Çetin Doğan: "Adaletin Ve Sözün Bittiği Noktaya Ulaştığımız İnancındayım"

Balyoz davası kapsamında tutuklanarak cezaevine gönderilen eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan, avukatı Hüseyin Ersöz aracılığıyla bir mektup gönderdi. Doğan mektubunda, "Bu aşamadan sonra ’adaletin’ ve ’sözün’ bittiği noktaya ulaştığımız i

Eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan mektubunda, "Bugün CMK 250. madde görevli 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 11 Ocak 2011 tarihinde verdiği yakalama kararı uyarınca, CMK’nın 250. maddesi ile yetkilendirilmiş cumhuriyet savcılığına teslim olmak için gelmiş bulunuyorum. Balyoz davası olarak adlandırılan ’dava’ nedeniyle benim ve 196 arkadaşım hakkında açılan davanın başlamasından önce davanın hiçbir meşru zemini kalmadığını, savcılığın delil olarak ileri sürdüğü belgelerin gerçek olmadığınınispatlandığını belirterek, ülkemizde ’Adalet mülkün mü, yoksa zulmün mü, temeli?’ olduğunu sorgulayan bir yazı kaleme almış, savcıların iddianameyi dayandırdıkları 11 nolu CD’nin sahte olduğunu kanıtlayan delilleri ortaya koymuştum. Bu yazı Oda TV’de ve Maya Dergisi Aralık sayısında yayınlanmıştır. 16 Aralık 2010’da başlayan duruşmaların kimlik sorgulaması esnasında mahkeme başkanına hitaben yaptığım konuşmada 196 sanığın sadece 48’inin seminere katılmış olduğunu, 148 sanığın ise sadece dijital ortamdayaratılan, üzerilerinde ne yaş ne de dijital imza bulunmadığı için yasal belge niteliği bulunmayan dijital verilerde sadece isimleri geçtiği için sanık konumunda bulunduğunu, ülkemize pek pahalıya mal olan bu davanın süratle sonuçlandırılması için bu dijital verilerin özel bir amaçla oluşturulan çete tarafından üretildiğini ispat etmeye hazır olduğumuzu, öncelikle mahkemenin bu konuyu ele almasını istemiş, mahkeme salonundaki sanıkları kastederek, onların bu seminere benim emrim gereği katıldıklarını,seminere ilişkin bir suç isnadı varsa bunun da sadece bana karşı yapılması gerektiğini açıkça ifade etmiştim. Duruşmalar başlamadan kurguladıkları darbe komplosunun ortaya çıktığını gören çete ve onların arkasındaki güç, her ne bahasına olursa olsun, bir süre de olsa davayı uzatabilmek, sanıkları tekrar hapishanelere göndermek amacıyla delil ekmek için uygun bir ortam olarak değerlendirdikleri Gölcük Donanma Komutanlığı Karargahı’nda buldukları uygun ortamdan yararlanarak, sözüm ona ’delil’ ekmişler ve kamuoyunda yeniden bilgi kirliliği yaratmaya yönelik büyük bir kampanya başlatmışlardır" dedi. Doğan, mektubunda şu ifadelere yer verdi: "Duruşma savcısı iddianamenin okunması ve sanık avukatlarının taleplerinin alınmasından sonra esas itibariyle Gölcük’ten çıkan yeni ’delilleri’ gerekçe göstererek sanıkların tutuklanması isteminde bulunmuştur. Eminim ki ne savcı ve de ne hakimler yeni delillerin ne olduğunu irdelemeye lüzum görmeden, kendilerinden bekleneni yerine getirmişlerdir. Bu kanaatin önyargılı olduğu sanılmasın. ’Yeni delilerin’ sahteliğini ayrıntıları ile ortaya koyan Donanma Komutanlığı’nın bilirkişi heyetinin raporu henüzkamuoyu ile tam paylaşılmadı ise de, hakim ve savcılara ulaştırılmış durumda. Biz sadece birkaç noktayı kamuoyunun bilgilenmesi için vurgulamakla yetinelim. Suç unsuru taşıyan dijital verilerde hiçbir ıslak veya elektronik imza yok. Balyoz davasında iddianamenin dayanağı yapılan ’11 nolu CD’ bütün zaman çelişkileriyle aynen, ancak farklı bir numara ile (1 nolu CD olarak) Gölcük’te bulunan 6 nolu torbanın içerisinde. Sahte evrak çetesi, 11 nolu CD’nin ’aklanacağı’ düşüncesine kapılmış olmalı. ’43 klasörbelge bulundu’ söylemi, tamamen kamuoyunu yanıltma amacıyla ileri sürülmüş yanlış bir ifade. Evet 43 klasör var ama, bunun 40 klasörünü polisin tespit tutanağı oluşturuyor. Anlayacağınız, polis sadece delil toplamakla yetinmemiş, hem savcı ve zaman zaman da hakim olarak, deliler konusunda hüküm vermiş, değerlendirmelerde bulunmuş! Dijital verilerin tamamı 3 klasörü tam doldurmuyor. 43 klasöre nasıl ulaşıldığının çarpıcı bir örneğini vermekle yetinelim; sahte Balyoz planında diğer planlara (Suga, Oraj,Sakal, Çarşaf) hiç atıf yapılmıyor ve bağlantı kurulamıyordu. Bu bağlantıyı kurmak için 6 nolu torbadan 1 nolu CD içerisinde ’SÜHA ALB_2003’ isimli bir dosyada yer alan ’SAN. KOM. ARZ. NOTLAR. Doc.’ isimli bir belge üretilmiş. Tek sayfalık bu belgeye çok önem atfedilmiş olmalı ki, bütün klasörlerde polisin değerlendirmesi ile birlikte bulunuyor (Örneğin 1 nolu klasör Dizin: 151- 220 Pdf. Sayfa: 212). Üstelik diğer klasörlerde de yer alan bu imzasız dijital verinin de sahte olduğunu ortaya koyan fahiş birhata da yapılmış. Bu hatanın yer aldığı satırı aynen aşağıya alıyorum; ’SOK. HAREKETLERİ, F. ÇARŞANBA, TARİKAT VE CEMAATLAR. YÖN: ALB. HELVACIOĞLU, KORUCULAR VE TİMLER.’ 187 nolu sanık Halil Helvacıoğlu 2003 tarihinde albay değil tuğgeneral, üstelik Jandarma Genel Komutanlığı’nda İstihbarat Daire Başkanı. 1. Or. Kilığı ile bağlantısı sadece Edirneli olmasından ibaret. Bu arkadaşımız 2010 Ağustos şurasında tümgeneral rütbesinden korgeneral rütbesine terfi ettirilmiş, ancak hükümet AYİM’in verdiği karararağmen bu güzide generali açığa alarak, terfii hükümet engellenmiştir. ’Sahte delil üretme çetesi’ belki aceleye geldiği için, belki de boyunlarından daha büyük işlere kalkışmış olmalarından olacak Baransu’ya sözde ’vatansever emekli bir askerin’ servis ettiğinden belgelerdeki tutarsızlık ve zaman çelişkisinin çok daha fazlasının Gölcük için yaratılan dijital verilerde bulunduğu görülmektedir. Bu konuda kızım ve damadımın benim adıma açtıkları (https://cdogangercekler.wordpress.com/2011/02/13/sugaci-atase-kendisini-atese-saniyor-calistigi-yeri-de-ateselik/#comment-3363) sitesinde ve sanık avukatlarına ulaştırılan belgelerdeki örneklerde bulabilirsiniz."10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin sanık avukatlarının yasal taleplerini doğru dürüst bir gerekçe göstermeden reddetmekte hiçbir beis görmediklerini belirten Doğan, yazılı açıklamasını şöyle sürdürdü: "Duruşma savcısının istemlerini kabul eden 10. Ağır Ceza Mahkemesi, sanık avukatlarının aşağıda belirttiğim yasal taleplerini doğru dürüst bir gerekçe göstermeden reddetme hiçbir beis görmemişlerdir: 1. Adli Emanet’e kaldırılan ve mahkeme kararıyla bize verilen 2010-692 emanet sırasındaki 6 klasörde tespit ettiğimiz ve dizin numaralarıyla mahkemeye bildirdiğimiz 89 eksik sayfanın ’taranarak’ bize verilmesi;2. Adli Emanet’e kaldırılan ve mahkeme kararıyla bize verilen 2010-693 emanet sırasındaki 50 klasörde tespit ettiğimiz ve yine dizin numaraları ile mahkemeye bildirdiğimiz 691 eksik sayfanın ’taranarak’ bize verilmesi;3. 19 CD’nin üzerlerindeki elle yazılmış yazıların görülebileceği resimlerin çekilerek bize verilmesi (Zaman Gazetesi’nde yayınlanan resimler bizden, sanık avukatlarından esirgenmiştir). Bundaki amacımız özellikle sahte 11 nolu CD üzerindeki yazıların nereden ve nasıl kopyalandığını ortaya koymaktı;4. 19 CD’nin (Özellikle sahte 11,16,17 nolu CD’lerin) imajlarının verilmesi (Bu suretle sahte belge üretenlerin şimdiye kadar tespit ettiğimiz parmak izlerinin ötesinde yeni bulgulara ulaşma olanağına sahip olacağımıza inanıyoruz)." Başbakan Erdoğan’ın ’müfterilerin iddialarını ispatla mükellef olduklarını’ belirten sözlerini hatırlatan Doğan, "Sayın Başbakan bir vesileyle ’müfterilerin iddialarını ispatla mükellef olduklarını’ haykırmıştı. Biz savcılardan böyle bir beklentinin çok lüks olacağını en başında gördük. Savcıların da suç ortağı oldukları kuşkusu, ayan beyan ortaya çıktığı için ’müfterilerin’ suç isnatlarının ispatını beklemeden, davanın dayanağı olarak kabul gören belgelerin sahteliğini ortaya koyduk. Savcılar vehakimler hakkında suç duyurusunda bulunduk, tazminat davaları açtık. Ne var ki muhataplarımız siyasi iktidar sahipleri tarafından ’özel zırhla’ korumaya alındı. Bu aşamadan sonra ’adaletin’ ve ’sözün’ bittiği noktaya ulaştığımız inancındayım" dedi.Yasal prosedürün ardından avukatlarının istifa edeceğini yineleyen Doğan, açıklamasını şöyle sürdürdü: "Avukatlarımızın yasal prosedürü tamamlayıp 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ne tutuklamaya itiraz dilekçelerini verdikten sonra cüppelerini çıkartıp, müvekkillerini savunma görevlerinden istifa etmeleri, sanıkların da bu 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde hiçbir savunmada bulunmamaları davanın uzatılmadan sonlandırılması için tek yol olacağına inanıyorum. Bundan sonra muhatabımız, dilekçelerimizi vereceğimiz makam, sadece Türk ve dünya kamuoyu olacaktır. Yüksek adalet duygusuna sahip ulusumuza seslenerek, onuaydınlatmaya çalışarak, onun bu çarpık düzene dur demesi için bütün demokratik hak ve yetkilerini kullanmasını talep edeceğiz. Bu amaçla hazırlayacağımız ’manifestoları’ kitap ve broşürler halinde kamuoyuna ’gereği için’ sunacağız. Bu bağlamda TSK’dan kendi özel durumlarımız için hiçbir beklentimiz bulunmadığını, sadece özellikle aktif yurt savunmasında görevli muvazzaf arkadaşlarımızın adalet adına neden ve nasıl bir zulüm altında bulunduğunun kamuoyunca daha iyi anlaşılması için Balyoz davası konusundabir tümgeneral başkanlığında hazırlanan ve savcı ve davaya bakan hakimlerin görmezden geldiği, 28 Haziran 2010 tarihli, ’Askeri Bilirkişi Heyeti Raporu ile Gölcük Donanma Komutanlığı’nca Gölcük’ten çıkan belgelere ilişkin Askeri Bilirkişi Heyeti Raporu’nu’ kamuoyu ile paylaşması ve bu suretle kamuoyunu bilgilendirmesinden ibarettir. Biz emekli askerlerin vefa borcu adına başkaca bir isteğimiz bulunmadığını, başka anlamlar çıkarılmaması için özellikle vurgulamak isterim. Haksızlığa uğrayan sendikalı birçalışana, kendi sendikasının her zaman el uzattığını görmekteyiz. TSK’nın bu meşru ve aynı zamanda kamuoyunun da beklentisi olan dileği geç de olsa yerine getireceğine inanmak istiyorum. Silivri Kampusu’na yola çıkarken bildirimi, son makalemdeki kısa bir paragrafı, bir defa daha ’tarihe not düşerek’ sonlandırmak isterim. Tarih, ülkemizde ve dünyada siyasal iktidarların belirli politik hedefleri uğruna nice kişi ve grupların düzmece bahanelerle yargılandığına şahittir. Adaletin ayaklar altınaalındığı, insanların korku ile sindirildiği, özgür basının büyük ölçüde susturulduğu bu gibi durumlarda geçici olarak gerçek suçluluların, zorbaların yüceltilmesi; toplumların yanıltılması doğaldır. Ancak bugün saygı ve rahmetle anılanlar ise dünün düzmece davalarının sanık ve mahkumlarıdır. Lanetle anılanları da, ’Nemrut Mustafa Paşa Divan-ı Harbi’ benzeri mahkemeler ile bu tür mahkemelere ruhsat verenler, kol-kanat gerenler, haksızlık ve hukuksuzluğa alkış tutanlardır. Saygılarımla."
Kaynak: İHA