Başbakan Yardımcısı Arınç Açıklaması
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''Şimdi 12 Eylül yargılanıyor. 28 Şubat resmen 12 Eylül gibi bir askeri darbe olmamakla birlikte, Silahlı Kuvvetler'in üst düzeyinde olanlarla, MGK'nın başında olan cumhurbaşkanının iş birliği yaptığı, medyanın destek ve teşvikinin bulunduğu, bazı meslek kuruluşlarının ön planda olduğu, yargıya brifingler verildiği, birtakım yalan ve yanlış haberlerle yönlendirmeler yapıldığı, piyasaya acayip insanların çıkıp, Türkiye'de sanki bir irtica korkusunun tekrar yaşatılmaya çalışıldığı bir dönem'' dedi.
Arınç, Bursa'daki yerel televizyonların ortak yayınladığı ''Medya Buluşması'' adlı canlı yayın programında, bir soru üzerine, 28 Şubat süreciyle ilgili cumhuriyet savcılığının bir soruşturmasının bulunduğunu söyledi.
Siyasi iradeyi zaten milletin ortaya koyduğunu ve 12 Eylül referandumuyla, darbelerin yargılanmasının yolunun açıldığını anımsatan Arınç, söz konusu referandumda, CHP, MHP ve BDP'nin ''Hayır'' dediğini belirtti.
Türk milletinin ise AK Parti, başka parti ve siyasi kuruluşlarla yüzde 58 oranında ''Evet'' dediğini dile getiren Arınç, şöyle devam etti:
''Şimdi 12 Eylül yargılanıyor. 28 Şubat, resmen 12 Eylül gibi bir askeri darbe olmamakla birlikte, Silahlı Kuvvetler'in üst düzeyinde olanlarla, MGK'nın başında olan cumhurbaşkanının iş birliği yaptığı, medyanın destek ve teşvikinin bulunduğu, bazı meslek kuruluşlarının ön planda olduğu, yargıya brifingler verildiği, birtakım yalan ve yanlış haberlerle yönlendirmeler yapıldığı, piyasaya acayip insanların çıkıp, Türkiye'de sanki bir irtica korkusunun tekrar yaşatılmaya çalışıldığı bir dönem.''
-''O zamanın TESK'i var, TÜSİAD'ı var, DİSK'i var...''-
''Bu pişmiş kazanda, bu aşı pişirenlerin içinde, bu kazana ateş sağlayan, odun koyanların içinde şunlar da var'' denilebileceğini vurgulayan Arınç, şunları söyledi:
''Mesela sözüm meclisten dışarı; o zamanın TESK'i var, o zamanın TÜSİAD'ı var, DİSK'i var, o zamanın işte şusu var, busu var. Onlara 'Beşli çete' dendi o zaman. Hepsi açıkça ortaya çıktılar; 'şu hükümet yıkılmalı' dediler. Şimdi 'bunlarla ilgili bir soruşturma olacak mı-' diye merak ediyorsanız, cevap yargıda. Savcılık eğer onlarla ilgili de bir soruşturmayı devam ettirecekse, belki bundan sonraki dalgalarda, belki de işin sivil ayağının da herhalde dikkate alınacağı düşünülebilir. Ama inanın bir Başbakan Yardımcısı olarak da istihbaratı güçlü şu veya böyle bir insan olarak da söyleyeyim, yani bu 28 Şubat sürecinin nasıl başladığı, savcının nasıl hazırlık yaptığı, bu hazırlığın içinde hangi isimlerin olduğunu ben bilmiyorum, merak da etmiyorum. Çünkü beni ilgilendirmiyor. Eğer siyasi bir konu olsaydı, yani Hükümetimizin şu veya bu şekilde içinde bulunduğu bir durum olsaydı, şüphesiz bunları bilirdim, müdahil de olurdum ve 'şöyle olsun, böyle olsun' derdim.''
Arınç, son dönemlerde yapılanların tamamen bir yargı operasyonu olduğunu belirterek, bu operasyonun nerede duracağını bilemeyeceğini söyledi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve kendisinin ısrarla, belki bir yıldır, ''Tutukluluk süreleri uzamasın ve cezaya dönüşmesin, tutaklama bir istisna olsun. Uzun yargılama olmasın, bir an önce dosyalar karara bağlansın'' dediğini anımsatan Arınç, şöyle dedi:
''Bir de gözaltına almalarda, tutuklamalarda daha insani, vicdani hareket etmek lazım. Herkesin ailesi var, herkesin çoluk çocuğu var. Seveni var, sevmeyeni var. Sabaha karşı baskınlar yaparak, onu bunu alıp götürmek kamu vicdanını yaralar. Bu operasyonun ilk gönünde söylediğim odur, 'Bir an önce sonuçlansın, gözaltına almalarda daha insani davranılsın ve kamu vicdanı yaralanmasın' demiştim. Sayın Başbakanımız da benim söylediklerimi teyit etti.''
-''28 Şubat'ın mağdurlarından biri benim''
Arınç, 28 Şubat mağdurlarından birinin de kendisinin olduğunu ifade ederek, ''Düşüncelerimi de açıkça söyledim. Hatta Mehmet Ali Birand'ın 28 Şubat ile ilgili belgeselinin televizyon gösteriminde en çok konuşan, en çok alıntı yapılan kişi bendim'' ifadesini kullandı.
''Ama siz Bursalı gazeteciler olarak yapmanız gereken bir şey var, onu ihmal ediyorsunuz'' diyen Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bunu hangi amaçla yapıyorsunuz bilemiyorum ama mesela Sayın Turhan Tayan'a gidip '28 Şubat konusunda ne düşünüyorsunuz, siz onun neresindeydiniz, bu bir darbe miydi, değil miydi, bugünkü operasyonları nasıl karşılıyorsunuz-' diye sormanız lazım. Yani Doğruyol Partisi'nde, merkez sağda siyaset yapmış bir insan, Cumhuriyet Halk Partisi'nde milletvekili seçilebilmişse, bu onun o zamanlarda da Cumhuriyet Halk Parti'li bir zihniyet taşıdığını gösterir mi- Saygısızlık yaptığım bir insan değil ama 28 Şubat'ta ne olup olmadığını, 28 Şubat'ta kimin nerede durup durmadığını, 28 Şubat'ın neresinde kimin kime destek olduğunu bilmesi gerek bu milletin.''
Arınç, ''Yayımlanan kapsamlı bir ankette halkın yüzde 58'inin Süleyman Demirel'in 28 Şubat'la ilgili yargılanmasını istediği yönünde bir sonuç çıktığının'' anımsatılması üzerine, şöyle konuştu:
''Cumhurbaşkanı yargılanmaz. Cumhurbaşkanı sadece vatana ihanetten yargılanır, görev süresinde yapılanlardan dolayı. Mesela bakanlık görevimle ilgili bir suçlama olsa ancak Meclis soruşturmasıyla ben Yüce Divan'ın önüne giderim. İsteyen, 'gel, ben seni aldım' diyemez bana, anayasa var. Demirel'in yargılanmasından, bilmem nesinden bahsetmiyorum. Demirel'in bu millete bir hayrı dokunacaksa, o tarihte ne olduğunu açık yüreklilikle anlatması yeter. Yoksa biz onun savcının önüne gitmesini, mahkemenin önüne çıkmasını istemeyiz. Cumhurbaşkanlığı yapmış bir insan, beğenirim beğenmem ama milletin, karşısında cumhurbaşkanı olarak gördüğü bir insana, vatana ihanetle suçlama olmadıkça hiçbir savcı, 'gel' diyemez. Ama 28 Şubat sadece Demirel'den ibaret değil ki. O Doğruyol Partisi'nin içini kim boşalttı, kim kime ne teklif etti- Truva atları gibi Milli Güvenlik Kurulları'nda kim, ne için çalıştı- Hatta belli zatları Bursa'da ziyaretlere gelenler kimdi- Elimde kalem olacak da ben Bursa'da bunların peşini bırakacağım.''
Yürekli bir gazetecinin, konuya ilişkin soruları alt alta sıralaması ve ilgililerine yöneltmesi gerektiğini vurgulayan Arınç, ''Bu, 28 Şubat'ın bir Bursa ayağı varsa orada veya burada bunu ortaya çıkarmak mecburiyetindeyiz. Tam 12 Haziran 1997, lojmanlardayız. Hepimize 'darbe oluyor, herkes kaçsın' dendi. Herkes yurt dışına çıktı, biz 'buradayız, kim gelecekse bizi burada bulacak' dedik. Kaçanların kim olduğunu arayan bulur, Refah Partisi değil. Ortağımızın içini kim boşalttı, 28 Şubat'ı çözmek için bunu bilmek lazım. Ben biliyorum da bunu burada anlatamam'' dedi.
-TSK İç Hizmet Yönetmeliği'nin 35. maddesi-
Başbakan Yardımcısı Arınç, TSK İç Hizmet Yönetmeliği'nin 35. maddesinin değişip değişmeyeceği yönündeki soruya, ''Söz konusu madde, cumhuriyeti koruma ve kollama görevini Türk Silahlı Kuvvetleri'ne verir. Bu yetki 'sen gerektiğinde darbe yap' yetkisi değildir'' yanıtını verdi.
Arınç, Türkiye'de son dönemde sivil ve asker ilişkilerinin ilk kez en iyi noktaya geldiğine dikkati çekerek, şunları kaydetti:
''Nerede olması gerekir, aynen batı ülkelerindeki gibi. Orada sivilin görevi nedir, askerin görevi nedir, konumları nedir, birbirlerine karşı sorumlukları nedir, Türkiye'de artık o var çok şükür. 'Senin eğitim sistemini beğenmedim, imam hatip okullarının öğrencilerine katsayı uygula, canım böyle istiyor. Şu rektörü görevden al, evinde falan televizyon kanalını izliyormuş. Şunu ordudan at, eşi başörtü takıyormuş' geçti o günler... Herkes kendi işini yapıyor. Hükümet de güçlü, asker de kendi alanında güçlü. Geldiğimiz nokta budur. Bir ara biliyorsunuz, 'kışlaların ismi değişsin mi değişmesin mi-' bunu tartışıyorsunuz, ne kadar yanlış bir şey. 33 vatandaşı kurşuna dizmiş, sorgusuz sualsiz Van'ın Özalp kazasında Mustafa Muğlalı olayı... Halen o acı yaşanıyor orada. O millet, bizim milletimiz. Sen o cinayetin işlediği yerdeki kışlanın adını gel 'Mustafa Muğlalı Kışlası' yap. Olacak şey mi bu- Ama iki sene önce kaldırabildik. İki sene evvel sadece o değil, benzer isimleri belli yerlerden kaldırdık. Bu, bir demokratikleşmedir. Askeri yargı 12 Eylül 2010 referandumunda yerini buldu.''
Arınç, Türkiye'nin demokratik bir ülke olduğunu belirterek, ''Sivil asker ilişkileri de en iyi noktaya geldi. Bu, orada kalmalı mı derseniz kalmamalı ama bunu sadece bu madde olarak değil, EMASYA protokollerinden vazgeçtik, askeri alanlar sivile devredildi. Jandarma bölgeleri polis bölgesi oldu, yapmadığımız şey kalmadı'' diye konuştu.
Kaynak: AA
Siyasi iradeyi zaten milletin ortaya koyduğunu ve 12 Eylül referandumuyla, darbelerin yargılanmasının yolunun açıldığını anımsatan Arınç, söz konusu referandumda, CHP, MHP ve BDP'nin ''Hayır'' dediğini belirtti.
Türk milletinin ise AK Parti, başka parti ve siyasi kuruluşlarla yüzde 58 oranında ''Evet'' dediğini dile getiren Arınç, şöyle devam etti:
''Şimdi 12 Eylül yargılanıyor. 28 Şubat, resmen 12 Eylül gibi bir askeri darbe olmamakla birlikte, Silahlı Kuvvetler'in üst düzeyinde olanlarla, MGK'nın başında olan cumhurbaşkanının iş birliği yaptığı, medyanın destek ve teşvikinin bulunduğu, bazı meslek kuruluşlarının ön planda olduğu, yargıya brifingler verildiği, birtakım yalan ve yanlış haberlerle yönlendirmeler yapıldığı, piyasaya acayip insanların çıkıp, Türkiye'de sanki bir irtica korkusunun tekrar yaşatılmaya çalışıldığı bir dönem.''
-''O zamanın TESK'i var, TÜSİAD'ı var, DİSK'i var...''-
''Bu pişmiş kazanda, bu aşı pişirenlerin içinde, bu kazana ateş sağlayan, odun koyanların içinde şunlar da var'' denilebileceğini vurgulayan Arınç, şunları söyledi:
''Mesela sözüm meclisten dışarı; o zamanın TESK'i var, o zamanın TÜSİAD'ı var, DİSK'i var, o zamanın işte şusu var, busu var. Onlara 'Beşli çete' dendi o zaman. Hepsi açıkça ortaya çıktılar; 'şu hükümet yıkılmalı' dediler. Şimdi 'bunlarla ilgili bir soruşturma olacak mı-' diye merak ediyorsanız, cevap yargıda. Savcılık eğer onlarla ilgili de bir soruşturmayı devam ettirecekse, belki bundan sonraki dalgalarda, belki de işin sivil ayağının da herhalde dikkate alınacağı düşünülebilir. Ama inanın bir Başbakan Yardımcısı olarak da istihbaratı güçlü şu veya böyle bir insan olarak da söyleyeyim, yani bu 28 Şubat sürecinin nasıl başladığı, savcının nasıl hazırlık yaptığı, bu hazırlığın içinde hangi isimlerin olduğunu ben bilmiyorum, merak da etmiyorum. Çünkü beni ilgilendirmiyor. Eğer siyasi bir konu olsaydı, yani Hükümetimizin şu veya bu şekilde içinde bulunduğu bir durum olsaydı, şüphesiz bunları bilirdim, müdahil de olurdum ve 'şöyle olsun, böyle olsun' derdim.''
Arınç, son dönemlerde yapılanların tamamen bir yargı operasyonu olduğunu belirterek, bu operasyonun nerede duracağını bilemeyeceğini söyledi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve kendisinin ısrarla, belki bir yıldır, ''Tutukluluk süreleri uzamasın ve cezaya dönüşmesin, tutaklama bir istisna olsun. Uzun yargılama olmasın, bir an önce dosyalar karara bağlansın'' dediğini anımsatan Arınç, şöyle dedi:
''Bir de gözaltına almalarda, tutuklamalarda daha insani, vicdani hareket etmek lazım. Herkesin ailesi var, herkesin çoluk çocuğu var. Seveni var, sevmeyeni var. Sabaha karşı baskınlar yaparak, onu bunu alıp götürmek kamu vicdanını yaralar. Bu operasyonun ilk gönünde söylediğim odur, 'Bir an önce sonuçlansın, gözaltına almalarda daha insani davranılsın ve kamu vicdanı yaralanmasın' demiştim. Sayın Başbakanımız da benim söylediklerimi teyit etti.''
-''28 Şubat'ın mağdurlarından biri benim''
Arınç, 28 Şubat mağdurlarından birinin de kendisinin olduğunu ifade ederek, ''Düşüncelerimi de açıkça söyledim. Hatta Mehmet Ali Birand'ın 28 Şubat ile ilgili belgeselinin televizyon gösteriminde en çok konuşan, en çok alıntı yapılan kişi bendim'' ifadesini kullandı.
''Ama siz Bursalı gazeteciler olarak yapmanız gereken bir şey var, onu ihmal ediyorsunuz'' diyen Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bunu hangi amaçla yapıyorsunuz bilemiyorum ama mesela Sayın Turhan Tayan'a gidip '28 Şubat konusunda ne düşünüyorsunuz, siz onun neresindeydiniz, bu bir darbe miydi, değil miydi, bugünkü operasyonları nasıl karşılıyorsunuz-' diye sormanız lazım. Yani Doğruyol Partisi'nde, merkez sağda siyaset yapmış bir insan, Cumhuriyet Halk Partisi'nde milletvekili seçilebilmişse, bu onun o zamanlarda da Cumhuriyet Halk Parti'li bir zihniyet taşıdığını gösterir mi- Saygısızlık yaptığım bir insan değil ama 28 Şubat'ta ne olup olmadığını, 28 Şubat'ta kimin nerede durup durmadığını, 28 Şubat'ın neresinde kimin kime destek olduğunu bilmesi gerek bu milletin.''
Arınç, ''Yayımlanan kapsamlı bir ankette halkın yüzde 58'inin Süleyman Demirel'in 28 Şubat'la ilgili yargılanmasını istediği yönünde bir sonuç çıktığının'' anımsatılması üzerine, şöyle konuştu:
''Cumhurbaşkanı yargılanmaz. Cumhurbaşkanı sadece vatana ihanetten yargılanır, görev süresinde yapılanlardan dolayı. Mesela bakanlık görevimle ilgili bir suçlama olsa ancak Meclis soruşturmasıyla ben Yüce Divan'ın önüne giderim. İsteyen, 'gel, ben seni aldım' diyemez bana, anayasa var. Demirel'in yargılanmasından, bilmem nesinden bahsetmiyorum. Demirel'in bu millete bir hayrı dokunacaksa, o tarihte ne olduğunu açık yüreklilikle anlatması yeter. Yoksa biz onun savcının önüne gitmesini, mahkemenin önüne çıkmasını istemeyiz. Cumhurbaşkanlığı yapmış bir insan, beğenirim beğenmem ama milletin, karşısında cumhurbaşkanı olarak gördüğü bir insana, vatana ihanetle suçlama olmadıkça hiçbir savcı, 'gel' diyemez. Ama 28 Şubat sadece Demirel'den ibaret değil ki. O Doğruyol Partisi'nin içini kim boşalttı, kim kime ne teklif etti- Truva atları gibi Milli Güvenlik Kurulları'nda kim, ne için çalıştı- Hatta belli zatları Bursa'da ziyaretlere gelenler kimdi- Elimde kalem olacak da ben Bursa'da bunların peşini bırakacağım.''
Yürekli bir gazetecinin, konuya ilişkin soruları alt alta sıralaması ve ilgililerine yöneltmesi gerektiğini vurgulayan Arınç, ''Bu, 28 Şubat'ın bir Bursa ayağı varsa orada veya burada bunu ortaya çıkarmak mecburiyetindeyiz. Tam 12 Haziran 1997, lojmanlardayız. Hepimize 'darbe oluyor, herkes kaçsın' dendi. Herkes yurt dışına çıktı, biz 'buradayız, kim gelecekse bizi burada bulacak' dedik. Kaçanların kim olduğunu arayan bulur, Refah Partisi değil. Ortağımızın içini kim boşalttı, 28 Şubat'ı çözmek için bunu bilmek lazım. Ben biliyorum da bunu burada anlatamam'' dedi.
-TSK İç Hizmet Yönetmeliği'nin 35. maddesi-
Başbakan Yardımcısı Arınç, TSK İç Hizmet Yönetmeliği'nin 35. maddesinin değişip değişmeyeceği yönündeki soruya, ''Söz konusu madde, cumhuriyeti koruma ve kollama görevini Türk Silahlı Kuvvetleri'ne verir. Bu yetki 'sen gerektiğinde darbe yap' yetkisi değildir'' yanıtını verdi.
Arınç, Türkiye'de son dönemde sivil ve asker ilişkilerinin ilk kez en iyi noktaya geldiğine dikkati çekerek, şunları kaydetti:
''Nerede olması gerekir, aynen batı ülkelerindeki gibi. Orada sivilin görevi nedir, askerin görevi nedir, konumları nedir, birbirlerine karşı sorumlukları nedir, Türkiye'de artık o var çok şükür. 'Senin eğitim sistemini beğenmedim, imam hatip okullarının öğrencilerine katsayı uygula, canım böyle istiyor. Şu rektörü görevden al, evinde falan televizyon kanalını izliyormuş. Şunu ordudan at, eşi başörtü takıyormuş' geçti o günler... Herkes kendi işini yapıyor. Hükümet de güçlü, asker de kendi alanında güçlü. Geldiğimiz nokta budur. Bir ara biliyorsunuz, 'kışlaların ismi değişsin mi değişmesin mi-' bunu tartışıyorsunuz, ne kadar yanlış bir şey. 33 vatandaşı kurşuna dizmiş, sorgusuz sualsiz Van'ın Özalp kazasında Mustafa Muğlalı olayı... Halen o acı yaşanıyor orada. O millet, bizim milletimiz. Sen o cinayetin işlediği yerdeki kışlanın adını gel 'Mustafa Muğlalı Kışlası' yap. Olacak şey mi bu- Ama iki sene önce kaldırabildik. İki sene evvel sadece o değil, benzer isimleri belli yerlerden kaldırdık. Bu, bir demokratikleşmedir. Askeri yargı 12 Eylül 2010 referandumunda yerini buldu.''
Arınç, Türkiye'nin demokratik bir ülke olduğunu belirterek, ''Sivil asker ilişkileri de en iyi noktaya geldi. Bu, orada kalmalı mı derseniz kalmamalı ama bunu sadece bu madde olarak değil, EMASYA protokollerinden vazgeçtik, askeri alanlar sivile devredildi. Jandarma bölgeleri polis bölgesi oldu, yapmadığımız şey kalmadı'' diye konuştu.