güçlerin kolaylıkla bertaraf edilmesinin mümkün olmadığını görebiliyorum. Bütün silahlı mücadeleler çok direnir. Bu silahsızlandırma süreçleri çok zor süreçlerdir. Ve o yüzden de zaten hükümetin bu meseleyi çok hafife alması ters tepti. Yani iki görüşmeyle, iki anlaşmayla silahsızlanma olmayacağını hepimiz biliyorduk. Bunlar zor süreçler ama nihayetinde ufku bu olmalı. Sadece iktidarın değil, Kürtler adına siyaset yapanların da ufku bu olmalı. Yoksa, bu sorun ya kronik bir sorun halini alacak veya bunu yazdım, çok da itici kaçtı ama bir Filistin intifadası (Filistin halkının başkaldırışı) gibi bir Kürt intifadası bölgede olacak, yani bölge içine kapanacak büyük ölçüde. Türkler hiç sevmezler İsrail-Filistin meselesine benzetilmesini, çünkü “biz İsrail miyiz?” derler. Doğru, beraber yaşayan halklardan bahsediyorum ama orada da 60 senedir çözülmeyen bir mesele olduğu için böyle diyorum. Kürt meselesinin de yıllarca ufku belirsiz bir şekilde çözülmezliğe gitmesi, uluslararası aracılılarla çözülmeye çalışılması açısından İsrail-Filistin meselesi hatırlatmasını yaptım. Çok doğru olmayabilir ama bence dikkate almakta fayda var.


***


Bu toplum cinayet davasında bile kutuplaştı

* Birinci kırılma bu, ya ikincisi?

İkinci kırılma, kurumlar arasında. İktidarın, ‘Başka türlü olmuyor, ben bu vesayet rejimini kıra döke değiştireceğim’ kanaati giderek siyasal sistemin tümünü batırır. Kurumları bu hale gelmiş bir toplumu yönetmek ise fevkalade zordur. O kurumlara hakim olmak da zordur. Yönetim, iktidar zor bir iştir. İnsanlar hep yıpratılan kurum açısından bakıyorlar olaya. Hayır, iktidar için de zordur. Çünkü o kurumlar arasında koordinasyonla idare edeceksiniz ülkeyi. O koordinasyonu kuramaz, ipin ucunu kaçırırsanız yönetemez hale gelirsiniz. Allah korusun inşallah olmaz! Ama yönetilemeyen toplumlar nasıldır yavaş yavaş hissedersiniz, hayatınızın her alanında karşınıza çıkar. Bence iktidar bunu hissettikçe öfkeleniyor.

* Bunun ipuçları neler?

Şu an itibariyle toplumda şaşkınlık, gerilim, karamsarlık olarak hissediyorlar.

* Toplumdaki ayrımı 12 Eylül öncesine benzetenler de var...

Benzeyen tarafları var, benzemeyen tarafları var tabii. Ama, bir cinayet davası bile bu kutuplaşmış toplumda, ’Katil zanlısının ailesi bir çevreye yakınmış, Emniyet Müdürü de bu çevreye yakınmış bu yüzden zanlı korunuyor ve cinayet çözülemiyor’ diye algılandı. Bu çok vahim bir gelişmedir. Bir toplum bir cinayet vakasına bile artık siyasi kutuplaşma çerçevesinde bakıyor, kendisini o kutuplaşma çerçevesinde makul buluyor, isyan ediyor, kızıyor olabilir ama adalet beklemiyor. Olayların bu şekilde algılanmaya başladığı bir toplumu yönetmek mümkün olmaz. O zaman en basit asayişi bile sağlayamazsınız.

* İki kırılma noktası dediniz. Üçüncüsü var mı?

Ekonomik krizin de ağırlaşması ve bunlara çarpan etkisi yapması. İnşallah hızla buraya doğru gitmeyiz. -