Otizmli Hastaları Kimse Kullanmaya Kalkmasın
Kayseri Tabip Odası tarafından “Serebral Palsi, Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) ve Otizmli Cocuklarda Erken Bulgular” konulu panel düzenlendi.
Geriatri Merkezi Salonunda yapılan, Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Psikiyatri Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Yrd.Doç. Dr. Sevgi Özmen, Yrd.Doç. Dr. Esra Demirci ve Çocuk Nöroloji Bölümünden Uzm. Dr. Ayşe Kaçar Bayram’ın konuşmacı olarak katıldığı seminerin moderatörlüğünü Kayseri Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Hüseyin Per yaptı.
Açılışta konuşan Hüseyin Per, “ Otizm, ve Serebral Palsi olan hastalara yeterli özel eğitim ve fizyoterapi imkanı sağlanmalıdır. Hastalıkta erken tanı çok önemli. Bu hastalara gereksiz ve kanıtlanmamış ilaçlar ve tedavi uygulanmamalı, bu konuda ailelerde oldukça dikkatli olmalıdır” dedi.
Sağlık Müdürlüğünü de göreve çağıran Hüseyin Per, “ Kayseri’de bu hastalara bazı merkezlerde neurofeedbak uygulanmaktadır. Merkezlerin denetiminin sağlık müdürlüğü tarafından mutlaka yapılması gerekir. Otizmli hastalara en önemli tedavi özel eğitim, özel eğitim, özel eğitimdir. Hasta yakınları kanıtlanmamış ve suiistimale açık tedavi denemelerinden uzak durmalıdır” diye konuştu.
“AİLELER DİKKATLİ OLMALI”
Panelde konuşan Yrd. Doç. Dr. Esra Demirci ise, otizmli hastaları kimsenin kullanmaya kalkmaması gerektiğini ifade ederek, “Otistik spektrum bozuklukları (OSB) için bazen alternatif tedavi gibi bilimsel olarak kanıtlanmamış tedaviler yapılmaya çalışılıyor. Aileler bu konularda dikkatli olmalıdır. OSB’nin bilinen en etkin tedavi yöntemi etkin bir özel eğitimdir. Dil, Sosyal ve motor gelişim desteği, öz bakım gibi temel ihtiyaçların yanı sıra psikodrama, takım sporları, etkin ve verimli vakit eğitimleri, ailelerin eğitimi özel eğitimin parçalarıdır. Etkin bir özel eğitim süresi haftada 35-40 saat olarak bildirilmiştir. Bu çocukların etiketlenmelerinden ziyade topluma kazandırılmaları, özel eğitimin yanı sıra kreş ve anaokullarına devamları da sağlanmalıdır.
Otizmin temel belirtilerine yönelik ilaç tedavisi söz konusu değildir. Tedavi İle ilgili ailelerin sık sorduğu konular olan alternatif tedaviler değerlendirildiğinde; duyusal bütünlemenin mevcut veriler dâhilinde otizmin temel belirtilerinde (sosyal-iletişimsel ve stereotipik özellikler)etkili olmadığı yönündedir. Diyet tedavisinin otizm temel belirtileri üzerine her hangi bir etkinliği bildirilmemiş olup; hiperbarik oksijen tedavisinin hiçbir olumlu etkisi yoktur. Her ne kadar otizm etiyolojisinde ağır metallere dair çalışmalar bulunsa da ağır metalden arındırmanın otizm tedavisinde yeri yoktur. Mevcut literatür bilgileri göz önüne alındığında nörofeedback tedavisi özelllikle 5 yaş altı çocuklarda etkin değildir, tanı koydurucu özelliği yoktur.”
Yard. Doç. Dr. Sevgi Özmen’de, Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) hakkında şunları söyledi:
“Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB); çocukluk ve ergenlik çağının klinikte en sık görülen, hastaların yarısından fazlasında erişkinlik yaşamında da sürdüğü bilinen, insan gelişimi ve yaşamını, kişiler arası ilişkilerini, okul ve iş yaşamını olumsuz etkileyen bir nörogelişimsel psikiyatrik bozukluktur.
DEHB belirtileri dikkatsizlik ve/veya hiperaktivite ve tepkiselliği kapsar. Dikkatsizlik, dürtüsel-hiperaktif ve birleşik tip olmak üzere üç farklı DEHB alt tipi vardır.
DEHB etiyoloji, tam olarak açıklığa kavuşmamış olmakla birlikte, genetik ve çevresel etkenler olduğu belirtilmektedir. Çevresel etkenlerden özellikle düşüm doğum ağırlığı, gebelik döneminde annenin sigara içmesi, kurşun zehirlenmesi önemli görünmektedir. DEHB olgularında monoamin sistemlerinde, özellikle de dopaminerjik sistemde, bozukluk olduğuna dair birçok yayın vardır. Beyin görüntüleme çalışmaları, DEHB olgularının beyin gelişiminde gecikme olduğunu, birçok beyin bölgesinin sağlıklı kontrollere göre küçük hacimde bulunduğunu ve bunun izlemde de devam ettiğini göstermiştir.
DEHB tanısı çocuk psikiyatrları tarafından konulur, ancak çocukla karşılaşan aile hekimleri ve çocuk doktorları DEHB olabilecek çocukları fark edebilmeli ve onları değerlendirmek üzere çocuk psikiyatrlarına yönlendirilmelidir. DEHB tanısı klinik bir tanıdır.
Tedavi açısından öncelikli olarak bilinmesi gereken DEHB iyi tanımlanmış klinik bir rahatsızlıktır ve dünyada önde gelen birçok sağlık otoritesi bu rahatsızlığı tanımıştır. Tedavi çocuktan çocuğa göre farklılık gösterir. Ailelere ve öğretmenlere yönelik destek ve davranış eğitim programları ve ilaç tedavisini içerir. DEHB’de biyolojik faktörlerin varlığı saptandığında ilaçsız bir tedavi protokolünün uygulanması yeterli olamayacaktır. Ayrıca DEHB nedeniyle yaşanan problemlerle başa çıkabilmek için, çoğu durumda ilaç tedavisi ile birlikte yapılandırılmış öneri, destek ve davranış eğitim programı uygulanması en iyi tedavi protokolüdür. Ayrıca ilaçlar gelişen ve büyüyen beynin kanlanmasını arttırarak gelişim sürecinin tamamlanmasına destek olurlar. Bu nedenledir ki erken yaşta tedaviye başlanan çocuklarda tedaviye yanıt daha yüksektir. Alternatif tedavilerin etkinliği tartışmalı olup konu ile ilgili bilgiler yetersizdir. Bu nedenle ehil olmayan ellerde neurofeedbak ve diet tedavilerinin faydası olmayacağı aşikârdır” dedi.
Uzm. Dr. Ayşe Kaçar Bayram’da serebral palsi için öncelikli olarak hastalığın tanısının konulması, takiplerinin multisipliner bir ekip tarafından yürütülmesi gerektiğini söyleyerek aile hekimlerine serebral palsi konusunda ipuçları klinik durumlar hakkında bilgiler verdi.
Kaynak: İHA
Açılışta konuşan Hüseyin Per, “ Otizm, ve Serebral Palsi olan hastalara yeterli özel eğitim ve fizyoterapi imkanı sağlanmalıdır. Hastalıkta erken tanı çok önemli. Bu hastalara gereksiz ve kanıtlanmamış ilaçlar ve tedavi uygulanmamalı, bu konuda ailelerde oldukça dikkatli olmalıdır” dedi.
Sağlık Müdürlüğünü de göreve çağıran Hüseyin Per, “ Kayseri’de bu hastalara bazı merkezlerde neurofeedbak uygulanmaktadır. Merkezlerin denetiminin sağlık müdürlüğü tarafından mutlaka yapılması gerekir. Otizmli hastalara en önemli tedavi özel eğitim, özel eğitim, özel eğitimdir. Hasta yakınları kanıtlanmamış ve suiistimale açık tedavi denemelerinden uzak durmalıdır” diye konuştu.
“AİLELER DİKKATLİ OLMALI”
Panelde konuşan Yrd. Doç. Dr. Esra Demirci ise, otizmli hastaları kimsenin kullanmaya kalkmaması gerektiğini ifade ederek, “Otistik spektrum bozuklukları (OSB) için bazen alternatif tedavi gibi bilimsel olarak kanıtlanmamış tedaviler yapılmaya çalışılıyor. Aileler bu konularda dikkatli olmalıdır. OSB’nin bilinen en etkin tedavi yöntemi etkin bir özel eğitimdir. Dil, Sosyal ve motor gelişim desteği, öz bakım gibi temel ihtiyaçların yanı sıra psikodrama, takım sporları, etkin ve verimli vakit eğitimleri, ailelerin eğitimi özel eğitimin parçalarıdır. Etkin bir özel eğitim süresi haftada 35-40 saat olarak bildirilmiştir. Bu çocukların etiketlenmelerinden ziyade topluma kazandırılmaları, özel eğitimin yanı sıra kreş ve anaokullarına devamları da sağlanmalıdır.
Otizmin temel belirtilerine yönelik ilaç tedavisi söz konusu değildir. Tedavi İle ilgili ailelerin sık sorduğu konular olan alternatif tedaviler değerlendirildiğinde; duyusal bütünlemenin mevcut veriler dâhilinde otizmin temel belirtilerinde (sosyal-iletişimsel ve stereotipik özellikler)etkili olmadığı yönündedir. Diyet tedavisinin otizm temel belirtileri üzerine her hangi bir etkinliği bildirilmemiş olup; hiperbarik oksijen tedavisinin hiçbir olumlu etkisi yoktur. Her ne kadar otizm etiyolojisinde ağır metallere dair çalışmalar bulunsa da ağır metalden arındırmanın otizm tedavisinde yeri yoktur. Mevcut literatür bilgileri göz önüne alındığında nörofeedback tedavisi özelllikle 5 yaş altı çocuklarda etkin değildir, tanı koydurucu özelliği yoktur.”
Yard. Doç. Dr. Sevgi Özmen’de, Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) hakkında şunları söyledi:
“Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB); çocukluk ve ergenlik çağının klinikte en sık görülen, hastaların yarısından fazlasında erişkinlik yaşamında da sürdüğü bilinen, insan gelişimi ve yaşamını, kişiler arası ilişkilerini, okul ve iş yaşamını olumsuz etkileyen bir nörogelişimsel psikiyatrik bozukluktur.
DEHB belirtileri dikkatsizlik ve/veya hiperaktivite ve tepkiselliği kapsar. Dikkatsizlik, dürtüsel-hiperaktif ve birleşik tip olmak üzere üç farklı DEHB alt tipi vardır.
DEHB etiyoloji, tam olarak açıklığa kavuşmamış olmakla birlikte, genetik ve çevresel etkenler olduğu belirtilmektedir. Çevresel etkenlerden özellikle düşüm doğum ağırlığı, gebelik döneminde annenin sigara içmesi, kurşun zehirlenmesi önemli görünmektedir. DEHB olgularında monoamin sistemlerinde, özellikle de dopaminerjik sistemde, bozukluk olduğuna dair birçok yayın vardır. Beyin görüntüleme çalışmaları, DEHB olgularının beyin gelişiminde gecikme olduğunu, birçok beyin bölgesinin sağlıklı kontrollere göre küçük hacimde bulunduğunu ve bunun izlemde de devam ettiğini göstermiştir.
DEHB tanısı çocuk psikiyatrları tarafından konulur, ancak çocukla karşılaşan aile hekimleri ve çocuk doktorları DEHB olabilecek çocukları fark edebilmeli ve onları değerlendirmek üzere çocuk psikiyatrlarına yönlendirilmelidir. DEHB tanısı klinik bir tanıdır.
Tedavi açısından öncelikli olarak bilinmesi gereken DEHB iyi tanımlanmış klinik bir rahatsızlıktır ve dünyada önde gelen birçok sağlık otoritesi bu rahatsızlığı tanımıştır. Tedavi çocuktan çocuğa göre farklılık gösterir. Ailelere ve öğretmenlere yönelik destek ve davranış eğitim programları ve ilaç tedavisini içerir. DEHB’de biyolojik faktörlerin varlığı saptandığında ilaçsız bir tedavi protokolünün uygulanması yeterli olamayacaktır. Ayrıca DEHB nedeniyle yaşanan problemlerle başa çıkabilmek için, çoğu durumda ilaç tedavisi ile birlikte yapılandırılmış öneri, destek ve davranış eğitim programı uygulanması en iyi tedavi protokolüdür. Ayrıca ilaçlar gelişen ve büyüyen beynin kanlanmasını arttırarak gelişim sürecinin tamamlanmasına destek olurlar. Bu nedenledir ki erken yaşta tedaviye başlanan çocuklarda tedaviye yanıt daha yüksektir. Alternatif tedavilerin etkinliği tartışmalı olup konu ile ilgili bilgiler yetersizdir. Bu nedenle ehil olmayan ellerde neurofeedbak ve diet tedavilerinin faydası olmayacağı aşikârdır” dedi.
Uzm. Dr. Ayşe Kaçar Bayram’da serebral palsi için öncelikli olarak hastalığın tanısının konulması, takiplerinin multisipliner bir ekip tarafından yürütülmesi gerektiğini söyleyerek aile hekimlerine serebral palsi konusunda ipuçları klinik durumlar hakkında bilgiler verdi.