İstanbul Medeniyet Üniversitesinden AYM'nin 'Hak İhlali' Kararına Tepki
İstanbul Medeniyet Üniversitesi: 'Bildiriyi ifade özgürlüğü olarak gören AYM'yi, somut durum karşısında kişi hak ve özgürlüklerinin sınırlarının neler olduğunu açıklamaya, devletin kendini koruma altına almasının sınırlarını tanımlamaya davet ediyoruz'.
İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Anayasa Mahkemesinin "Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi" adıyla hazırlanan metne imza atan akademisyenlerin, terör örgütü propagandası yapma suçundan cezalandırıldıkları gerekçesiyle yaptıkları bireysel başvuruda verdiği "hak ihlali" kararına tepki gösterdi.
Üniversiteden yapılan açıklamada, Anayasa Mahkemesinin, devletin 2016'da teröre ve hendek olaylarına karşı meşru şekilde yürüttüğü mücadeleleri "kasıtlı ve planlı bir kıyım, bilinçli sürgün politikası, bölge halklarına yönelik bir katliam, devletin vatandaşlarına uyguladığı şiddet" olarak adlandıran sözde barış bildirisine imza atan akademisyenlerin eylemlerini ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirerek, ceza almalarının "hak ihlali" olduğu yönünde verdiği kararın kabul edilemez olduğu belirtildi.
Söz konusu kararın, ülkesini seven bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını derin bir üzüntüye sevk ettiği, şehitlerin aziz hatırasını yaraladığını işaret edilen açıklamada, şu ifadelere yer verildi:
"Kantonlar oluşturularak otonomi elde etme çabalarını masumane talepler olarak görüp, devletin varlığı, birliği ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldıran talepleri ise masum siyasi çözüm çabaları olarak kabul ederek bu yönde bir yol haritası oluşturulmasını talep eden, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının hak ve özgürlüklerine kasteden terörist faaliyetleri masum eylemler olarak tanımlayarak, teröristlere karşı oluşan devlet refleksini 'devletin masum vatandaşlarına uyguladığı şiddet' olarak gören, var olan durumu ters yüz ederek Türkiye'yi uluslararası ortamda karalama çabalarına hizmet eden, dış müdahaleleri davet eden, 'Sözde Barış Bildirisi' hak arayışı ve ifade özgürlüğü sınırlarında kabul olunamayacak bir metindir."
Açıklamada, hukukun, salt "hukuk için hukuk" tanımı dahilinde kalmayan, birey ve devletin birbirine dokunan fiil ve işlemlerinin her ikisinin de varlığını teminat altına alma esasında açıklanabilecek kodlar manzumesi olduğu gerçeğinde, ifade özgürlüğünün devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğü sınırına kadar kullanabileceğinin açık olduğu vurgulandı. Açıklamada, şunlar kaydedildi:
"Bu çerçevede Sözde Barış Bildirisinde olduğu gibi bu sınırları aşan fiil-eylemler ile buna karşı devletin kendini koruma refleksinin, bildirinin hazırlanma sürecinde yaşanan gelişmeler dikkate alınarak yorumlanması, kamuoyunun bir beklentisi olarak ortada olduğu halde, bildiriyi ifade özgürlüğü olarak gören AYM'yi, somut durum karşısında kişi hak ve özgürlüklerinin sınırlarının neler olduğunu açıklamaya, devletin kendini koruma altına almasının sınırlarını tanımlamaya davet ediyoruz. Zira, kamuoyunun somut olaylarda soyut tanımlamaların ötesinde, somutlaşmış bir ilişki kurularak tatmin olunmaya olan ihtiyacı AYM'nin son kararı ile öngörülemeyecek şekilde artmıştır. Gerekli adımların atılmaması durumunda, terör yanlısı eylem ve faaliyetlerin artmasından endişe ettiğimizi beyan ediyor, hatadan korunma gereğine dikkat çekmek istiyoruz."
Kaynak: AA
Üniversiteden yapılan açıklamada, Anayasa Mahkemesinin, devletin 2016'da teröre ve hendek olaylarına karşı meşru şekilde yürüttüğü mücadeleleri "kasıtlı ve planlı bir kıyım, bilinçli sürgün politikası, bölge halklarına yönelik bir katliam, devletin vatandaşlarına uyguladığı şiddet" olarak adlandıran sözde barış bildirisine imza atan akademisyenlerin eylemlerini ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirerek, ceza almalarının "hak ihlali" olduğu yönünde verdiği kararın kabul edilemez olduğu belirtildi.
Söz konusu kararın, ülkesini seven bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını derin bir üzüntüye sevk ettiği, şehitlerin aziz hatırasını yaraladığını işaret edilen açıklamada, şu ifadelere yer verildi:
"Kantonlar oluşturularak otonomi elde etme çabalarını masumane talepler olarak görüp, devletin varlığı, birliği ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldıran talepleri ise masum siyasi çözüm çabaları olarak kabul ederek bu yönde bir yol haritası oluşturulmasını talep eden, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının hak ve özgürlüklerine kasteden terörist faaliyetleri masum eylemler olarak tanımlayarak, teröristlere karşı oluşan devlet refleksini 'devletin masum vatandaşlarına uyguladığı şiddet' olarak gören, var olan durumu ters yüz ederek Türkiye'yi uluslararası ortamda karalama çabalarına hizmet eden, dış müdahaleleri davet eden, 'Sözde Barış Bildirisi' hak arayışı ve ifade özgürlüğü sınırlarında kabul olunamayacak bir metindir."
Açıklamada, hukukun, salt "hukuk için hukuk" tanımı dahilinde kalmayan, birey ve devletin birbirine dokunan fiil ve işlemlerinin her ikisinin de varlığını teminat altına alma esasında açıklanabilecek kodlar manzumesi olduğu gerçeğinde, ifade özgürlüğünün devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğü sınırına kadar kullanabileceğinin açık olduğu vurgulandı. Açıklamada, şunlar kaydedildi:
"Bu çerçevede Sözde Barış Bildirisinde olduğu gibi bu sınırları aşan fiil-eylemler ile buna karşı devletin kendini koruma refleksinin, bildirinin hazırlanma sürecinde yaşanan gelişmeler dikkate alınarak yorumlanması, kamuoyunun bir beklentisi olarak ortada olduğu halde, bildiriyi ifade özgürlüğü olarak gören AYM'yi, somut durum karşısında kişi hak ve özgürlüklerinin sınırlarının neler olduğunu açıklamaya, devletin kendini koruma altına almasının sınırlarını tanımlamaya davet ediyoruz. Zira, kamuoyunun somut olaylarda soyut tanımlamaların ötesinde, somutlaşmış bir ilişki kurularak tatmin olunmaya olan ihtiyacı AYM'nin son kararı ile öngörülemeyecek şekilde artmıştır. Gerekli adımların atılmaması durumunda, terör yanlısı eylem ve faaliyetlerin artmasından endişe ettiğimizi beyan ediyor, hatadan korunma gereğine dikkat çekmek istiyoruz."