Davutoğlu: 'Paralel yapı bir cemaat mi diye sorarsanız, cemaat değil'
Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Paralel yapı bir cemaat mi diye sorarsanız, cemaat değil" dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, TGRT Haber'de gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. Davutoğlu, seçim barajı tartışmalarına ilişkin 'Kendine güvenen bir parti olarak barajın arkasına da saklanmadık barajdan da korkmadık' dedi.
'AK PARTİ OLARAK SEÇİM BARAJIN ARKASINA SAKLANMADIK'
Anayasa Mahkemesi Başkanı konusunda atfen çıkan haberler oldu, ertesi gün açıklama yapıldı ve bu konu açıklığa kavuştu. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi üzerinden tartışma yapmak istemem. Ak Parti, yeni kurulduğunda yani 2001 yılında 14 ay sonra iktidar olacağını düşünerek kurulmadı, erken seçime gidileceği bile belli değildi ama o zaman baraj vardı. Kendine güveniyordu o zaman sayın Cumhurbaşkanımız liderliğinde. Hiç bir zaman biz barajdan korkmadık, o zaman muhalefetteyken barajı bahane gibi göstermeden halka ulaşmaya çalıştık sonrada barajın arkasına saklanmadık. Aldığımız oy oranları baraja bakılarak alınmış oy oranları değil. Yüzde 50'yi yakalamış Türk siyasetinde kaç parti var? AK PArti olarak bu konuda her hangi bir kaygımız yok, geçen sene bu sebeple 3 teklifte bulundu sayın Cumhurbaşkanımız. 'Ya gelin barajı tamamen kaldıralım, ya da 3 ile 5 arasında tutalım, bunlara hazır değilseniz mevcut sistemde kalsın' denildi. Parlamenter sistemde temsil ile istikrarı dengede tutmalıyız, 1995'te Anayasa Mahkemesi'nin aldığı karar var, bu ölçüyü vurgulayan. Bu konular değerlendirilecke konular, birden Anayasa Mahkemesi'nin reddettiği o konuşmanın etrafında bir algı yönetilmeye çalışıldı. 30 Mart seçimleri öncesine baktığımızda bunlar Türkiye'deki istikrarla ilgili soru işareti uyandırmakla ilgili hareketler de olabilir. Bu noktada bir sıkıntı yok, zamanlama itibariyle gerçekten bir çok tartışmalara sebep verecek durum söz konusu. Gerek 1995 kararı, gerekse AİHM kararları baraj konusunda seçimlere gölge getirmez. Ben önümüzdeki dönemde böyle bir değişiklik beklemiyorum, Türkiye'de seçimler mevcut sistemlerle yapılır, biz istikrarımızı bozacak şeylere izin vermeyiz. Bundan heveslenenler olursa hevesleri kursaklarında kalır.
'PARALEL YAPI BİR CEMAAT DEĞİLDİR'
Bir kere bazı kavramların ne kadar yozlaştırıldığı, ne kadar anlam kayması olduğu bu Cemaat kavramında son zamanlarda yaşananlardan dolayı nasıl değiştiğini gördük. Cemaat gönül beraberliğidir, şu cemaat olur, bu cemaat olur eğer bu muhabbet gönül birliğine dayanıyorsa yasaklarla kaldırılacka şeyler değil bunlar. Cemaatler kanunla, yasayla bir araya gelmezki bunlarla tekrar kaldırılsın. Herhangi bir cemaate devletin tavır alması demek sosyolojiye tavır alması demektir. Ama Paralel Yapı bir cemaat mi derseniz? Cemaat değil. Hiç bir gerçek cemaat yapısı AK Parti iktidarlarında kendini zor durumda gördü mü? 28 Şubat'ın bunaltıcı tavrından bu ülkeyi kim çıkardı? Burada oyun başka bir oyun, 28 Şubat'ta herkes maske taktı, herkes birşeyler söyledi. Bu maskeleri kaldıran AK Parti iktidarlarıdır, 'Oğlunuz Kuran'ı Kerim kursuna gidiyor mu?' diye soruyorlardı herkese. O vasıfla zorlukla karşılaşmayanlar şimdi neden karşılaşıyor? Çünkü, cemaat diye gösterip kendini farklı faaliyetlerde bulunanlardı. Ankara'da bürokrasiyi örgütleyerek millet adına otorite kullanmaya kalktılar. O zaman, 'Sen cemaat değilsin artık' deriz. Bunlara cemaat adı vermek, cemaat adına ihanettir. Paralel Yapı diyoruz bunlara çünkü cemaat vasfını kaybetti bunlar. Birisi eğer bu devleti örgütlenmek suretiyle ele geçirmek isterse, bu 60'lı yıllardaki cunta faaliyeti şeklinde olsun, başka şekilde olsun bir şekilde devletin içinde Paralel bir örgütlenmeyle devlet iradesine hipotek koymaktır. Şimdi buna cemaat faaliyeti denir mi? Cemaat vasfını yitirmemiş olsalardı geçmişte ne iseler aynı şekilde yürürlerdi. Siz kendi yakınlarınızı devletin belli kademelerine getirmek için sınavlara müdahele edeceksiniz sonrada ben hayır işi gönül işi yapıyorum diyeceksiniz. Buradan kesinlikle hayırlı bir niyetle destek veren vatandaşlarımızı tenzih ederiz, onlar Türkçe'yi yayan, bayrağı temsil eden faaliyete destek veriyoruz dediler. Ama öyle bir kriminal yapı oluştu ki, Cumhuırbaşkanımızın odasına böcek yerleştireceksiniz, benim ofisimden gizli toplantıları deşifre edeceksiniz sonra da 'Biz yapmadık' diyeceksiniz. Fakat neden sahip çıktınız? O tapeleri yayarak ne yapmaya çalıştınız. İyi niyetlilere soruyorum, bu şimdi cemaat faaliyetimidir? Bu yapı, böyle yakalanınca bu sefer diğer cemaatleri de kendi kategorileri içinde göstermek için aslında hakarette bulunuyorlar. Hayır onlar sizin gibi değil, başka hiç bi cemaat böyle bir eylem içine girmedi. Emniyet içinde örgütlenerek, yargı içinde örgütlenerek 'Bir tek benim elemanlarım buraya girer' demedi. İnsanların namahremlerine girmedi, kime yapılırsa yapılsın bu bizim için suçtur. Bu yapılar, cemaatler neden bunu üstüne alınsın ki? MGK'da hiç bir cemaat konuşulmamıştır, hiç bir cemaate karşı da tedbir görüşülmemiştir. Hiç bir cemaat, hiç bir sivil toplum örgütü baskı altına alınmayacaktır ama kim olursa olsun halktan meşruiyetini almadan devlet üzerinde ipotek koymaya kalkarsa karşı konulacaktır. Muhalefet yapacak olan buyursun çıksın er meydanına. 'Siyasetten uzağım' diyecekseniz uzak durun o halde. Ben akademisyen kimliğimdeyken siyasetten uzaktım mesela. Cemaatin o pak, güzel ismini kimsenin yozlaştırmaması lazım. Cemaatlerimizin de hiç bir şekilde tedirgin olmaması lazım, tekrar söylüyorum hiç bir sivil toplum faaliyeti, demokratik bir toplumda tehdit altında değildir. Taki sivil toplumun sınırlarını aşarak kamu tekelini kullanmaya kalkmasın.
TELEFONLARIN DİNLENMESİ
Bu konu aslında hükümetlerin tahhütünü yapması gerektiği bir husus bizimde taahhütümüzdür. Toplumumuzun özgürleşmesi lazım, bir çok ülkelerde de Wikileaks gibi şeyler çıktı. Bu riskler herzaman olabilir bizim için fakat sıradan vatandaşlarımızın özgürlüğü teminat altındadır, hiç bir kriminal şüphe içinde değilse tabii ki. Bunları takip etmek devletin görevidir, bunun dışında vatandaşlarımızın siyasi düşünceleri sebebiyle, etnik mezhep, kimlik sebebiyle dinlenmesi, takip edilmesi söz konusu olamaz. Böyle bir şeye izin vermeyiz, geçmişte yaşanmış olan acı tecrübelerden sonra bu alanı kesin şekilde özgür tutmak amacındayız. Milli kaynaklar kuruyunca dikkat ederseniz, tapeler ve diğer şeylerde kurumalar başladı. Devlet desteği olmadanda teknolojiden dolayı böyle şeyler yaşayabiliyoruz, bizim görevimiz bunları engellemektir.
'ÇÖZÜM SÜRECİNDE YENİ BİR ÇERÇEVEYE GEÇİLDİ'
Biz çözüm sürecindeki umudumuzu hep taşıdık, bu umudu milletimize yansıtma dışında adımlar attık. Maalesef bu konuda herkes aynı ciddiyetle davranmadı, son olarak yine güçlü bir umut taşıdığımız için hükümetimizi kurunca adımlar attık fakat 6-7 Ekim olaylaır yaşandı. 2 hafta önce yaptığımız toplantıda yeni bir çerçeve tespit ettik ve bu çerçevede yürümeye devam edeceğiz. Nedir bu çerçeve? Bir kere 6-7 Ekim olayları gösterdi ki kamu düzeninin olmadığı yerde hiç bir şey olmaz. Bölgedeki herkes hatta ülkedeki herkes bunu tespit etti. Yaptığımız istişarelerde Çözüm Süreci artık devletin yada devletin içinde de sahiplenilmiş bir husus değil. Bölgedeki özellikle sivil toplumlar da bunu sahiplenmiş durumda. Toplantılarda gördüğüm hemen hemen herkesin kamu düzeni kavramını benimsemiş olması. Herkesin sahiplendiği kamu düzeni, bu önemli bir husustur ve çok ciddi mesafeler alındı 2 ay içerisinde. Bir kere faili meçhul bırakmıyoruz, kim ne işlemişse hesabını verir. Yasin Börü'nün de katil zanlıları dün yakalandılar. Hepsi takip edilecek, çünkü çözüm süreci yada herhangi bir süreç ancak kamu düzeni ve demokratik süreç içerisinde olur. Yeni bir ortam oluşuyor, bu yeni ortamda hedefimiz en kısa sürede nihai sonuca ulaşmaktır. Nedir nihai sonuç? Herkes taleplerini dile getirebilir ama hiç bir gerekçe herhangi bir talebin silah kullanarak yada silah üzerinden dile getirilmesine zemin teşkil etmez. Bütün yaşanan acı hatıralar üzerinden, ki tek taraflı acı hatırlar değildir bunlar. Geçmişte Kürtçe konuştuğu için cezalandırılanlar, Alevi geçmişse sahip olduğu için yanlış uygulamalara şahit olunmuştur. Yeni Türkiye dendiği zaman herkes silahı bıraksın, gelsin istişare yapsın. Taleplerini dile getirsin, söyleyin silahla elde etmek istediğiniz bir şey varda demokratik yollarla bunu söyleyemediğiniz normal yollarla ne var? Bu soruyu herkes sormalı, yani Batman yanarken Diyarbakır'ın sokakları yanarken Konya huzur içinde olmaz, Malatya huzur içinde olmaz ama bunu Malatyalı sormayacak bunu Diyarbakırlı soracak, Batmanlı soracak bunu sordukları zaman huzura kavuşulur. Çözüm sürecinde psikolojik bariyerleri aştık. Sürecin bir kez daha provoke edilmemesi lazım. İnşallah seçimden önce nihai noktaya geliriz. Ancak bütün aktörler aynı iradeyi göstermeli.
TÜRKİYE EKONOMİSİ
Türkiye'de felaket tellalı bol. Ekim sonunda ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 65'e çıktı. Önümüzdeki hafta ekonomiyle ilgili müjdeler vereceğiz, 8 paket daha ilan edeceğiz özellikle sosyal destek boyutunda. 2002'de yoksulluk sınırı Türkiye'de %30,5'ti. Şimdi yüzde 2,06'e düştü. Bu sene 1,2 milyon istihdam ürettik.
BEDELLİ ASKERLİK
Bu sürekli tekrar edebilecek bir şey değil. Umarız vatandaşlarımız iyi şekilde kullanırlar.
Kaynak: AA
'AK PARTİ OLARAK SEÇİM BARAJIN ARKASINA SAKLANMADIK'
Anayasa Mahkemesi Başkanı konusunda atfen çıkan haberler oldu, ertesi gün açıklama yapıldı ve bu konu açıklığa kavuştu. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi üzerinden tartışma yapmak istemem. Ak Parti, yeni kurulduğunda yani 2001 yılında 14 ay sonra iktidar olacağını düşünerek kurulmadı, erken seçime gidileceği bile belli değildi ama o zaman baraj vardı. Kendine güveniyordu o zaman sayın Cumhurbaşkanımız liderliğinde. Hiç bir zaman biz barajdan korkmadık, o zaman muhalefetteyken barajı bahane gibi göstermeden halka ulaşmaya çalıştık sonrada barajın arkasına saklanmadık. Aldığımız oy oranları baraja bakılarak alınmış oy oranları değil. Yüzde 50'yi yakalamış Türk siyasetinde kaç parti var? AK PArti olarak bu konuda her hangi bir kaygımız yok, geçen sene bu sebeple 3 teklifte bulundu sayın Cumhurbaşkanımız. 'Ya gelin barajı tamamen kaldıralım, ya da 3 ile 5 arasında tutalım, bunlara hazır değilseniz mevcut sistemde kalsın' denildi. Parlamenter sistemde temsil ile istikrarı dengede tutmalıyız, 1995'te Anayasa Mahkemesi'nin aldığı karar var, bu ölçüyü vurgulayan. Bu konular değerlendirilecke konular, birden Anayasa Mahkemesi'nin reddettiği o konuşmanın etrafında bir algı yönetilmeye çalışıldı. 30 Mart seçimleri öncesine baktığımızda bunlar Türkiye'deki istikrarla ilgili soru işareti uyandırmakla ilgili hareketler de olabilir. Bu noktada bir sıkıntı yok, zamanlama itibariyle gerçekten bir çok tartışmalara sebep verecek durum söz konusu. Gerek 1995 kararı, gerekse AİHM kararları baraj konusunda seçimlere gölge getirmez. Ben önümüzdeki dönemde böyle bir değişiklik beklemiyorum, Türkiye'de seçimler mevcut sistemlerle yapılır, biz istikrarımızı bozacak şeylere izin vermeyiz. Bundan heveslenenler olursa hevesleri kursaklarında kalır.
'PARALEL YAPI BİR CEMAAT DEĞİLDİR'
Bir kere bazı kavramların ne kadar yozlaştırıldığı, ne kadar anlam kayması olduğu bu Cemaat kavramında son zamanlarda yaşananlardan dolayı nasıl değiştiğini gördük. Cemaat gönül beraberliğidir, şu cemaat olur, bu cemaat olur eğer bu muhabbet gönül birliğine dayanıyorsa yasaklarla kaldırılacka şeyler değil bunlar. Cemaatler kanunla, yasayla bir araya gelmezki bunlarla tekrar kaldırılsın. Herhangi bir cemaate devletin tavır alması demek sosyolojiye tavır alması demektir. Ama Paralel Yapı bir cemaat mi derseniz? Cemaat değil. Hiç bir gerçek cemaat yapısı AK Parti iktidarlarında kendini zor durumda gördü mü? 28 Şubat'ın bunaltıcı tavrından bu ülkeyi kim çıkardı? Burada oyun başka bir oyun, 28 Şubat'ta herkes maske taktı, herkes birşeyler söyledi. Bu maskeleri kaldıran AK Parti iktidarlarıdır, 'Oğlunuz Kuran'ı Kerim kursuna gidiyor mu?' diye soruyorlardı herkese. O vasıfla zorlukla karşılaşmayanlar şimdi neden karşılaşıyor? Çünkü, cemaat diye gösterip kendini farklı faaliyetlerde bulunanlardı. Ankara'da bürokrasiyi örgütleyerek millet adına otorite kullanmaya kalktılar. O zaman, 'Sen cemaat değilsin artık' deriz. Bunlara cemaat adı vermek, cemaat adına ihanettir. Paralel Yapı diyoruz bunlara çünkü cemaat vasfını kaybetti bunlar. Birisi eğer bu devleti örgütlenmek suretiyle ele geçirmek isterse, bu 60'lı yıllardaki cunta faaliyeti şeklinde olsun, başka şekilde olsun bir şekilde devletin içinde Paralel bir örgütlenmeyle devlet iradesine hipotek koymaktır. Şimdi buna cemaat faaliyeti denir mi? Cemaat vasfını yitirmemiş olsalardı geçmişte ne iseler aynı şekilde yürürlerdi. Siz kendi yakınlarınızı devletin belli kademelerine getirmek için sınavlara müdahele edeceksiniz sonrada ben hayır işi gönül işi yapıyorum diyeceksiniz. Buradan kesinlikle hayırlı bir niyetle destek veren vatandaşlarımızı tenzih ederiz, onlar Türkçe'yi yayan, bayrağı temsil eden faaliyete destek veriyoruz dediler. Ama öyle bir kriminal yapı oluştu ki, Cumhuırbaşkanımızın odasına böcek yerleştireceksiniz, benim ofisimden gizli toplantıları deşifre edeceksiniz sonra da 'Biz yapmadık' diyeceksiniz. Fakat neden sahip çıktınız? O tapeleri yayarak ne yapmaya çalıştınız. İyi niyetlilere soruyorum, bu şimdi cemaat faaliyetimidir? Bu yapı, böyle yakalanınca bu sefer diğer cemaatleri de kendi kategorileri içinde göstermek için aslında hakarette bulunuyorlar. Hayır onlar sizin gibi değil, başka hiç bi cemaat böyle bir eylem içine girmedi. Emniyet içinde örgütlenerek, yargı içinde örgütlenerek 'Bir tek benim elemanlarım buraya girer' demedi. İnsanların namahremlerine girmedi, kime yapılırsa yapılsın bu bizim için suçtur. Bu yapılar, cemaatler neden bunu üstüne alınsın ki? MGK'da hiç bir cemaat konuşulmamıştır, hiç bir cemaate karşı da tedbir görüşülmemiştir. Hiç bir cemaat, hiç bir sivil toplum örgütü baskı altına alınmayacaktır ama kim olursa olsun halktan meşruiyetini almadan devlet üzerinde ipotek koymaya kalkarsa karşı konulacaktır. Muhalefet yapacak olan buyursun çıksın er meydanına. 'Siyasetten uzağım' diyecekseniz uzak durun o halde. Ben akademisyen kimliğimdeyken siyasetten uzaktım mesela. Cemaatin o pak, güzel ismini kimsenin yozlaştırmaması lazım. Cemaatlerimizin de hiç bir şekilde tedirgin olmaması lazım, tekrar söylüyorum hiç bir sivil toplum faaliyeti, demokratik bir toplumda tehdit altında değildir. Taki sivil toplumun sınırlarını aşarak kamu tekelini kullanmaya kalkmasın.
TELEFONLARIN DİNLENMESİ
Bu konu aslında hükümetlerin tahhütünü yapması gerektiği bir husus bizimde taahhütümüzdür. Toplumumuzun özgürleşmesi lazım, bir çok ülkelerde de Wikileaks gibi şeyler çıktı. Bu riskler herzaman olabilir bizim için fakat sıradan vatandaşlarımızın özgürlüğü teminat altındadır, hiç bir kriminal şüphe içinde değilse tabii ki. Bunları takip etmek devletin görevidir, bunun dışında vatandaşlarımızın siyasi düşünceleri sebebiyle, etnik mezhep, kimlik sebebiyle dinlenmesi, takip edilmesi söz konusu olamaz. Böyle bir şeye izin vermeyiz, geçmişte yaşanmış olan acı tecrübelerden sonra bu alanı kesin şekilde özgür tutmak amacındayız. Milli kaynaklar kuruyunca dikkat ederseniz, tapeler ve diğer şeylerde kurumalar başladı. Devlet desteği olmadanda teknolojiden dolayı böyle şeyler yaşayabiliyoruz, bizim görevimiz bunları engellemektir.
'ÇÖZÜM SÜRECİNDE YENİ BİR ÇERÇEVEYE GEÇİLDİ'
Biz çözüm sürecindeki umudumuzu hep taşıdık, bu umudu milletimize yansıtma dışında adımlar attık. Maalesef bu konuda herkes aynı ciddiyetle davranmadı, son olarak yine güçlü bir umut taşıdığımız için hükümetimizi kurunca adımlar attık fakat 6-7 Ekim olaylaır yaşandı. 2 hafta önce yaptığımız toplantıda yeni bir çerçeve tespit ettik ve bu çerçevede yürümeye devam edeceğiz. Nedir bu çerçeve? Bir kere 6-7 Ekim olayları gösterdi ki kamu düzeninin olmadığı yerde hiç bir şey olmaz. Bölgedeki herkes hatta ülkedeki herkes bunu tespit etti. Yaptığımız istişarelerde Çözüm Süreci artık devletin yada devletin içinde de sahiplenilmiş bir husus değil. Bölgedeki özellikle sivil toplumlar da bunu sahiplenmiş durumda. Toplantılarda gördüğüm hemen hemen herkesin kamu düzeni kavramını benimsemiş olması. Herkesin sahiplendiği kamu düzeni, bu önemli bir husustur ve çok ciddi mesafeler alındı 2 ay içerisinde. Bir kere faili meçhul bırakmıyoruz, kim ne işlemişse hesabını verir. Yasin Börü'nün de katil zanlıları dün yakalandılar. Hepsi takip edilecek, çünkü çözüm süreci yada herhangi bir süreç ancak kamu düzeni ve demokratik süreç içerisinde olur. Yeni bir ortam oluşuyor, bu yeni ortamda hedefimiz en kısa sürede nihai sonuca ulaşmaktır. Nedir nihai sonuç? Herkes taleplerini dile getirebilir ama hiç bir gerekçe herhangi bir talebin silah kullanarak yada silah üzerinden dile getirilmesine zemin teşkil etmez. Bütün yaşanan acı hatıralar üzerinden, ki tek taraflı acı hatırlar değildir bunlar. Geçmişte Kürtçe konuştuğu için cezalandırılanlar, Alevi geçmişse sahip olduğu için yanlış uygulamalara şahit olunmuştur. Yeni Türkiye dendiği zaman herkes silahı bıraksın, gelsin istişare yapsın. Taleplerini dile getirsin, söyleyin silahla elde etmek istediğiniz bir şey varda demokratik yollarla bunu söyleyemediğiniz normal yollarla ne var? Bu soruyu herkes sormalı, yani Batman yanarken Diyarbakır'ın sokakları yanarken Konya huzur içinde olmaz, Malatya huzur içinde olmaz ama bunu Malatyalı sormayacak bunu Diyarbakırlı soracak, Batmanlı soracak bunu sordukları zaman huzura kavuşulur. Çözüm sürecinde psikolojik bariyerleri aştık. Sürecin bir kez daha provoke edilmemesi lazım. İnşallah seçimden önce nihai noktaya geliriz. Ancak bütün aktörler aynı iradeyi göstermeli.
TÜRKİYE EKONOMİSİ
Türkiye'de felaket tellalı bol. Ekim sonunda ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 65'e çıktı. Önümüzdeki hafta ekonomiyle ilgili müjdeler vereceğiz, 8 paket daha ilan edeceğiz özellikle sosyal destek boyutunda. 2002'de yoksulluk sınırı Türkiye'de %30,5'ti. Şimdi yüzde 2,06'e düştü. Bu sene 1,2 milyon istihdam ürettik.
BEDELLİ ASKERLİK
Bu sürekli tekrar edebilecek bir şey değil. Umarız vatandaşlarımız iyi şekilde kullanırlar.