WWF Açıklaması Akdeniz Ülkeleri Denizlerini Yeterince Koruyamıyor
Dünya Doğayı Koruma Vakfının (WWF) "2020 Öncesi Akdeniz Ülkelerinin Denizlerini Koruma Karnesi" başlıklı raporu, geçen 10 yıl içinde hemen hemen bütün Akdeniz ülkelerinin, 2020'ye kadar yeterli deniz koruma ağı (DKA) oluşturma konusundaki yükümlülüklerini yerine getirme konusunda başarısız olduğunu ortaya koydu.
WWF'den yapılan açıklamaya göre, 1976'da kabul edilen Barselona Sözleşmesi'ne taraf olan Akdeniz ülkeleri, denizlerin korunması konusunda kat ettikleri yolu masaya yatırmak üzere İtalya'nın Napoli kentinde bir araya geldi. Toplantıda hükümetlerin denizlerdeki biyolojik çeşitlilik kaybını durdurmak ve mevcut kayıpları geri kazanabilmek için 2020 sonrasına yönelik yeni eylem planları üzerinde anlaşma sağlamaları bekleniyor.
Barselona Sözleşmesi, Akdeniz'in kirliliğe karşı korunmasını ve deniz biyolojik çeşitliliğini korumayı amaçlıyor. WWF'nin raporu, Barselona Sözleşmesi'nin ve sözleşmeye taraf olan ülkelerin bu amaçlarına ulaşamadığı gibi Akdeniz'in petrol ve doğal gaz faaliyetlerinin baskısı altında olduğunu gösterdi. Buna göre Akdeniz'in sadece yüzde 1,27'si etkin şekilde korunurken, bunlar da ağırlıkla Akdeniz'in kuzeyinde yer alıyor.
WWF'nin raporuna göre, Hırvatistan, İtalya, Yunanistan, Slovenya ve İspanya, korunacak deniz alanlarının önemli bir bölümünü belirledi, ancak yeterli koruma önlemlerine sahip deniz koruma alanları birkaç küçük yerle sınırlı veya Akdeniz'in zengin biyolojik çeşitliliğini korumak için yetersiz.
Arnavutluk, Cezayir, Kıbrıs, İsrail, Fas, Karadağ, Slovenya ve Türkiye gibi ülkelerdeki çalışmalar da birkaç küçük deniz koruma alanıyla sınırlı. Mısır, Lübnan, Libya, Suriye, Tunus ve Monako'da ise koruma altında olduğu öne sürülen alanlar onaylanmış ya da uygulama altında olan bir yönetim veya izleme planına sahip değil. Akdeniz'in yalnızca yüzde 0,03'lük kısmı insan etkisinden uzak ve güçlü bir deniz koruma alanı yönetimine sahip.
- "Radikal bir değişime ihtiyaç var"
WWF-Türkiye Doğa Koruma Direktörü Sedat Kalem, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Barselona Sözleşmesi, Akdeniz ülkelerine işbirliği için eşsiz bir fırsat sunuyor ancak bugün gelinen noktada radikal bir değişime ihtiyaç var. Akdeniz ülkelerinin, denizel biyolojik çeşitliliği koruma konusundaki ilgisinin yetersizliği denizlerimizin her türlü tehdide ve iklim değişikliğinin etkilerine karşı savunmasız kalmasına neden olurken, denizlerde sürdürülebilir bir ekonomiyi gerçekleştirme çabalarını da olumsuz etkiliyor. Akdeniz ülkelerinin liderleri, denizlerdeki biyolojik değerlerin korunmasını ve deniz ekosistemlerinin sürdürülebilirliğini birinci öncelik haline getirmeli ve 2030 yılına kadar Akdeniz'in en az yüzde 30'unu etkin bir şekilde korumayı taahhüt etmeli."
Kalem, 2009'dan bu yana Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü ve yerel paydaşlarla işbirliği içinde Kaş-Kekova Özel Çevre Koruma Bölgesi'nde deniz koruma alanlarının daha etkin yönetimi adına önemli çalışmalar yaptıklarına değinerek, örneklerin hızla artmasını ve gelecek 10 yıl içinde Türkiye'nin denizel zenginliklerini bütünüyle temsil edecek sayıya ve alana ulaşmayı beklediklerini belirtti.
Kaynak: AA
Barselona Sözleşmesi, Akdeniz'in kirliliğe karşı korunmasını ve deniz biyolojik çeşitliliğini korumayı amaçlıyor. WWF'nin raporu, Barselona Sözleşmesi'nin ve sözleşmeye taraf olan ülkelerin bu amaçlarına ulaşamadığı gibi Akdeniz'in petrol ve doğal gaz faaliyetlerinin baskısı altında olduğunu gösterdi. Buna göre Akdeniz'in sadece yüzde 1,27'si etkin şekilde korunurken, bunlar da ağırlıkla Akdeniz'in kuzeyinde yer alıyor.
WWF'nin raporuna göre, Hırvatistan, İtalya, Yunanistan, Slovenya ve İspanya, korunacak deniz alanlarının önemli bir bölümünü belirledi, ancak yeterli koruma önlemlerine sahip deniz koruma alanları birkaç küçük yerle sınırlı veya Akdeniz'in zengin biyolojik çeşitliliğini korumak için yetersiz.
Arnavutluk, Cezayir, Kıbrıs, İsrail, Fas, Karadağ, Slovenya ve Türkiye gibi ülkelerdeki çalışmalar da birkaç küçük deniz koruma alanıyla sınırlı. Mısır, Lübnan, Libya, Suriye, Tunus ve Monako'da ise koruma altında olduğu öne sürülen alanlar onaylanmış ya da uygulama altında olan bir yönetim veya izleme planına sahip değil. Akdeniz'in yalnızca yüzde 0,03'lük kısmı insan etkisinden uzak ve güçlü bir deniz koruma alanı yönetimine sahip.
- "Radikal bir değişime ihtiyaç var"
WWF-Türkiye Doğa Koruma Direktörü Sedat Kalem, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Barselona Sözleşmesi, Akdeniz ülkelerine işbirliği için eşsiz bir fırsat sunuyor ancak bugün gelinen noktada radikal bir değişime ihtiyaç var. Akdeniz ülkelerinin, denizel biyolojik çeşitliliği koruma konusundaki ilgisinin yetersizliği denizlerimizin her türlü tehdide ve iklim değişikliğinin etkilerine karşı savunmasız kalmasına neden olurken, denizlerde sürdürülebilir bir ekonomiyi gerçekleştirme çabalarını da olumsuz etkiliyor. Akdeniz ülkelerinin liderleri, denizlerdeki biyolojik değerlerin korunmasını ve deniz ekosistemlerinin sürdürülebilirliğini birinci öncelik haline getirmeli ve 2030 yılına kadar Akdeniz'in en az yüzde 30'unu etkin bir şekilde korumayı taahhüt etmeli."
Kalem, 2009'dan bu yana Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü ve yerel paydaşlarla işbirliği içinde Kaş-Kekova Özel Çevre Koruma Bölgesi'nde deniz koruma alanlarının daha etkin yönetimi adına önemli çalışmalar yaptıklarına değinerek, örneklerin hızla artmasını ve gelecek 10 yıl içinde Türkiye'nin denizel zenginliklerini bütünüyle temsil edecek sayıya ve alana ulaşmayı beklediklerini belirtti.