'Göç' Uyarısı
Dicle Üniversitesi (DÜ) Rektör Yardımcısı ve Sosyolog Prof. Dr. Sabri Eyigün, göç olgusunun bireylerde gerilim, kentte doku uyuşmazlığı ve sosyal dışlanmaya yol açtığını belirterek, “Olaylar bir an önce sonuçlanmaz ise daha büyük bir göç dalgasının da gelmesi kaçınılmaz olacaktır” dedi.
DÜ Rektör Yardımcısı ve Sosyolog Prof. Dr. Sabri Eyigün, sokağa çıkma yasağı ilan edilen bölgelerde yaşanan göçlerle ilgili değerlendirmelerde bulundu. Güneydoğu Anadolu Bölgesinde son 30-40 yıldır yaşanan olayların bir kısır döngü şeklinde birbirini doğurmaya ve böylece varlığını sürdürmeye devam ettiğini söyleyen Eyigün, “Bilindiği gibi 1984 yılında başlayan şiddet eylemlerine paralel olarak yaşanan sorunlardan dolayı bölgede kırsal kesimden Diyarbakır merkeze doğru zorunlu ve isteğe bağlı göçler yaşandı. Beklenmedik ve hiçbir hizmet planlaması olmadan gerçekleşen bu göçler, başta Diyarbakır Merkezi ve ilçeleri olmak üzere Güney kentlerimize de beraberinde onlarca sorunu getirdi. Bu sorunların başında ise şiddet sarmalı gelmekteydi. Çünkü kırsal kesimlerden kente doğru yaşanan ani ve kitlesel göçler bir taraftan kişinin psikolojisini sarsarken, diğer taraftan da toplumun yapısını bozmaktadır. Çünkü göç, bireylerde bir gerilim, kentte doku uyuşmazlığı ve sosyal dışlanmaya yol açmaktadır. Bu da sosyolojik bir tanımlamayla anomik davranışların artması ve şiddetin sergilenmesi ve her türlü suçun filizlenmesine zemin oluşturmaktadır. Nitekim bu sosyolojik ve psikolojik etkenlerin nerdeyse tümünü 1990 sonrası kırsaldan Diyarbakır’a yapılan göçlerde gördük” dedi.
“GÖÇ VE ŞİDDET AİLE YAPISINI DERİNDEN SARSIYOR”
Diyarbakır’a yapılan kitlesel göçlerin, öncelikli olarak şiddet çerçevesinde aile yapısını olumsuz olarak etkilediğinin altını çizen Eyigün, “Çünkü köyde tarlada çalışan ve kendisi üreten aile babasının kentte işsiz kalması, bundan dolayı da karısını ve kızını temizliğe göndermek zorunda kalması geleneksel otoritesini sarstı. Ataerkil yapı içinde sosyalleşen erkeğin aile içindeki otoritesi, onun varlığı anlamına geldiği için, bu otoriteyi bir şekilde yeniden geri alması gerekiyordu. Bunun da yeniden sağlamak için şiddete başvurdu. Bu durum, kamuoyuna da yansıdığı gibi aile içi şiddeti artırdı. Kadınların yüzde 60 oranında eşleri ve erkek kardeşleri tarafından şiddete maruz kalmaları bunun en somut göstergesidir. Ayrıca geçtiğimiz Kasım ayı içinde 715 aile ile yüz yüze görüşülerek yapılan ve basına da yansıyan bir kamuoyu araştırması da çocukların yüzde 56,4’nün ebeveynlerinden şiddet gördüğünü ortaya koymuştur. Sokak çatışmaları ve diğer şiddet ve suç çeşitlerini de hesaba katarsak göçün sosyal hayatımız üzerindeki olumsuz etkisini hesaplayabiliriz” diye konuştu.
“BÜYÜK BİR GÖÇ DALGASI BEKLENİYOR”
Bugün itibariyle bölgede yaşanan şiddet sarmalının döngüsel olarak yaşanan siyasal ve sosyal olayların bir sonucu olduğuna dikkat çeken Eyigün, “Yani şiddet göçü, göç de şiddeti tetikliyor. Bunların tekrar yaşanması için bugünden geçi yok bu döngünün bir an önce kırılması gerekiyor” ifadelerinde bulundu.
Şiddet ve göç döngüsünün biran önce kırılması gerektiğini aksi halde olası yeni kitlesel göç hareketlerinin, büyük kentler de var olan aile içi şiddet ve diğer sosyal ve siyasal şiddet türlerini daha da artıracağının altını çizen Prof. Dr. Eyigün, bundan da aşama aşama tüm ülkenin etkileneceğini vurguladı. Eyigün, şunları kaydetti:
“Çünkü göçler en yakın bölgelere yapıldığı için, Diyarbakır’dan genellikle Gaziantep, Adana ve İçel’e doğru bir göç dalgası önce oralarda huzursuzluğa neden olacak, oralardan da İstanbul, Bursa, İzmir gibi daha büyük metropollere yönelecektir. Bu ise gidilen her yerde benzer şiddetin artarak devam etmesi anlamına gelecektir. Çünkü göçlerle, öncelikli olarak hem göç veren hem de göç alan toplumlarda, başta aile değerlerinde olmak üzere önü alınmaz sosyal, kültürel, siyasi değişmeler ve dönüşümler yaşanabilir. Göçün büyüklüğüne ve nedenine bağlı olarak bu dönüşümlerin boyutu bazen bir çağı açıp, diğer bir çağı kapatacak kadar derin ve sarsıcı olabilmektedir. Örneğin dünyada yaşanan en büyük göç olarak tarihe geçen Kavimler Göçü, Roma İmparatorluğu’nun Doğu ve Batı Roma İmparatorluğu olmak üzere ikiye ayrılmasına, Avrupa’nın etnik yapısının değişmesine, yeni devletlerin kurulmasına (Avrupa Hun devleti), derebeylik sisteminin filizlenmesine ve nihayet İlk Çağ’ın kapanıp, Orta Çağ’ın açılmasına kadar makro düzeyde sayısız değişmelere neden olmuştur”
Kaynak: İHA
“GÖÇ VE ŞİDDET AİLE YAPISINI DERİNDEN SARSIYOR”
Diyarbakır’a yapılan kitlesel göçlerin, öncelikli olarak şiddet çerçevesinde aile yapısını olumsuz olarak etkilediğinin altını çizen Eyigün, “Çünkü köyde tarlada çalışan ve kendisi üreten aile babasının kentte işsiz kalması, bundan dolayı da karısını ve kızını temizliğe göndermek zorunda kalması geleneksel otoritesini sarstı. Ataerkil yapı içinde sosyalleşen erkeğin aile içindeki otoritesi, onun varlığı anlamına geldiği için, bu otoriteyi bir şekilde yeniden geri alması gerekiyordu. Bunun da yeniden sağlamak için şiddete başvurdu. Bu durum, kamuoyuna da yansıdığı gibi aile içi şiddeti artırdı. Kadınların yüzde 60 oranında eşleri ve erkek kardeşleri tarafından şiddete maruz kalmaları bunun en somut göstergesidir. Ayrıca geçtiğimiz Kasım ayı içinde 715 aile ile yüz yüze görüşülerek yapılan ve basına da yansıyan bir kamuoyu araştırması da çocukların yüzde 56,4’nün ebeveynlerinden şiddet gördüğünü ortaya koymuştur. Sokak çatışmaları ve diğer şiddet ve suç çeşitlerini de hesaba katarsak göçün sosyal hayatımız üzerindeki olumsuz etkisini hesaplayabiliriz” diye konuştu.
“BÜYÜK BİR GÖÇ DALGASI BEKLENİYOR”
Bugün itibariyle bölgede yaşanan şiddet sarmalının döngüsel olarak yaşanan siyasal ve sosyal olayların bir sonucu olduğuna dikkat çeken Eyigün, “Yani şiddet göçü, göç de şiddeti tetikliyor. Bunların tekrar yaşanması için bugünden geçi yok bu döngünün bir an önce kırılması gerekiyor” ifadelerinde bulundu.
Şiddet ve göç döngüsünün biran önce kırılması gerektiğini aksi halde olası yeni kitlesel göç hareketlerinin, büyük kentler de var olan aile içi şiddet ve diğer sosyal ve siyasal şiddet türlerini daha da artıracağının altını çizen Prof. Dr. Eyigün, bundan da aşama aşama tüm ülkenin etkileneceğini vurguladı. Eyigün, şunları kaydetti:
“Çünkü göçler en yakın bölgelere yapıldığı için, Diyarbakır’dan genellikle Gaziantep, Adana ve İçel’e doğru bir göç dalgası önce oralarda huzursuzluğa neden olacak, oralardan da İstanbul, Bursa, İzmir gibi daha büyük metropollere yönelecektir. Bu ise gidilen her yerde benzer şiddetin artarak devam etmesi anlamına gelecektir. Çünkü göçlerle, öncelikli olarak hem göç veren hem de göç alan toplumlarda, başta aile değerlerinde olmak üzere önü alınmaz sosyal, kültürel, siyasi değişmeler ve dönüşümler yaşanabilir. Göçün büyüklüğüne ve nedenine bağlı olarak bu dönüşümlerin boyutu bazen bir çağı açıp, diğer bir çağı kapatacak kadar derin ve sarsıcı olabilmektedir. Örneğin dünyada yaşanan en büyük göç olarak tarihe geçen Kavimler Göçü, Roma İmparatorluğu’nun Doğu ve Batı Roma İmparatorluğu olmak üzere ikiye ayrılmasına, Avrupa’nın etnik yapısının değişmesine, yeni devletlerin kurulmasına (Avrupa Hun devleti), derebeylik sisteminin filizlenmesine ve nihayet İlk Çağ’ın kapanıp, Orta Çağ’ın açılmasına kadar makro düzeyde sayısız değişmelere neden olmuştur”