11. Cumhurbaşkanı Gül'den darbe komisyonuna yanıt

11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, FETÖ'nün Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu tarafından kendisine sunulan sorulara yazılı yanıt verdi.

11. Cumhurbaşkanı Gül'den darbe komisyonuna yanıt
11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, tüm siyasi çalışmalarında, il ve genel merkez bazında parti teşkilatlarında hiçbir zaman FETÖ mensuplarına yer vermediğini belirterek, 'Partime ve siyasete kazandırdığım kişiler içerisinde FETÖ/PDY yapısı mensubu veya iltisaklı olduğu bilahare anlaşılan kişilerin bulunmadığı da iyi bilinir.' dedi.

Gül, TBMM FETÖ'nün Darbe Girişimini Araştırma Komisyonunun yazılı sorularına 9 sayfalık cevap gönderdi.

Cevabında '15 Temmuz darbe girişimi tarihimizin en utanç verici sayfalarından biri olmuştur' ifadelerini kullanan Gül, 17 Aralık süreci öncesine kadar 'Fethullah Gülen Cemaati' veya 'Hizmet Hareketi' namıyla tanınan dini motivasyonlu bir akımın, özellikle basın ve eğitim alanlarında faaliyette bulunduğunun herkes tarafından bilindiğini kaydetti.

Abdullah Gül, 'Bu akımın şimdilerde tüm açıklığıyla deşifre edilen çok karmaşık örgüt yapısının, hiyerarşisinin ve işleyişinin neticede bir darbe teşebbüsünde bulunacak güç ve cüretkarlığa ulaşmış olması şahsım da dahil pek çok kimsenin öngöremediği bir durumdu. Gerek siyaset öncesi gerek siyaset-devlet hayatımda bu yapıyla veya lideri olan şahısla bir ilişkim olmadığı cihetle haklarında ne şahsi tecrübeye ne de kayda değer bir bilgiye sahip değilim.' açıklamasını yaptı.

2004 yılındaki Milli Güvenlik Kurulunda yapılan genel irtica sunumlarında 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün bu yapı üzerine dikkatleri çektiğini hatırladığını belirten Gül, şöyle devam etti:

'Öte yandan, devletin sivil-asker güvenlik ve istihbarat birimleri tarafından 'Fetullah Gülen Yapılanması' başlıklı bir rapor şahsıma sunulmadığı gibi o dönem Gülen Cemaati olarak anılan veya bugünkü adıyla FETÖ/PDY hakkında kapsamlı bir rapor iletilmesi veya sunum yapılması talebi de söz konusu olmamıştır.'

'2010 Anayasa Referandumu'ndaki saldırgan propagandaları beni ilk rahatsız eden husus'

Abdullah Gül, 30 Ekim 2014 tarihli MGK toplantısında alınan tavsiye kararıyla söz konusu örgütün Milli Güvenlik Siyaset Belgesine 'Ulusal Güvenliği Tehdit Eden Unsur' olarak kaydedilmesinin kararlaştırıldığını hatırlatarak, '12 Eylül 2010 Anayasa Referandumu'nda bu yapıya bağlı olduğu bilinen bazı yayın organlarının aşırı ve saldırgan propagandaları beni ilk rahatsız eden hususların başında geldi ve bu anormallik hakkında ilgili herkesin dikkatini çektim ve muhtemel olumsuz sonuçları hakkında uyarılarda bulundum.' değerlendirmesini yaptı.

Balyoz ve Ergenekon süreçlerine bağlı olarak askerlerin yargılanması ve tutuklanmasıyla ilgili gelişmelerde kendisini rahatsız eden uygulamalarla ilgili de açıklamalar yaparak usül ve yöntem yanlışlıklarına dikkati çektiğini vurgulayan Gül, Genelkurmay Başkanı, milletvekilleri ve gazetecilerin tutukluluklarıyla ilgili açık beyanlarda, ikazlarda bulunduğunu, tutuklulukların cezaya dönüştürülemeyeceğini hatırlattığını kaydetti.

'(MİT Müsteşarına) Kesinlikle savcılığa gitmemesi gereğini tembihledim'


'Komisyonunuzca hazırlanan bazı soruların kaleme alınış şeklinden, çeşitli vesilelerle tekzip ettiğim yanlış ve çarpıtılmış haberlerden yola çıkıldığını üzülerek görüyorum.' ifadesini kullanan Gül, şöyle devam etti:

'Doğru olmayan bu konulardan ilki, 2004 yılında Türk mahkemelerince yargılanması devam ederken yurtdışına gitmiş bir kişi hakkında Dışişleri Bakanı ve siyasetçi olarak benim, hem de bir büyükelçi vasıtasıyla yabancı bir ülke yönetimine yazılı bir mektupla tavassut talebinde bulunabileceğimin düşünülmesidir. Söz konusu iddia tamamen yalan, yakışıksız ve maksatlıdır.

Bir diğeri ise, MİT Müsteşarının 7 Şubat 2012 tarihinde ifade vermeye gitmesini istediğim yolundaki iddialara dair sorunuzdur. Bu iddia 2014 yılı şubat ayında Türkiye gazetesinde neşredilmiş 'yalan/yanlış' bir habere dayanmaktadır. Bu haber aynı gün talimatım üzerine Cumhurbaşkanlığı Basın Sözcüsü tarafından Anadolu Ajansına yapılan bir açıklamayla yalanlanmıştır. Ayrıca, MİT Müsteşarlığı da bilahare bu haberin gerçek dışı olduğunu beyan ve teyit etmiştir. 7 Şubat 2012 tarihinde MİT Müsteşarı 'acil' notuyla bana gelerek durumu arz etti. O gün kendisine tek sahip çıkan bendim ve kesinlikle savcılığa gitmemesi gereğini tembihledim ve kendisini bu şekilde talimatlandırdım.'

'Kasıtlı kanaat oluşturma gayreti'

Abdullah Gül, o dönem devlet kurumlarının arasında gerekli eşgüdümün sağlanması ve konunun usüle uygun şekilde çözüme kavuşturulması için ilgililere gerekli talimatları verdiğini belirterek, 'Bu konuda yapılan tüm açıklamalar ve tekzipler arşivde olmasına rağmen keyfiyetin tekrar gündeme getirilmesinden, bu hususla ilgili kasıtlı bir kanaat oluşturma gayreti içerisine girildiğini üzülerek görüyorum.' ifadesini kullandı.

FETÖ'cülerin bireysel cemaaat mensupları olmanın ötesinde devlet kurumlarının içerisinde bir dayanışma halinde bulunduklarını ve birlikte hareket ettiklerini, MİT Müsteşarının sorguya çağrılması ile ilgili savcı değişikliğinin HSYK'da kilitlenmesi üzerine net olarak gördüğünü vurgulayan Gül, şöyle devam etti:

'17-25 Aralık sürecinde ise bunun tamamen organize bir hareket olduğuna dair kanaatim pekişmiş oldu. Daha sonra Sayın Başbakan başta olmak üzere diğer ilgili muhataplarımla birlikte bu yapıya karşı gerekli adımların atılması hususunda yoğun çalışma içerisinde olduk.'

'Koru'yla bana gönderilen mektubun inandırıcılıktan ne kadar uzak olduğu ortaya çıktı'

17-25 Aralık girişiminin ardından bugün çoğu yurtdışında kaçan veya Türkiye'de tutuklu bulunan hakim ve savcıların görev yerlerinin değiştirilmesiyle ilgili kritik kararnamenin çıkartılmasının öneminin bugün daha iyi anlaşılacağını vurgulayan Gül, şunları kaydetti:

'Hükümetin dershanelerle ilgili tasarrufu karşısında yıkıcı bir yayın faaliyetinin başlaması üzerine, bunun arka planını daha iyi anlamak için gazetecilik hayatından dolayı bu yapıyla ilgili bilgisine güvendiğim Fehmi Koru'yu davet ederek konuşmam üzerine, kendisinin ABD'ye gidip meseleyi etraflıca araştırması hususu gündeme geldi. Fehmi Koru'nun, ABD'ye gitmeden önce Sayın Başbakanla yaptığı görüşmeyi Komisyonunuza etraflıca anlattığını basına yansıyan haberlerden takip ettim. Fehmi Koru'yla birlikte bana gönderilen mektubun inandırıcılıktan ne kadar uzak olduğu da hemen akabinde vuku bulan gelişmelerle ortaya çıktı.'

'Darbe teşebbüsünden bazı müttefiklerimizin habersiz olmasının mümkün bulunmadığı...'

Abdullah Gül, '28 Şubat dönemine dayalı bilgilerim ile iç ve dış siyasetteki tecrübelerime dayanarak kanaatim, böyle bir darbe teşebbüsünden bilhassa bazı müttefiklerimizin habersiz olmasının mümkün bulunmadığı yönündedir.' değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye'nin Batılı müttefiklerinin darbe teşebbüsü karşısında Türk Hükümeti'ne ve demokrasisine sahip çıkmakta oldukça geç kaldıklarını ve tereddüt gösterdiklerini belirten Gül, 'Güçlü bir şekilde seçilmiş hükümetin yanında olduklarını söylemeliydiler. Ne yazık ki ikircikli davranmış olmaları çok büyük bir yanlışlık teşkil etmiş, aynı zamanda Türk milletine karşı haksızlık ve vefasızlık anlamına da gelmiştir ve derin bir güven bunalımına yol açmıştır.' ifadesini kullandı.

'Darbe girişimini, koruma müdürümden öğrendim.'

11. Cumhurbaşkanı Gül, darbe girişimini ikametinde koruma müdüründen öğrendiğini, koruma ekibinin evini ve ailesini koruma altına aldığını ve herhangi bir müdahaleye karşı çatışmaya hazır, kararlı olduklarını gördüğünü anlatarak, hemen arkasından televizyonlardan halka ve askere yönelik çağrılarda bulunduğunu anımsattı.

Yurtiçi ve dışında iştirak ettiği toplantılarda 'Türkiye'de herhangi bir darbe ihtimali bulunup bulunmadığı' sorusuna bunun hep ihtimal dışı olduğunu söylediğini hatırlatan Gül, 'Zira Türkiye'nin AB'yle katılım müzakerelerine başlamış, sivil-asker ilişkilerini demokratik teamüllere uygun şekilde yoluna koymuş, demokratik ve siyasi standartlarını büyük ölçüde AB seviyesine yaklaştırmış bir ülke olarak böyle bir cüretkarlıkla karşılaşmayacağına samimiyetle inanıyordum.' değerlendirmesini yaptı.

Gül, FETÖ'nün finansal konularına ilişkin olarak da 'Bu yapının çirkin yüzünü göremeyen ama özellikle görünen eğitim faaliyetlerini takdir eden iş dünyasından bazı vatandaşların açık yardımları hariç diğer mali kaynakları hakkında herhangi bir malumatım bulunmamaktadır.' ifadesini kullandı.

Örgütün, vakıf/dernek ve kolektif mülkiyetine ait şirket ve mallarına el konulmasını doğru bulduğunu belirten Gül, gelirlerinin ve sermayelerinin teşekkülünü meşru dayanaklarla temellendirebilen, ticari ve sınai faaliyetleri tamamen göz önünde olan kişilere ve ailelere ait şirketlere, mallara el konulmasını ise gerek FETÖ/PDY ile mücadelenin başarısı gerek Türkiye ekonomisi bakımından yaratacağı kısa ve uzun dönemli mahzurlar açısından doğru bulmadığını kaydetti.

Gül, bu hususta adli makamların daha dikkatli davranmaları kanaatinde olduğunu dile getirdi.

'Türkiye Müslümanlığında hiç örneği görülmemiş şekilde gizlenme (takiyye) usulleri'

Darbe girişiminin başarıya ulaşması ve bu kalkışmanın faillerinin ülkede kontrolü ele geçirmesi halinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin tarihinde benzeri görülmemiş bir kırılma ve ayrışma içerisine düşeceğini ve Türkiye'nin korkunç bir felakete sürükleneceğini vurgulayan Gül, şöyle devam etti:

'YAŞ toplantılarında ele alınan terfilerde, en azından benim dönemimde, ağırlıklı olarak TSK'nın kendi iç işleyişi ve kuralları belirleyici rol oynamıştır. Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının atanmasında ise Cumhurbaşkanı olarak tabiatıyla gerektiğinde inisiyatif kullandım. Yaverlerin tespitinde her zaman Genelkurmayın teklif ettiği üç aday arasından birinci sıradakini onayladığımı da bu vesileyle bilmenizi isterim.

FETÖ/PDY olarak bilinen yapının mensupları şimdi anlaşıldığı üzere Türkiye Müslümanlığında hiç örneği görülmemiş şekilde gizlenme (takiyye) usullerini tatbik etmişler ve nihai hedeflerine ulaşmada her şeyi mubah gördüklerinden irtica damgası yemeden TSK içerisinde varlıklarını ve yükselmelerini sürdürmeyi başarabilmişlerdir. YAŞ toplantıları neticesinde TSK ile ilişiği kesilenlerin, PDY mensubu takiyye yapanlardan ziyade çoğunlukla dindarlığını ve muhafazakar kimliğini aile boyunca saklamayan veya saklayamayanların olduğu aşikardı. Esas problem de aslında samimi bir şekilde dini vecibelerini yerine getiren ve devlete sadakatini/bağlılığını koruyan insanların haksız yere cezalandırılmasından kaynaklanıyordu. Bu nedenle gerek ben gerek diğer arkadaşlarım YAŞ kararlarına çeşitli zamanlarda şerhimizi koyduk.'

Devlet kademesinde maiyetinde çalışan devlet memurlarının ve yakın çevresindeki görevlilerin tayin ve atamalarında liyakati daima esas aldığına dikkati çeken Gül, devlet memurlarının, kanunlar ve hukuk düzenine sadakatlerinde herhangi bir gevşeklik gördüğünde veya devlet kurumlarında farklı dayanışma içerisinde olduklarını hissettiğinde de bu karakterdeki kişileri etrafından uzaklaştırdığını kaydetti.

Abdullah Gül, 'Tüm siyasi çalışmalarımda, il ve genel merkez bazında parti teşkilatlarımızda bu yapıya mensup kişilere hiçbir zaman yer vermedim. Ayrıca, birlikte siyaset yaptığım partili arkadaşlarım arasında; partime ve siyasete kazandırdığım kişiler içerisinde FETÖ/PDY yapısı mensubu veya iltisaklı olduğu bilahare anlaşılan kişilerin bulunmadığı da iyi bilinir.' ifadesini kullandı.

Önemli olanın 'bir ülkede darbe düşüncesinin hiçbir zaman akla hayale gelemeyeceği bir iklimi oluşturabilmek' olduğunu vurgulayan Gül, 'Bu iklim bozulduğunda çıkarçatışması içerisinde olduğumuz büyük-küçük dış güçler kaynaklı her türlümüdahaleye açık bir ortam yaratılır. Gerek bölgesel gerek küresel rakipleriniz/ortaklarınız ülkenizin içişlerine müdahale etme fırsatından istifade etmeye çalışacaklardır. Evin içerisi düzenli tutulduğu ve kendi sorunlarınıza kendi iradeniz ve inisiyatifiniz doğrultusunda çözümler getirdiğiniz müddetçe kimseye böyle bir fırsat verilmeyecektir.' değerlendirmesinde bulundu.

Gül, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve temel insan haklarını garanti altına alacak, kuvvetler ayrılığına dayalı yüksek standartlarda demokratik bir sistemi inşa etmenin gerekli olduğunu belirterek, böyle bir ülkede insanların inançlarından, düşüncelerinden, etnik farklılıklarından dolayı hiçbir ayrımcılığa tabi tutulmadan, eşit vatandaşlık ilkesi çerçevesinde muamele göreceklerini kaydetti.

11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, cevabi yazısını, 'Bütün bu olaylar şunu bir kez daha göstermiştir ki insanlar gerek dini gerek ideolojik gerekse siyasi mülahazalarla akıl ve fikirlerini bir kişiye veya gruba emanet etmemeli, özgür ve hür iradeleriyle muhakeme kabiliyetlerini hiçbir zaman kaybetmemelidir. Nesilleri bu anlayış içerisinde yetiştirerek fikri hür ve vicdanı hür bir toplum oluşturmamız gerekmektedir.' ifadesiyle bitirdi.
Kaynak: AA