Gizli Düşman Tahıllar
VM Medical Park Bursa Hastanesi Gastroenteroloji Uzm. Dr. Murat Keskin, Türkiye’de yaklaşık 200 kişiden birinin buğday, arpa, çavdar ve yulafın içindeki gluten denilen proteine karşı gelişen, ömür boyu süren çölyak hastalığına yakalandığını söyledi.
Masum Sanılan karın ağrısı ve şişkinlik şikayetlerinin çölyak hastalığının belirtisi olabileceğini ifade eden uzmanlar, her yaşta görülebilen bu hastalığın en sık çocukluk çağı ile 30-40 yaş arasında meydana geldiğini söyledi.
Türkiye’ de yaklaşık 200 kişiden birini etkileyen çölyak hastalığı hakkında bilgi veren VM Medical Park Bursa Hastanesi Gastroenteroloji Uzm. Dr. Murat Keskin, “Genetik olarak yatkın kişilerde buğday, arpa, çavdar ve yulafın içindeki gluten denilen proteine karşı gelişen, ömür boyu süren bir hastalıktır. Hastalık vücudun kendi doku ve organlarını bir çeşit yabancı tanıması ve hasar oluşturmasıdır. Oluşan hasar sonucunda ince bağırsaklardaki gıdaların emilimini sağlayan fırçamsı yapılar bozulur. Karın ağrısı, uzun süren ishal, bulantı, kusma gibi tipik bulguların sonucunda ortaya çıkar. Hastalık buz dağının en üstünde az bir yer kaplarken, boy kısalığı, kansızlık, kısırlık, tesadüfen kan testlerinde tanı konulan sessiz ve gizli çölyak hastalığı daha geniş bir grubu oluşturmaktadır” dedi.
Çölyak Hastalığının, insanların diyetine tahılın girmesi ile başladığı düşünülmekte olduğunu ifade eden Keskin, “Hastalığın oluşmasında çevresel ve genetik faktörler önemlidir. Diyete gluten girmediği sürece hastalık görülmez. Glutene maruz kalma süresi ile hastalık başlama ve gelişme süreci doğru orantı gösterir. Anne sütünün uzun süreli verilmesi ve anne sütü verilirken ek gıdalara başlanması pek çok çalışmada yararlı bulunmuştur. Genetik yatkınlık çok önemlidir. Çölyak hastalarının birinci derece akrabalarında ve tek yumurta ikizlerinde hastalık sıklığının daha fazla olduğu yapılan çalışmalarda gösterilmiştir. O sebeple hastaların birinci derecedeki yakınlarına tarama yapılması önemlidir. Sessiz çölyak hastaları, tipik hastalardan yaklaşık 7 kat daha fazla görülmektedir” diye konuştu.
Tanı koymak için ilk önce hastalığı düşünmek gerektiğini ifade eden Uzm. Dr. Murat Keskin, “İlk olarak kanda özel çölyak testleri yapılır. Testleri pozitif olan hastalarda, tanı için altın standart endoskopi ile ince barsak biyopsisi yapmaktır. Endoskopi, ağız yolu ile girilerek yemek borusu, mide ve 12 parmak bağırsağının kamera ile incelenmesi yöntemidir. Genellikle uyutularak yapılır. Eskiden daha yaygın olarak uyutulmadan yapıldığında hastalarda öğürme bulantı zorlanma gibi şikayetler olmaktaydı. Artık uyutularak yapılan işlemde son derece konforlu bir işlemdir. Ortalama 5 dakika sürer. Hastada bir ağrı sızı olmaz. Tedavide temel prensip ömür boyu sürecek glutensiz diyettir” ifade etti.
Özellikle Türkiye gibi tahıl ağırlıklı beslenen toplumlarda glutensiz ürünlere ulaşmak hem zor hem de pahalı olduğunu ifade eden Keskin, “Bir ömür boyu bu ürünlerden uzak durmak, hasta ve hasta yakınları için oldukça güçtür. Bu sebeple bu hastalara verilecek psikolojik destek tedavinin önemli bir parçasıdır. Hastalar pirinç, mısır, baklagiller, et, balık, yumurta, patates, soya fasülyesi, meyve ve sebzeleri rahatlıkla ve güvenle yiyebilirler. Tedavide bazı ilaç ve aşı çalışmaları denense de halen etkili bulunmamışlardır. Biyoenerji, ozon tedavisi ve diğer alternatif tıp tekniklerinin tedavide kesinlikle yeri yoktur” şeklinde konuştu.
Kaynak: İHA
Türkiye’ de yaklaşık 200 kişiden birini etkileyen çölyak hastalığı hakkında bilgi veren VM Medical Park Bursa Hastanesi Gastroenteroloji Uzm. Dr. Murat Keskin, “Genetik olarak yatkın kişilerde buğday, arpa, çavdar ve yulafın içindeki gluten denilen proteine karşı gelişen, ömür boyu süren bir hastalıktır. Hastalık vücudun kendi doku ve organlarını bir çeşit yabancı tanıması ve hasar oluşturmasıdır. Oluşan hasar sonucunda ince bağırsaklardaki gıdaların emilimini sağlayan fırçamsı yapılar bozulur. Karın ağrısı, uzun süren ishal, bulantı, kusma gibi tipik bulguların sonucunda ortaya çıkar. Hastalık buz dağının en üstünde az bir yer kaplarken, boy kısalığı, kansızlık, kısırlık, tesadüfen kan testlerinde tanı konulan sessiz ve gizli çölyak hastalığı daha geniş bir grubu oluşturmaktadır” dedi.
Çölyak Hastalığının, insanların diyetine tahılın girmesi ile başladığı düşünülmekte olduğunu ifade eden Keskin, “Hastalığın oluşmasında çevresel ve genetik faktörler önemlidir. Diyete gluten girmediği sürece hastalık görülmez. Glutene maruz kalma süresi ile hastalık başlama ve gelişme süreci doğru orantı gösterir. Anne sütünün uzun süreli verilmesi ve anne sütü verilirken ek gıdalara başlanması pek çok çalışmada yararlı bulunmuştur. Genetik yatkınlık çok önemlidir. Çölyak hastalarının birinci derece akrabalarında ve tek yumurta ikizlerinde hastalık sıklığının daha fazla olduğu yapılan çalışmalarda gösterilmiştir. O sebeple hastaların birinci derecedeki yakınlarına tarama yapılması önemlidir. Sessiz çölyak hastaları, tipik hastalardan yaklaşık 7 kat daha fazla görülmektedir” diye konuştu.
Tanı koymak için ilk önce hastalığı düşünmek gerektiğini ifade eden Uzm. Dr. Murat Keskin, “İlk olarak kanda özel çölyak testleri yapılır. Testleri pozitif olan hastalarda, tanı için altın standart endoskopi ile ince barsak biyopsisi yapmaktır. Endoskopi, ağız yolu ile girilerek yemek borusu, mide ve 12 parmak bağırsağının kamera ile incelenmesi yöntemidir. Genellikle uyutularak yapılır. Eskiden daha yaygın olarak uyutulmadan yapıldığında hastalarda öğürme bulantı zorlanma gibi şikayetler olmaktaydı. Artık uyutularak yapılan işlemde son derece konforlu bir işlemdir. Ortalama 5 dakika sürer. Hastada bir ağrı sızı olmaz. Tedavide temel prensip ömür boyu sürecek glutensiz diyettir” ifade etti.
Özellikle Türkiye gibi tahıl ağırlıklı beslenen toplumlarda glutensiz ürünlere ulaşmak hem zor hem de pahalı olduğunu ifade eden Keskin, “Bir ömür boyu bu ürünlerden uzak durmak, hasta ve hasta yakınları için oldukça güçtür. Bu sebeple bu hastalara verilecek psikolojik destek tedavinin önemli bir parçasıdır. Hastalar pirinç, mısır, baklagiller, et, balık, yumurta, patates, soya fasülyesi, meyve ve sebzeleri rahatlıkla ve güvenle yiyebilirler. Tedavide bazı ilaç ve aşı çalışmaları denense de halen etkili bulunmamışlardır. Biyoenerji, ozon tedavisi ve diğer alternatif tıp tekniklerinin tedavide kesinlikle yeri yoktur” şeklinde konuştu.