Alzheimer Beyne 25 Yıl Öncesinde Yerleşiyor
Alzheimer hastalığının insan beynine 25 yıl öncesinde yerleştiğini belirten Nöroloji Uzmanı Dr. Selen Gür Özmen, “Alzheimer hastasının son 25 senesinde beynindeki patolojiler, yavaş yavaş oluşmuştur ve tüm patolojiler beyne oturduktan sonra, unutkanlık başlamıştır” dedi.
Dünya genelinde her 10 kişiden 1’i Alzheimer hastası. Unutkanlıkla kendini gösteren, yer-yön kabiliyetinin kaybedilmesi gibi beynin bazı fonksiyonlarını yerine getirememesiyle devam eden süreç, hem hasta hem de çevresindeki bireyler için yıpratıcı olmakta. Beyni koruyan her şeyin aslında kalbi de koruduğunu ve Alzheimer’ın insan beynine 25 yıl öncesinde yerleştiğini açıklayan Bahçeşehir Üniversitesi (BAU) Sağlık Bilimleri Enstitüsü Sinirbilim Anabilimdalı’nda Öğretim Görevlisi Uzm. Dr. Selen Gür Özmen, Alzheimer hakkında bilinmesi gerekenleri anlattı.
Alzheimer’ın unutkanlıkla fark edilmeye başladığını belirten Özmen, hastalığın genetik faktörlerden oluşmasının yüzde 2 oranında olduğunu söyledi.
Her an herkeste olabilecek bir hastalık olduğunu vurgulayan Özmen şunları söyledi:
“Alzheimer hastası unutkanlıkla hekimin karşısına ilk geldiği zaman moral bozucu olan kısım şu; hastalığa dair her şey olmuştur ve bitmiştir. Aslında Alzheimer hastasının, son 25 senesinde beynindeki patolojiler, yavaş yavaş oluşmuştur ve son haline ulaşmaya yakın hastada gözle görülür değişiklikler oluşmaya ancak başlamıştır. Yani o dakikadan sonra aslında yapacak çok fazla bir şey yoktur. Örneğin; 70 yaşında bir hasta, hastaneye geldiğinde unutkanlığı başlamış oluyor. Biz hastaya 70 yaşında Alzheimer teşhisi koyarsak, aslında bu demektir ki hastalığı, 40-45 yaşında başlamıştır. Yani beyinde oluşan problem aslında 20-25 yıl önce başlamıştır. Sonunda her şey bittiği zaman unutkanlık başlıyor. O yüzden tedavi olarak o aşamada yapılacak tek şey hastayı biraz rahatlatmak, elimizdeki ilaçlarla hastalığı çok az da olsa yavaşlatabilmek.”
“Emeklilik beyni olumsuz etkiliyor”
Uzm.Dr. Selen Gür Özmen, “Emekliliğin de beyni olumsuz etkilediğini söylemek lazım. Örneğin, Japon kültüründe emeklilik yoktur. Bir iş biter, başka bir iş başlar. Bu meşguliyet de Uzak Doğu’nun çalışkan kültüründen etkilenmiş bölgelerinde yaşlanan bireylerin çok sağlıklı bir biçimde yaş aldığı ve Alzheimer gibi nörodejenerasyona neden olan hastalıklara yakalanmadan uzun bir ömre sahip olduklarını göstermiştir. Ayrıca yüksek entelektüel düzeye sahip olan insanlardaki kayıp, çok çabuk belli olmuyor. İki insan düşünün. Birinin eğitim yılı daha düşük, daha içine kapanık, erken yaşta emekli olmuş, bir de üstüne herhangi bir nedenle tetiklenmiş bir depresyon yaşadığını varsayalım. Diğeri üniversite mezunu, çalışmayı bırakmamış, daha sosyal, daha huzurlu bir hayatı olan biri. Bu noktada ikisinin de beyinlerinde Alzheimer hastalığının alt yapısını oluşturan beta amiloid ve nörofibriler yumak dediğimiz iki tane istenmeyen protein birikiminin başladığını düşünelim. Eğitim düzeyi daha düşük olan, daha az insanla iletişim halinde olan, daha depresif olan kişinin beynindeki o protein yapılanması hemen unutkanlığa sebep olurken, eğitim seviyesi yüksek daha sosyal, daha neşeli, beynine sürekli yeni girdiler olan kişinin unutkanlığının başlaması, diğerine göre daha çok sonra oluyor. Birinin 65 yaşında başlarken, diğerinin 80 yaşında başlayabiliyor” diye konuştu.
“Negatif insanlar beynin düşmanı”
Dünyada ve ülkemizde Alzheimer oranlarında azalma olmadığını ifade eden Uzm. Dr. Selen Gür Özmen, her 10 kişiden 1’inin Alzheimer hastalığına yakalandığını ve toplumda görülme sıklığının artmasının ise yaşam süresinin uzamış olmasıyla ilişkili olduğunu söyledi.
Bunun yanı sıra insan beyninin sosyalleşmek üzerine kurulmuş bir yapı olduğunu belirten Özmen, etrafımızdaki insanların da beynimizin sağlığını etkilediğini vurguladı. Özmen, “İnsan beyni sosyal iletişime muhtaç. Konuşmak, anlatmak, paylaşmak, dinlemek gibi insanlar bu tarz iletişimleri sayesinde yeni şeyler öğrenirler. Bütün bunlar beynin gelişimi ve aktif kalmasını sağlayan özellikler. Güzel dostlukların beyne tek başına kitap okumaktan bile çok daha fazla katkı sağlayabileceğini unutmamalıyız. Bütün bunlar beyni çok aktif tuttuğu için Alzheimer gibi, beyni sosyal iletişime kapalı hale getiren hastalıklardan da korunmak açısından çok önemli şeyler. Kasvetli ve etrafımızda bize negatif enerji veren insanların çok olduğu ortamlardan sakınmalıyız zira bu istenmeyen sosyal ortamlar beyin hastalıklarını da tetikleyen faktörler” dedi.
“Bitter çikolata tüketin”
Kalbimizi koruyan her şeyin beynimizi de koruduğuna dikkat çeken Özmen, “Hastalık başladıktan sonra elimizde bir tedavi yöntemi olmadığından Alzheimer’a yakalanmamak için bilinen tüm önlemleri almamız gerekiyor. Akdeniz tipi beslenmenin koruyucu olduğunu söyleyebiliriz. Haftada en az bir kere omega-3’den zengin yağlı balık, her gün bol yeşil yapraklı sebze, zeytinyağı ile yapılan yemeklerin tüketilmesi ve kahvenin günde bir bardak ile sınırlandırmanın koruyucu önlemler olduğunu söyleyebiliriz. Antioksidan içeriği olan kakaonun da koruyucu olduğu düşünülüyor. Burada yüksek kakao içeren yiyeceklerden bahsediyoruz. Artık bitter çikolataların üzerlerinde yazıyor. Kakao oranı ne kadar yüksekse beyne yardımı o kadar çok oluyor. Nöron yapısında antioksidan bir etkisi var kakaonun. Beyin hastalıklarından koruyucu bir etkisi de olduğu düşünüyor” diyerek cümlelerini sonlandırdı.
Kaynak: İHA
Alzheimer’ın unutkanlıkla fark edilmeye başladığını belirten Özmen, hastalığın genetik faktörlerden oluşmasının yüzde 2 oranında olduğunu söyledi.
Her an herkeste olabilecek bir hastalık olduğunu vurgulayan Özmen şunları söyledi:
“Alzheimer hastası unutkanlıkla hekimin karşısına ilk geldiği zaman moral bozucu olan kısım şu; hastalığa dair her şey olmuştur ve bitmiştir. Aslında Alzheimer hastasının, son 25 senesinde beynindeki patolojiler, yavaş yavaş oluşmuştur ve son haline ulaşmaya yakın hastada gözle görülür değişiklikler oluşmaya ancak başlamıştır. Yani o dakikadan sonra aslında yapacak çok fazla bir şey yoktur. Örneğin; 70 yaşında bir hasta, hastaneye geldiğinde unutkanlığı başlamış oluyor. Biz hastaya 70 yaşında Alzheimer teşhisi koyarsak, aslında bu demektir ki hastalığı, 40-45 yaşında başlamıştır. Yani beyinde oluşan problem aslında 20-25 yıl önce başlamıştır. Sonunda her şey bittiği zaman unutkanlık başlıyor. O yüzden tedavi olarak o aşamada yapılacak tek şey hastayı biraz rahatlatmak, elimizdeki ilaçlarla hastalığı çok az da olsa yavaşlatabilmek.”
“Emeklilik beyni olumsuz etkiliyor”
Uzm.Dr. Selen Gür Özmen, “Emekliliğin de beyni olumsuz etkilediğini söylemek lazım. Örneğin, Japon kültüründe emeklilik yoktur. Bir iş biter, başka bir iş başlar. Bu meşguliyet de Uzak Doğu’nun çalışkan kültüründen etkilenmiş bölgelerinde yaşlanan bireylerin çok sağlıklı bir biçimde yaş aldığı ve Alzheimer gibi nörodejenerasyona neden olan hastalıklara yakalanmadan uzun bir ömre sahip olduklarını göstermiştir. Ayrıca yüksek entelektüel düzeye sahip olan insanlardaki kayıp, çok çabuk belli olmuyor. İki insan düşünün. Birinin eğitim yılı daha düşük, daha içine kapanık, erken yaşta emekli olmuş, bir de üstüne herhangi bir nedenle tetiklenmiş bir depresyon yaşadığını varsayalım. Diğeri üniversite mezunu, çalışmayı bırakmamış, daha sosyal, daha huzurlu bir hayatı olan biri. Bu noktada ikisinin de beyinlerinde Alzheimer hastalığının alt yapısını oluşturan beta amiloid ve nörofibriler yumak dediğimiz iki tane istenmeyen protein birikiminin başladığını düşünelim. Eğitim düzeyi daha düşük olan, daha az insanla iletişim halinde olan, daha depresif olan kişinin beynindeki o protein yapılanması hemen unutkanlığa sebep olurken, eğitim seviyesi yüksek daha sosyal, daha neşeli, beynine sürekli yeni girdiler olan kişinin unutkanlığının başlaması, diğerine göre daha çok sonra oluyor. Birinin 65 yaşında başlarken, diğerinin 80 yaşında başlayabiliyor” diye konuştu.
“Negatif insanlar beynin düşmanı”
Dünyada ve ülkemizde Alzheimer oranlarında azalma olmadığını ifade eden Uzm. Dr. Selen Gür Özmen, her 10 kişiden 1’inin Alzheimer hastalığına yakalandığını ve toplumda görülme sıklığının artmasının ise yaşam süresinin uzamış olmasıyla ilişkili olduğunu söyledi.
Bunun yanı sıra insan beyninin sosyalleşmek üzerine kurulmuş bir yapı olduğunu belirten Özmen, etrafımızdaki insanların da beynimizin sağlığını etkilediğini vurguladı. Özmen, “İnsan beyni sosyal iletişime muhtaç. Konuşmak, anlatmak, paylaşmak, dinlemek gibi insanlar bu tarz iletişimleri sayesinde yeni şeyler öğrenirler. Bütün bunlar beynin gelişimi ve aktif kalmasını sağlayan özellikler. Güzel dostlukların beyne tek başına kitap okumaktan bile çok daha fazla katkı sağlayabileceğini unutmamalıyız. Bütün bunlar beyni çok aktif tuttuğu için Alzheimer gibi, beyni sosyal iletişime kapalı hale getiren hastalıklardan da korunmak açısından çok önemli şeyler. Kasvetli ve etrafımızda bize negatif enerji veren insanların çok olduğu ortamlardan sakınmalıyız zira bu istenmeyen sosyal ortamlar beyin hastalıklarını da tetikleyen faktörler” dedi.
“Bitter çikolata tüketin”
Kalbimizi koruyan her şeyin beynimizi de koruduğuna dikkat çeken Özmen, “Hastalık başladıktan sonra elimizde bir tedavi yöntemi olmadığından Alzheimer’a yakalanmamak için bilinen tüm önlemleri almamız gerekiyor. Akdeniz tipi beslenmenin koruyucu olduğunu söyleyebiliriz. Haftada en az bir kere omega-3’den zengin yağlı balık, her gün bol yeşil yapraklı sebze, zeytinyağı ile yapılan yemeklerin tüketilmesi ve kahvenin günde bir bardak ile sınırlandırmanın koruyucu önlemler olduğunu söyleyebiliriz. Antioksidan içeriği olan kakaonun da koruyucu olduğu düşünülüyor. Burada yüksek kakao içeren yiyeceklerden bahsediyoruz. Artık bitter çikolataların üzerlerinde yazıyor. Kakao oranı ne kadar yüksekse beyne yardımı o kadar çok oluyor. Nöron yapısında antioksidan bir etkisi var kakaonun. Beyin hastalıklarından koruyucu bir etkisi de olduğu düşünüyor” diyerek cümlelerini sonlandırdı.