'İnsanlar Aslında Lakaplarıyla Yaşıyor'
Tarihçi ve ebru sanatçısı Erol Çağlar: 'Rüstem Paşa, Mihrimah Sultan'ın eşi, Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan'ın damadıdır ama lakabı 'Kehlei İkbal'dir. Kehlei İkbal, şansı bit sayesinde açılan adam anlamına geliyor''Mesela gözünün biri kör olan ya da topal olan sadrazam var. Osmanlı vücut arızaları meselesine bakmamış. O görevi yapabileceğine inandığı kişilere yani liyakat sistemiyle görev vermiş ve böylece imparatorluk olmuş'
Tarihçi ve ebru sanatçısı Erol Çağlar, Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan'ın damadı Rüstem Paşa'nın lakabının 'Kehle-i İkbal' olduğunu söyleyerek, 'Kehle-i İkbal, şansı bit sayesinde açılan adam anlamına geliyor.' dedi.
'Osmanlı Lakapları' konusunda araştırmalar yaparak bu konuyu ele aldığı ilk kitabını okuyucuyla buluşturan Çağlar, Osmanlı devlet adamlarının hiç duyulmamış lakaplarının hikayelerini, AA muhabirine anlattı.
Erol Çağlar, Osmanlı döneminde lakapların çok yaygın ve meşhur olduğunu dile getirerek, Osmanlı devlet adamlarının yanı sıra o dönemlerde yaşamış edebiyatçı ve mutasavvıflardan oluşan bir seçkiyi araştırdığını ifade etti.
Lakabı olan 108 devlet adamı ve Osmanlı padişahını ele aldığını aktaran Çağlar, 'Daha detaylı bir çalışma yapılırsa belki 100 değil 500 kişi de çıkar' diye konuştu.
Çağlar, lakaplara ilişkin 30 yıllık hummalı bir çalışma yaptığını söyleyerek, şunları kaydetti:
'Çocukluğumdan beri tarih meraklısıyım, okurum. Dolayısıyla 30 yıl kadar bir süreç var. Bir eserin kaleme alınması için bir birikim gerekiyor ilk önce. Onun haricinde eser ve makale taramaları yaptım. Kaleme aldığım kişilerin hayatları her yerde bulamayacağınız bilgiler. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Evliya Çelebi Seyahatnamesi, (Joseph von) Hammer'ın Osmanlı Tarihi kitapları ve Bursalı Mehmet Tahir Efendi'nin Sicill-i Osmani'si gibi pek çok eseri taradım ve o eserlerde yer alan orijinal ve enteresan gelen kişileri, lakapları kitabıma aldım.'
- 'Rüstem Paşa'nın lakabı, Kehle-i İkbal'dir'
Bazı lakaplardan örnekler veren Çağlar, 'Kehle-i İkbal' lakabıyla anılan 'Damat Rüstem Paşa'nın lakabına değinerek, 'Herkes Rüstem Paşa'yı bilir. Rüstem Paşa, Mihrimah Sultan'ın eşi, Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan'ın damadıdır ama lakabı 'Kehle-i İkbal'dir. Kehle-i İkbal, şansı bit sayesinde açılan adam anlamına geliyor.' ifadelerini kullandı.
Erol Çağlar, Kanuni Sultan Süleyman'ın, kızı Mihrimah Sultan'ı o dönem Diyarbakır beylerbeyi olan Rüstem Paşa ile evlendirmek istediğini dile getirerek, şöyle devam etti:
'Eş olduktan sonra, terfi ettirilecek tabii. Damadı şehriyari (padişah damadı) olacak ve sadrazamlık basamaklarına yükselme şansı artacak. Rüstem Paşa çok hırslı olduğu için, etrafı çok kırıp, dökmüş. Ona kinlenen, kızan devlet adamları da var. 'Rüstem Paşa'da cüzzam hastalığı var ve böyle bir adamın damat olması zor' diye bir dedikodu atılıyor ortaya. Kanuni de bir doktor heyetini Rüstem Paşa'ya yollayarak muayeneden geçirtiyor ve çamaşırlarında bit bulunuyor. 'Pire itte, bit yiğitte olur' kabilinden Rüstem Paşa'nın yiğitliği de tasdik edilmiş olunuyor. O zamanın tıp otoritesine göre, cüzzam hastalarında bit yetişmez anlayışı var. Dolayısıyla dönemin şairleri ve hiciv ustalarınca bit şans getirdi diye Kehle-i İkbal lakabı veriliyor.'
Rüstem Paşa'nın lakabına ilişkin, 'Bir insanın şansı yardım eder, talihi de yaver giderse, biti, piresi bile işine yarar ve onu saraya damat yapabilir' şeklinde bir şiir yazıldığını aktaran Çağlar, 'Bu, enteresan bir lakap. Rezil edecek gibi ama vezir ediyor.' değerlendirmesinde bulundu.
- 'Rezil edecek gibi görünen lakapla paşalığa kadar çıkabilmiş'
Tarihçi Erol Çağlar, III. Selim döneminde sadrazamlık ve valilik görevlerinde bulunan Keçiboynuzlu İbrahim (Hilmi) Paşa'nın gençliğinde çok zayıf olduğu için keçiboynuzuna benzetildiğini, bu nedenle de 'Keçiboynuzu' lakabını aldığını söyledi.
I. Ahmet ve Genç Osman dönemlerinde 3 yıl sadrazamlık yapan Öküz Kara Mehmet Paşa'nın lakabına da dikkati çeken Çağlar, 'Rezil edecek gibi görünen bir lakap ama bir bakıyorsunuz paşalığa kadar çıkabilmiş.' diye konuştu.
Çağlar, Endülüs'e giderken rastladığı 5 İspanyol gemisini ele geçiren ve 'Şeytan Döven' lakabıyla anılan Aydın Reis'e ilişkin de 'Mesela Barbaros Hayrettin Paşa'yı herkes bilir ama Aydın Reis'i kimse bilmez. Aydın Reis, Barbaros Hayrettin Paşa'dan sonra Akdeniz'de Osmanlı donanmasının hakimiyetini devam ettiren, İspanyolların Endülüs Emevileri'ni yıkıp oradaki Müslüman ahaliye eziyet ettikleri dönemde, Müslümanları İspanya'dan kaçıran Osmanlı kaptanı deryasıdır.' değerlendirmesini yaptı.
Çocukluk yaşlarından itibaren herkesin bir lakabı olduğunu söyleyen Çağlar, şöyle konuştu:
'Okul arkadaşlarımız, mahallemizdekiler lakap takar. İnsanlar aslında lakaplarıyla yaşıyor. Ömür bitiyor öbür tarafa göçüyorsunuz, yine eş dost sizi lakaplarınızla zikredebiliyor. Dolayısıyla lakaplar insan hayatında önemli. Peygamber Efendimiz'in lakabı olduğu gibi Ebu Cehil'in de lakabı vardı. Efendimizin lakabı 'el emin' yani güvenilirdir. O zaman, cahiliye Arap döneminde böyle bir insan bulmak zordur. Lakaplar Efendimiz'in hayatında da ashabının hayatında da ecdadımızın hayatında da var.'
- 'Osmanlı'da liyakate önem verilirdi'
Tarihçi Erol Çağlar, Osmanlı'nın liyakata çok önem verdiğini kaydederek, 'Mesela gözünün biri kör olan ya da topal olan sadrazam var. Osmanlı vücut arızaları meselesine bakmamış. O görevi yapabileceğine inandığı kişilere yani liyakat sistemiyle görev vermiş ve böylece imparatorluk olmuş. İmparatorluğu yönetebilmek için sadece Müslümanlar'ı da değerlendirmemiş. Gayri Müslimler, Yahudi mühtedileri, Hristiyanlıktan dönmeler gibi. Osmanlı bir imparatorluk ve bunu çok iyi değerlendirerek istihdam etmiş insanları. Mesela Bir öküz nalbantının, öküzlere nal çakan bir adamın oğlunun, sadrazam olduğunu görüyoruz.' ifadelerini kullandı.
Kitabı 3-4 ay gibi bir zaman içinde yazdığını dile getiren Çağlar, 'İlk kitabım, ilk göz ağrım. Lakapları aslında kalıcı ve eğlenceli olması için işledim. Sıkıcı olmasın, keyifli olsun hem de merak uyandırsın diye biyografilerini koymaya çalıştım. Hem de enteresan ve değişik lakapları kullanmak ve açıklamak gayesiyle böyle bir yol izledim' diye konuştu.
Çağlar, Türkiye'de yeni yeni tarihte kalemini oynatan, tarihi sevdiren insanlar çıkmaya başladığını söyleyerek, 'Ben de onlardan biri olma niyetiyle 'Osmanlı Lakapları' kitabını yazdım.' dedi.
Tuti Kitap'tan çıkan Osmanlı Lakapları, Kaltakçızade Halil Efendi, Matrakçı Nasuh, Ayıcı Arif Bey, Cenaze Hasan Paşa ve Pırasa Ahmet Paşa gibi ilginç lakaplara sahip kişilerin hikayelerine yer veriyor.
Kaynak: AA
'Osmanlı Lakapları' konusunda araştırmalar yaparak bu konuyu ele aldığı ilk kitabını okuyucuyla buluşturan Çağlar, Osmanlı devlet adamlarının hiç duyulmamış lakaplarının hikayelerini, AA muhabirine anlattı.
Erol Çağlar, Osmanlı döneminde lakapların çok yaygın ve meşhur olduğunu dile getirerek, Osmanlı devlet adamlarının yanı sıra o dönemlerde yaşamış edebiyatçı ve mutasavvıflardan oluşan bir seçkiyi araştırdığını ifade etti.
Lakabı olan 108 devlet adamı ve Osmanlı padişahını ele aldığını aktaran Çağlar, 'Daha detaylı bir çalışma yapılırsa belki 100 değil 500 kişi de çıkar' diye konuştu.
Çağlar, lakaplara ilişkin 30 yıllık hummalı bir çalışma yaptığını söyleyerek, şunları kaydetti:
'Çocukluğumdan beri tarih meraklısıyım, okurum. Dolayısıyla 30 yıl kadar bir süreç var. Bir eserin kaleme alınması için bir birikim gerekiyor ilk önce. Onun haricinde eser ve makale taramaları yaptım. Kaleme aldığım kişilerin hayatları her yerde bulamayacağınız bilgiler. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Evliya Çelebi Seyahatnamesi, (Joseph von) Hammer'ın Osmanlı Tarihi kitapları ve Bursalı Mehmet Tahir Efendi'nin Sicill-i Osmani'si gibi pek çok eseri taradım ve o eserlerde yer alan orijinal ve enteresan gelen kişileri, lakapları kitabıma aldım.'
- 'Rüstem Paşa'nın lakabı, Kehle-i İkbal'dir'
Bazı lakaplardan örnekler veren Çağlar, 'Kehle-i İkbal' lakabıyla anılan 'Damat Rüstem Paşa'nın lakabına değinerek, 'Herkes Rüstem Paşa'yı bilir. Rüstem Paşa, Mihrimah Sultan'ın eşi, Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan'ın damadıdır ama lakabı 'Kehle-i İkbal'dir. Kehle-i İkbal, şansı bit sayesinde açılan adam anlamına geliyor.' ifadelerini kullandı.
Erol Çağlar, Kanuni Sultan Süleyman'ın, kızı Mihrimah Sultan'ı o dönem Diyarbakır beylerbeyi olan Rüstem Paşa ile evlendirmek istediğini dile getirerek, şöyle devam etti:
'Eş olduktan sonra, terfi ettirilecek tabii. Damadı şehriyari (padişah damadı) olacak ve sadrazamlık basamaklarına yükselme şansı artacak. Rüstem Paşa çok hırslı olduğu için, etrafı çok kırıp, dökmüş. Ona kinlenen, kızan devlet adamları da var. 'Rüstem Paşa'da cüzzam hastalığı var ve böyle bir adamın damat olması zor' diye bir dedikodu atılıyor ortaya. Kanuni de bir doktor heyetini Rüstem Paşa'ya yollayarak muayeneden geçirtiyor ve çamaşırlarında bit bulunuyor. 'Pire itte, bit yiğitte olur' kabilinden Rüstem Paşa'nın yiğitliği de tasdik edilmiş olunuyor. O zamanın tıp otoritesine göre, cüzzam hastalarında bit yetişmez anlayışı var. Dolayısıyla dönemin şairleri ve hiciv ustalarınca bit şans getirdi diye Kehle-i İkbal lakabı veriliyor.'
Rüstem Paşa'nın lakabına ilişkin, 'Bir insanın şansı yardım eder, talihi de yaver giderse, biti, piresi bile işine yarar ve onu saraya damat yapabilir' şeklinde bir şiir yazıldığını aktaran Çağlar, 'Bu, enteresan bir lakap. Rezil edecek gibi ama vezir ediyor.' değerlendirmesinde bulundu.
- 'Rezil edecek gibi görünen lakapla paşalığa kadar çıkabilmiş'
Tarihçi Erol Çağlar, III. Selim döneminde sadrazamlık ve valilik görevlerinde bulunan Keçiboynuzlu İbrahim (Hilmi) Paşa'nın gençliğinde çok zayıf olduğu için keçiboynuzuna benzetildiğini, bu nedenle de 'Keçiboynuzu' lakabını aldığını söyledi.
I. Ahmet ve Genç Osman dönemlerinde 3 yıl sadrazamlık yapan Öküz Kara Mehmet Paşa'nın lakabına da dikkati çeken Çağlar, 'Rezil edecek gibi görünen bir lakap ama bir bakıyorsunuz paşalığa kadar çıkabilmiş.' diye konuştu.
Çağlar, Endülüs'e giderken rastladığı 5 İspanyol gemisini ele geçiren ve 'Şeytan Döven' lakabıyla anılan Aydın Reis'e ilişkin de 'Mesela Barbaros Hayrettin Paşa'yı herkes bilir ama Aydın Reis'i kimse bilmez. Aydın Reis, Barbaros Hayrettin Paşa'dan sonra Akdeniz'de Osmanlı donanmasının hakimiyetini devam ettiren, İspanyolların Endülüs Emevileri'ni yıkıp oradaki Müslüman ahaliye eziyet ettikleri dönemde, Müslümanları İspanya'dan kaçıran Osmanlı kaptanı deryasıdır.' değerlendirmesini yaptı.
Çocukluk yaşlarından itibaren herkesin bir lakabı olduğunu söyleyen Çağlar, şöyle konuştu:
'Okul arkadaşlarımız, mahallemizdekiler lakap takar. İnsanlar aslında lakaplarıyla yaşıyor. Ömür bitiyor öbür tarafa göçüyorsunuz, yine eş dost sizi lakaplarınızla zikredebiliyor. Dolayısıyla lakaplar insan hayatında önemli. Peygamber Efendimiz'in lakabı olduğu gibi Ebu Cehil'in de lakabı vardı. Efendimizin lakabı 'el emin' yani güvenilirdir. O zaman, cahiliye Arap döneminde böyle bir insan bulmak zordur. Lakaplar Efendimiz'in hayatında da ashabının hayatında da ecdadımızın hayatında da var.'
- 'Osmanlı'da liyakate önem verilirdi'
Tarihçi Erol Çağlar, Osmanlı'nın liyakata çok önem verdiğini kaydederek, 'Mesela gözünün biri kör olan ya da topal olan sadrazam var. Osmanlı vücut arızaları meselesine bakmamış. O görevi yapabileceğine inandığı kişilere yani liyakat sistemiyle görev vermiş ve böylece imparatorluk olmuş. İmparatorluğu yönetebilmek için sadece Müslümanlar'ı da değerlendirmemiş. Gayri Müslimler, Yahudi mühtedileri, Hristiyanlıktan dönmeler gibi. Osmanlı bir imparatorluk ve bunu çok iyi değerlendirerek istihdam etmiş insanları. Mesela Bir öküz nalbantının, öküzlere nal çakan bir adamın oğlunun, sadrazam olduğunu görüyoruz.' ifadelerini kullandı.
Kitabı 3-4 ay gibi bir zaman içinde yazdığını dile getiren Çağlar, 'İlk kitabım, ilk göz ağrım. Lakapları aslında kalıcı ve eğlenceli olması için işledim. Sıkıcı olmasın, keyifli olsun hem de merak uyandırsın diye biyografilerini koymaya çalıştım. Hem de enteresan ve değişik lakapları kullanmak ve açıklamak gayesiyle böyle bir yol izledim' diye konuştu.
Çağlar, Türkiye'de yeni yeni tarihte kalemini oynatan, tarihi sevdiren insanlar çıkmaya başladığını söyleyerek, 'Ben de onlardan biri olma niyetiyle 'Osmanlı Lakapları' kitabını yazdım.' dedi.
Tuti Kitap'tan çıkan Osmanlı Lakapları, Kaltakçızade Halil Efendi, Matrakçı Nasuh, Ayıcı Arif Bey, Cenaze Hasan Paşa ve Pırasa Ahmet Paşa gibi ilginç lakaplara sahip kişilerin hikayelerine yer veriyor.