İZLENİM - Zeytin Dalı Harekatının Sınır Şehirleri İçin Anlamı
Cumhurbaşkanı ve Başbakan tarafından harekatın yerinde takip edilmesi ve devlet yetkililerin şehre gelmesi şehirlerde moral motivasyonu çok daha güçlü bir şekilde etkiliyor. Benzer şekilde, basın mensuplarının ve bizim gibi araştırmacıların da bölgede olması, yerli halkın dirençliliğini artırıcı ve destekleyici bir etkiye sahip Yerel yöneticilerin halkla etkileşiminin ne boyutta olduğu, Zeytin Dalı harekatının sınır şehirlerindeki sosyolojik yönetimi açısından en önemli husus. Yerel yönetimlerin şehir sakinlerine dönük tutum ve davranışları, bu süreçlerde hayati öneme sahip
REYHANLI -İPEK COŞKUN- Suriye iç savaşının şiddetini arttırdığı 2012, Türkiye’nin sınır şehirlerine, hatta iç şehirlerine yönelik saldırıların da başladığı seneydi. Hafızamızı tazelemek gerekirse, 2 Ekim 2012’de Suriye tarafından açılan ateşle Şanlıurfa’nın Akçakale ilçesinde 5 vatandaşımız katledilirken, 11 Mayıs 2013’te Reyhanlı’ya bomba yüklü araçlarla yapılan saldırı zihnimizde halen çok canlı. Reyhanlı’da patlamanın yapıldığı o noktada, şimdi bir saat kulesi var; geçen zaman, kayıplarımızı unutturmasın diye... 2015 ve 2016’da sadece sınır şehirlerine değil, Ankara ve İstanbul gibi metropollerde, onlarca can kaybının yaşandığı çok sayıda bombalı saldırı gerçekleştirildi. 20 Ağustos 2016’da Gaziantep’te bir düğüne yapılan intihar saldırısında ise çoğu çocuk onlarca sivil katledilmişti. Bu saldırı, bardağı taşıran son damla oldu ve Türkiye bir süredir Suriye'nin kuzeyinde güvenli bölgenin oluşturulması için sürekli dillendirdiği stratejisini hayata geçirerek, 26 Ağustos 2016’da yaklaşık 7 ay sürecek Fırat Kalkanı harekatını başlattı.
Bu harekatla DEAŞ terör örgütü Azez, Cerablus ve El Bab’dan temizlendi. Türkiye bölgede istikrar sağlanması ve barışın ihkam edilmesi için, eğitim, sağlık ve güvenlik alanlarında güçlü bir destek sağladı. Kasım ayında Azez’e yaptığım ziyarette hem Türk devletinin hem de Türkiyeli STK’ların bölgede yaptığı çalışmalara bizzat şahit oldum. Fırat Kalkanı harekatı ile Türkiye’nin sınır şehirlerinde bir nebze güvenlik sağlanmışsa da, bu kez YPG’nin işgali altındaki Afrin gibi bölgelerden, şehir merkezlerine yönelik taciz ve saldırılar yaşanmaya başlanmıştı. 20 Ocak 2018’de başlayan Zeytin Dalı harekatı, Fırat Kalkanı'na benzer saiklerle, Türkiye’yi sınır ötesi terörle mücadeleye zorunlu kılmıştı. Zeytin Dalı harekatının, bu minvalde üç sosyolojik motivasyonu bulunuyor: Türkiye’nin sınırları içinde güvenliği ve huzuru sağlamak, YPG’nin baskısı altındaki yerel halka yardım etmek, ülkesine geri dönmek isteyen Suriyeliler için Suriye içinde güvenli bir yol ve yerleşim sağlamak.
YPG ve DEAŞ gibi terör örgütlerinin Suriye’nin şehirlerinde yapmaya çalıştıkları etnik ve mezhep temelli demografik mühendisliklerin, Türkiye’nin sınır illerini de hedeflemiş olması, Zeytin Dalı harekatının bunu engellemek için ne denli büyük bir sosyolojik ve tarihi anlama sahip olduğunu gösteriyor. Bu sosyolojik motivasyon, beraberinde sosyolojik bir desteği de getiriyor.
- Sosyolojik dirençlilik yüksek
Kilis ve Hatay’a Fırat Kalkanı harekatından önce yaptığım ziyaretler, bugünkü durumla kıyas yapmamda çok yardımcı oluyor. Şehirlere o dönemlerde DEAŞ tarafından roket atılıyordu. Kilis’te bir toplantı esnasında şehre düşen iki roketten sonra, biz korksak da toplantıda bulunan Kilisliler "Sakin olun biz alıştık, muhtemelen bir tarlaya düştü" diyordu. Umursamaz ama kızgın bir tavırları vardı. Nedenini sorduğumda ise bir STK temsilcisi bana dönüp “Hoca hanım, biz burada yalnız kaldık; Kilis halkı yalnız!” diye tepki göstermişti. Bu nedenle Fırat Kalkanı başladığında, Zeytin Dalı harekatına benzer bir sosyal destekten, o dönemde söz etmemiz mümkün değildi. Yani Fırat Kalkanı'na yönelik bir toplumsal farkındalık oluşmamıştı diyebiliriz. Bununla birlikte Zeytin Dalı harekatının birinci haftasında, Kilis ve Reyhanlı’ya yaptığım ziyaretlerde, bilhassa sokakta görüşme yaptığımız şehir sakinlerinin ortak bir duruşa sahip olduklarına şahit oldum. Yani eskiye nazaran, sosyolojik dirençliliğin çok daha yüksek olduğu söylenebilir.
Burada iki husus önemli: İlk olarak Fırat Kalkanı sonrası sınır şehirlerimizde yaşayanlar, bölgede sağlanan güvenliği bireysel ve sosyal yaşamlarında hissettiler. Bu nedenle, Fırat Kalkanı’nın başarısı, Zeytin Dalı harekatına dönük sosyal desteğin güçlü olmasının en temel nedenlerinin başında geliyor. Kilis Devlet Hastanesi’nde görüşme yaptığım bir hemşire, değişen toplumsal algıyı şöyle özetliyor: “Biz iki sene önce Kilisliler olarak kimsesiz kaldığımızı düşünüyorduk. Sıkışmış gibiydik o dönem. O nedenle Fırat Kalkanı’nın ne anlama geldiğini de pek kavrayamadık. Ama şimdi farklı, bütün şehirde bir kenetlenmişlik var’.’
Bölgede daha önce yaptığım çalışmalarda, normal şartlarda dükkanlardaki, kahvehanelerdeki açık televizyonlarda, gün ortası kuşağı kadın-aktüalite programlarına denk gelirdim; ama bu kez girdiğim tüm mekanlarda haber kanalları açıktı ve operasyon takip ediliyordu. İnsanların kendi arasında operasyonun süresiyle ilgili tahminlerde bulunduğunu gözlemlerken, görüşme yaptığım bazı kişilerin sıklıkla askeri strateji terimlerini (hem de yerinde) kullandıkları dikkatimi çekti. Operasyonu son derece sıkı takip ettikleri ve dikkate aldıkları her hallerinden belliydi.
- Suriyelilerle ortak duruş
Kilis ve Reyhanlı’da gözlem yaparken özellikle dikkat kesildiğim husus, şehre yapılan saldırılardan dolayı, Suriyelilerle yerli halk arasında herhangi bir gerginliğin olup olmadığıydı. Daha önce bir takım gerginliklerin, demografik olarak hızlı bir değişimin olması nedeniyle, kaçınılmaz olarak yaşandığına şahit olmuştum. Özellikle yerleşim birimlerinde, yerli nüfusun iki katından fazla Suriyeli mültecinin barınmasına rağmen, kamu hizmetlerin aynı hızda artırılmaması, bu gerginliklerin temel nedeniydi. Yoksa özellikle asayiş vakaları konusunda, Suriyelilerden yana genel bir sıkıntıdan bahsetmek yanlış olur. Geçen beş yılda, iki halkın birlikte yaşamayı büyük ölçüde öğrendiğini, şimdilerde daha net görebiliyoruz.
Kilis’te ve Reyhanlı’da YPG’nin attığı roketlerin geldiği her noktayı ziyaret edip o bölgedeki insanlarla konuşuyoruz. Kilis’te camiye yapılan saldırıya ve sağanak yağışa rağmen, şehir merkezi gün içinde oldukça canlı. Aşıt mahallesinde geziyoruz. Eski Kilis evlerinin bulunduğu bu mahallede, Suriyelilerin yaşadığı bir eve roket gelmiş. Evin içine girdik ve ev sahibi Suriyelilerle konuştuk. “Roket akşam saatlerinde geldi. Roketin atıldığı odada 10 kişi vardı. Çatıdan geldi ve şükür ki patlamadı o yüzden kimse yaralanmadı” diyorlar. İçerideki manzaraya bakıldığında, ev sahiplerinin yaralanmadan kurtulmalarını görmek mucize gibiydi. Mahallede gezinirken karşılaştığımız Kilisli bir genç diyor ki: “Onlar bizi öldürürken Türkiyeli, Suriyeli diye ayırt etmeden öldürüyor. Biz de mücadelemizi hep birlikte vermeye çalışıyoruz”.
Kilis Devlet Hastanesi’nde YPG’nin camiye yönelik yaptığı roket saldırısından yaralı olarak kurtulmuş hastaları ziyaretimde, Halep’ten 4 yıl önce Kilis’e gelmiş Hasan Bey’le tanıştık: “Tesbihat esnasında vurdular. Namaz bitmişti şükür, yoksa çok fazla kayıp olurdu; Allah korudu” diyor. 6 çocuğu var. Evin geçimini tek başına sağlıyor. “Hemen hastaneden çıkmam, ailemin yanına çalışmaya dönmem gerekiyor” diyor ve ekliyor: “Allah Türkiye’nin yardımcısı olsun. Biliyoruz ki Türkiye’nin yardımcısı olursa bizim de yardımcımız olacak”.
Tam karşımızda Burseya dağının bulunduğu Kilis Öncüpınar Geçici Barınma Merkezi’ni de ziyaret ettik. Daha önce de ziyaret ettiğim bu merkezde, öncekine göre güvenlik önlemleri daha fazla artırılmıştı. Valilikten izinli olmamıza rağmen, kapıda sıkı bir kimlik kontrolünden ve aramadan geçirilerek içeri sokulduk. Öncüpınar Geçici Barınma Merkezi’nde yaklaşık 12 bin Suriyeli sığınmacı yaşıyor. Burada tam sınır noktasındaydık ve çatışma sesleri çok net işitiliyordu. Top seslerinden her irkilişimizde kampta yaşayanlar “Korkmayın bu bizim toplarımızın sesleri” diyor. Düşman topu ile bizim topun sesini ayıracak savaş tecrübesine sahipler ve aslında Suriye savaşının yaşattığı travma ile kıyaslanınca, bu sesleri pek de ciddiye almıyorlardı. Afrin’in sınırdaki köyleri TSK-ÖSO birlikleri tarafından tamamen kontrol altına alındığında, roketlerin artık gelmeyeceğini söylüyorlardı. Hemen ötedeki Burseya sağından yükselen dumanlara karşı, çocuklar konteynırların arasında bilyeleriyle oynamaya devam ediyordu. Çoğu İdlib’den gelmiş sığınmacılar, Afrin’in temizlenmesinin, eve giden yolu da açacağını düşünüyor ama İdlib’in de istikrar kazanmasının, geri dönüşlerinde belirleyici olacağını söylüyorlar.
- Yerel yönetimlerin sorumluluğu
Yerel yöneticilerin halkla nasıl bir temas sağladığı ve etkileşiminin ne boyutta olduğu, Zeytin Dalı harekatı sürecinin sınır şehirlerindeki sosyolojik yönetimi açısından en önemli husus. Yerel yönetimlerin şehir sakinlerine dönük tutum ve davranışları bu süreçlerde hayati öneme sahip. Roket saldırısında camı çerçevesi inmiş bir vatandaşın evinin valiliklerce ertesi gün hemen tamir ettirilmesi gibi, dışardan küçük görülebilecek yaklaşımların, yereldeki önemi, tahminimizden çok daha büyük. Başta valiler olmak üzere yerel yöneticilerin sosyal hayatta daha fazla görünür olması, şehirlerin sosyal psikolojisi açısından olumlu bir etkiye sahip. Görüşme yaptığım bir yerel yönetici şunları söyledi: “Aslında roket saldırılarında hayatını kaybeden vatandaşlarımızın cenazelerinde provokasyon ihtimaline karşı önlemlerimizi aldık ama tek bir aykırı olay yaşanmadı, herkes birlikte saf tuttu. Bu çok mühim bir sosyal destek; bizim de işimizi belli bir moral ve motivasyonla yapmamızı sağlıyor”.
Cumhurbaşkanı ve Başbakan tarafından harekatın yerinde takip edilmesi ve devlet yetkililerin şehre gelmesi ise şehirlerde moral ve motivasyonu çok daha güçlü bir şekilde etkiliyor. Benzer şekilde, basın mensuplarının ve bizim gibi araştırmacıların da bölgede olması, yerli halkın dirençliliğini artırıcı ve destekleyici bir etkiye sahip. Gösterdikleri sıcak ev sahipliği ve samimi sohbetlerinde bunu daha iyi gözlemleyebiliyorsunuz. Türkiye genelinde harekata verilen ortak destek de yerel halkın gücünü artırıcı en önemli husus. Sonuç olarak, bu süreç boyunca hepimiz Kilisliyiz, hepimiz Hataylıyız.
[“Afrin'in demografik yapısı” ve “Türkiye'deki Suriyelilerin eğitim problemleri” gibi yayınları bulunan İpek Coşkun, SETA Eğitim ve Sosyal Politikalar Direktörlüğü’nde araştırmacı olarak çalışmaktadır]
Kaynak: AA
Bu harekatla DEAŞ terör örgütü Azez, Cerablus ve El Bab’dan temizlendi. Türkiye bölgede istikrar sağlanması ve barışın ihkam edilmesi için, eğitim, sağlık ve güvenlik alanlarında güçlü bir destek sağladı. Kasım ayında Azez’e yaptığım ziyarette hem Türk devletinin hem de Türkiyeli STK’ların bölgede yaptığı çalışmalara bizzat şahit oldum. Fırat Kalkanı harekatı ile Türkiye’nin sınır şehirlerinde bir nebze güvenlik sağlanmışsa da, bu kez YPG’nin işgali altındaki Afrin gibi bölgelerden, şehir merkezlerine yönelik taciz ve saldırılar yaşanmaya başlanmıştı. 20 Ocak 2018’de başlayan Zeytin Dalı harekatı, Fırat Kalkanı'na benzer saiklerle, Türkiye’yi sınır ötesi terörle mücadeleye zorunlu kılmıştı. Zeytin Dalı harekatının, bu minvalde üç sosyolojik motivasyonu bulunuyor: Türkiye’nin sınırları içinde güvenliği ve huzuru sağlamak, YPG’nin baskısı altındaki yerel halka yardım etmek, ülkesine geri dönmek isteyen Suriyeliler için Suriye içinde güvenli bir yol ve yerleşim sağlamak.
YPG ve DEAŞ gibi terör örgütlerinin Suriye’nin şehirlerinde yapmaya çalıştıkları etnik ve mezhep temelli demografik mühendisliklerin, Türkiye’nin sınır illerini de hedeflemiş olması, Zeytin Dalı harekatının bunu engellemek için ne denli büyük bir sosyolojik ve tarihi anlama sahip olduğunu gösteriyor. Bu sosyolojik motivasyon, beraberinde sosyolojik bir desteği de getiriyor.
- Sosyolojik dirençlilik yüksek
Kilis ve Hatay’a Fırat Kalkanı harekatından önce yaptığım ziyaretler, bugünkü durumla kıyas yapmamda çok yardımcı oluyor. Şehirlere o dönemlerde DEAŞ tarafından roket atılıyordu. Kilis’te bir toplantı esnasında şehre düşen iki roketten sonra, biz korksak da toplantıda bulunan Kilisliler "Sakin olun biz alıştık, muhtemelen bir tarlaya düştü" diyordu. Umursamaz ama kızgın bir tavırları vardı. Nedenini sorduğumda ise bir STK temsilcisi bana dönüp “Hoca hanım, biz burada yalnız kaldık; Kilis halkı yalnız!” diye tepki göstermişti. Bu nedenle Fırat Kalkanı başladığında, Zeytin Dalı harekatına benzer bir sosyal destekten, o dönemde söz etmemiz mümkün değildi. Yani Fırat Kalkanı'na yönelik bir toplumsal farkındalık oluşmamıştı diyebiliriz. Bununla birlikte Zeytin Dalı harekatının birinci haftasında, Kilis ve Reyhanlı’ya yaptığım ziyaretlerde, bilhassa sokakta görüşme yaptığımız şehir sakinlerinin ortak bir duruşa sahip olduklarına şahit oldum. Yani eskiye nazaran, sosyolojik dirençliliğin çok daha yüksek olduğu söylenebilir.
Burada iki husus önemli: İlk olarak Fırat Kalkanı sonrası sınır şehirlerimizde yaşayanlar, bölgede sağlanan güvenliği bireysel ve sosyal yaşamlarında hissettiler. Bu nedenle, Fırat Kalkanı’nın başarısı, Zeytin Dalı harekatına dönük sosyal desteğin güçlü olmasının en temel nedenlerinin başında geliyor. Kilis Devlet Hastanesi’nde görüşme yaptığım bir hemşire, değişen toplumsal algıyı şöyle özetliyor: “Biz iki sene önce Kilisliler olarak kimsesiz kaldığımızı düşünüyorduk. Sıkışmış gibiydik o dönem. O nedenle Fırat Kalkanı’nın ne anlama geldiğini de pek kavrayamadık. Ama şimdi farklı, bütün şehirde bir kenetlenmişlik var’.’
Bölgede daha önce yaptığım çalışmalarda, normal şartlarda dükkanlardaki, kahvehanelerdeki açık televizyonlarda, gün ortası kuşağı kadın-aktüalite programlarına denk gelirdim; ama bu kez girdiğim tüm mekanlarda haber kanalları açıktı ve operasyon takip ediliyordu. İnsanların kendi arasında operasyonun süresiyle ilgili tahminlerde bulunduğunu gözlemlerken, görüşme yaptığım bazı kişilerin sıklıkla askeri strateji terimlerini (hem de yerinde) kullandıkları dikkatimi çekti. Operasyonu son derece sıkı takip ettikleri ve dikkate aldıkları her hallerinden belliydi.
- Suriyelilerle ortak duruş
Kilis ve Reyhanlı’da gözlem yaparken özellikle dikkat kesildiğim husus, şehre yapılan saldırılardan dolayı, Suriyelilerle yerli halk arasında herhangi bir gerginliğin olup olmadığıydı. Daha önce bir takım gerginliklerin, demografik olarak hızlı bir değişimin olması nedeniyle, kaçınılmaz olarak yaşandığına şahit olmuştum. Özellikle yerleşim birimlerinde, yerli nüfusun iki katından fazla Suriyeli mültecinin barınmasına rağmen, kamu hizmetlerin aynı hızda artırılmaması, bu gerginliklerin temel nedeniydi. Yoksa özellikle asayiş vakaları konusunda, Suriyelilerden yana genel bir sıkıntıdan bahsetmek yanlış olur. Geçen beş yılda, iki halkın birlikte yaşamayı büyük ölçüde öğrendiğini, şimdilerde daha net görebiliyoruz.
Kilis’te ve Reyhanlı’da YPG’nin attığı roketlerin geldiği her noktayı ziyaret edip o bölgedeki insanlarla konuşuyoruz. Kilis’te camiye yapılan saldırıya ve sağanak yağışa rağmen, şehir merkezi gün içinde oldukça canlı. Aşıt mahallesinde geziyoruz. Eski Kilis evlerinin bulunduğu bu mahallede, Suriyelilerin yaşadığı bir eve roket gelmiş. Evin içine girdik ve ev sahibi Suriyelilerle konuştuk. “Roket akşam saatlerinde geldi. Roketin atıldığı odada 10 kişi vardı. Çatıdan geldi ve şükür ki patlamadı o yüzden kimse yaralanmadı” diyorlar. İçerideki manzaraya bakıldığında, ev sahiplerinin yaralanmadan kurtulmalarını görmek mucize gibiydi. Mahallede gezinirken karşılaştığımız Kilisli bir genç diyor ki: “Onlar bizi öldürürken Türkiyeli, Suriyeli diye ayırt etmeden öldürüyor. Biz de mücadelemizi hep birlikte vermeye çalışıyoruz”.
Kilis Devlet Hastanesi’nde YPG’nin camiye yönelik yaptığı roket saldırısından yaralı olarak kurtulmuş hastaları ziyaretimde, Halep’ten 4 yıl önce Kilis’e gelmiş Hasan Bey’le tanıştık: “Tesbihat esnasında vurdular. Namaz bitmişti şükür, yoksa çok fazla kayıp olurdu; Allah korudu” diyor. 6 çocuğu var. Evin geçimini tek başına sağlıyor. “Hemen hastaneden çıkmam, ailemin yanına çalışmaya dönmem gerekiyor” diyor ve ekliyor: “Allah Türkiye’nin yardımcısı olsun. Biliyoruz ki Türkiye’nin yardımcısı olursa bizim de yardımcımız olacak”.
Tam karşımızda Burseya dağının bulunduğu Kilis Öncüpınar Geçici Barınma Merkezi’ni de ziyaret ettik. Daha önce de ziyaret ettiğim bu merkezde, öncekine göre güvenlik önlemleri daha fazla artırılmıştı. Valilikten izinli olmamıza rağmen, kapıda sıkı bir kimlik kontrolünden ve aramadan geçirilerek içeri sokulduk. Öncüpınar Geçici Barınma Merkezi’nde yaklaşık 12 bin Suriyeli sığınmacı yaşıyor. Burada tam sınır noktasındaydık ve çatışma sesleri çok net işitiliyordu. Top seslerinden her irkilişimizde kampta yaşayanlar “Korkmayın bu bizim toplarımızın sesleri” diyor. Düşman topu ile bizim topun sesini ayıracak savaş tecrübesine sahipler ve aslında Suriye savaşının yaşattığı travma ile kıyaslanınca, bu sesleri pek de ciddiye almıyorlardı. Afrin’in sınırdaki köyleri TSK-ÖSO birlikleri tarafından tamamen kontrol altına alındığında, roketlerin artık gelmeyeceğini söylüyorlardı. Hemen ötedeki Burseya sağından yükselen dumanlara karşı, çocuklar konteynırların arasında bilyeleriyle oynamaya devam ediyordu. Çoğu İdlib’den gelmiş sığınmacılar, Afrin’in temizlenmesinin, eve giden yolu da açacağını düşünüyor ama İdlib’in de istikrar kazanmasının, geri dönüşlerinde belirleyici olacağını söylüyorlar.
- Yerel yönetimlerin sorumluluğu
Yerel yöneticilerin halkla nasıl bir temas sağladığı ve etkileşiminin ne boyutta olduğu, Zeytin Dalı harekatı sürecinin sınır şehirlerindeki sosyolojik yönetimi açısından en önemli husus. Yerel yönetimlerin şehir sakinlerine dönük tutum ve davranışları bu süreçlerde hayati öneme sahip. Roket saldırısında camı çerçevesi inmiş bir vatandaşın evinin valiliklerce ertesi gün hemen tamir ettirilmesi gibi, dışardan küçük görülebilecek yaklaşımların, yereldeki önemi, tahminimizden çok daha büyük. Başta valiler olmak üzere yerel yöneticilerin sosyal hayatta daha fazla görünür olması, şehirlerin sosyal psikolojisi açısından olumlu bir etkiye sahip. Görüşme yaptığım bir yerel yönetici şunları söyledi: “Aslında roket saldırılarında hayatını kaybeden vatandaşlarımızın cenazelerinde provokasyon ihtimaline karşı önlemlerimizi aldık ama tek bir aykırı olay yaşanmadı, herkes birlikte saf tuttu. Bu çok mühim bir sosyal destek; bizim de işimizi belli bir moral ve motivasyonla yapmamızı sağlıyor”.
Cumhurbaşkanı ve Başbakan tarafından harekatın yerinde takip edilmesi ve devlet yetkililerin şehre gelmesi ise şehirlerde moral ve motivasyonu çok daha güçlü bir şekilde etkiliyor. Benzer şekilde, basın mensuplarının ve bizim gibi araştırmacıların da bölgede olması, yerli halkın dirençliliğini artırıcı ve destekleyici bir etkiye sahip. Gösterdikleri sıcak ev sahipliği ve samimi sohbetlerinde bunu daha iyi gözlemleyebiliyorsunuz. Türkiye genelinde harekata verilen ortak destek de yerel halkın gücünü artırıcı en önemli husus. Sonuç olarak, bu süreç boyunca hepimiz Kilisliyiz, hepimiz Hataylıyız.
[“Afrin'in demografik yapısı” ve “Türkiye'deki Suriyelilerin eğitim problemleri” gibi yayınları bulunan İpek Coşkun, SETA Eğitim ve Sosyal Politikalar Direktörlüğü’nde araştırmacı olarak çalışmaktadır]