Aydın Kalkan Açıklaması 'Eğitim 2023 İçin Başlıklar Tamam, Boşluklar Da Tamamlanmalıdır'
Milli Eğitim Bakanlığınca açıklanan 2023 Vizyonu’nu değerlendiren Eğitim Bir Sen 1 Nolu Şube Başkanı Aydın Kalkan; "Eğitim 2023 için başlıklar tamam, boşluklar da tamamlanmalıdır" dedi.
Sendika binasında düzenlediği basın toplantısında konuşan Başkan Kalkan, "Millî Eğitim Bakanlığı 2023 Eğitim Vizyonu Belgesi’ni açıkladı.
Eğitim sistemimizde gerçekleştirilmesi düşünülen dönüşüm alanlarının tespiti ile bu dönüşümün kapsamını belirleyen ve buna dair bir yol haritası ortaya koyan bu belge, eğitim sisteminin günübirlik politika değişikliklerinden korunması, eğitimin aktörleri ve paydaşlarına bir gelecek vizyonu çizmesi, eğitim politikasının karar alma ve icra makamlarına politika ve program belirleme noktasında kılavuz olma imkânı sağlaması açısından önemli bir ihtiyacı karşılamaktadır. Belgede, eğitimin iyileştirmeye açık alanlarına yönelik başlıklar yerinde ve doğru olarak tespit edilmiştir. Ancak bu başlıklara yönelik hedefler ve eylem adımları konusunda Bakanlığı ciddi ödev ve sorumluluklar beklemektedir. Kısacası başlıklar tamam, boşluklar da tamamlanmalıdır. 2018-2023 yılları arasını kapsayacak bir yol haritası olarak on temel alanda dönüşüm hedef ve eylemlerin tasarlandığı görülmektedir. Ekonomik beklentileri karşılayacak adımların ise hazırlık ve tasarım sürecinde mutlak surette göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Öngörülen dönüşümlerin, eğitim çalışanlarının mevcut özlük haklarına ve çalışma şartlarına muhtemel etkileri de göz önünde bulundurularak bu alanda oluşabilecek muhtemel olumsuzluklar giderilmelidir. İkili eğitimin sona erdirilmesi, okul gelişim modeli ekseninde okullara bütçe tahsisi, şartları elverişsiz olan okullara ilave kaynak tahsisi, öğrencilere öğle yemeği verilmesi, her bir okulda tasarım-beceri atölyesi kurulması gibi son derece yerinde yaklaşımlara ilişkin eylem adımlarının zamana yayılmış bir bütçeyle ilişkilendirilmesi, belgenin güvenirliğini daha da artıracaktır" dedi.
Mizaç ve yetenek temelli yaklaşımı isabetli bulduklarını, öğretmene daha fazla rol verilmesi gerektiğini ifade eden Kalkan; "Temel Politikamız’ başlığı altında ’Mizaç ve Yetenek Temelli Tanıma’ yaklaşımını, eğitim aktörlerinin kişisel gelişimini sağlaması ve bireyin yetenek ve yeterliklerine göre bireyde var olan potansiyeli açığa çıkaracak türden bireyselleşmiş bir eğitimin sunulması adına olumlu ve gerekli bir yaklaşım olarak görüyoruz. Öğretmenin, eğitim sisteminin ana aktörü olarak tanımlanması ve öğrenme süreçlerinde öğretmenin önemine yapılan vurgu, yerinde ve doğru bir yaklaşımdır. Öğretmenin önemine yapılan bu vurgu, öğretmenin eğitim sistemi içindeki konumu, sahip olacağı haklar, çalışma şartları, mesleki gelişim imkânları, mesleki özerkliği gibi alanlara da yansımalıdır. ’İçerik ve Uygulama’ başlığı altında, müfredatın öğrencilerin ilgi, yetenek ve mizaçları doğrultusunda esnek, modüler ve uygulamalı olarak iyileştirileceği hedefi, her bir öğrencinin ilgi, yetenek ve mizacını öne çıkaracak olması ve bu doğrultuda kendisine verilecek eğitimden mümkün olan en yüksek faydayı elde edebilmesi adına olumlu bir yaklaşımdır. Okullarda oluşturulması öngörülen ’Tasarım-Beceri Atölyeleri’, önemli bir değişim hamlesi olmak ve esasen özellikle öğrenme noktasında sürece katkı, öğrenen noktasında ise sürece aktif ve etkin katılım sağlayacak bir önerme olarak görünmektedir. Dönüşüm, eğitim çalışanlarının haklarında olumsuz sonuçlar doğurmamalıdır. ’İnsan Kaynaklarının Geliştirilmesi ve Yönetimi’ başlığı altında kariyer basamakları uygulamasının yeniden hayat bulmasını sağlayacak yatay ve dikey kariyer uzmanlık alanlarının yapılandırılacak olması, kariyer basamaklarına yönelik mesleki uzmanlık programlarının oluşturulacak olması, lisansüstü düzeyde mesleki gelişim programları tasarlanması, hizmet içi eğitim programlarının akredite sertifika programlarına dönüştürülecek olması, pedagojik formasyon yerine lisansüstü düzeyde öğretmenlik mesleği uzmanlık programı açılacak olması, sözleşmeli öğretmenlerin görev sürelerinin kısaltılacak olması, elverişsiz şartlarda görev yapan yönetici ve öğretmenler için teşvik mekanizması öngörülmesi, öğretmenlerin mesleki lisansüstü çalışmalarının destelenecek olması, öğretmenlik meslek kanunu çıkarılması, okul yöneticilerinin özlük haklarının iyileştirilmesi eylem adımları, Bakanlığın eğitim çalışanlarının değerini idrak ettiğini gösteren, yerinde ve olumlu gelişmelerdir" diye konuştu.
Sözleşmeli öğretmenlik süresinin kısaltılmasının olumlu olduğunu ancak sözleşmeliliğin kaldırılmasının nihai hedef olması gerektiğinin altını çizen Başkan Kalkan konuşmasını şöyle sürdürdü;
"Sözleşmeli öğretmenliğin zorunlu görev süresinin 4+2 yıldan 3+1 yıla indirilmesini, mağduriyet süresini kısaltması bakımından olumlu buluyoruz. Fakat bakanlığın sözleşmeli öğretmenlik konusunda nihai hedefi, görev süreleri değil, sözleşmeli öğretmenliğin sona erdirilerek kadrolu öğretmen istihdamı olmalıdır. Ücretli öğretmenlikte asıl sorunun statü olduğu görülmelidir. ’Ücretli öğretmenlerin ücretleri iyileştirilecektir’ eylem adımı, bizatihi kendi içinde ücretli öğretmenlik uygulamasının sona erdirilmeyeceği/erdirilemeyeceği gibi bir ön kabulü içermektedir. Oysa ücretli öğretmenlik, öğretmen açığının somut bir tezahürüdür. Eğitim sisteminin hemen her alanına ilişkin köklü dönüşüm öngören bir vizyon belgesinin, öğretmen açığı sorununa kalıcı bir çözüm getirmeksizin ücretli öğretmenliğe bel bağlamasının izahı mümkün değildir. Mesleki gelişimin planlanması önemli ancak yönetici ve öğretmene ek yük getirmemelidir. Özlük ve mali hakların iyileştirilmesi hedefini takdir ediyor, somutlaştırılmasını bekliyoruz. Okul yöneticilerinin özlük ve mali haklarının iyileştirilmesinden, hangi maaş ve ücret unsurlarının, özlük hakları kapsamındaki hangi başlıkların etkileneceği belirtilmemiştir. Özlük ve mali hakların iyileştirilmesi kavramından ne kastedildiği, ne türden özlük haklarında ve hangi mali haklarda iyileştirme yapılacağı en azından örnekleme yöntemiyle eylem adımları arasında ifade edilmelidir.
Kariyer ve liyakat sistemi kurulması talebimizin karşılık bulması yerinde bir adımdır. ’Eğitim Yönetiminde Liyakat ve Kariyer Sistemi’ başlıklı raporumuzda da dile getirdiğimiz gibi, nitelikli eğitim için yeterlilik düzeyi yüksek eğitim yöneticisi ihtiyacı gözetilerek, eğitim yöneticisi yetiştirme, görevlendirme, yer değiştirme ve görevden alma hususlarına ilişkin kapsamlı, kalıcı ve sürdürülebilir bir model oluşturulması artık bir zorunluluk hâline gelmiştir. Hak edenin görev almasını, hakkını verenin görevde kalmasını ve yeterliliğini kaybedenlerin görevine son verilmesini öngören bir modelin hayata geçirilmesi, eğitimin hem yönetimini hem de nitelik artırıcı etkisini kolaylaştıracaktır. Bu konuda gereken adımlar bir an evvel atılmalıdır. Ayrıca, eğitim kurumu yöneticiliklerine atanmaya ilişkin olarak belirlenecek ’diğer nesnel ölçütler’ ifadesi netleştirilmeli; bu ’nesnel ölçme-değerlendirmenin’ hangi çerçeveyle gerçekleştirileceğine ilişkin bir tasvir eylem adımlarında açıklığa kavuşturulmalıdır. Dezavantajlı şartlarda görev yapan yönetici ve öğretmenlerin yanı sıra GİH, YHS ve diğer hizmet sınıflarındaki eğitim çalışanlarına da teşvik öngörülmelidir. ’Elverişsiz koşullarda görev yapan öğretmenlerimiz ve yöneticilerimiz için yeni bir teşvik mekanizması kurulacaktır’ şeklindeki eylem adımı olumlu görünmekle birlikte, söz konusu teşvikin niteliği ve içeriğinin belirsizliği giderilmelidir. Eğitim-Bir-Sen’in toplu sözleşme teklifleri arasında yer alan, hâlihazırda teknik hizmetler sınıfı ve sağlık hizmetleri sınıfı çalışanlarına verildiği gibi, 2006/10344 sayılı Bakanlar Kurulu Kararına ekli (IV) sayılı Cetvelde yer alan kalkınmada öncelikli yörelere sürekli görevle atananlara öngörülen tutarda ödeme yapılması bu anlamda etkili bir teşvik işlevi görecektir. Söz konusu uygulamanın kapsamına öğretmenlerin yanı sıra diğer eğitim çalışanlarının da dâhil edilmesi, hem adil bakışın hem de eğitime ilişkin bütünsel yaklaşımın ele alınmış olduğunu ortaya koyacaktır. Öğretmenlik meslek kanununun hedeflenmesi heyecan oluşturmuştur, beklentileri karşılaması için katkıya fırsat verilmelidir. Öğretmenlik meslek kanunu çıkarılmasına ilişkin hazırlık çalışmalarının yapılacak olması yerinde, olumlu ve beklenen bir adımdır. Bu meslek kanunu, eğitim kademeleri ekseninde öğretmenlerin yeterliklerinin, mesleğe alınma şartlarının, eğitim-öğretime özgü ve bunlara yardımcı görev, yetki, hak ve sorumluluklarının, mesleğe başlama sürecinde adaylık ve yetiştirme süreçlerinin, yeterlikler ekseninde mesleki gelişim ve kariyer basamakları süreçlerinin, mesleki özerkliklerinin, okul yönetimi başta olmak üzere düzenleyici, yönetici ve denetleyici mekanizmalarla aralarındaki ilişkilerin, disiplin, ödül fiil ve süreçlerinin, etik ilkelerin, iş güvencelerinin tanımlandığı ve düzenlendiği bir yasal düzenleme olmalıdır. Her okula bütçe verilecek olması olumlu ve adil bir yaklaşımdır. Okul Aile Birliği gelirlerinin yeni bir yapıya kavuşturulacağının ifade edilmesi yerinde olmakla birlikte, bunun içeriği ve kapsamı net ve açık bir şekilde belirlenmelidir. 5 yaş erken çocukluk eğitimi zorunlu değil, tercihli olmalıdır. ’Erken Çocukluk’ başlığı altında, erken çocukluk eğitim hizmetinin yaygınlaştırılması ve dezavantajlı kesimlerde erken çocukluk eğitiminin niteliğinin artırılmasına yönelik olarak kurgulanması yerinde olmakla birlikte, ‘5 yaş erken çocukluk eğitiminin’ zorunlu eğitim kapsamına alınması tartışmaya açık bir konudur. Çocuğun doğasına uygun temel eğitim yaklaşımı yerindedir. ’Temel Eğitim’ başlığı altında öğrenme ortamlarının temel eğitim çağındaki çocuğun yaşına uygun olarak yeniden düzenleneceği ve bilgiden ziyade görgü temelli yeni bir müfredat anlayışının benimseneceği vurgusu olumlu niteliktedir. Yine çocukların değerlendirmesinin not yerine beceri temelli etkinlikler doğrultusunda yeniden yapılandırılacak olması, erken yaşlardan itibaren çocukların başarılı/başarısız şeklinde etiketlenmesinin önüne geçebilecektir. Teneffüs süresinin uzatılmasının gelişimsel özelliklerin yanında etkinlik ekseninde öğrenim ve sınıf yönetimine sağladığı kolaylık da dikkate alındığında yerinde olduğu görülmektedir. İlkokul müfredatında yapılacak değişimlerin branş ve sınıf öğretmenleri noktasında; öğretmen sayıları, normları ve girebilecekleri ders saati sayısı noktasında yeni bir sorun alanı oluşturmayacak şekilde tasarlanması, oyun temelli bir müfredat ve eğitim-öğretim tasarımı hâlinde sınıf-branş öğretmeninin gireceği ders saatlerinin bunu destekleyecek şekilde belirlenmesi uygun olacaktır. İlkokul dâhil olmak üzere müfredatlarda yapılacak değişimlerin, öğretmen yetiştiren yükseköğretim programlarına yansıtılmasına ve mevcut öğretmenlerin bu değişimi hızlı ve doğru bir şekilde uygulamaya dönüştürmelerine yönelik geçiş sürecinin planlanması noktasında bir eylem adımına ihtiyaç bulunmaktadır. İlkokul ve ortaokulda müfredat, ders ve öğrenim süresi değişikliği yapılması durumunda bağıl sonuç olarak ortaya çıkacak öğretmen ihtiyacı, norm kadro fazlalığı, eğitim fakültelerinin ve öğretmen yetiştiren yükseköğretim programlarının kontenjanları ve çeşitlenmesi gibi unsurlara yönelik herhangi bir betimleme ve değerlendirme yapılmaması bütünsel yaklaşım ve çok yönlü tasarım iddiasıyla örtüşmemektedir. Ortaöğretimdeki dönüşüm eğitim çalışanlarını mağdur etmemelidir ’Ortaöğretim’ başlığı altında, ortaöğretimin sonuç değil süreç odaklı, akademik beceriler ile birlikte diğer gelişim alanlarını dikkate alan, bireysel farklılıklara duyarlı, teknolojinin doğru ve etkin olarak kullanıldığı, çevresine değer katan ve öğrencilerine değer kazandıran bir yapıya dönüştürülmesi şeklindeki genel hedef, ortaöğretimden beklentiyi ortaya koyan olumlu bir tespittir. Ortaöğretimde ders sayılarının ve saatlerinin azaltılmasının bağıl etkilerine ilişkin herhangi bir öngörünün ve beklentinin ortaya konmaması, sistem, uygulama ve süreç değişikliklerinin personele ve haklarına yönelik değerlendirme yapılmasından kaçınılması, sürecin yürütülmesini olumsuz etkileyecek bir eksikliktir. Eğitim çalışanları üzerinde hak kaybı doğuracak adımların kabulü mümkün değildir. Pansiyon hizmetlerine yönelik olarak tüm öğrencilere pansiyon hizmeti sunulması eylem adımı, yanlış anlaşılmalara açıktır. İhtiyacı olan ve zorunlu durumlardaki öğrencilere pansiyon hizmetinin kolay ulaşılabilir hâle getirilmesi bir hedef olarak benimsenmeliydi. Aynı şekilde pansiyon artırılması hedefi, ideal bir eğitim sisteminin bir hedefi olmamalıdır. Burada da zorunlu ihtiyaç olması durumunda bu hedef güdülmelidir. Öğrencileri ailelerinin yanında okutmak ana hedef olmalıdır. Diğer taraftan, pansiyonlu okullardaki belletmenlik ihtiyacı mevcut görevlendirme yöntemiyle sürdürülemez hâle gelmiş olup belletmenlik kadrosu ihdası düşünülmelidir. Millî Eğitim Bakanlığı’nın yayımlandığı 2023 Eğitim Vizyonu, ele aldığı başlıklar itibarıyla eğitimin birçok sorunlu alanını tahkim etmeye yönelik irade ortaya koyması açısından kamuoyunda beklenti oluşturmuştur. Başlıkların altında konular ele alınırken bazı detayların yer almaması belirsizlik meydana getirmiş, özellikle eğitim çalışanlarının özlük ve mali haklarına yönelik net cümleler kurulmaması önemli bir eksiklik olarak görülmüştür. Eğitim çalışanlarının önemsendiği, hatta kahraman ilan edildiği bir vizyon belgesinde eğitimcilere biçilen bu role uygun nasıl bir iyileştirmenin gerçekleştirileceği de net bir şekilde ifade edilmeliydi. Öngörülen değişimin nihayetinde ortaya çıkaracağı dönüşüm, eğitim çalışanlarının mağduriyetleri üzerinden bir değişim değil, hep birlikte omuz verecekleri ve kazanacakları nihai bir hedefe odaklanmalıdır. Bu dönüşümün meydana getireceği muhtemel olumsuz sonuçlar öngörülerek belirsizliklerin bir an önce giderilmesi, hazırlık ve tasarım aşamasında paydaşların görüşlerine mutlaka yer verilmesi, eğitim politikalarının belirlenme süreçlerinde eğitim çalışanlarının dâhil olacağı mekanizmaların kurulması, bu vizyonun başarıya ulaşmasına ve amaca hizmet etmesine büyük katkı sağlayacaktır. Geleceğimiz açısından hep birlikte başarmak zorunda olduğumuz eğitim konusundaki ödevimiz, hepimizden paylaşma, dayanışma ve yapıcı rol üstlenmeyi beklemektedir."
Kaynak: İHA
Eğitim sistemimizde gerçekleştirilmesi düşünülen dönüşüm alanlarının tespiti ile bu dönüşümün kapsamını belirleyen ve buna dair bir yol haritası ortaya koyan bu belge, eğitim sisteminin günübirlik politika değişikliklerinden korunması, eğitimin aktörleri ve paydaşlarına bir gelecek vizyonu çizmesi, eğitim politikasının karar alma ve icra makamlarına politika ve program belirleme noktasında kılavuz olma imkânı sağlaması açısından önemli bir ihtiyacı karşılamaktadır. Belgede, eğitimin iyileştirmeye açık alanlarına yönelik başlıklar yerinde ve doğru olarak tespit edilmiştir. Ancak bu başlıklara yönelik hedefler ve eylem adımları konusunda Bakanlığı ciddi ödev ve sorumluluklar beklemektedir. Kısacası başlıklar tamam, boşluklar da tamamlanmalıdır. 2018-2023 yılları arasını kapsayacak bir yol haritası olarak on temel alanda dönüşüm hedef ve eylemlerin tasarlandığı görülmektedir. Ekonomik beklentileri karşılayacak adımların ise hazırlık ve tasarım sürecinde mutlak surette göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Öngörülen dönüşümlerin, eğitim çalışanlarının mevcut özlük haklarına ve çalışma şartlarına muhtemel etkileri de göz önünde bulundurularak bu alanda oluşabilecek muhtemel olumsuzluklar giderilmelidir. İkili eğitimin sona erdirilmesi, okul gelişim modeli ekseninde okullara bütçe tahsisi, şartları elverişsiz olan okullara ilave kaynak tahsisi, öğrencilere öğle yemeği verilmesi, her bir okulda tasarım-beceri atölyesi kurulması gibi son derece yerinde yaklaşımlara ilişkin eylem adımlarının zamana yayılmış bir bütçeyle ilişkilendirilmesi, belgenin güvenirliğini daha da artıracaktır" dedi.
Mizaç ve yetenek temelli yaklaşımı isabetli bulduklarını, öğretmene daha fazla rol verilmesi gerektiğini ifade eden Kalkan; "Temel Politikamız’ başlığı altında ’Mizaç ve Yetenek Temelli Tanıma’ yaklaşımını, eğitim aktörlerinin kişisel gelişimini sağlaması ve bireyin yetenek ve yeterliklerine göre bireyde var olan potansiyeli açığa çıkaracak türden bireyselleşmiş bir eğitimin sunulması adına olumlu ve gerekli bir yaklaşım olarak görüyoruz. Öğretmenin, eğitim sisteminin ana aktörü olarak tanımlanması ve öğrenme süreçlerinde öğretmenin önemine yapılan vurgu, yerinde ve doğru bir yaklaşımdır. Öğretmenin önemine yapılan bu vurgu, öğretmenin eğitim sistemi içindeki konumu, sahip olacağı haklar, çalışma şartları, mesleki gelişim imkânları, mesleki özerkliği gibi alanlara da yansımalıdır. ’İçerik ve Uygulama’ başlığı altında, müfredatın öğrencilerin ilgi, yetenek ve mizaçları doğrultusunda esnek, modüler ve uygulamalı olarak iyileştirileceği hedefi, her bir öğrencinin ilgi, yetenek ve mizacını öne çıkaracak olması ve bu doğrultuda kendisine verilecek eğitimden mümkün olan en yüksek faydayı elde edebilmesi adına olumlu bir yaklaşımdır. Okullarda oluşturulması öngörülen ’Tasarım-Beceri Atölyeleri’, önemli bir değişim hamlesi olmak ve esasen özellikle öğrenme noktasında sürece katkı, öğrenen noktasında ise sürece aktif ve etkin katılım sağlayacak bir önerme olarak görünmektedir. Dönüşüm, eğitim çalışanlarının haklarında olumsuz sonuçlar doğurmamalıdır. ’İnsan Kaynaklarının Geliştirilmesi ve Yönetimi’ başlığı altında kariyer basamakları uygulamasının yeniden hayat bulmasını sağlayacak yatay ve dikey kariyer uzmanlık alanlarının yapılandırılacak olması, kariyer basamaklarına yönelik mesleki uzmanlık programlarının oluşturulacak olması, lisansüstü düzeyde mesleki gelişim programları tasarlanması, hizmet içi eğitim programlarının akredite sertifika programlarına dönüştürülecek olması, pedagojik formasyon yerine lisansüstü düzeyde öğretmenlik mesleği uzmanlık programı açılacak olması, sözleşmeli öğretmenlerin görev sürelerinin kısaltılacak olması, elverişsiz şartlarda görev yapan yönetici ve öğretmenler için teşvik mekanizması öngörülmesi, öğretmenlerin mesleki lisansüstü çalışmalarının destelenecek olması, öğretmenlik meslek kanunu çıkarılması, okul yöneticilerinin özlük haklarının iyileştirilmesi eylem adımları, Bakanlığın eğitim çalışanlarının değerini idrak ettiğini gösteren, yerinde ve olumlu gelişmelerdir" diye konuştu.
Sözleşmeli öğretmenlik süresinin kısaltılmasının olumlu olduğunu ancak sözleşmeliliğin kaldırılmasının nihai hedef olması gerektiğinin altını çizen Başkan Kalkan konuşmasını şöyle sürdürdü;
"Sözleşmeli öğretmenliğin zorunlu görev süresinin 4+2 yıldan 3+1 yıla indirilmesini, mağduriyet süresini kısaltması bakımından olumlu buluyoruz. Fakat bakanlığın sözleşmeli öğretmenlik konusunda nihai hedefi, görev süreleri değil, sözleşmeli öğretmenliğin sona erdirilerek kadrolu öğretmen istihdamı olmalıdır. Ücretli öğretmenlikte asıl sorunun statü olduğu görülmelidir. ’Ücretli öğretmenlerin ücretleri iyileştirilecektir’ eylem adımı, bizatihi kendi içinde ücretli öğretmenlik uygulamasının sona erdirilmeyeceği/erdirilemeyeceği gibi bir ön kabulü içermektedir. Oysa ücretli öğretmenlik, öğretmen açığının somut bir tezahürüdür. Eğitim sisteminin hemen her alanına ilişkin köklü dönüşüm öngören bir vizyon belgesinin, öğretmen açığı sorununa kalıcı bir çözüm getirmeksizin ücretli öğretmenliğe bel bağlamasının izahı mümkün değildir. Mesleki gelişimin planlanması önemli ancak yönetici ve öğretmene ek yük getirmemelidir. Özlük ve mali hakların iyileştirilmesi hedefini takdir ediyor, somutlaştırılmasını bekliyoruz. Okul yöneticilerinin özlük ve mali haklarının iyileştirilmesinden, hangi maaş ve ücret unsurlarının, özlük hakları kapsamındaki hangi başlıkların etkileneceği belirtilmemiştir. Özlük ve mali hakların iyileştirilmesi kavramından ne kastedildiği, ne türden özlük haklarında ve hangi mali haklarda iyileştirme yapılacağı en azından örnekleme yöntemiyle eylem adımları arasında ifade edilmelidir.
Kariyer ve liyakat sistemi kurulması talebimizin karşılık bulması yerinde bir adımdır. ’Eğitim Yönetiminde Liyakat ve Kariyer Sistemi’ başlıklı raporumuzda da dile getirdiğimiz gibi, nitelikli eğitim için yeterlilik düzeyi yüksek eğitim yöneticisi ihtiyacı gözetilerek, eğitim yöneticisi yetiştirme, görevlendirme, yer değiştirme ve görevden alma hususlarına ilişkin kapsamlı, kalıcı ve sürdürülebilir bir model oluşturulması artık bir zorunluluk hâline gelmiştir. Hak edenin görev almasını, hakkını verenin görevde kalmasını ve yeterliliğini kaybedenlerin görevine son verilmesini öngören bir modelin hayata geçirilmesi, eğitimin hem yönetimini hem de nitelik artırıcı etkisini kolaylaştıracaktır. Bu konuda gereken adımlar bir an evvel atılmalıdır. Ayrıca, eğitim kurumu yöneticiliklerine atanmaya ilişkin olarak belirlenecek ’diğer nesnel ölçütler’ ifadesi netleştirilmeli; bu ’nesnel ölçme-değerlendirmenin’ hangi çerçeveyle gerçekleştirileceğine ilişkin bir tasvir eylem adımlarında açıklığa kavuşturulmalıdır. Dezavantajlı şartlarda görev yapan yönetici ve öğretmenlerin yanı sıra GİH, YHS ve diğer hizmet sınıflarındaki eğitim çalışanlarına da teşvik öngörülmelidir. ’Elverişsiz koşullarda görev yapan öğretmenlerimiz ve yöneticilerimiz için yeni bir teşvik mekanizması kurulacaktır’ şeklindeki eylem adımı olumlu görünmekle birlikte, söz konusu teşvikin niteliği ve içeriğinin belirsizliği giderilmelidir. Eğitim-Bir-Sen’in toplu sözleşme teklifleri arasında yer alan, hâlihazırda teknik hizmetler sınıfı ve sağlık hizmetleri sınıfı çalışanlarına verildiği gibi, 2006/10344 sayılı Bakanlar Kurulu Kararına ekli (IV) sayılı Cetvelde yer alan kalkınmada öncelikli yörelere sürekli görevle atananlara öngörülen tutarda ödeme yapılması bu anlamda etkili bir teşvik işlevi görecektir. Söz konusu uygulamanın kapsamına öğretmenlerin yanı sıra diğer eğitim çalışanlarının da dâhil edilmesi, hem adil bakışın hem de eğitime ilişkin bütünsel yaklaşımın ele alınmış olduğunu ortaya koyacaktır. Öğretmenlik meslek kanununun hedeflenmesi heyecan oluşturmuştur, beklentileri karşılaması için katkıya fırsat verilmelidir. Öğretmenlik meslek kanunu çıkarılmasına ilişkin hazırlık çalışmalarının yapılacak olması yerinde, olumlu ve beklenen bir adımdır. Bu meslek kanunu, eğitim kademeleri ekseninde öğretmenlerin yeterliklerinin, mesleğe alınma şartlarının, eğitim-öğretime özgü ve bunlara yardımcı görev, yetki, hak ve sorumluluklarının, mesleğe başlama sürecinde adaylık ve yetiştirme süreçlerinin, yeterlikler ekseninde mesleki gelişim ve kariyer basamakları süreçlerinin, mesleki özerkliklerinin, okul yönetimi başta olmak üzere düzenleyici, yönetici ve denetleyici mekanizmalarla aralarındaki ilişkilerin, disiplin, ödül fiil ve süreçlerinin, etik ilkelerin, iş güvencelerinin tanımlandığı ve düzenlendiği bir yasal düzenleme olmalıdır. Her okula bütçe verilecek olması olumlu ve adil bir yaklaşımdır. Okul Aile Birliği gelirlerinin yeni bir yapıya kavuşturulacağının ifade edilmesi yerinde olmakla birlikte, bunun içeriği ve kapsamı net ve açık bir şekilde belirlenmelidir. 5 yaş erken çocukluk eğitimi zorunlu değil, tercihli olmalıdır. ’Erken Çocukluk’ başlığı altında, erken çocukluk eğitim hizmetinin yaygınlaştırılması ve dezavantajlı kesimlerde erken çocukluk eğitiminin niteliğinin artırılmasına yönelik olarak kurgulanması yerinde olmakla birlikte, ‘5 yaş erken çocukluk eğitiminin’ zorunlu eğitim kapsamına alınması tartışmaya açık bir konudur. Çocuğun doğasına uygun temel eğitim yaklaşımı yerindedir. ’Temel Eğitim’ başlığı altında öğrenme ortamlarının temel eğitim çağındaki çocuğun yaşına uygun olarak yeniden düzenleneceği ve bilgiden ziyade görgü temelli yeni bir müfredat anlayışının benimseneceği vurgusu olumlu niteliktedir. Yine çocukların değerlendirmesinin not yerine beceri temelli etkinlikler doğrultusunda yeniden yapılandırılacak olması, erken yaşlardan itibaren çocukların başarılı/başarısız şeklinde etiketlenmesinin önüne geçebilecektir. Teneffüs süresinin uzatılmasının gelişimsel özelliklerin yanında etkinlik ekseninde öğrenim ve sınıf yönetimine sağladığı kolaylık da dikkate alındığında yerinde olduğu görülmektedir. İlkokul müfredatında yapılacak değişimlerin branş ve sınıf öğretmenleri noktasında; öğretmen sayıları, normları ve girebilecekleri ders saati sayısı noktasında yeni bir sorun alanı oluşturmayacak şekilde tasarlanması, oyun temelli bir müfredat ve eğitim-öğretim tasarımı hâlinde sınıf-branş öğretmeninin gireceği ders saatlerinin bunu destekleyecek şekilde belirlenmesi uygun olacaktır. İlkokul dâhil olmak üzere müfredatlarda yapılacak değişimlerin, öğretmen yetiştiren yükseköğretim programlarına yansıtılmasına ve mevcut öğretmenlerin bu değişimi hızlı ve doğru bir şekilde uygulamaya dönüştürmelerine yönelik geçiş sürecinin planlanması noktasında bir eylem adımına ihtiyaç bulunmaktadır. İlkokul ve ortaokulda müfredat, ders ve öğrenim süresi değişikliği yapılması durumunda bağıl sonuç olarak ortaya çıkacak öğretmen ihtiyacı, norm kadro fazlalığı, eğitim fakültelerinin ve öğretmen yetiştiren yükseköğretim programlarının kontenjanları ve çeşitlenmesi gibi unsurlara yönelik herhangi bir betimleme ve değerlendirme yapılmaması bütünsel yaklaşım ve çok yönlü tasarım iddiasıyla örtüşmemektedir. Ortaöğretimdeki dönüşüm eğitim çalışanlarını mağdur etmemelidir ’Ortaöğretim’ başlığı altında, ortaöğretimin sonuç değil süreç odaklı, akademik beceriler ile birlikte diğer gelişim alanlarını dikkate alan, bireysel farklılıklara duyarlı, teknolojinin doğru ve etkin olarak kullanıldığı, çevresine değer katan ve öğrencilerine değer kazandıran bir yapıya dönüştürülmesi şeklindeki genel hedef, ortaöğretimden beklentiyi ortaya koyan olumlu bir tespittir. Ortaöğretimde ders sayılarının ve saatlerinin azaltılmasının bağıl etkilerine ilişkin herhangi bir öngörünün ve beklentinin ortaya konmaması, sistem, uygulama ve süreç değişikliklerinin personele ve haklarına yönelik değerlendirme yapılmasından kaçınılması, sürecin yürütülmesini olumsuz etkileyecek bir eksikliktir. Eğitim çalışanları üzerinde hak kaybı doğuracak adımların kabulü mümkün değildir. Pansiyon hizmetlerine yönelik olarak tüm öğrencilere pansiyon hizmeti sunulması eylem adımı, yanlış anlaşılmalara açıktır. İhtiyacı olan ve zorunlu durumlardaki öğrencilere pansiyon hizmetinin kolay ulaşılabilir hâle getirilmesi bir hedef olarak benimsenmeliydi. Aynı şekilde pansiyon artırılması hedefi, ideal bir eğitim sisteminin bir hedefi olmamalıdır. Burada da zorunlu ihtiyaç olması durumunda bu hedef güdülmelidir. Öğrencileri ailelerinin yanında okutmak ana hedef olmalıdır. Diğer taraftan, pansiyonlu okullardaki belletmenlik ihtiyacı mevcut görevlendirme yöntemiyle sürdürülemez hâle gelmiş olup belletmenlik kadrosu ihdası düşünülmelidir. Millî Eğitim Bakanlığı’nın yayımlandığı 2023 Eğitim Vizyonu, ele aldığı başlıklar itibarıyla eğitimin birçok sorunlu alanını tahkim etmeye yönelik irade ortaya koyması açısından kamuoyunda beklenti oluşturmuştur. Başlıkların altında konular ele alınırken bazı detayların yer almaması belirsizlik meydana getirmiş, özellikle eğitim çalışanlarının özlük ve mali haklarına yönelik net cümleler kurulmaması önemli bir eksiklik olarak görülmüştür. Eğitim çalışanlarının önemsendiği, hatta kahraman ilan edildiği bir vizyon belgesinde eğitimcilere biçilen bu role uygun nasıl bir iyileştirmenin gerçekleştirileceği de net bir şekilde ifade edilmeliydi. Öngörülen değişimin nihayetinde ortaya çıkaracağı dönüşüm, eğitim çalışanlarının mağduriyetleri üzerinden bir değişim değil, hep birlikte omuz verecekleri ve kazanacakları nihai bir hedefe odaklanmalıdır. Bu dönüşümün meydana getireceği muhtemel olumsuz sonuçlar öngörülerek belirsizliklerin bir an önce giderilmesi, hazırlık ve tasarım aşamasında paydaşların görüşlerine mutlaka yer verilmesi, eğitim politikalarının belirlenme süreçlerinde eğitim çalışanlarının dâhil olacağı mekanizmaların kurulması, bu vizyonun başarıya ulaşmasına ve amaca hizmet etmesine büyük katkı sağlayacaktır. Geleceğimiz açısından hep birlikte başarmak zorunda olduğumuz eğitim konusundaki ödevimiz, hepimizden paylaşma, dayanışma ve yapıcı rol üstlenmeyi beklemektedir."