Gümülcine Seçilmiş Müftüsüne 'Makamı Gasp' Suçlaması
Rodop Savcılığınca, Gümülcine’de düzenlenen bir toplu sünnet etkinliğine katılarak resmi makamı gasp ettiği gerekçesiyle hakkında dava açılan seçilmiş müftü Şerif, 8 Mayıs'ta hakim karşısına çıkacak.
GÜMÜLCİNE – Batı Trakya’da, Gümülcine seçilmiş Müftüsü İbrahim Şerif hakkında “makamı gasp” suçlamasıyla dava açıldı.
Rodop Savcılığınca, Gümülcine’de 2016’da düzenlenen bir toplu sünnet etkinliğine katılarak resmi makamı gasp ettiği gerekçesiyle hakkında dava açılan Şerif, 8 Mayıs'ta hakim karşısına çıkacak.
Şerif, AA muhabirine yaptığı açıklamada, savcılık tarafından gönderilen 6 Mart 2018 tarihli celpte, davet üzerine katıldığı Gümülcine Alankuyu Mahallesi'ndeki soydaşlar tarafından düzenlenen toplu sünnet etkinliğini organize etmekle suçlandığını söyledi. Şerif, “Mesele iddia makamının göstermek istediği şekilde değil. Bizler, dindaşlarımızın dini konuda yardımcı olmamızı istemesi üzerine bu etkinliğe katıldık. Düzenlenen mevlit programına sadece dini açıdan katkı yaptık. Din adamları olarak yardım isteyen herkese dini yardım yapmak mecburiyetindeyiz.” dedi.
Savcılık iddianamesinde yer alan hakkındaki “resmi makamı gasp” suçlamasının anlaşmalar ve hukuki açıdan hiçbir dayanağı bulunmadığını vurgulayan Şerif, müftülüklerle ilgili 1913 Antlaşması’nda, 2345 sayılı yasa ve 1990 yılında çıkarılan müftülüklerle ilgili kararnamede müftülerin yetkileri arasında “sünnet ettirmek” diye bir yetki bulunmadığını kaydetti.
Şerif, “Dolayısıyla sünnet etkinliğine katılmak ya da böyle bir etkinlik düzenlemek yetki kullanımı sayılamaz. Çünkü bu bir müftü yetkisi değil. Tüm bunları savcılığa verdiğimiz ifadede açıkça belirttik. Bundan sonrası hakimlerin takdirine ait.” diye konuştu.
Daha önce aynı suçlamalarla hakkında açılan davalarla ilgili iç hukuku tükettikten sonra başvurduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince (AİHM) haklı bulunduğunu ve bu konuda Yunanistan’ın mahkum edildiğini hatırlatan Şerif, “AİHM tarafından haklı bulunduğumuz 1999 yılından bu yana uzun bir süre bu konuda hakkımızda herhangi bir cezai kovuşturma olmadı. Ancak, son bir yılda 7 defa savcılığa ifade vermeye çağrıldık. Yunan devleti ve savcılık ne şekilde düşünüyor, bilemiyorum. Ama madem ki, Avrupa Birliği vatandaşıyız ve demokrasi var, biz yine bu konuda tüm hukuki yolları deneyip, davayı sonuna kadar sürdüreceğiz.” ifadelerini kullandı.
-“Asıl mesele Başmüftülük”
Şerif, Batı Trakya’da müftülük sorunun anlaşmalara göre adil bir şekilde çözülmesi için önce “Başmüftülük” meselesinin ele alınması gerektiğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Gümülcine ziyaretinde bu konuya değindiğini hatırlatan Şerif, “Cumhurbaşkanı buradaki konuşmasında sadece müftülükler değil, Başmüftülükten söz etti. Bu üzerinde önemle durulması gereken bir meseledir. 1913 antlaşmasında Başmüftülük müessesesinden bahsediliyor ve bu Lozan Antlaşması’nda da tasdik ediliyor.” dedi.
Şerif, Başmüftülük müessesesinin, Anadolu’da Osmanlı himayesindeki Hıristiyanlara tanınan patrik seçimi gibi bazı haklara karşılık olarak, Yunanistan’da bırakılan Müslümanların da aynı haklara sahip olmaları yönünde anlaşmalarla oluşturulması kararlaştırılan bir düzen olduğunu ancak hiçbir zaman uygulanmadığını söyledi.
Bu kapsamda, 1913 ve müteakip yıllarda imzalanan anlaşmalarda, Türkiye’deki Ortodoks Patrikhanesi gibi Yunanistan’da da Başmüftülük oluşturulması için Yunanistan’ın çeşitli bölgelerinde 12 adet müftülük kurulmasının öngörüldüğünü anlatan Şerif, ancak bu müftülüklerden bazılarının hiçbir zaman faaliyete geçmediğini, bazılarının ise çeşitli gerekçelerle zaman içerisinde feshedildiğini ifade etti.
Şerif sözlerine şöyle devam etti:
“Şu anda sadece Batı Trakya bölgesinde 3 müftülük bulunuyor. Dolayısıyla Başmüftülük müessesi hiçbir zaman işletilmedi. Bu durumda, İstanbul’daki Patrikhane ve Patrik’i seçen San Sinod’a karşılık Batı Trakya’da bir Başmüftülük makamı ve Başmüftü’yü seçecek müftülüklerin bulunmaması bir eksiklik. Batı Trakya’da, müftülük sorununun anlaşmalara göre, adil ve kalıcı bir şekilde çözülmesi için önce Başmüftülük müessesesi oluşturulması gerekiyor. Başmüftü de, anlaşmalarda öngörülen sayıda müftülükler bulunmadığı için, Batı Trakya Müslüman Türk Toplumu mensubu din adamları tarafından seçilmesi gerekiyor.”
Gümülcine'de, 1990 yılında, Müslüman Türk halkı tarafından müftü seçilen İbrahim Şerif, daha önce de “resmi makamı gasp” suçlamasıyla hakkında açılan çok sayıda davadan mahkum edilmişti. Şerif, başvurduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından haklı bulunmuş ve Yunanistan para cezasına mahkum edilmişti.
Yunanistan'da, daha önce de makam gaspı suçlamasıyla yargılanan İskeçe seçilmiş müftüleri Ahmet Mete ve merhum Mehmet Emin Aga, çeşitli hapis cezalarına çarptırılmıştı. Defalarca fanatik grupların saldırısına uğrayan müftü Aga, aylarca hapis cezasına mahkum edilmiş, 6 ay Larisa cezaevinde kaldıktan sonra sağlık nedenleriyle serbest bırakılmıştı.
Yunanistan'da, Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığın dini liderleri, müftüler ve azınlığa ait vakıfların idare heyetleri devlet tarafından atama yoluyla belirleniyor. Türk azınlık ise bu uygulamalara karşı çıkarak kendilerinin seçtiği müftülerin görev yapmasını istiyor.
Kaynak: AA
Rodop Savcılığınca, Gümülcine’de 2016’da düzenlenen bir toplu sünnet etkinliğine katılarak resmi makamı gasp ettiği gerekçesiyle hakkında dava açılan Şerif, 8 Mayıs'ta hakim karşısına çıkacak.
Şerif, AA muhabirine yaptığı açıklamada, savcılık tarafından gönderilen 6 Mart 2018 tarihli celpte, davet üzerine katıldığı Gümülcine Alankuyu Mahallesi'ndeki soydaşlar tarafından düzenlenen toplu sünnet etkinliğini organize etmekle suçlandığını söyledi. Şerif, “Mesele iddia makamının göstermek istediği şekilde değil. Bizler, dindaşlarımızın dini konuda yardımcı olmamızı istemesi üzerine bu etkinliğe katıldık. Düzenlenen mevlit programına sadece dini açıdan katkı yaptık. Din adamları olarak yardım isteyen herkese dini yardım yapmak mecburiyetindeyiz.” dedi.
Savcılık iddianamesinde yer alan hakkındaki “resmi makamı gasp” suçlamasının anlaşmalar ve hukuki açıdan hiçbir dayanağı bulunmadığını vurgulayan Şerif, müftülüklerle ilgili 1913 Antlaşması’nda, 2345 sayılı yasa ve 1990 yılında çıkarılan müftülüklerle ilgili kararnamede müftülerin yetkileri arasında “sünnet ettirmek” diye bir yetki bulunmadığını kaydetti.
Şerif, “Dolayısıyla sünnet etkinliğine katılmak ya da böyle bir etkinlik düzenlemek yetki kullanımı sayılamaz. Çünkü bu bir müftü yetkisi değil. Tüm bunları savcılığa verdiğimiz ifadede açıkça belirttik. Bundan sonrası hakimlerin takdirine ait.” diye konuştu.
Daha önce aynı suçlamalarla hakkında açılan davalarla ilgili iç hukuku tükettikten sonra başvurduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince (AİHM) haklı bulunduğunu ve bu konuda Yunanistan’ın mahkum edildiğini hatırlatan Şerif, “AİHM tarafından haklı bulunduğumuz 1999 yılından bu yana uzun bir süre bu konuda hakkımızda herhangi bir cezai kovuşturma olmadı. Ancak, son bir yılda 7 defa savcılığa ifade vermeye çağrıldık. Yunan devleti ve savcılık ne şekilde düşünüyor, bilemiyorum. Ama madem ki, Avrupa Birliği vatandaşıyız ve demokrasi var, biz yine bu konuda tüm hukuki yolları deneyip, davayı sonuna kadar sürdüreceğiz.” ifadelerini kullandı.
-“Asıl mesele Başmüftülük”
Şerif, Batı Trakya’da müftülük sorunun anlaşmalara göre adil bir şekilde çözülmesi için önce “Başmüftülük” meselesinin ele alınması gerektiğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Gümülcine ziyaretinde bu konuya değindiğini hatırlatan Şerif, “Cumhurbaşkanı buradaki konuşmasında sadece müftülükler değil, Başmüftülükten söz etti. Bu üzerinde önemle durulması gereken bir meseledir. 1913 antlaşmasında Başmüftülük müessesesinden bahsediliyor ve bu Lozan Antlaşması’nda da tasdik ediliyor.” dedi.
Şerif, Başmüftülük müessesesinin, Anadolu’da Osmanlı himayesindeki Hıristiyanlara tanınan patrik seçimi gibi bazı haklara karşılık olarak, Yunanistan’da bırakılan Müslümanların da aynı haklara sahip olmaları yönünde anlaşmalarla oluşturulması kararlaştırılan bir düzen olduğunu ancak hiçbir zaman uygulanmadığını söyledi.
Bu kapsamda, 1913 ve müteakip yıllarda imzalanan anlaşmalarda, Türkiye’deki Ortodoks Patrikhanesi gibi Yunanistan’da da Başmüftülük oluşturulması için Yunanistan’ın çeşitli bölgelerinde 12 adet müftülük kurulmasının öngörüldüğünü anlatan Şerif, ancak bu müftülüklerden bazılarının hiçbir zaman faaliyete geçmediğini, bazılarının ise çeşitli gerekçelerle zaman içerisinde feshedildiğini ifade etti.
Şerif sözlerine şöyle devam etti:
“Şu anda sadece Batı Trakya bölgesinde 3 müftülük bulunuyor. Dolayısıyla Başmüftülük müessesi hiçbir zaman işletilmedi. Bu durumda, İstanbul’daki Patrikhane ve Patrik’i seçen San Sinod’a karşılık Batı Trakya’da bir Başmüftülük makamı ve Başmüftü’yü seçecek müftülüklerin bulunmaması bir eksiklik. Batı Trakya’da, müftülük sorununun anlaşmalara göre, adil ve kalıcı bir şekilde çözülmesi için önce Başmüftülük müessesesi oluşturulması gerekiyor. Başmüftü de, anlaşmalarda öngörülen sayıda müftülükler bulunmadığı için, Batı Trakya Müslüman Türk Toplumu mensubu din adamları tarafından seçilmesi gerekiyor.”
Gümülcine'de, 1990 yılında, Müslüman Türk halkı tarafından müftü seçilen İbrahim Şerif, daha önce de “resmi makamı gasp” suçlamasıyla hakkında açılan çok sayıda davadan mahkum edilmişti. Şerif, başvurduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından haklı bulunmuş ve Yunanistan para cezasına mahkum edilmişti.
Yunanistan'da, daha önce de makam gaspı suçlamasıyla yargılanan İskeçe seçilmiş müftüleri Ahmet Mete ve merhum Mehmet Emin Aga, çeşitli hapis cezalarına çarptırılmıştı. Defalarca fanatik grupların saldırısına uğrayan müftü Aga, aylarca hapis cezasına mahkum edilmiş, 6 ay Larisa cezaevinde kaldıktan sonra sağlık nedenleriyle serbest bırakılmıştı.
Yunanistan'da, Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığın dini liderleri, müftüler ve azınlığa ait vakıfların idare heyetleri devlet tarafından atama yoluyla belirleniyor. Türk azınlık ise bu uygulamalara karşı çıkarak kendilerinin seçtiği müftülerin görev yapmasını istiyor.