AK Parti Sözcüsü Çelik'ten Adil Öksüz Açıklaması
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Fethullahçı Terör Örgütünün sözde TSK imamı Adil Öksüz ile ilgili, “Yer söyleyemeyiz. Bu yerle ilgili bir değerlendirmede bulunamayız. O bilginin bir devlet bilgisi olarak orada yürütülen mücadelenin hassasiyeti bakımından paylaşılması doğru olmaz” dedi.
AK Parti Sözcüsü Çelik, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında gerçekleştirilen AK Parti MYK toplantısı sonrası önemli açıklamalarda bulundu. Çelik, termik santrallere baca filtresi takma zorunluluğunun birkaç yıl daha ertelenmesi şeklindeki düzenlemenin Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından tarafından veto edildiğini kaydetti.
Çelik, konuya ilişkin, “Bu şimdiye kadar çeşitli şekillerde çevre konusundaki hassasiyetlerini ortaya koyan cumhurbaşkanımızın bu konudaki hassasiyetleri dolayısıyla bu veto söz konusu oldu” ifadelerini kullandı.
Bir CHP’linin Külliye’ye gittiği iddialarıyla ilgili de konuşan Çelik, “Bir yalan haber üzerinden yalan siyaset üretmişlerdi. Bu yalan ellerinde patladı. Cumhurbaşkanlığı makamından özür dilemeleri gerekiyor. Yalan haberin kaynağı CHP Genel Merkezini işaret etmesine rağmen bunda ısrar edenlerin bu yalan siyasetinin üreticisi ve yayıcısı olduğu konusundaki kanaatimiz pekişmiştir. Cumhurbaşkanlığı makamından özür dilemeleri gerekiyor. Yalan söylendiği zaman tabii bir özür beklemek fazla lüks olabilir ama bu ortaya çıktıktan sonra hem cumhurbaşkanlığı makamından hem vatandaşlarımızdan güçlü bir özür dilemeleri gerekiyor. Son yıllarda Türk siyaset hayatındaki en büyük skandallardan biri olarak Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezinin üzerine yapışmıştır” açıklamasını yaptı.
"Maalesef Diyarbakır anneleri ile ilgili bu hassasiyeti görmüyorlar”
Diyarbakır annelerinin eyleminin 91’inci gününe girdiğini belirten Çelik, “Dünyanın herhangi bir yerindeki bir kişilik bir eylemi bile son derece güçlü bir şekilde haber yapan uluslararası medyanın Diyarbakır’daki annelerin bu çağrısını sistematik bir şekilde görmezden gelmesini kayda geçiriyoruz. Türkiye’de en ufak bir asayiş olayı veya siyasi bir olay olsa Avrupa Birliği’ndeki raportörler başta olmak üzere pek çok çevre bildiri yayınlarlar. Ama maalesef Diyarbakır anneleri ile ilgili bu hassasiyeti görmüyorlar” dedi.
İngiltere’nin başkenti Londra’da yarın başlayacak ve 2 gün sürecek olan NATO Zirvesi hakkında da bilgi veren Çelik, şunları kaydetti:
“Londra Zirvesi 3-4 Aralık tarihlerinde gerçekleşecek. Çeşitli liderler ile yapacağı görüşmelerin yanı sıra Amerika Başkanı Donald Trump, Macron, Merkel ile görüşecek ve aynı zamanda dörtlü formatta Fransa, Almanya ve İngiltere liderleriyle bir görüşme gerçekleştirecek. Suriye meselesi önemli bir gündem olacak, Barış Pınarı Harekatındaki tezlerimizi anlatmak için önemli bir fırsat olacak ve DEAŞ ile yürüttüğümüz mücadele önemli bir gündem teşkil edecek.”
“Türkiye’nin Suriye’de ne işi olduğu bellidir”
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un, Barış Pınarı Harekatını hedef alan açıklamalarına değinen Çelik, “Türkiye’nin Suriye’de ne işi olduğu bellidir. Terörle mücadele ediyor Türkiye. Sizin Mali’de ne işiniz var veya Afrika’nın çeşitli yerlerinde ne işiniz var. Birçok yerde BM kararı olmadan yaptığınız operasyonlar ne amaca hizmet etmektedir” dedi.
Türkiye ve Libya arasında Dolmabahçe Sarayı’nda imzalanan Akdeniz’deki ’deniz yetki alanlarını’ belirleyen anlaşmaya ilişkin ise Çelik, şu açıklamada bulundu:
“Türkiye ne kendi haklarını ne de KKTC’nin haklarını korumak konusunda herhangi bir geri adım atmayacaktır. Libya ile imzalanan bu anlaşma Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanlarımızın Batıdaki sınırlarının bir bölümünü belirledi. Anlaşmanın uluslararası hukuka uygunluğu konusunda en ufak bir tereddüt yoktur. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Yunanistan’ın ve Mısırın itirazlarının hiçbir anlamı yok. Bunlar bir oldubitti oluşturarak Türkiye’nin Akdeniz’den çıkmasını engellemek Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de sadece kendi sınırlarına hapsetmek şeklinde bir duvar örmeye çalışıyorlardı. Bu anlaşmayla birlikte bu duvar hukuken de yıkılmıştır. Libya karasuları Türkiye’nin anlaşmasıyla devreye sokularak bizim münhasır ekonomik bölgenin batı sınırları çizilmiştir. Bu konuda da herhangi bir hukuki açık kalmadı. Libya ile imzalanan mutabakat çerçevesinde Sevilla haritası tamamen yok hükmünde olmuştur. Yunanistan ve Mısır tarafından bir görüş gelmiyor sadece hezeyan düzeyinde bir takım açıklamalar yapılıyor.”
“Avrupa ile Asya’yı birbirine bağlayan stratejik bir denklemdir”
TANAP’ın Avrupa Bağlantısının Edirne’de düzenlenen törenle gerçekleştirildiğini hatırlatan Çelik, “Bu Türkiye’nin nasıl bir enerji köprüsü olduğunu enerji üzerinden nasıl bir barış köprüsü olduğunu gösteren bir projedir. Avrupa ile Asya’yı birbirine bağlayan stratejik bir denklemdir. TANAP Projesi Türkiye’de 20 il, 67 ilçe ve 600 köyden geçerek Avrupa’ya ulaşıyor. Avrupa’nın bir kere daha Türkiye’den ayrı düşünülemeyeceği, güvenlik ve ekonomik ihtiyaçlarının özellikle de enerji arzı ihtiyacının Türkiye’ye bağlı olduğu ve Türkiye’nin buna pozitif katkı yaptığı görülmüştür. Gelecek yıl 10 milyar metreküp Avrupa’ya ihraç edilecek kalan 6 milyar metreküp ise Türkiye için ayrılacak. Ek yatırımlarla TANAP’ın kapasitesinin önce 24 ardından 31 milyar metreküpe çıkması planlanıyor. Tüm bu stratejik yatırımlarla Türkiye bölgesinde önemli bir güç olduğunu önemli bir enerji merkezi olduğunu gösterirken aynı zamanda da bölgesel barışa ve istikrara verdiği önemi de göstermektedir” ifadelerini kullandı.
Çelik, Rusya Devlet Başkanı Putin’in, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la TürkAkım doğalgaz boru hattı projesinin çalışmalarını başlatmak için Ocak’ta Türkiye’ye geleceğini söyledi.
Çelik, İsrail’in işgali altındaki topraklarda yeni yerleşim birimlerine onay vermesine ilişkin ise şunları belirtti:
“Bunun başlatılması için El Hisbe’deki Filistinlilere ait 50 bin konutun yıkılması gerekiyor. Bu işgal altındaki kanunsuz bölgelere yapılan her yeni yerleşim yerine koyulan her yeni tuğla şiddeti artıran bir adımdır. Buraya konulan her bir tuğla iki devletli çözüm projesini ortadan kaldıran bir yaklaşımdır. İki devletli çözümün manasını ortadan kaldıracak şekilde gelişmelere imza atılmakta. Bu açık bir işgal ve açık bir zulümdür. Uluslararası toplumun burada sesini yükseltmesi gerekmektedir.”
“Cumhurbaşkanımız tarafından imza atılan ilk vetodur ve bu da bir çevre hassasiyeti neticesinde meydana gelmiştir”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, termik santrallere baca filtresi takma zorunluluğunun birkaç yıl daha ertelenmesi şeklindeki düzenlemeyi veto etmesine ilişkin sorulan bir soruya Çelik, “Cumhurbaşkanımız insan sağlığı ve çevrenin korunması hakkındaki hassasiyetinin devletin başta gelen anayasal görevi olduğunu ifade ediyorlar. Anayasanın 56. Maddesinde de herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğunun altı çiziliyor. Çevreyi geliştirmek çevre sağlığını korumak çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ayrı ayrı ödevidir. Devletin çevreyi koruma ödevi gerekli mevzuatta yürürlüğe konması ve mevzuata uygunluğunun denetlenmesi suretiyle yerine getirilir. Cumhurbaşkanımız ülkemizin enerji ihtiyacının karşılanması zaruretini insan sağlığı ve çevrenin korunması amacının önüne geçmemesi gerektiğini ifade ediyorlar. Daha önce 7 yıllık bir geçiş süresi verilmişti. Bu uyum için yeterli olmamış. İncelenen kanunda bu süreye 2.5 yıl daha eklenmiş ve bunun uzatılması devletin insan sağlığı ve çevreyi koruma ödeviyle bağdaşmamaktadır. Cumhurbaşkanımızın bu veto gerekçelerinden bahsediyorum. Devletin bu meseleye hem yatırımcıyı hem de vatandaşı koruyacak bir anlayışla yaklaşması gerektiği ifade edilmiştir. Cumhurbaşkanımız incelenen kanunun 50. Maddesinin yeniden değerlendirilmesinde fayda görmüştür ve 50. Maddesinin TBMM’de bir kere daha görüşülmesi için Anayasanın 89 ve 104. Maddelerince bu şekilde ilişikte geri gönderilmiştir. Bu yeniden incelenmek üzere Cumhurbaşkanımız bu düzenlemeyi uygun bulmamıştır. 7 yılda yapılan işin ne için 2.5 yıla daha uzatılması, bunun çevre sağlığına zararı konuları bu bahsettiği gerekçelerin altı çizilmiştir.
Arkadaşlarımızın yeni değerlendirmesinde AK Parti bu görüş doğrultusunda bu değerlendirmeyi yapacaktır. Yeni bir süre ne kadar olacak tabi bunun 2 yılla benzer bir süre olmaması gerekiyor. Cumhurbaşkanımız çevre konusundaki bu hassasiyeti ortaya koyarken bu zararlara herhangi bir tahammülü olmadığının altını çizmiştir. Baca filtrelerinin daha fazla gecikmemesi gerektiği, 7 yılda yapılmamış ve dolayısıyla bunun biran evvel yapılması konusunda bir irade koymuştur ortaya. İlgili bakanlık ve şirketler bir araya gelecek, arkadaşlarımız yeni bir süre nasıl olur onu değerlendireceklerdir. Cumhurbaşkanımız tarafından imza atılan ilk vetodur ve bu da bir çevre hassasiyeti neticesinde meydana gelmiştir. Cumhurbaşkanımız bu imzasını arka planıyla ilgili MYK’ya uzun bir analiz yaptı. Topyekün bu hassasiyeti korumamız gerektiği konusunda bakanlıklara milletvekili arkadaşlarımıza ve partimize talimatları olmuştur” cevabını verdi.
“CHP tarihi boyunca her cumhurbaşkanlığı seçimini krize çevirmiştir”
CHP Genel Başkan Yardımcısı Aykut Erdoğdu’nun, "Türkiye’nin şu an bir anayasası yoktur. Şiddetle ve ivedi olarak öncelikle bir anayasaya ihtiyacımız var" açıklamasına karşılık Çelik, şunları kaydetti:
“Bir siyasetçi Türkiye’nin Anayasası yoktur diyorsa kendi partisi için partimizin meşruiyeti yoktur demiş oluyor ya da kendi milletvekillerinin meşruiyetini ortadan kaldırmış oluyor. Türkiye’nin bir anayasası vardır. Türkiye’nin anayasaları her zaman eleştirilmiştir. Yeni anayasada tabi ki bir takım değişiklere uğrayabilir. CHP tarihi boyunca her cumhurbaşkanlığı seçimini krize çevirmiştir. Çünkü cumhurbaşkanlığı makamını geçmişteki düzenlemelerde bir vesayet makamı olarak gördükleri için bunu kendi kişisel demokratik refleksiyle aşan cumhurbaşkanları oldu ama makamı bu şekilde gördükleri için siyasi seçilmişlerin üzerinde bir kırbaç olarak gördükleri için her cumhurbaşkanlığı seçimini CHP bir seçim olmaktan çıkarmış ve bir rejim krizine dönüştürmeye çalışmıştır. Son dönemde de bunu yapmaya çalışıyorlar.”
“Yer söyleyemeyiz, bu yerle ilgili bir değerlendirmede bulunamayız”
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun, “Adil Öksüz’ün yerini biliyoruz” açıklamasının sorulması üzerine Çelik şunları kaydetti:
“Yer söyleyemeyiz. Bu yerle ilgili bir değerlendirmede bulunamayız. Bu örgüte dönük mücadelede herhangi bir tavsama yoktur. O bilginin bir devlet bilgisi olarak orada yürütülen mücadelenin hassasiyeti bakımından paylaşılması doğru olmaz.”
CHP’li belediyelerin kamu bankalarından kredi alamadıkları iddiasını değerlendiren Çelik, “Sebebi, bankaların kendi işleyişidir. Herhangi bir şekilde siyasi değerlendirme yapmak doğru olmaz. CHP’li belediyelere verilmiyor gibisinden toptancı bir yaklaşım onu söyleyenlerin iddiası. Çeşitli şekillerde belediyelerin borçları nedir, geçmişteki borçlarını ödemişler mi, yeni borçlarını ödeyebilecek kapasiteleri var mı? Bankalar onu değerlendiriyor ve ona göre bir karşılık veriyordur” dedi.
“AB üyesi bir ülkenin bu şekilde konuşması son derece sorumsuzca oldu”
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un, Barış Pınarı Harekatını hedef alarak, "Bir diğer NATO müttefikimiz Türkiye, bizim ilgimizin olduğu bir alanda haber vermeden askeri harekat düzenliyor. Şu an yaşadığımız şey NATO’nun beyin ölümüdür” sözlerine karşılık Çelik, “Kendisi ‘NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti’ diyor. AB üyesi bir ülkenin bu şekilde konuşması son derece sorumsuzca oldu. Terörle mücadelenin bu kadar güçlü olduğu bir zaman diliminde bunun yapılması büyük bir zafiyet oluşturur. Macron, defalarca son derece Türkiye’ye karşı aşırı ifadeler kullandı. En son şunu söylüyor: ‘Hem Barış Pınarı Harekatını yapıp hem de NATO’dan destek isteyemez.’ Türkiye PKK’nın, PYD’nin, YPG’nin, DEAŞ’ın topyekün saldırısı ile karşı karşıyayken Barış Pınarı Harekatının bu şekilde eleştirilmesini asla dostça ve iyi niyetli bulmayız” ifadelerini kullandı.
“Öğrencilerin ve hocaların mağdur olması gibi bir şey söz konusu değil”
Şehir Üniversitesi’nin durumuyla ilgili sorulan bir soruyu cevaplayan Çelik, şunları dedi:
“Öğrencilerin ve hocaların mağdur olması gibi bir şey söz konusu değil, üniversitenin akademik ve entelektüel birikiminin ortadan kaldırılması gibi bir şey söz konusu değil. Bu tamamen yönetim kurulunun ortaya koyduğu bir yönetim zaafının neticesi olarak ortaya gelmiş bir uygulama. Mesele herhangi bir şekilde üniversitedeki hocalarımıza, üniversitenin akademik ve ilmi birikimine dönük ya da öğrencilerimize dönük bir mesele değildir. Üniversitenin yanlış yönetilmesinden bunun yönetilememesinden kaynaklanan bir meseledir. Finansmanı konusunda destek veren, kurucusu olan vakfın Murat Ülker’in yaptığı açıklamada da kendisi de bu açıklamaları açık bir şekilde ortaya koyuyor. Öyle bir hava oluşturuyorlar ki, sanki bir siyasi öç alma meselesi varmış ya da çeşitli kişiler basın toplantısı yapıldığında bütün bir üniversite imha ediliyormuş gibi bir tavır ortaya koyuyorlar. Üniversitenin akademik ve ilmi birikiminin korunması bu yönetim zaafından kurtarılması çerçevesinde atılan adımlar var. Siyasal bir tavır yok. Kuruculuğunu yapan ve finansmanını gerçekleştirenlerin yaptığı açıklamalar ortada. Onlar da üniversitenin yanlış yönetildiğini ifade ediyorlar. Burada hami üniversite bu üniversitenin yönetimini devralacaktır. Üniversitenin akademik birikimi korunacak, üniversite korunacak, üniversite öğrencilerinin eğitim öğretim hayatında bir aksama olmayacak.”
Kaynak: İHA
Çelik, konuya ilişkin, “Bu şimdiye kadar çeşitli şekillerde çevre konusundaki hassasiyetlerini ortaya koyan cumhurbaşkanımızın bu konudaki hassasiyetleri dolayısıyla bu veto söz konusu oldu” ifadelerini kullandı.
Bir CHP’linin Külliye’ye gittiği iddialarıyla ilgili de konuşan Çelik, “Bir yalan haber üzerinden yalan siyaset üretmişlerdi. Bu yalan ellerinde patladı. Cumhurbaşkanlığı makamından özür dilemeleri gerekiyor. Yalan haberin kaynağı CHP Genel Merkezini işaret etmesine rağmen bunda ısrar edenlerin bu yalan siyasetinin üreticisi ve yayıcısı olduğu konusundaki kanaatimiz pekişmiştir. Cumhurbaşkanlığı makamından özür dilemeleri gerekiyor. Yalan söylendiği zaman tabii bir özür beklemek fazla lüks olabilir ama bu ortaya çıktıktan sonra hem cumhurbaşkanlığı makamından hem vatandaşlarımızdan güçlü bir özür dilemeleri gerekiyor. Son yıllarda Türk siyaset hayatındaki en büyük skandallardan biri olarak Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezinin üzerine yapışmıştır” açıklamasını yaptı.
"Maalesef Diyarbakır anneleri ile ilgili bu hassasiyeti görmüyorlar”
Diyarbakır annelerinin eyleminin 91’inci gününe girdiğini belirten Çelik, “Dünyanın herhangi bir yerindeki bir kişilik bir eylemi bile son derece güçlü bir şekilde haber yapan uluslararası medyanın Diyarbakır’daki annelerin bu çağrısını sistematik bir şekilde görmezden gelmesini kayda geçiriyoruz. Türkiye’de en ufak bir asayiş olayı veya siyasi bir olay olsa Avrupa Birliği’ndeki raportörler başta olmak üzere pek çok çevre bildiri yayınlarlar. Ama maalesef Diyarbakır anneleri ile ilgili bu hassasiyeti görmüyorlar” dedi.
İngiltere’nin başkenti Londra’da yarın başlayacak ve 2 gün sürecek olan NATO Zirvesi hakkında da bilgi veren Çelik, şunları kaydetti:
“Londra Zirvesi 3-4 Aralık tarihlerinde gerçekleşecek. Çeşitli liderler ile yapacağı görüşmelerin yanı sıra Amerika Başkanı Donald Trump, Macron, Merkel ile görüşecek ve aynı zamanda dörtlü formatta Fransa, Almanya ve İngiltere liderleriyle bir görüşme gerçekleştirecek. Suriye meselesi önemli bir gündem olacak, Barış Pınarı Harekatındaki tezlerimizi anlatmak için önemli bir fırsat olacak ve DEAŞ ile yürüttüğümüz mücadele önemli bir gündem teşkil edecek.”
“Türkiye’nin Suriye’de ne işi olduğu bellidir”
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un, Barış Pınarı Harekatını hedef alan açıklamalarına değinen Çelik, “Türkiye’nin Suriye’de ne işi olduğu bellidir. Terörle mücadele ediyor Türkiye. Sizin Mali’de ne işiniz var veya Afrika’nın çeşitli yerlerinde ne işiniz var. Birçok yerde BM kararı olmadan yaptığınız operasyonlar ne amaca hizmet etmektedir” dedi.
Türkiye ve Libya arasında Dolmabahçe Sarayı’nda imzalanan Akdeniz’deki ’deniz yetki alanlarını’ belirleyen anlaşmaya ilişkin ise Çelik, şu açıklamada bulundu:
“Türkiye ne kendi haklarını ne de KKTC’nin haklarını korumak konusunda herhangi bir geri adım atmayacaktır. Libya ile imzalanan bu anlaşma Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanlarımızın Batıdaki sınırlarının bir bölümünü belirledi. Anlaşmanın uluslararası hukuka uygunluğu konusunda en ufak bir tereddüt yoktur. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Yunanistan’ın ve Mısırın itirazlarının hiçbir anlamı yok. Bunlar bir oldubitti oluşturarak Türkiye’nin Akdeniz’den çıkmasını engellemek Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de sadece kendi sınırlarına hapsetmek şeklinde bir duvar örmeye çalışıyorlardı. Bu anlaşmayla birlikte bu duvar hukuken de yıkılmıştır. Libya karasuları Türkiye’nin anlaşmasıyla devreye sokularak bizim münhasır ekonomik bölgenin batı sınırları çizilmiştir. Bu konuda da herhangi bir hukuki açık kalmadı. Libya ile imzalanan mutabakat çerçevesinde Sevilla haritası tamamen yok hükmünde olmuştur. Yunanistan ve Mısır tarafından bir görüş gelmiyor sadece hezeyan düzeyinde bir takım açıklamalar yapılıyor.”
“Avrupa ile Asya’yı birbirine bağlayan stratejik bir denklemdir”
TANAP’ın Avrupa Bağlantısının Edirne’de düzenlenen törenle gerçekleştirildiğini hatırlatan Çelik, “Bu Türkiye’nin nasıl bir enerji köprüsü olduğunu enerji üzerinden nasıl bir barış köprüsü olduğunu gösteren bir projedir. Avrupa ile Asya’yı birbirine bağlayan stratejik bir denklemdir. TANAP Projesi Türkiye’de 20 il, 67 ilçe ve 600 köyden geçerek Avrupa’ya ulaşıyor. Avrupa’nın bir kere daha Türkiye’den ayrı düşünülemeyeceği, güvenlik ve ekonomik ihtiyaçlarının özellikle de enerji arzı ihtiyacının Türkiye’ye bağlı olduğu ve Türkiye’nin buna pozitif katkı yaptığı görülmüştür. Gelecek yıl 10 milyar metreküp Avrupa’ya ihraç edilecek kalan 6 milyar metreküp ise Türkiye için ayrılacak. Ek yatırımlarla TANAP’ın kapasitesinin önce 24 ardından 31 milyar metreküpe çıkması planlanıyor. Tüm bu stratejik yatırımlarla Türkiye bölgesinde önemli bir güç olduğunu önemli bir enerji merkezi olduğunu gösterirken aynı zamanda da bölgesel barışa ve istikrara verdiği önemi de göstermektedir” ifadelerini kullandı.
Çelik, Rusya Devlet Başkanı Putin’in, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la TürkAkım doğalgaz boru hattı projesinin çalışmalarını başlatmak için Ocak’ta Türkiye’ye geleceğini söyledi.
Çelik, İsrail’in işgali altındaki topraklarda yeni yerleşim birimlerine onay vermesine ilişkin ise şunları belirtti:
“Bunun başlatılması için El Hisbe’deki Filistinlilere ait 50 bin konutun yıkılması gerekiyor. Bu işgal altındaki kanunsuz bölgelere yapılan her yeni yerleşim yerine koyulan her yeni tuğla şiddeti artıran bir adımdır. Buraya konulan her bir tuğla iki devletli çözüm projesini ortadan kaldıran bir yaklaşımdır. İki devletli çözümün manasını ortadan kaldıracak şekilde gelişmelere imza atılmakta. Bu açık bir işgal ve açık bir zulümdür. Uluslararası toplumun burada sesini yükseltmesi gerekmektedir.”
“Cumhurbaşkanımız tarafından imza atılan ilk vetodur ve bu da bir çevre hassasiyeti neticesinde meydana gelmiştir”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, termik santrallere baca filtresi takma zorunluluğunun birkaç yıl daha ertelenmesi şeklindeki düzenlemeyi veto etmesine ilişkin sorulan bir soruya Çelik, “Cumhurbaşkanımız insan sağlığı ve çevrenin korunması hakkındaki hassasiyetinin devletin başta gelen anayasal görevi olduğunu ifade ediyorlar. Anayasanın 56. Maddesinde de herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğunun altı çiziliyor. Çevreyi geliştirmek çevre sağlığını korumak çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ayrı ayrı ödevidir. Devletin çevreyi koruma ödevi gerekli mevzuatta yürürlüğe konması ve mevzuata uygunluğunun denetlenmesi suretiyle yerine getirilir. Cumhurbaşkanımız ülkemizin enerji ihtiyacının karşılanması zaruretini insan sağlığı ve çevrenin korunması amacının önüne geçmemesi gerektiğini ifade ediyorlar. Daha önce 7 yıllık bir geçiş süresi verilmişti. Bu uyum için yeterli olmamış. İncelenen kanunda bu süreye 2.5 yıl daha eklenmiş ve bunun uzatılması devletin insan sağlığı ve çevreyi koruma ödeviyle bağdaşmamaktadır. Cumhurbaşkanımızın bu veto gerekçelerinden bahsediyorum. Devletin bu meseleye hem yatırımcıyı hem de vatandaşı koruyacak bir anlayışla yaklaşması gerektiği ifade edilmiştir. Cumhurbaşkanımız incelenen kanunun 50. Maddesinin yeniden değerlendirilmesinde fayda görmüştür ve 50. Maddesinin TBMM’de bir kere daha görüşülmesi için Anayasanın 89 ve 104. Maddelerince bu şekilde ilişikte geri gönderilmiştir. Bu yeniden incelenmek üzere Cumhurbaşkanımız bu düzenlemeyi uygun bulmamıştır. 7 yılda yapılan işin ne için 2.5 yıla daha uzatılması, bunun çevre sağlığına zararı konuları bu bahsettiği gerekçelerin altı çizilmiştir.
Arkadaşlarımızın yeni değerlendirmesinde AK Parti bu görüş doğrultusunda bu değerlendirmeyi yapacaktır. Yeni bir süre ne kadar olacak tabi bunun 2 yılla benzer bir süre olmaması gerekiyor. Cumhurbaşkanımız çevre konusundaki bu hassasiyeti ortaya koyarken bu zararlara herhangi bir tahammülü olmadığının altını çizmiştir. Baca filtrelerinin daha fazla gecikmemesi gerektiği, 7 yılda yapılmamış ve dolayısıyla bunun biran evvel yapılması konusunda bir irade koymuştur ortaya. İlgili bakanlık ve şirketler bir araya gelecek, arkadaşlarımız yeni bir süre nasıl olur onu değerlendireceklerdir. Cumhurbaşkanımız tarafından imza atılan ilk vetodur ve bu da bir çevre hassasiyeti neticesinde meydana gelmiştir. Cumhurbaşkanımız bu imzasını arka planıyla ilgili MYK’ya uzun bir analiz yaptı. Topyekün bu hassasiyeti korumamız gerektiği konusunda bakanlıklara milletvekili arkadaşlarımıza ve partimize talimatları olmuştur” cevabını verdi.
“CHP tarihi boyunca her cumhurbaşkanlığı seçimini krize çevirmiştir”
CHP Genel Başkan Yardımcısı Aykut Erdoğdu’nun, "Türkiye’nin şu an bir anayasası yoktur. Şiddetle ve ivedi olarak öncelikle bir anayasaya ihtiyacımız var" açıklamasına karşılık Çelik, şunları kaydetti:
“Bir siyasetçi Türkiye’nin Anayasası yoktur diyorsa kendi partisi için partimizin meşruiyeti yoktur demiş oluyor ya da kendi milletvekillerinin meşruiyetini ortadan kaldırmış oluyor. Türkiye’nin bir anayasası vardır. Türkiye’nin anayasaları her zaman eleştirilmiştir. Yeni anayasada tabi ki bir takım değişiklere uğrayabilir. CHP tarihi boyunca her cumhurbaşkanlığı seçimini krize çevirmiştir. Çünkü cumhurbaşkanlığı makamını geçmişteki düzenlemelerde bir vesayet makamı olarak gördükleri için bunu kendi kişisel demokratik refleksiyle aşan cumhurbaşkanları oldu ama makamı bu şekilde gördükleri için siyasi seçilmişlerin üzerinde bir kırbaç olarak gördükleri için her cumhurbaşkanlığı seçimini CHP bir seçim olmaktan çıkarmış ve bir rejim krizine dönüştürmeye çalışmıştır. Son dönemde de bunu yapmaya çalışıyorlar.”
“Yer söyleyemeyiz, bu yerle ilgili bir değerlendirmede bulunamayız”
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun, “Adil Öksüz’ün yerini biliyoruz” açıklamasının sorulması üzerine Çelik şunları kaydetti:
“Yer söyleyemeyiz. Bu yerle ilgili bir değerlendirmede bulunamayız. Bu örgüte dönük mücadelede herhangi bir tavsama yoktur. O bilginin bir devlet bilgisi olarak orada yürütülen mücadelenin hassasiyeti bakımından paylaşılması doğru olmaz.”
CHP’li belediyelerin kamu bankalarından kredi alamadıkları iddiasını değerlendiren Çelik, “Sebebi, bankaların kendi işleyişidir. Herhangi bir şekilde siyasi değerlendirme yapmak doğru olmaz. CHP’li belediyelere verilmiyor gibisinden toptancı bir yaklaşım onu söyleyenlerin iddiası. Çeşitli şekillerde belediyelerin borçları nedir, geçmişteki borçlarını ödemişler mi, yeni borçlarını ödeyebilecek kapasiteleri var mı? Bankalar onu değerlendiriyor ve ona göre bir karşılık veriyordur” dedi.
“AB üyesi bir ülkenin bu şekilde konuşması son derece sorumsuzca oldu”
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un, Barış Pınarı Harekatını hedef alarak, "Bir diğer NATO müttefikimiz Türkiye, bizim ilgimizin olduğu bir alanda haber vermeden askeri harekat düzenliyor. Şu an yaşadığımız şey NATO’nun beyin ölümüdür” sözlerine karşılık Çelik, “Kendisi ‘NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti’ diyor. AB üyesi bir ülkenin bu şekilde konuşması son derece sorumsuzca oldu. Terörle mücadelenin bu kadar güçlü olduğu bir zaman diliminde bunun yapılması büyük bir zafiyet oluşturur. Macron, defalarca son derece Türkiye’ye karşı aşırı ifadeler kullandı. En son şunu söylüyor: ‘Hem Barış Pınarı Harekatını yapıp hem de NATO’dan destek isteyemez.’ Türkiye PKK’nın, PYD’nin, YPG’nin, DEAŞ’ın topyekün saldırısı ile karşı karşıyayken Barış Pınarı Harekatının bu şekilde eleştirilmesini asla dostça ve iyi niyetli bulmayız” ifadelerini kullandı.
“Öğrencilerin ve hocaların mağdur olması gibi bir şey söz konusu değil”
Şehir Üniversitesi’nin durumuyla ilgili sorulan bir soruyu cevaplayan Çelik, şunları dedi:
“Öğrencilerin ve hocaların mağdur olması gibi bir şey söz konusu değil, üniversitenin akademik ve entelektüel birikiminin ortadan kaldırılması gibi bir şey söz konusu değil. Bu tamamen yönetim kurulunun ortaya koyduğu bir yönetim zaafının neticesi olarak ortaya gelmiş bir uygulama. Mesele herhangi bir şekilde üniversitedeki hocalarımıza, üniversitenin akademik ve ilmi birikimine dönük ya da öğrencilerimize dönük bir mesele değildir. Üniversitenin yanlış yönetilmesinden bunun yönetilememesinden kaynaklanan bir meseledir. Finansmanı konusunda destek veren, kurucusu olan vakfın Murat Ülker’in yaptığı açıklamada da kendisi de bu açıklamaları açık bir şekilde ortaya koyuyor. Öyle bir hava oluşturuyorlar ki, sanki bir siyasi öç alma meselesi varmış ya da çeşitli kişiler basın toplantısı yapıldığında bütün bir üniversite imha ediliyormuş gibi bir tavır ortaya koyuyorlar. Üniversitenin akademik ve ilmi birikiminin korunması bu yönetim zaafından kurtarılması çerçevesinde atılan adımlar var. Siyasal bir tavır yok. Kuruculuğunu yapan ve finansmanını gerçekleştirenlerin yaptığı açıklamalar ortada. Onlar da üniversitenin yanlış yönetildiğini ifade ediyorlar. Burada hami üniversite bu üniversitenin yönetimini devralacaktır. Üniversitenin akademik birikimi korunacak, üniversite korunacak, üniversite öğrencilerinin eğitim öğretim hayatında bir aksama olmayacak.”