Geçmişten günümüze Ramazan adetleri

On bir ayın sultanı olması münasebetiyle farklı bir manevi havayı içinde barındıran Ramazan-ı Şerif, özellikle Anadolu coğrafyasında üstün bir kültürü de teşekkül ettirmiştir. İşte geçmişten bugüne Anadolu coğrafyasındaki Ramazan adetleri...

Geçmişten günümüze Ramazan adetleri
Ramazan-ı Şerif ayıyla birlikte hayatımıza giren ve geçmişten bugüne kadar devam edegelen adetlerimizi değerli okuyucularımız için derledik...

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE UZANAN RAMAZAN ADETLERİ

MAHYALAR


Ramazan ayında ve mübarek gecelerde minareler arasında kurulan mahyaların, Sultan Birinci Ahmed devrinde kullanılmaya başlandığı rivayet olunur. 1614 senesinde Fatih Camii müezzinlerinden Hattat Hafız Kefevî namında bir zat, iki minare arasına ortası yazılı çok sanatlı bir çevre işler ve bu çevreyi hediye olarak Sultan Ahmed Han’a takdim eder. Padişahın çok hoşuna giden bu hediyeden ilham alınarak, dini hükümlere de uygun olmak şartıyla Ramazan gecelerinde minareler arasına çevredeki gibi mahyalar kurulması irade edilir ve bu yenilik ilk defa 1617’de tamamlanan Sultanahmed Camii’nde tatbik edilir.

TERAVİH ŞERBETİ


Ramazan gecelerinde bal şerbeti ikram etmek Osmanlı Devleti’nde âdet idi. Bu geleneğe Teravih şerbeti adı veriliyordu. Hatta Osmanlı devrinde bu iş için vakıflar kurulmuştu. Bunlardan biri Sultan Dördüncü Mehmed’in annesi Hatice Turhan Sultan’ın Yeni Cami ve yanına yaptırmış olduğu vakıftır. Bu cami ve vakıfta 116 kişi çalışırdı. Bunlar Ramazan ayı geldiğinde iftardan sonra halka şerbet dağıtırlardı. Şayet Ramazan ayı yaza rast gelmiş ise şerbetler içine kar atmak sureti ile soğutularak ikram edilirdi. Bu geleneğin bugün de uygulandığı yerler mevcuttur.

İFTAR TOPU


İmsak ve iftar vaktinin habercisi olarak top, Sultan Üçüncü Mustafa devrinde (1757-1774) kızının Rumeli Hisarı’nda inşa ettirdiği muvakkithane önünde atılmaya başladı.

DİŞ KİRASI

Eskiden köşk veya konak sahipleri Ramazan’da civar halkı için sofralar hazırlatır, kim gelirse gelsin içeriye alınırdı. Misafirler iftarını yapıp gitmek için kalktıklarında konak sahibi kadife kese içerisine koyduğu altın veya gümüş paraları diş kirası olarak gelen misafirlere verirdi. Bu âdet gereğince iftara katılanlar dişlerini davet sahibinin zevkine kiralamış oluyorlardı. Diş kirası denilen bu hediyenin zarif sebebi her ne kadar davetlilerin o gece zahmet edip gelerek, hane sahibinin sevap kazanmasına vesile olması gibi sunulsa da aslında amaç bu vesileyle muhtaçlara yardımda bulunmak, onları sevindirmekti. Bugün de Ramazan sofraları herkesin imkânı nispetince akraba, dost veya fakirlerle paylaşılmaktadır.

RAMAZAN DAVULCUSU


Bu mübarek ayın alâmet-i fârikası niteliğindeki Ramazan davulcuları, teknolojinin bu kadar gelişmediği zamanlar için hayatî bir önem taşırdı. Günümüzde olduğu gibi, eskiden de Ramazan ayında halkı sahura kaldırmak için Ramazan davulcuları vardı. Bunlar sokak sokak dolaşırlar ve Ramazan’a uygun şiir ve manilerle Müslümanları sahura kaldırırlardı. İşte bu manilerin meşhurlarından bir tanesi:
Besmeleyle çıktım yola
Selam verdim sağa sola
A benim devletlü efendim
Ramazan’ın mübarek ola

HIRKA-İ ŞERİF ZİYARETİ


Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.), günümüze ulaşan iki hırkaları da İstanbul’dadır. Bunlardan Hırka-i Şerif olarak isimlendirileni, Veysel Karani Hazretlerinden kardeşi Şihâbeddîn el-Üveysî’ye intikal eden hırkadır. Sultan Birinci Ahmed’in isteği üzerine Üveysî ailesi Fatih semtine yerleştirilmiş ve İstanbul halkının bu Hırka-i Şerif’i ziyareti sağlanmıştır. Birinci Abdülhamid Han, Fatih’te bir Hırka-i Şerif odası yaptırmış, ardından Sultan Abdülmecid Hırka-i Şerif Camii’ni inşa ettirmiş (1851) ve Hırka-i Şerif burada muhafaza edilerek günümüze kadar ulaşmıştır. Ramazan’ın ilk Cuma günü ziyarete açılan Hırka-i Şerif, Ramazan boyunca yüz binlerce kişi tarafından ziyaret edilmektedir.