'FETÖ İran Şiasının Yöntemlerini Kullandı'
İstanbul Şehir Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Nurullah Ardıç: 'FETÖ, dini açıdan en çok eleştirdikleri İran Şiasının aslında yöntemlerini aynen kullanan bir ekip. (Örgüt elebaşı Gülen) Adeta bir 'kayıp imam' gibi kendisinin Amerika'da uzun yıllar kalması ve Türkiye'ye geleceği beklentisi, öte yandan bu örgütte çok güçlü bir 'mehdi' ve 'Mesih' söylemi var' '15 Temmuz darbe girişimi başarılı olsaydı çok fakir, kendi içine kapalı, otoriter ve faşizan bir rejim kurulacaktı' 'FETÖ tarafından herhangi bir cemaat ya da ilmi farklılaşma meşru görülmeyecekti. Muhtemelen cemaatler de zor kullanılarak ortadan kaldırılmaya çalışılacaktı'
SEFA ŞAHİN - İstanbul Şehir Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Nurullah Ardıç, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) dini açıdan en çok eleştirdikleri İran Şiasının yöntemlerini aynen kullandığını belirterek, örgüt elebaşı Fetullah Gülen'e ilişkin, "Adeta bir 'kayıp imam' gibi kendisinin Amerika'da uzun yıllar kalması ve Türkiye'ye geleceği beklentisi, öte yandan bu örgütte çok güçlü bir 'mehdi' ve 'Mesih' söylemi var." dedi.
Ardıç, AA muhabirine yaptığı açıklamada, FETÖ'nün 15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminin başarılı olması durumunda Türkiye'de nasıl bir siyasi, sosyal düzen kurulacağını ve din anlayışı sunulacağını değerlendirdi.
FETÖ'nün "kült" bir hareket olmasının mensuplarının örgüt bağlılığında etkili olduğunu belirten Ardıç, bu tür yapılarda liderin ve yapının kutsandığına dikkati çekerek, FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişimi başarısız olunca "tiyatro" söyleminin öne sürüldüğünü ancak başarılı olması durumunda dini söylemin istismar edilerek "ilahi bir talimat"ın yerine getirildiğinin savunulacağını kaydetti.
- "Türkiye'ye siyasi ve ruhani lider olarak dönecekti"
FETÖ mensuplarının örgüte bağlılığının "bağımlılığa" dönüşmesi için aile ilişkilerinin zayıflatıldığını, ekonomik bağlılık sağlanarak yeni bir sosyal çevre ve kariyer inşa edildiğini anlatan Ardıç, terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen'in darbe girişiminin başarılı olması durumunda hem siyasi hem de ruhani lider olarak Türkiye'ye dönmesinin söz konusu olacağına dikkati çekti.
Ardıç, darbe girişiminin başarılı olması durumunda Gülen'in örgütteki "tartışılmaz" ve "sorgulanmaz" konumunun Türk halkına da kabul ettirilmeye çalışılacağını anlatarak, şunları söyledi:
"15 Temmuz başarılı olsaydı çok fakir, kendi içine kapalı, otoriter ve faşizan bir rejim kurulacaktı. FETÖ, dini açıdan en çok eleştirdikleri İran Şiasının aslında yöntemlerini aynen kullanan bir ekip. Adeta bir 'kayıp imam' gibi kendisinin Amerika'da uzun yıllar kalması ve Türkiye'ye geleceği beklentisi, öte yandan bu örgütte çok güçlü bir 'mehdi' ve 'Mesih' söylemi var. Gülen aslında benim gördüğüm kadarıyla önceleri hareketin başından itibaren örtük de olsa bir 'mehdilik' iddiasında bulunmakla beraber daha sonra bu biraz daha ölçek büyütülerek 'Mesihlik' iddiasına döndü."
- "Papa ile görüşme ve dinler arası diyalog meşrulaştırıldı"
Gülen'in kendisini örgüt mensuplarına "dinler üstü ve bütün dinlerin kendisine bağlı olması gerektiği" düşüncesiyle kabul ettirdiğini aktaran Ardıç, bu algı sayesinde Papa 2. Jean Paul ile görüşme ve dinler arası diyalog projesinin meşrulaştırıldığını vurguladı.
Ardıç, FETÖ tarafından Türkiye'de dini hayatın ve dini tartışma zemininin ortadan kaldırılmasının planlandığına işaret ederek, "İslam'da mezhepler ve toplumsal gerçeklik açısından cemaat tipi yapılanmalar var. FETÖ gibi yapılar bu tür çoğulculuğa izin vermiyor. FETÖ tarafından herhangi bir cemaat ya da ilmi farklılaşma meşru görülmeyecekti. Muhtemelen cemaatler de zor kullanılarak ortadan kaldırılmaya çalışılacaktı." değerlendirmesinde bulundu.
- "Tarikat ve dini gruplar merdiven altına itildi"
Cumhuriyet'in kuruluşundan beri uygulanan din politikaları dolayısıyla oluşan ortamın FETÖ gibi yapıların ortaya çıkmasına zemin hazırladığını belirten Ardıç, Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Kanunu'nun ardından tarikat ve dini grupların yasaklandığını ancak bunların "merdiven altına" indiğini söyledi.
Ardıç, FETÖ gibi yapıların bir daha ortaya çıkmaması için devlet ile dini yapıların "açıklık" ve "şeffaflık" politikasını benimsemesi gerektiğini vurgulayarak, şu değerlendirmede bulundu:
"Mesela cemaatler tabelalarını asabilmeli ama şeffaf olmalı. Bu tek taraflı bir şey değil. Devletin ve genel olarak toplumun bunlara meşru gruplar olarak bakması gerekiyor ama öte yandan cemaatlerin ve tarikatların eski alışkanlarını bırakıp şeffaf olmaları gerekiyor. Mali açıdan şeffaf olmaları gerekiyor. Çünkü FETÖ'nün devasa bir mali arka planı vardı. Bu gelir kaynaklarının hemen hemen hiçbiri şeffaf değildi. Tehdit, şantaj ve ikna ederek para alınıyordu. Cemaatler idari, mali ve ideolojik açıdan şeffaflaşmalı. İdeolojik açıdan kast ettiğim şu, kendi fikirlerinin tartışmaya açılması."
Devletin sivil toplum kuruluşlarına eşit mesafede durması, hiçbir yapının devletin ve bürokratik mekanizmanın uzantısı haline gelmemesi gerektiğini vurgulayan Ardıç, sivil toplumun özerk bir yapıya kavuşması gerektiğini önerdi.
Kaynak: AA
Ardıç, AA muhabirine yaptığı açıklamada, FETÖ'nün 15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminin başarılı olması durumunda Türkiye'de nasıl bir siyasi, sosyal düzen kurulacağını ve din anlayışı sunulacağını değerlendirdi.
FETÖ'nün "kült" bir hareket olmasının mensuplarının örgüt bağlılığında etkili olduğunu belirten Ardıç, bu tür yapılarda liderin ve yapının kutsandığına dikkati çekerek, FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişimi başarısız olunca "tiyatro" söyleminin öne sürüldüğünü ancak başarılı olması durumunda dini söylemin istismar edilerek "ilahi bir talimat"ın yerine getirildiğinin savunulacağını kaydetti.
- "Türkiye'ye siyasi ve ruhani lider olarak dönecekti"
FETÖ mensuplarının örgüte bağlılığının "bağımlılığa" dönüşmesi için aile ilişkilerinin zayıflatıldığını, ekonomik bağlılık sağlanarak yeni bir sosyal çevre ve kariyer inşa edildiğini anlatan Ardıç, terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen'in darbe girişiminin başarılı olması durumunda hem siyasi hem de ruhani lider olarak Türkiye'ye dönmesinin söz konusu olacağına dikkati çekti.
Ardıç, darbe girişiminin başarılı olması durumunda Gülen'in örgütteki "tartışılmaz" ve "sorgulanmaz" konumunun Türk halkına da kabul ettirilmeye çalışılacağını anlatarak, şunları söyledi:
"15 Temmuz başarılı olsaydı çok fakir, kendi içine kapalı, otoriter ve faşizan bir rejim kurulacaktı. FETÖ, dini açıdan en çok eleştirdikleri İran Şiasının aslında yöntemlerini aynen kullanan bir ekip. Adeta bir 'kayıp imam' gibi kendisinin Amerika'da uzun yıllar kalması ve Türkiye'ye geleceği beklentisi, öte yandan bu örgütte çok güçlü bir 'mehdi' ve 'Mesih' söylemi var. Gülen aslında benim gördüğüm kadarıyla önceleri hareketin başından itibaren örtük de olsa bir 'mehdilik' iddiasında bulunmakla beraber daha sonra bu biraz daha ölçek büyütülerek 'Mesihlik' iddiasına döndü."
- "Papa ile görüşme ve dinler arası diyalog meşrulaştırıldı"
Gülen'in kendisini örgüt mensuplarına "dinler üstü ve bütün dinlerin kendisine bağlı olması gerektiği" düşüncesiyle kabul ettirdiğini aktaran Ardıç, bu algı sayesinde Papa 2. Jean Paul ile görüşme ve dinler arası diyalog projesinin meşrulaştırıldığını vurguladı.
Ardıç, FETÖ tarafından Türkiye'de dini hayatın ve dini tartışma zemininin ortadan kaldırılmasının planlandığına işaret ederek, "İslam'da mezhepler ve toplumsal gerçeklik açısından cemaat tipi yapılanmalar var. FETÖ gibi yapılar bu tür çoğulculuğa izin vermiyor. FETÖ tarafından herhangi bir cemaat ya da ilmi farklılaşma meşru görülmeyecekti. Muhtemelen cemaatler de zor kullanılarak ortadan kaldırılmaya çalışılacaktı." değerlendirmesinde bulundu.
- "Tarikat ve dini gruplar merdiven altına itildi"
Cumhuriyet'in kuruluşundan beri uygulanan din politikaları dolayısıyla oluşan ortamın FETÖ gibi yapıların ortaya çıkmasına zemin hazırladığını belirten Ardıç, Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Kanunu'nun ardından tarikat ve dini grupların yasaklandığını ancak bunların "merdiven altına" indiğini söyledi.
Ardıç, FETÖ gibi yapıların bir daha ortaya çıkmaması için devlet ile dini yapıların "açıklık" ve "şeffaflık" politikasını benimsemesi gerektiğini vurgulayarak, şu değerlendirmede bulundu:
"Mesela cemaatler tabelalarını asabilmeli ama şeffaf olmalı. Bu tek taraflı bir şey değil. Devletin ve genel olarak toplumun bunlara meşru gruplar olarak bakması gerekiyor ama öte yandan cemaatlerin ve tarikatların eski alışkanlarını bırakıp şeffaf olmaları gerekiyor. Mali açıdan şeffaf olmaları gerekiyor. Çünkü FETÖ'nün devasa bir mali arka planı vardı. Bu gelir kaynaklarının hemen hemen hiçbiri şeffaf değildi. Tehdit, şantaj ve ikna ederek para alınıyordu. Cemaatler idari, mali ve ideolojik açıdan şeffaflaşmalı. İdeolojik açıdan kast ettiğim şu, kendi fikirlerinin tartışmaya açılması."
Devletin sivil toplum kuruluşlarına eşit mesafede durması, hiçbir yapının devletin ve bürokratik mekanizmanın uzantısı haline gelmemesi gerektiğini vurgulayan Ardıç, sivil toplumun özerk bir yapıya kavuşması gerektiğini önerdi.