'Doğulu Bir Sanatçı Sanata İlahi Güzellik Arayışı Olarak Bakar'
Ebru sanatçısı Hikmet Barutçugil: 'Doğulu bir sanatçı, Batılı bir sanatçıya göre sanata, ilahi güzellik arayışı olarak bakar. Necip Fazıl da bu konuda 'Anladım işi, sanat Allah'ı aramakmış' der' Sanatçı Reza Hemattirad: 'Ebru bir zuhurat sanatıdır, doğanın, kainatın ruhunu taşır'
Ebru sanatçısı Hikmet Barutçugil, "Doğulu bir sanatçı, Batılı bir sanatçıya göre sanata, ilahi güzellik arayışı olarak bakar. Necip Fazıl da bu konuda 'Anladım işi, sanat Allah'ı aramakmış' der." dedi.
Sanata yeni bir bakış açısı getirme amacıyla bu yıl ilk kez düzenlenen Ramart Platform kapsamındaki "Deneyim Aktarım Platformları"na ebru sanatçısı Hikmet Barutçugil ile İranlı yönetmen, tasarımcı ve ressam Reza Hemattirad konuk oldu.
Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde gerçekleştirilen söyleşide Barutçugil ve Hemattirad, "Ebrunun Dinamizmi" üzerine konuşma yaptı.
- "Doğu sanatları gönüle hitap eder"
Konuşmasında ebru sanatının zaman içerisinde yaptığı yolculuktan bahseden Barutçugil, Batı sanatlarının göze, Doğu sanatlarının ise gönüle hitap ettiğini söyledi.
Barutçugil, gönül kelimesinin Batılı dillerde anlam olarak muhabbet, vefa sözcükleri gibi bir karşılığı olmadığını belirterek, "Doğulu bir sanatçı, Batılı bir sanatçıya göre sanata, ilahi güzellik arayışı olarak bakar. Necip Fazıl da bu konuda 'Anladım işi, sanat Allah'ı aramakmış' der. Batılı sanatlar için de şu anda estetik kelimesi kullanılır. Yunanca köküyle de duyu bilimidir." diye konuştu.
Geleneksel sanatlarda estetik kelimesine ihtiyaç duyulmadığına dikkati çeken Barutçugil, şöyle devam etti:
"Biz ebru yaparken, rahmetli Ahmed Yüksel Özemre'den bize bir ebru duası intikal etti. O dua aslında İslam sanatlarının, Doğu sanatlarının evrensel beyannamesi gibiydi. Dua içinde de zikrediliyor, 'Bunu yapan sen değilsin, bunu yapan başkası kendine gel. Bu tekne başında geçen mesaimi senin zikrinle taltif ve sana olan kulluğumun bir nişanesi olarak kabul et destur ya Hakk.' diye dua bitiyor. Şimdi bu duyguyla sanatınızı yapıyorsanız kendinizden geçiyor, aslında kendiniz oluyorsunuz. Öbür türlü ise başkalarını taklit ederek, bir kalıbın içinde kalıyorsunuz."
- "Ebru bir zuhurat sanatıdır"
Reza Hemattirad ise 3 yaşından beri sanatla iç içe olduğunu dile getirerek, "İlk kez Türkiye'ye 2002'de geldiğimde Hikmet Hoca'yla tanıştık. Tanışmamıza sebep olan da Cağaloğlu'nda hala dükkanı devam eden ve Camcı Hoca olarak bilinen Mustafa Diken'dir. Vefatından sonra beni Hikmet Hocam'a emanet etti." dedi.
Ebru sanatının İran'da genelde hat ve tezhib sanatı alanlarında tezyin yapma adına kullanıldığını aktaran Hemattirad, şunları kaydetti:
"Buraya geldikten ve Hikmet Hoca'nın eserlerini gördükten sonra ebru sanatının bir Türk sanatı olduğunu fark ettim. İran dediğimizde de aslında Türklerden çok farklı değiliz, iç içeyiz. Kültürler konusunda birbirimizden farkımız yok. Onun için ebru bir Türk sanatıdır ve Orta Asya'dan gelmiştir. Zamanla çok değişmiştir ve Hikmet Hocam sayesinde de ebru kendi alanında yeni bir literatür kazanmış ve barut ebru olmuştur."
Hemattirad, barut ebrudaki dinamizmin klasik ebruda bulunmadığı yorumunu yaparak, "Klasik ebruda biraz durağan, gel git gibi tekniklerle hareketler görüyorsunuz. Ancak gördüğünüz o sabit lekeler veya hareket, kompozisyonun ve renklerin içerisindedir. Zuhurat sanatı diyebileceğimiz barut ebru, tüm ebruların ötesinde bir şeydir. Barut ebru içerisinde dinamizm ve hareket çok farklıdır." değerlendirmesinde bulundu.
İranlı minyatür ustası Mahmud Ferşçiyan hayranı olduğunu söyleyen Reza Hemattirad, şunları anlattı:
"Öğrencilik dönemlerimde kendisini taklit etmeye çalıştım. Belki hala da onun etkisi altındayım. Hikmet Hocamın eserlerini gördüğümde de birbirlerine ne kadar benzediğini gördüm. Sanki birbirleri ile tanışmışlar ve etkilenmişler. Şimdi Hikmet Hocamın eserlerine her baktığımda farklı bir şey görüyorum. Ben naçizane hocamın eserleri üzerine not düşebildiysem, gerçekten gördüklerim ve hissettiklerimdir. Evimde ve atölyemde kendisinin ebruları var. Üzerine bir şey çizmek, bazen günlerce sürüyor. Sonra bir şey bir anda zuhur ediyor. Yani ebru bir zuhurat sanatıdır. Doğanın, kainatın ruhunu taşır. Onun için bir ebruya dokunmak istediğimde, önce eserden bana bir şey geçsin bekliyorum. Geldiği zaman da olabildiği kadar eserin dokusunu, büyüsünü bozmadan, var olan büyüye katkı olabilecek bir şeyler ortaya koymaya çalışıyorum."
Kaynak: AA
Sanata yeni bir bakış açısı getirme amacıyla bu yıl ilk kez düzenlenen Ramart Platform kapsamındaki "Deneyim Aktarım Platformları"na ebru sanatçısı Hikmet Barutçugil ile İranlı yönetmen, tasarımcı ve ressam Reza Hemattirad konuk oldu.
Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde gerçekleştirilen söyleşide Barutçugil ve Hemattirad, "Ebrunun Dinamizmi" üzerine konuşma yaptı.
- "Doğu sanatları gönüle hitap eder"
Konuşmasında ebru sanatının zaman içerisinde yaptığı yolculuktan bahseden Barutçugil, Batı sanatlarının göze, Doğu sanatlarının ise gönüle hitap ettiğini söyledi.
Barutçugil, gönül kelimesinin Batılı dillerde anlam olarak muhabbet, vefa sözcükleri gibi bir karşılığı olmadığını belirterek, "Doğulu bir sanatçı, Batılı bir sanatçıya göre sanata, ilahi güzellik arayışı olarak bakar. Necip Fazıl da bu konuda 'Anladım işi, sanat Allah'ı aramakmış' der. Batılı sanatlar için de şu anda estetik kelimesi kullanılır. Yunanca köküyle de duyu bilimidir." diye konuştu.
Geleneksel sanatlarda estetik kelimesine ihtiyaç duyulmadığına dikkati çeken Barutçugil, şöyle devam etti:
"Biz ebru yaparken, rahmetli Ahmed Yüksel Özemre'den bize bir ebru duası intikal etti. O dua aslında İslam sanatlarının, Doğu sanatlarının evrensel beyannamesi gibiydi. Dua içinde de zikrediliyor, 'Bunu yapan sen değilsin, bunu yapan başkası kendine gel. Bu tekne başında geçen mesaimi senin zikrinle taltif ve sana olan kulluğumun bir nişanesi olarak kabul et destur ya Hakk.' diye dua bitiyor. Şimdi bu duyguyla sanatınızı yapıyorsanız kendinizden geçiyor, aslında kendiniz oluyorsunuz. Öbür türlü ise başkalarını taklit ederek, bir kalıbın içinde kalıyorsunuz."
- "Ebru bir zuhurat sanatıdır"
Reza Hemattirad ise 3 yaşından beri sanatla iç içe olduğunu dile getirerek, "İlk kez Türkiye'ye 2002'de geldiğimde Hikmet Hoca'yla tanıştık. Tanışmamıza sebep olan da Cağaloğlu'nda hala dükkanı devam eden ve Camcı Hoca olarak bilinen Mustafa Diken'dir. Vefatından sonra beni Hikmet Hocam'a emanet etti." dedi.
Ebru sanatının İran'da genelde hat ve tezhib sanatı alanlarında tezyin yapma adına kullanıldığını aktaran Hemattirad, şunları kaydetti:
"Buraya geldikten ve Hikmet Hoca'nın eserlerini gördükten sonra ebru sanatının bir Türk sanatı olduğunu fark ettim. İran dediğimizde de aslında Türklerden çok farklı değiliz, iç içeyiz. Kültürler konusunda birbirimizden farkımız yok. Onun için ebru bir Türk sanatıdır ve Orta Asya'dan gelmiştir. Zamanla çok değişmiştir ve Hikmet Hocam sayesinde de ebru kendi alanında yeni bir literatür kazanmış ve barut ebru olmuştur."
Hemattirad, barut ebrudaki dinamizmin klasik ebruda bulunmadığı yorumunu yaparak, "Klasik ebruda biraz durağan, gel git gibi tekniklerle hareketler görüyorsunuz. Ancak gördüğünüz o sabit lekeler veya hareket, kompozisyonun ve renklerin içerisindedir. Zuhurat sanatı diyebileceğimiz barut ebru, tüm ebruların ötesinde bir şeydir. Barut ebru içerisinde dinamizm ve hareket çok farklıdır." değerlendirmesinde bulundu.
İranlı minyatür ustası Mahmud Ferşçiyan hayranı olduğunu söyleyen Reza Hemattirad, şunları anlattı:
"Öğrencilik dönemlerimde kendisini taklit etmeye çalıştım. Belki hala da onun etkisi altındayım. Hikmet Hocamın eserlerini gördüğümde de birbirlerine ne kadar benzediğini gördüm. Sanki birbirleri ile tanışmışlar ve etkilenmişler. Şimdi Hikmet Hocamın eserlerine her baktığımda farklı bir şey görüyorum. Ben naçizane hocamın eserleri üzerine not düşebildiysem, gerçekten gördüklerim ve hissettiklerimdir. Evimde ve atölyemde kendisinin ebruları var. Üzerine bir şey çizmek, bazen günlerce sürüyor. Sonra bir şey bir anda zuhur ediyor. Yani ebru bir zuhurat sanatıdır. Doğanın, kainatın ruhunu taşır. Onun için bir ebruya dokunmak istediğimde, önce eserden bana bir şey geçsin bekliyorum. Geldiği zaman da olabildiği kadar eserin dokusunu, büyüsünü bozmadan, var olan büyüye katkı olabilecek bir şeyler ortaya koymaya çalışıyorum."