Başbakan Davutoğlu A Haber-atv Ortak Canlı Yayınında
Başbakan Ahmet Davutoğlu, ''Güya benim kızım dersinden kötü not aldığı için öğretmeni sınıf değiştirmek zorunda kalmış. Sırf Başbakanın kızı olduğu için kamuoyu önünde linç edilircesine, o çocuğun ertesi gün hangi şartlarda ve nasıl bir psikoloji ile gideceği düşünülmeden, yalan, iftira bir haberi yapmak nasıl bir ahlaktır? Kesinlikle böyle bir olay yok. Bir kere daha, Başbakan vasfıyla okulu aramış değilim, veli vasfıyla aramış değilim'' dedi.
Başbakan Davutoğlu, A Haber ve ATV kanallarının ortak canlı yayınında gündeme dair soruları yanıtladı.
TBMM Başkanı Cemil Çiçek'in bir gazetede yer alan ''Yüce Divan'a gitmezlerse tartışma sürer'' değerlendirmesinin hatırlatılması üzerine Davutoğlu, ''Sayın Meclis Başkanının görüşü. Tartışma her zaman sürer, gitmese de sürebilir. Yani bu tartışmalar nihayet kamuoyunda sürer. Gitse de başka tartışmaların önü açılır ama herhalükarda komisyonumuzun yapacağı çalışmaların neticesini beklemek lazım'' değerlendirmesini yaptı.
Şu anki görevi itibarıyla söylediğini belirten Davutoğlu, ''Komisyonun neticesi ne olursa olursun, Genel Kurul'da bu konuda tartışıldığında ortaya çıkacak tartışmalarda konacak tavır ne olursa olsun iki şey konusunu tekrar vurguluyorum: Bu yaşananların bir darbe teşebbüsü olduğunu ortadan kaldırmaz. İki: Şu veya bu şekilde ulaşılacak sonuç bizim yolsuzluklara karşı verdiğimiz mücadeledeki samimiyetimizi, ciddiyetimizi sorgulatmaz. Kim olursa olsun hesabını sorarız'' diye konuştu.
Davutoğlu, ''Konu, Genel Kurul'a geldiğinde milletvekillerinize yönelik herhangi bir ortak karar çabanız olacak mı?'' sorusu üzerine, öncelikle Komisyon'un ne sonuca ulaşacağının görülmesi gerektiğini belirtti.
Davutoğlu, şöyle konuştu:
''Ama AK Parti Grubu hem kendi iç bütünlüğü konusunda çok sınavdan geçmiştir. En zor zamanlarda en doğru kararı almak konusunda da sınavlardan geçmiştir. Biz bu sınavları hep aştık. 'Rabbim hepimize en doğru istikamette çalışma imkanı versin' diye, hep dua ettik. Hiçbir şekilde bu konuda AK Parti Grubu üzerinden kimse bir hesaba yönelmemelidir. Olabilecek yaklaşımları zaman içinde dediğim gibi, Komisyon çalışmalarını gördükten sonra değerlendiririz. Ama bu Grup'tan bu anlamda kimse 'AK Parti içinde yine bu oyunlara giriliyor. Acaba AK Parti içinde bazı şeyler şu veya bu yönde bir sonuç çıkarsa etkilenir mi?' Etkilenmez. Hangi yönde nasıl sonuç çıkarsa çıksın bizim görevimiz, aldığımız bu emaneti, inandığımız ahlaki değerler, önümüze koyduğumuz vizyon çerçevesinde hedefine ulaştırmaktır.''
-''Şu hakaret dilini bir unutsak''-
''Sizin memleketinizde bir öğrenci, Cumhurbaşkanına hakaret ettiği gerekçesiyle gözaltına alındı. Ardından serbest bırakıldı. Bu konudaki düşünceniz nedir'' sorusuna karşılık Davutoğlu, dosyanın detayını bilmediğini ama Cumhurbaşkanlığı makamına hakaretin hukuki bir suç olduğunu ve soruşturmayı gerektirdiğini söyledi.
Başbakan Davutoğlu, ''Burada yaş ve diğer faktörler yani hangi şartlarda ne söyledi, kim tarafından tahrik edildi onları bilmiyorum. O anlamda tabii çocuk olması üzüntü verici. 18 yaşından küçük olması, o yaşta bir çocuğun birisi tarafından tahrik edilip böyle bir hakarete yöneltilmişse onun da araştırılması lazım'' dedi.
Son zamanlarda Cumhurbaşkanlığı makamına hakaretin yaygın hale getirildiğini ifade eden Davutoğlu, şunları belirtti:
''Bazı üst düzey muhalefet tarafından da. Çocuklara da kötü örnek oluyorlar. Hepimiz seviyeli bir dil kullanabiliriz. Hakaret etmeden konuşabiliriz. Eğer çocuklarımıza kadar bu sirayet etmişse bunda bir ahlaki standart var, beni gerçekten toplumsal hayatta en fazla üzen olaylardan biri hani ilkokulda hayat bilgisi diye bir ders vardı. Biraz da o hayat bilgisinin içine günlük davranış bilgisi anlamında ortak bir zeminimizin olması lazım.''
Bu sorunun kendisine de yöneltildiğini anımsatan Davutoğlu, şu değerlendirmeyi yaptı:
''Şimdi şunu mazur mu göreceğiz? Cumhurbaşkanlığı makamına hakaret edilmesi doğru görülen bir durum olabilir mi? Herhangi bir hakaret doğru değil. Bunu bir çocuk yaptığında buna üzülürüz ama hukuki bir yargı süreci işler, işte serbest bırakılmış. Takip ediliyordur. Ama şunu da herkesin ders olarak alması lazım: Büyüklerde hakaret yaygınlaşınca çocuklara kadar sirayet ediyor. Bu dili bir değiştirmek lazım. Yani olayı sadece bağlamından koparılmış, bir çocuk şeye götürülüyor gibi yansıttığınızda, bir başka ahlaki davranış itibarıyla yanlış olan bir şeyi de örtmüş oluyorsunuz. O bakımdan hepimizin bu konuda duyarlı olması lazım. Şu hakaret dilini bir unutsak, terk edilse.''
-''Başbakan çocuğu olmak suç mu?''-
''Madem çocuk dendi, gerçekten bunu burada zikretmek istemezdim, evladıma da söz vermiştim, bunu zikretmemek konusunda. Tam da yeri geldiği için söylüyorum'' diyen Davutoğlu, bundan üç, dört gün önce bir gazetede kızı ile ilgili manşet atıldığını anımsattı.
Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Güya benim kızım dersinden kötü not aldığı için öğretmeni sınıf değiştirmek zorunda kalmış. O 16 yaşındaki evladımız inşallah hakaret etmemeyi öğrenir, hayata kazandırılır. Peki sırf Başbakanın kızı olduğu için kamuoyu önünde linç edilircesine, o çocuğun ertesi gün hangi şartlarda ve nasıl bir psikoloji ile gideceği düşünülmeden, yalan, iftira bir haberi yapmak nasıl bir ahlaktır?
Benim buraya gecikme sebebim, kızımla sürekli gece yarısı bile olsa gidip konuşuyorum bu konuyu. Kesinlikle böyle bir olay yok. Benim haberim yok. Bir kere daha, Başbakan vasfıyla okulu aramış değilim, veli vasfıyla aramış değilim. Herhangi bir görevlendirdiğim bir kişi gitmiş konuşmuş değil. Eşim bile bu anlamda normalde göstereceği ilgiyi minimum düzeyde gösteriyor ki bir yanlış anlaşılma olmasın diye. Ayrıca ben çocuğuma özel bir muamele yapsam, özel okula gönderirdim. Devlet okulunda okuyor benim kızım. Peki bu çocuk haklarına uygun mu? O gazeteye hukuki olarak gerekeni yapacağız. O gazete, sonra bir dergi. Açık bir şekilde daha 15 yaşında bir kızı okulda zor duruma düşürecek yalan bir haberi nasıl basar? Tekzip gönderdiğimizde niye yayınlamaz? Kendisi sorulduğunda, bütün açıklamalar yapıldığında, öğretmeni tarafından açıklama yapıldığında bunlar niye göz önüne alınmaz? Yani Başbakan çocuğu olmak suç mu? Şimdiye kadar çocuklarımızdan hangisinin özel bir muameleye tabi olduğu görülmüş? Benim bu konuda ne kadar hassas olduğum, yüreğime dokunduğu için söylüyorum. Bunu kızım da rica etmişti 'Ne olur baba zikretmeyelim' diye. Yani yakışır mı? Gazetenin adını zikretmek istemiyorum. Peki bizim o çocuk, çocuk değil mi? Onun eğitim gördüğü esnadaki psikolojisini kim hesap ediyor? Suç mu işliyoruz biz, bu memlekete hizmet etmek için gece gündüz koştururken? Başbakan çocuğu olmak, bir çocuğun onurunu, orada karşılaşacağı tutum dolayısıyla yaşayacağı travmayı mazur gösterir mi? Kimin, ne hakkı var? İsyan ediyorum gerçekten.''
-''Bir özür bekliyorum''-
Kızının devlet okulunda okuduğunu, ayrıcalıklı bir statüde olmadığını yineleyen Başbakan Davutoğlu, ''Bir kere görüşülmüş değil. Okul müdürü açıklama yapıyor, öğretmen açıklama yapıyor. Ama bu yayın sürdürülüyor. Ahlaksızca bir dergi de bunu, başka şekilde resmediyor'' dedi.
Çocukların hepsinin kıymetli olduğunu vurgulayan Davutoğlu, şöyle devam etti:
''Benim çocuklara olan düşkünlüğümü bilirsiniz. Bir tek çocuğun bir göz yaşına dünyayı feda ederim. Eğer çocuklara saygı hepimiz için gerekli bir kriterse, bir özeleştiri bekliyorum. Bu yayını yapanlardan bir özeleştiri, bir özür bekliyorum. Yalan, varsa ispat etsinler. Herhangi bir çocuğumla ilgili bir tek otorite kullandığımı göstersinler, şurada veya burada. Hissettirdiğimi göstersinler. Yok. Hepimiz için çocuklar geleceğin teminatı olmak dışında da mukaddes varlıklardır.''
-''Görüşürüm belki de''-
Devlet bakımı altındaki çocukların istihdamı ile ilgili dün katıldığı töreni hatırlatan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
''2 bin 375, yurtta yetişmiş çocuğumuza iş imkanı sağladık. O kadar mutlu oldum ki. Her birini kucakladım, sarıldım. Oturduk, konuştuk. Bu çocuklar, bizim çocuklarımız. Hepsi bizim çocuklarımız. Ben o oğlumuzla da oturup konuşmak isterdim. 'Niye Cumhurbaşkanımıza hakaret ettin, ne saikle? Ne biliyorsun?' Cezalandırıcı mahiyette değil ama bir amcası olarak oturup, konuşmak isterdim.''
''Bir çağrınız olacak mı'' sorusunu Davutoğlu, ''Olabilir tabii, niye olmasın. Konya'daymış. Görüşürüm de belki. Şunu sorarım yani, annesine de oturup ailecek de sohbet ederiz. Yani bir çocuğun, varsa hakaret, yoksa zaten soruşturma sonuçsuz kalır. Ama hakaret varsa 'Evladım, sen niye hakaret ettin? Cumhurbaşkanımız ile ne meselen var? Sana birisi mi söyledi? Sen ne duydun?' Oturup, konuşmak isterdim doğrusu'' şeklinde yanıtladı.
Davutoğlu, ''Çağırırsanız gelir herhalde?'' sorusu üzerine ise şunları ifade etti:
''Niye olmasın? Mesele şu: Eğer birisi tahrik edip bunu yaptırdıysa o da ortaya çıkar. Ama çocuk kendisinden bir hakaret sözü sarf etmişse, annesi, babası, hep beraber konuşmamız gereken bir şey vardır. Niye 16 yaşındaki bir çocuk Cumhurbaşkanına hakaret etsin? Mesele, cezai müeyyidenin ötesinde sosyal bir olguyla sosyal bir vakayla karşı karşıyayız. Cezayı gösterip de hakareti yok saydığınızda meseleyi çözmüş olmuyorsunuz. O zaman birileri toplar 100 tane, 500 tane 16 yaşında genci, hep beraber hakaret ederler. Toplumsal standart kalmaz. O bakımdan hepimizin buna itina göstermesi lazım.''
-''Olumsuz hiçbir tepki almadım''-
''Alevi konusunda yeni yılın ilk döneminde bir açılım, girişimleriniz olacak mı'' sorusu üzerine Davutoğlu, Tunceli ve Hacıbektaş'ta yaptığı konuşmaları hatırlattı. Bu konuların öncelikle toplumsal bir duyarlılık ve ortak bir bilinç oluşturma ile aşılabileceğini belirten Davutoğlu, şöyle konuştu:
''Ben çok memnuniyetle ifade ediyorum: gerek Hacıbektaş'taki konuşmamdan sonra aldığım olumlu tepkiler gerek Tunceli'de karşı gördüğüm muhabbet, oradaki vatandaşlarımızla kucaklaşmamız gerekse daha sonra Alevi Bektaşi geleneğinin kanaat önderleri, eski siyasilerle yaptığımız yemekli sohbette gördüğüm atmosfer, işte bu toplumsal duyarlılığın ve bilincin yaygınlaştığını gösteriyor. Hiçbir yerden de iki konuşma sebebiyle de hiçbir Alevi-Sünni diye bir kategorizasyon içinde söylemiyorum ama Sünni hiçbir kanaat önderinden ya da herhangi bir kesimden olumsuz hiçbir tepki almadığım gibi aksine çok olumlu tepkiler aldım.''
Öncelikle, ortak hayat alanının standardının yükseltilmesi gerektiğine dikkati çeken Davutoğlu, ''Birbirimizin dilini anlamak lazım. Tebessüm ederek konuşmak lazım. Öfkelenmeden, bağırmadan. İşte o akşamki sohbette güzel olan oydu, karşılıklı espirilerle, menkıbelerle... Bir başka şey var. Burada Alevi-Sünni diye bir kutuplaşmanın aslında bizim sosyokültürel hayatımızda bir karşılığı yok. 78'de Kahramanmaraş'ta yaşanan o acı olayları hepimiz hala nefretle anıyoruz veya Sivas'ta yaşananları. Bunların ötesine bunu taşımak lazım'' değerlendirmesinde bulundu.
-''Görüşmelerimiz de olacak''-
Şu anda birtakım adımlar attıklarını ve atmaya da devam edeceklerini vurgulayan Davutoğlu, şunları kaydetti:
''Ayrıca görüşmelerimiz de olacak. Hatay'da da inşallah, oradaki Nusayri Arap Alevisi kardeşlerimizle de görüşeceğim. Hepsini öncelikle dinliyorum. Neler yapabileceğimizi zihnimizde de inşa ediyoruz. Birlikte bunlara adım atalım diye düşünüyoruz. Tekrar bir araya geleceğiz ama inşallah önümüzdeki günlerde, haftalarda bu konularda daha bazı somut adımların atılmasını sağlayacak bir psikolojik zemin oluşturmaya çalışıyoruz.''
Başbakan Davutoğlu, ''Bu süreçte, bu açılımda hep dönüp dolaşıp hep cemevlerinin statüsü konusuna geliniyor'' sorusu üzerine şunları söyledi:
''Sadece o değil. Bence meseleyi oraya indirgediğinizde bir hukuki sarmalın içine girmiş oluyorsunuz. Yani sadece bir tek konuya indirgenen bir şey değil. Alevi Bektaşi toplum ki ben Makedonya'da, iki gün önce Türkçe Bayramı'nda konuştuğumda Hacıbektaş'ta beraber olduğumuz Baba Mondi Arnavutluk'tan geldi, sırf bizimle görüşmek, buluşmak, Türkçe Bayramı'na katılmak için. Alevi Bektaşi geleneğinin Balkanlar'daki en üst otoritesi kabul edilir. Mesele bu sıcak ortamı bile, dediğim gibi psikolojik eşikleri aşmak, paylaşmak, helalleşmek, dertleşmek, konuşmak ama somut adımlar gerektiğinde de bunları atmak. Bunun için de özellikle Alevi çocuklarımızın Alevi geleneğini kendi kültürü içinde öğrenmek için alabileceği ders müfredatlarından diğerlerine kadar daha geniş spektrumda bir tabloyla karşı karşıyayız.''
-''Onu yok sayarak konuşmuyorum''-
Meseleyi sadece cemevleri üzerine odaklaştırmanın doğru olmadığını belirten Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Ama o da bir meseledir. Onu yok sayarak konuşmuyorum ama Türkiye'de, hukuki sistem içinde tekke ve dergahların kapatılmasından sonra ortaya çıkan bir boşluk var. O boşluğun tanımlanmasında doğan şeyler var. Yani ben bunları yine tekke ve dergahların kapatılmasını tartışmaya açmak için söylemiyorum ama bir vakayı söylüyorum. Daha önce Bektaşi Ocakları'nın, Tanzimatla birlikte Yeniçeri Ocağı ile birlikte kaldırılması sürecinde başlayan... Geleneğin sürdürülmesidir önemli olan burada. Bu geleneğin hangi adla, nasıl sürdürüleceği, hangi çerçevede sürdürüleceği önemli.''
Her şeyden önce Alevi İslam geleneğinin bu toprakların ürünü olduğunun kabul edilmesi gerektiğini anlatan Davutoğlu, konuşmasına şöyle devam etti:
''Bu topraklarda mevcudiyetini sürdürmüştür. Tarihi arka planı itibarıyla büyük bir zenginliktir. Eşit yurttaşlık vatandaşlığı itibarıyla da Alevi Bektaşi vatandaşlarımızın hiçbirisi Sünni ya da Hristiyan ve diğer Musevi vatandaşlarımızdan bir fark ihtiva etmez. Hiçbirisi eşit yurttaşlık bağlamında, farklı konumda değerlendirilemez. Her birimizin tercih ettiği, seçtiği, inandığı, içinde doğduğu dini ortamlar vardır. Onlar şahsi hayatımızı şekillendirir ama devletin vatandaşlar ile ilişkisi söz konusu olduğunda eşit yurttaşlık ilişkisi her şeyin önündedir.''
Kimseye inancı, kökeni, mezhebi dolayısıyla farklı bir muamele gözetilmediğini vurgulayan Davutoğlu, şunları belirtti:
''Bunlar için inşallah ben, atmosfer ve aldığım tepkiler anlamında da hala büyük bir muhabbetle o ortamları zihnimde taşıyorum. İnşallah bunlar adım adım doğru bir minvalde yürüyecektir. Kimsenin de bunu istismar etmemesi lazım. Bunun istismarına da özellikle dedelerimizde gördüğüm, bizim eve gelip sohbet ettiğimiz ya da Tunceli'de bu konuların istismarı üzerinden İslam geleneği dışına çıkmış bir Alevilik inşası konusunda da ne kadar duyarlı olduklarını görmekten büyük bir memnuniyet duydum. Bu, onların bileceği bir şey. Biz bir şeyi empoze edecek değiliz ama onlarda gördüğüm duyarlılık, yani Alevi İslam geleneği diyerek, vurgulayarak gördüğüm duyarlılık zaten ibadethane üzerinde başlayan tartışmalar sanki farklı bir dini gelenekmiş gibi yansıtılan tartışmalara belki de en doğru cevabı Alevi İslam geleneği içinde gelen dedeler verecektir. Onlar bu konuda hassas. 'Hak Muhammet Ali' derken de 'El ele el Hakk'a' derken de kullandıkları tabirlerden diğer sembollere kadar İslam geleneği içinde olduklarını hep vurgulayageldiler ve bu da bir zenginliktir, İslam geleneği içinde bir zenginliktir.''
(Sürecek)
Kaynak: AA
TBMM Başkanı Cemil Çiçek'in bir gazetede yer alan ''Yüce Divan'a gitmezlerse tartışma sürer'' değerlendirmesinin hatırlatılması üzerine Davutoğlu, ''Sayın Meclis Başkanının görüşü. Tartışma her zaman sürer, gitmese de sürebilir. Yani bu tartışmalar nihayet kamuoyunda sürer. Gitse de başka tartışmaların önü açılır ama herhalükarda komisyonumuzun yapacağı çalışmaların neticesini beklemek lazım'' değerlendirmesini yaptı.
Şu anki görevi itibarıyla söylediğini belirten Davutoğlu, ''Komisyonun neticesi ne olursa olursun, Genel Kurul'da bu konuda tartışıldığında ortaya çıkacak tartışmalarda konacak tavır ne olursa olsun iki şey konusunu tekrar vurguluyorum: Bu yaşananların bir darbe teşebbüsü olduğunu ortadan kaldırmaz. İki: Şu veya bu şekilde ulaşılacak sonuç bizim yolsuzluklara karşı verdiğimiz mücadeledeki samimiyetimizi, ciddiyetimizi sorgulatmaz. Kim olursa olsun hesabını sorarız'' diye konuştu.
Davutoğlu, ''Konu, Genel Kurul'a geldiğinde milletvekillerinize yönelik herhangi bir ortak karar çabanız olacak mı?'' sorusu üzerine, öncelikle Komisyon'un ne sonuca ulaşacağının görülmesi gerektiğini belirtti.
Davutoğlu, şöyle konuştu:
''Ama AK Parti Grubu hem kendi iç bütünlüğü konusunda çok sınavdan geçmiştir. En zor zamanlarda en doğru kararı almak konusunda da sınavlardan geçmiştir. Biz bu sınavları hep aştık. 'Rabbim hepimize en doğru istikamette çalışma imkanı versin' diye, hep dua ettik. Hiçbir şekilde bu konuda AK Parti Grubu üzerinden kimse bir hesaba yönelmemelidir. Olabilecek yaklaşımları zaman içinde dediğim gibi, Komisyon çalışmalarını gördükten sonra değerlendiririz. Ama bu Grup'tan bu anlamda kimse 'AK Parti içinde yine bu oyunlara giriliyor. Acaba AK Parti içinde bazı şeyler şu veya bu yönde bir sonuç çıkarsa etkilenir mi?' Etkilenmez. Hangi yönde nasıl sonuç çıkarsa çıksın bizim görevimiz, aldığımız bu emaneti, inandığımız ahlaki değerler, önümüze koyduğumuz vizyon çerçevesinde hedefine ulaştırmaktır.''
-''Şu hakaret dilini bir unutsak''-
''Sizin memleketinizde bir öğrenci, Cumhurbaşkanına hakaret ettiği gerekçesiyle gözaltına alındı. Ardından serbest bırakıldı. Bu konudaki düşünceniz nedir'' sorusuna karşılık Davutoğlu, dosyanın detayını bilmediğini ama Cumhurbaşkanlığı makamına hakaretin hukuki bir suç olduğunu ve soruşturmayı gerektirdiğini söyledi.
Başbakan Davutoğlu, ''Burada yaş ve diğer faktörler yani hangi şartlarda ne söyledi, kim tarafından tahrik edildi onları bilmiyorum. O anlamda tabii çocuk olması üzüntü verici. 18 yaşından küçük olması, o yaşta bir çocuğun birisi tarafından tahrik edilip böyle bir hakarete yöneltilmişse onun da araştırılması lazım'' dedi.
Son zamanlarda Cumhurbaşkanlığı makamına hakaretin yaygın hale getirildiğini ifade eden Davutoğlu, şunları belirtti:
''Bazı üst düzey muhalefet tarafından da. Çocuklara da kötü örnek oluyorlar. Hepimiz seviyeli bir dil kullanabiliriz. Hakaret etmeden konuşabiliriz. Eğer çocuklarımıza kadar bu sirayet etmişse bunda bir ahlaki standart var, beni gerçekten toplumsal hayatta en fazla üzen olaylardan biri hani ilkokulda hayat bilgisi diye bir ders vardı. Biraz da o hayat bilgisinin içine günlük davranış bilgisi anlamında ortak bir zeminimizin olması lazım.''
Bu sorunun kendisine de yöneltildiğini anımsatan Davutoğlu, şu değerlendirmeyi yaptı:
''Şimdi şunu mazur mu göreceğiz? Cumhurbaşkanlığı makamına hakaret edilmesi doğru görülen bir durum olabilir mi? Herhangi bir hakaret doğru değil. Bunu bir çocuk yaptığında buna üzülürüz ama hukuki bir yargı süreci işler, işte serbest bırakılmış. Takip ediliyordur. Ama şunu da herkesin ders olarak alması lazım: Büyüklerde hakaret yaygınlaşınca çocuklara kadar sirayet ediyor. Bu dili bir değiştirmek lazım. Yani olayı sadece bağlamından koparılmış, bir çocuk şeye götürülüyor gibi yansıttığınızda, bir başka ahlaki davranış itibarıyla yanlış olan bir şeyi de örtmüş oluyorsunuz. O bakımdan hepimizin bu konuda duyarlı olması lazım. Şu hakaret dilini bir unutsak, terk edilse.''
-''Başbakan çocuğu olmak suç mu?''-
''Madem çocuk dendi, gerçekten bunu burada zikretmek istemezdim, evladıma da söz vermiştim, bunu zikretmemek konusunda. Tam da yeri geldiği için söylüyorum'' diyen Davutoğlu, bundan üç, dört gün önce bir gazetede kızı ile ilgili manşet atıldığını anımsattı.
Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Güya benim kızım dersinden kötü not aldığı için öğretmeni sınıf değiştirmek zorunda kalmış. O 16 yaşındaki evladımız inşallah hakaret etmemeyi öğrenir, hayata kazandırılır. Peki sırf Başbakanın kızı olduğu için kamuoyu önünde linç edilircesine, o çocuğun ertesi gün hangi şartlarda ve nasıl bir psikoloji ile gideceği düşünülmeden, yalan, iftira bir haberi yapmak nasıl bir ahlaktır?
Benim buraya gecikme sebebim, kızımla sürekli gece yarısı bile olsa gidip konuşuyorum bu konuyu. Kesinlikle böyle bir olay yok. Benim haberim yok. Bir kere daha, Başbakan vasfıyla okulu aramış değilim, veli vasfıyla aramış değilim. Herhangi bir görevlendirdiğim bir kişi gitmiş konuşmuş değil. Eşim bile bu anlamda normalde göstereceği ilgiyi minimum düzeyde gösteriyor ki bir yanlış anlaşılma olmasın diye. Ayrıca ben çocuğuma özel bir muamele yapsam, özel okula gönderirdim. Devlet okulunda okuyor benim kızım. Peki bu çocuk haklarına uygun mu? O gazeteye hukuki olarak gerekeni yapacağız. O gazete, sonra bir dergi. Açık bir şekilde daha 15 yaşında bir kızı okulda zor duruma düşürecek yalan bir haberi nasıl basar? Tekzip gönderdiğimizde niye yayınlamaz? Kendisi sorulduğunda, bütün açıklamalar yapıldığında, öğretmeni tarafından açıklama yapıldığında bunlar niye göz önüne alınmaz? Yani Başbakan çocuğu olmak suç mu? Şimdiye kadar çocuklarımızdan hangisinin özel bir muameleye tabi olduğu görülmüş? Benim bu konuda ne kadar hassas olduğum, yüreğime dokunduğu için söylüyorum. Bunu kızım da rica etmişti 'Ne olur baba zikretmeyelim' diye. Yani yakışır mı? Gazetenin adını zikretmek istemiyorum. Peki bizim o çocuk, çocuk değil mi? Onun eğitim gördüğü esnadaki psikolojisini kim hesap ediyor? Suç mu işliyoruz biz, bu memlekete hizmet etmek için gece gündüz koştururken? Başbakan çocuğu olmak, bir çocuğun onurunu, orada karşılaşacağı tutum dolayısıyla yaşayacağı travmayı mazur gösterir mi? Kimin, ne hakkı var? İsyan ediyorum gerçekten.''
-''Bir özür bekliyorum''-
Kızının devlet okulunda okuduğunu, ayrıcalıklı bir statüde olmadığını yineleyen Başbakan Davutoğlu, ''Bir kere görüşülmüş değil. Okul müdürü açıklama yapıyor, öğretmen açıklama yapıyor. Ama bu yayın sürdürülüyor. Ahlaksızca bir dergi de bunu, başka şekilde resmediyor'' dedi.
Çocukların hepsinin kıymetli olduğunu vurgulayan Davutoğlu, şöyle devam etti:
''Benim çocuklara olan düşkünlüğümü bilirsiniz. Bir tek çocuğun bir göz yaşına dünyayı feda ederim. Eğer çocuklara saygı hepimiz için gerekli bir kriterse, bir özeleştiri bekliyorum. Bu yayını yapanlardan bir özeleştiri, bir özür bekliyorum. Yalan, varsa ispat etsinler. Herhangi bir çocuğumla ilgili bir tek otorite kullandığımı göstersinler, şurada veya burada. Hissettirdiğimi göstersinler. Yok. Hepimiz için çocuklar geleceğin teminatı olmak dışında da mukaddes varlıklardır.''
-''Görüşürüm belki de''-
Devlet bakımı altındaki çocukların istihdamı ile ilgili dün katıldığı töreni hatırlatan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
''2 bin 375, yurtta yetişmiş çocuğumuza iş imkanı sağladık. O kadar mutlu oldum ki. Her birini kucakladım, sarıldım. Oturduk, konuştuk. Bu çocuklar, bizim çocuklarımız. Hepsi bizim çocuklarımız. Ben o oğlumuzla da oturup konuşmak isterdim. 'Niye Cumhurbaşkanımıza hakaret ettin, ne saikle? Ne biliyorsun?' Cezalandırıcı mahiyette değil ama bir amcası olarak oturup, konuşmak isterdim.''
''Bir çağrınız olacak mı'' sorusunu Davutoğlu, ''Olabilir tabii, niye olmasın. Konya'daymış. Görüşürüm de belki. Şunu sorarım yani, annesine de oturup ailecek de sohbet ederiz. Yani bir çocuğun, varsa hakaret, yoksa zaten soruşturma sonuçsuz kalır. Ama hakaret varsa 'Evladım, sen niye hakaret ettin? Cumhurbaşkanımız ile ne meselen var? Sana birisi mi söyledi? Sen ne duydun?' Oturup, konuşmak isterdim doğrusu'' şeklinde yanıtladı.
Davutoğlu, ''Çağırırsanız gelir herhalde?'' sorusu üzerine ise şunları ifade etti:
''Niye olmasın? Mesele şu: Eğer birisi tahrik edip bunu yaptırdıysa o da ortaya çıkar. Ama çocuk kendisinden bir hakaret sözü sarf etmişse, annesi, babası, hep beraber konuşmamız gereken bir şey vardır. Niye 16 yaşındaki bir çocuk Cumhurbaşkanına hakaret etsin? Mesele, cezai müeyyidenin ötesinde sosyal bir olguyla sosyal bir vakayla karşı karşıyayız. Cezayı gösterip de hakareti yok saydığınızda meseleyi çözmüş olmuyorsunuz. O zaman birileri toplar 100 tane, 500 tane 16 yaşında genci, hep beraber hakaret ederler. Toplumsal standart kalmaz. O bakımdan hepimizin buna itina göstermesi lazım.''
-''Olumsuz hiçbir tepki almadım''-
''Alevi konusunda yeni yılın ilk döneminde bir açılım, girişimleriniz olacak mı'' sorusu üzerine Davutoğlu, Tunceli ve Hacıbektaş'ta yaptığı konuşmaları hatırlattı. Bu konuların öncelikle toplumsal bir duyarlılık ve ortak bir bilinç oluşturma ile aşılabileceğini belirten Davutoğlu, şöyle konuştu:
''Ben çok memnuniyetle ifade ediyorum: gerek Hacıbektaş'taki konuşmamdan sonra aldığım olumlu tepkiler gerek Tunceli'de karşı gördüğüm muhabbet, oradaki vatandaşlarımızla kucaklaşmamız gerekse daha sonra Alevi Bektaşi geleneğinin kanaat önderleri, eski siyasilerle yaptığımız yemekli sohbette gördüğüm atmosfer, işte bu toplumsal duyarlılığın ve bilincin yaygınlaştığını gösteriyor. Hiçbir yerden de iki konuşma sebebiyle de hiçbir Alevi-Sünni diye bir kategorizasyon içinde söylemiyorum ama Sünni hiçbir kanaat önderinden ya da herhangi bir kesimden olumsuz hiçbir tepki almadığım gibi aksine çok olumlu tepkiler aldım.''
Öncelikle, ortak hayat alanının standardının yükseltilmesi gerektiğine dikkati çeken Davutoğlu, ''Birbirimizin dilini anlamak lazım. Tebessüm ederek konuşmak lazım. Öfkelenmeden, bağırmadan. İşte o akşamki sohbette güzel olan oydu, karşılıklı espirilerle, menkıbelerle... Bir başka şey var. Burada Alevi-Sünni diye bir kutuplaşmanın aslında bizim sosyokültürel hayatımızda bir karşılığı yok. 78'de Kahramanmaraş'ta yaşanan o acı olayları hepimiz hala nefretle anıyoruz veya Sivas'ta yaşananları. Bunların ötesine bunu taşımak lazım'' değerlendirmesinde bulundu.
-''Görüşmelerimiz de olacak''-
Şu anda birtakım adımlar attıklarını ve atmaya da devam edeceklerini vurgulayan Davutoğlu, şunları kaydetti:
''Ayrıca görüşmelerimiz de olacak. Hatay'da da inşallah, oradaki Nusayri Arap Alevisi kardeşlerimizle de görüşeceğim. Hepsini öncelikle dinliyorum. Neler yapabileceğimizi zihnimizde de inşa ediyoruz. Birlikte bunlara adım atalım diye düşünüyoruz. Tekrar bir araya geleceğiz ama inşallah önümüzdeki günlerde, haftalarda bu konularda daha bazı somut adımların atılmasını sağlayacak bir psikolojik zemin oluşturmaya çalışıyoruz.''
Başbakan Davutoğlu, ''Bu süreçte, bu açılımda hep dönüp dolaşıp hep cemevlerinin statüsü konusuna geliniyor'' sorusu üzerine şunları söyledi:
''Sadece o değil. Bence meseleyi oraya indirgediğinizde bir hukuki sarmalın içine girmiş oluyorsunuz. Yani sadece bir tek konuya indirgenen bir şey değil. Alevi Bektaşi toplum ki ben Makedonya'da, iki gün önce Türkçe Bayramı'nda konuştuğumda Hacıbektaş'ta beraber olduğumuz Baba Mondi Arnavutluk'tan geldi, sırf bizimle görüşmek, buluşmak, Türkçe Bayramı'na katılmak için. Alevi Bektaşi geleneğinin Balkanlar'daki en üst otoritesi kabul edilir. Mesele bu sıcak ortamı bile, dediğim gibi psikolojik eşikleri aşmak, paylaşmak, helalleşmek, dertleşmek, konuşmak ama somut adımlar gerektiğinde de bunları atmak. Bunun için de özellikle Alevi çocuklarımızın Alevi geleneğini kendi kültürü içinde öğrenmek için alabileceği ders müfredatlarından diğerlerine kadar daha geniş spektrumda bir tabloyla karşı karşıyayız.''
-''Onu yok sayarak konuşmuyorum''-
Meseleyi sadece cemevleri üzerine odaklaştırmanın doğru olmadığını belirten Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Ama o da bir meseledir. Onu yok sayarak konuşmuyorum ama Türkiye'de, hukuki sistem içinde tekke ve dergahların kapatılmasından sonra ortaya çıkan bir boşluk var. O boşluğun tanımlanmasında doğan şeyler var. Yani ben bunları yine tekke ve dergahların kapatılmasını tartışmaya açmak için söylemiyorum ama bir vakayı söylüyorum. Daha önce Bektaşi Ocakları'nın, Tanzimatla birlikte Yeniçeri Ocağı ile birlikte kaldırılması sürecinde başlayan... Geleneğin sürdürülmesidir önemli olan burada. Bu geleneğin hangi adla, nasıl sürdürüleceği, hangi çerçevede sürdürüleceği önemli.''
Her şeyden önce Alevi İslam geleneğinin bu toprakların ürünü olduğunun kabul edilmesi gerektiğini anlatan Davutoğlu, konuşmasına şöyle devam etti:
''Bu topraklarda mevcudiyetini sürdürmüştür. Tarihi arka planı itibarıyla büyük bir zenginliktir. Eşit yurttaşlık vatandaşlığı itibarıyla da Alevi Bektaşi vatandaşlarımızın hiçbirisi Sünni ya da Hristiyan ve diğer Musevi vatandaşlarımızdan bir fark ihtiva etmez. Hiçbirisi eşit yurttaşlık bağlamında, farklı konumda değerlendirilemez. Her birimizin tercih ettiği, seçtiği, inandığı, içinde doğduğu dini ortamlar vardır. Onlar şahsi hayatımızı şekillendirir ama devletin vatandaşlar ile ilişkisi söz konusu olduğunda eşit yurttaşlık ilişkisi her şeyin önündedir.''
Kimseye inancı, kökeni, mezhebi dolayısıyla farklı bir muamele gözetilmediğini vurgulayan Davutoğlu, şunları belirtti:
''Bunlar için inşallah ben, atmosfer ve aldığım tepkiler anlamında da hala büyük bir muhabbetle o ortamları zihnimde taşıyorum. İnşallah bunlar adım adım doğru bir minvalde yürüyecektir. Kimsenin de bunu istismar etmemesi lazım. Bunun istismarına da özellikle dedelerimizde gördüğüm, bizim eve gelip sohbet ettiğimiz ya da Tunceli'de bu konuların istismarı üzerinden İslam geleneği dışına çıkmış bir Alevilik inşası konusunda da ne kadar duyarlı olduklarını görmekten büyük bir memnuniyet duydum. Bu, onların bileceği bir şey. Biz bir şeyi empoze edecek değiliz ama onlarda gördüğüm duyarlılık, yani Alevi İslam geleneği diyerek, vurgulayarak gördüğüm duyarlılık zaten ibadethane üzerinde başlayan tartışmalar sanki farklı bir dini gelenekmiş gibi yansıtılan tartışmalara belki de en doğru cevabı Alevi İslam geleneği içinde gelen dedeler verecektir. Onlar bu konuda hassas. 'Hak Muhammet Ali' derken de 'El ele el Hakk'a' derken de kullandıkları tabirlerden diğer sembollere kadar İslam geleneği içinde olduklarını hep vurgulayageldiler ve bu da bir zenginliktir, İslam geleneği içinde bir zenginliktir.''
(Sürecek)