Silay: Son Devrin Din Mazlumu Yıllarca Ayaklar Altında Çiğnendi (özel)
İsklipli Atıf Hoca’nın mezarının bulunmasında büyük emeği geçen Hatay eski Milletvekili Mehmet Silay, Atıf Hoca’nın mezarını bulmak için 10 yıl boyunca çalışma yaptıklarını ifade etti.
Hocanın mezarını bulmalarına rağmen 2 yıl boyunca dokunamadıklarını kaydeden Silay, çıkarılan kemikleri DNA testinin sonuçlanmasını bekledikleri için 6 ay boyunca aracında taşıdığını belirtti. Kemiklerin Atıf Hoca`ya ait olduğu anlaşılınca İskilip’e götürdüklerini kaydeden Sillay, hocanın kemiklerini 86 yıl sonra cenaze namazını kılarak defnettiklerini anlattı.
Atıf Hoca’nın Şafaktepe Parkı’ndaki mezarını, gayri resmi bir şekilde kazdıklarını da itiraf eden Silay, şu çağrıda bulundu: “Hoca bir şehittir. İade-i itibarı gerçekleştirilmelidir. Bu çağrım sadece Çorum milletvekillerine değil, muhalefette bulunan bütün milletvekillerinedir: Gelin Atıf Hoca`ya sahip çıkın, adalet yerini bulsun.”
Mehmet Silay, Atıf Hoca`nın mezarının bulunması ile ilgili başlattıkları çalışmanın İskilip’e bir gittiğinde hocanın mezarına gidip bir Fatiha okumak istemesiyle başladığını ifade etti.
İskiliplilere, Atıf Hoca’nın mezarını sorduğunda kimseden bir cevap alamadığını kaydeden Mehmet Silay, hiç kimsenin mezarını bilmediğini söyledi.
Onların bilmediğini öğrenince, İskilipli Atıf Hoca’nın bir buçuk ay hapis yattığı Ulucanlar Cezaevi’ne gittiğinin ifade eden Silay, hapishane müdürüne, "Burada yattığına göre, burada muhakkak onun resimleri vardır. Defnedildiği yer vardır. Onun, yerini öğrenebilir miyim?" diye sorduğunu, müdürün ise “Bırakın onu, tabandan tavana iki büyük yangın geçirdi Ulucanlar Cezaevi. Dolayısıyla, hiç arşivle ilgili bir belgemiz kalmadı." cevabını verdiğini kaydetti.
Bunun üzerine 2001’de Çorum, Ankara, Konya İstanbul’dan 14 -15 kişilik bir ekip oluşturduklarını ifade eden Silay, arama çalışmaları ile ilgili şu bilgileri verdi: “9 yıl sonra bize, İskilipli Atıf’ın hem yargılamasında hem idamında hem de defninde hazır bulunan bir zabıt katibinin oğluna rastladık. Onun bize güvenmesini sağlayıncaya kadar da anamızdan emdiğimiz süt burnumuzdan geldi. Bir yalan, bir iftira var bu şehitler için. Hıyaneti Vataniye’den idam edildiler. İdam edilenlerin birçoğu ailesini değiştirdi. Memleketini değiştirdi. Ama İskilipli Atıf’ın ailesi yürekli bir tavır koydu ve soyadlarını değiştirmedi.”
KUVAYİ MİLLİYE’YE KARŞI GELEN ŞEYHÜL İSLAM MUSTAFA EFENDİYE KARŞI ÇIKTI, İSTİKLAL MAHKEMESİ BUNU GÖRMEZDEN GELDİ
Kendinin Mehmet Ali Şahin döneminde izinle TBMM’ye başvurduğunu ve arşive girdiğini dile getiren Silay, arşivde bugün gelişigüzel söylenen birçok şeyin, gerçek dışı olduğunu gördüğünü dile getirdi: “Mesela, arşivde şu bilgilere rastladım. Atıf Hoca, ‘ Atatürk karşı gelin, Kuvayi Milliye’ye karşı gelin.’ şeklindeki bir bildiriyi Yunan uçaklarından bir tayyareden atan bir derneğin üyesiydi. Ancak, İngiliz baskısı ile Şeyhul İslam Mustafa Efendi’ye bu bildiri yazdırılmıştır. Bütün ulemaya imzasını açtı. Ancak buna karşı, İskilipli Atıf Hoca diğeri de Tahirül Mevlevi`dir. İkisi bir koşarak gittiler. Mustafa Efendi`ye dediler ki; `Sizin yaptığınız yanlıştır. İngilizlere karşı en olumlu tavrı sergileyen Kuvayi Milliye’ye karşı gelmek günahtır, vebaldir caiz değildir` Karşı geldiler. Bunun üzerine Atıf Hoca’nın meşihattaki görevine son verdiler. Tahirül Mevlevi ise Ziraat Bakanlığı`ndaki görevinden atıldı. Atıf Hoca bununla da kalmadı. Babaalinin, meşhur gazetelerinden Vakit’e gitti ve bir tekzip name yazdı. ‘Ben bunu kabul etmiyorum, yalanlıyorum. Böyle bir bildiriye imza atmadım’. diye. Ancak, bu tekzip name yargılandığı zaman İstiklal Mahkemesi Reisi Ali Çetinkaya tarafından yok kabul edildi. Çünkü onun hakkında karar verilmişti. Bunların hepsi zabıtlarda var. Onun asıl asılma sebebi, söylediğim gibi `Frenk Mukallitliği ve Şapka` kitabının basılmalısından dolayıdır. O da 12 Ağustos 1924 yılında yayınlarmış. Yani Şapka Kanunu çıktıktan bir sene evvel yayınlanmış. Hiç bir kanun geriye teşmil edilmez. Ama burada Atıf Hoca’ya yapıldı."
ALİMİN MEZARI BİR PARK DA YILLARCA AYAKLAR ALTINDA ÇİĞNENDİ
Mehmet Sillay, Atıf Hoca’nın mezarını nasıl çıkardıklarını da Şafak Tepe Parkı`na giderek anlattı. 3 yıl önce, sessiz bir kimseye haber vermeden, usullerin dışına çıkarak kemiklerini parktan çıkardıklarını ifade eden Silay şöyle konuştu: “Burada 2007 yılında, sulu karın yağdığı bir gün, güvenlik şeridi çektik. Hızlıca kazdık. ilk çıkan bir kafa tasıydı. Sonra uzun kemikler çıktı, el ve parmak kemiklerini bulamadık. Çünkü, kürek atıldığı zaman sürekli sulu kar doluyordu. Buradan alındı. 6 ay aracımızda taşıdık kemikleri. Daha sonra, DNA testinin ardından kesinleşince, namazını kılarak defnettik ”.
Mehmet Silay, hafriyat yapıldıktan sonra Atıf Hoca`nın mezarının park da ayaklar altında kaldığını kaydetti. Daha sonra, buranın park yapıldığını ve üzerine çimlerin serpildiğini ifade eden Silay, “Şimdiye kadar, kimse buraya gelmiyordu. Artık, yavaş yavaş gelmeye başladılar. İdam edildiği 1. Meclis’in önünden zimmetli arabayla alındı, buraya getirildi. İlk defnedildiği yer burasıdır. Sürekli burada kaldı. Mezar kaybedildi. Onun infazında ve defninde bulunan zabıt kâtibinin oğlu burayı bize gösterdi. İki sene buraya kazma vuramadık. İzin de yoktu zaten. Uygun bir zaman aradık. Buradan, defni izinsiz çıkardık. Şimdi inşallah, bundan sonra, sahip çıkanlar olacaktır.” diye konuştu.
“AKRABALARI MEZARI SAHİPLENMEYE KORKMUŞLAR”
Bazı, kişilerin akrabaları asılan yakınlarına sahip çıktıklarını kaydeden Mehmet Silay, ancak İskilipli Atıf Hoca`nın mezarının, kimsesizler mezarlığına terk edildiğini belirtti. Aslında, mezarın aynı yerde bilenlerin sayısının azaldığını kaydeden Silay,. şöyle devam etti: “Fakat bir zabıt kâtibi oğluna söylüyor ki, `Bu zulmen asıldı. Unutmayın bunu saygıyla alın.` Her, cuma ve kandil akşamlarında hocanın mezarına gidip dua okuyorlarmış. mezarını öğrenmemiz yetmedi. İzinler kolay kolay verilmiyor. O izni almanın mümkün olmadığını görünce yasal prosedürü inkâr ederek gittik en uygun zamanı seçtik. İskilipli Atıf, idam edildikten sonra, 30 yıl sonra yok farz edildi. İsmini kimse ağzına alamadı. Hıyanet-i Vataniye ile asıldığı için insanlar korktu."
“BU ZALİMLERLE MAHKEME-İ KÜBRADA HESAPLAŞACAĞIM”
Eski Milletvekili Silay, İskilipli Atıf Hoca’nın 1 buçuk ay hapis yattığı Ulucanlar Cezaevi`nde 4 duruşmaya çıktığını anlattı. Son duruşmaya çıkmak üzere iken kendisinden savunması istendiğinin hatırlatan Silay, yattığı ranzayı işaret ederek, “Bu ranza da uyudu. Birden uyandı. Özenle yazdığı savunmasını yırttı. Masanın üzerine koydu. Dediler ki, ‘Niye yırttın?’ Verdiği cevap şu ‘Ben rüyamda Resulullah’ı gördüm. Davet aldım.’ Son duruşmaya çıktı. Savcının 5 yıl hapis istemesine rağmen, mahkeme reisi idamına karar verdi. Ondan sonra ağır bir şekilde hitap etti. Buraya gelirken, ben bu zalimlerle ancak Mahkeme-i Kübra’da hesaplaşacağım dediği aktarılır.” diye konuştu.
Mehmet Silay, İskilipli Atıf Hoca`nın asıldığı Birinci Meclis önündeki yeri de eliyle gösterdi. 4 Şubat 1926’da yılın en soğuk kışlarından birinin yaşandığını ifade eden Silay, Atıf Hoca`nın idam ediliş anını şöyle anlattı: “Sabah, şafak sökerken buraya infaz amaçlı iki mahkûm getirildi. Bunlarda bir tanesi İskilipli Muhammet Atıf Hoca diğeri de Babaeski Müftüsü sabık Ali Rıza Efendi’ydi. Sehpalar, burada idi. Tabi şu anda duvarlar örüldü. Fiziki şekil değişti. Ulucanların kadrolu cellâdı Kara Ali, bu infazı gerçekleştirdi. Bir şey daha ifade edeyim, Kılıç Ali, infazların içinde bulunmak isteyen bir adamdır. Bir kavle göre o da buradaydı. Atıf Efendi’nin başındaki sarığı aldı. ‘Şapkayı giy, domuz` dedi. Bu gördüğümüz bize gelen bilgilerden bir tanesi. Burada kelimei şahadet getirerek vefat ettiler. Atıf Hoca, devrin YÖK Başkanı konumunda olan bilim adamıydı. Sabahtan akşama kadar, bu ikisi de sehpada bulundular. Akşam üzeri, at arabasıyla alıp götürdüler, o zaman Mamak Kimsesizler Mezarlığı`na kabristana namazı kılınmadan defnedildi. Yalnız o değil, 22 yaşındaki Urfa’da asılan İbrahim Ehem’e de aynı muamele yapıldı. Onu dışında şu anda, Ulucanlar Cezaevi bahçesine gömülen eski Maliye Bakanı Cavit Bey, Doktor Nazım, Hilmi ve Nail Beyler’e de aynı tavır uygulandı.”
Mehmet Silay, yaptığı araştırmanın kan yakınlığı ile bir ilgisinin olmadığını da ifade etti. “Bu araştırmanın mezheple kan yakınlığı ile hiçbir önemi yoktur bir ilim adamının uğradığı akıbeti araştırmakla ilgilidir.” diyen Silay, “Bu durum, bütün bir Türkiye Cumhuriyeti aydınlarının görevidir. İskilipli Atıf hepimizin boynuna bir kul hakkı bırakarak gitti. Osmanlının cumhuriyete bıraktığı bir ilim adamıdır." şeklinde konuştu.
Atıf Hoca’nın Şafaktepe Parkı’ndaki mezarını, gayri resmi bir şekilde kazdıklarını da itiraf eden Silay, şu çağrıda bulundu: “Hoca bir şehittir. İade-i itibarı gerçekleştirilmelidir. Bu çağrım sadece Çorum milletvekillerine değil, muhalefette bulunan bütün milletvekillerinedir: Gelin Atıf Hoca`ya sahip çıkın, adalet yerini bulsun.”
Mehmet Silay, Atıf Hoca`nın mezarının bulunması ile ilgili başlattıkları çalışmanın İskilip’e bir gittiğinde hocanın mezarına gidip bir Fatiha okumak istemesiyle başladığını ifade etti.
İskiliplilere, Atıf Hoca’nın mezarını sorduğunda kimseden bir cevap alamadığını kaydeden Mehmet Silay, hiç kimsenin mezarını bilmediğini söyledi.
Onların bilmediğini öğrenince, İskilipli Atıf Hoca’nın bir buçuk ay hapis yattığı Ulucanlar Cezaevi’ne gittiğinin ifade eden Silay, hapishane müdürüne, "Burada yattığına göre, burada muhakkak onun resimleri vardır. Defnedildiği yer vardır. Onun, yerini öğrenebilir miyim?" diye sorduğunu, müdürün ise “Bırakın onu, tabandan tavana iki büyük yangın geçirdi Ulucanlar Cezaevi. Dolayısıyla, hiç arşivle ilgili bir belgemiz kalmadı." cevabını verdiğini kaydetti.
Bunun üzerine 2001’de Çorum, Ankara, Konya İstanbul’dan 14 -15 kişilik bir ekip oluşturduklarını ifade eden Silay, arama çalışmaları ile ilgili şu bilgileri verdi: “9 yıl sonra bize, İskilipli Atıf’ın hem yargılamasında hem idamında hem de defninde hazır bulunan bir zabıt katibinin oğluna rastladık. Onun bize güvenmesini sağlayıncaya kadar da anamızdan emdiğimiz süt burnumuzdan geldi. Bir yalan, bir iftira var bu şehitler için. Hıyaneti Vataniye’den idam edildiler. İdam edilenlerin birçoğu ailesini değiştirdi. Memleketini değiştirdi. Ama İskilipli Atıf’ın ailesi yürekli bir tavır koydu ve soyadlarını değiştirmedi.”
KUVAYİ MİLLİYE’YE KARŞI GELEN ŞEYHÜL İSLAM MUSTAFA EFENDİYE KARŞI ÇIKTI, İSTİKLAL MAHKEMESİ BUNU GÖRMEZDEN GELDİ
Kendinin Mehmet Ali Şahin döneminde izinle TBMM’ye başvurduğunu ve arşive girdiğini dile getiren Silay, arşivde bugün gelişigüzel söylenen birçok şeyin, gerçek dışı olduğunu gördüğünü dile getirdi: “Mesela, arşivde şu bilgilere rastladım. Atıf Hoca, ‘ Atatürk karşı gelin, Kuvayi Milliye’ye karşı gelin.’ şeklindeki bir bildiriyi Yunan uçaklarından bir tayyareden atan bir derneğin üyesiydi. Ancak, İngiliz baskısı ile Şeyhul İslam Mustafa Efendi’ye bu bildiri yazdırılmıştır. Bütün ulemaya imzasını açtı. Ancak buna karşı, İskilipli Atıf Hoca diğeri de Tahirül Mevlevi`dir. İkisi bir koşarak gittiler. Mustafa Efendi`ye dediler ki; `Sizin yaptığınız yanlıştır. İngilizlere karşı en olumlu tavrı sergileyen Kuvayi Milliye’ye karşı gelmek günahtır, vebaldir caiz değildir` Karşı geldiler. Bunun üzerine Atıf Hoca’nın meşihattaki görevine son verdiler. Tahirül Mevlevi ise Ziraat Bakanlığı`ndaki görevinden atıldı. Atıf Hoca bununla da kalmadı. Babaalinin, meşhur gazetelerinden Vakit’e gitti ve bir tekzip name yazdı. ‘Ben bunu kabul etmiyorum, yalanlıyorum. Böyle bir bildiriye imza atmadım’. diye. Ancak, bu tekzip name yargılandığı zaman İstiklal Mahkemesi Reisi Ali Çetinkaya tarafından yok kabul edildi. Çünkü onun hakkında karar verilmişti. Bunların hepsi zabıtlarda var. Onun asıl asılma sebebi, söylediğim gibi `Frenk Mukallitliği ve Şapka` kitabının basılmalısından dolayıdır. O da 12 Ağustos 1924 yılında yayınlarmış. Yani Şapka Kanunu çıktıktan bir sene evvel yayınlanmış. Hiç bir kanun geriye teşmil edilmez. Ama burada Atıf Hoca’ya yapıldı."
ALİMİN MEZARI BİR PARK DA YILLARCA AYAKLAR ALTINDA ÇİĞNENDİ
Mehmet Sillay, Atıf Hoca’nın mezarını nasıl çıkardıklarını da Şafak Tepe Parkı`na giderek anlattı. 3 yıl önce, sessiz bir kimseye haber vermeden, usullerin dışına çıkarak kemiklerini parktan çıkardıklarını ifade eden Silay şöyle konuştu: “Burada 2007 yılında, sulu karın yağdığı bir gün, güvenlik şeridi çektik. Hızlıca kazdık. ilk çıkan bir kafa tasıydı. Sonra uzun kemikler çıktı, el ve parmak kemiklerini bulamadık. Çünkü, kürek atıldığı zaman sürekli sulu kar doluyordu. Buradan alındı. 6 ay aracımızda taşıdık kemikleri. Daha sonra, DNA testinin ardından kesinleşince, namazını kılarak defnettik ”.
Mehmet Silay, hafriyat yapıldıktan sonra Atıf Hoca`nın mezarının park da ayaklar altında kaldığını kaydetti. Daha sonra, buranın park yapıldığını ve üzerine çimlerin serpildiğini ifade eden Silay, “Şimdiye kadar, kimse buraya gelmiyordu. Artık, yavaş yavaş gelmeye başladılar. İdam edildiği 1. Meclis’in önünden zimmetli arabayla alındı, buraya getirildi. İlk defnedildiği yer burasıdır. Sürekli burada kaldı. Mezar kaybedildi. Onun infazında ve defninde bulunan zabıt kâtibinin oğlu burayı bize gösterdi. İki sene buraya kazma vuramadık. İzin de yoktu zaten. Uygun bir zaman aradık. Buradan, defni izinsiz çıkardık. Şimdi inşallah, bundan sonra, sahip çıkanlar olacaktır.” diye konuştu.
“AKRABALARI MEZARI SAHİPLENMEYE KORKMUŞLAR”
Bazı, kişilerin akrabaları asılan yakınlarına sahip çıktıklarını kaydeden Mehmet Silay, ancak İskilipli Atıf Hoca`nın mezarının, kimsesizler mezarlığına terk edildiğini belirtti. Aslında, mezarın aynı yerde bilenlerin sayısının azaldığını kaydeden Silay,. şöyle devam etti: “Fakat bir zabıt kâtibi oğluna söylüyor ki, `Bu zulmen asıldı. Unutmayın bunu saygıyla alın.` Her, cuma ve kandil akşamlarında hocanın mezarına gidip dua okuyorlarmış. mezarını öğrenmemiz yetmedi. İzinler kolay kolay verilmiyor. O izni almanın mümkün olmadığını görünce yasal prosedürü inkâr ederek gittik en uygun zamanı seçtik. İskilipli Atıf, idam edildikten sonra, 30 yıl sonra yok farz edildi. İsmini kimse ağzına alamadı. Hıyanet-i Vataniye ile asıldığı için insanlar korktu."
“BU ZALİMLERLE MAHKEME-İ KÜBRADA HESAPLAŞACAĞIM”
Eski Milletvekili Silay, İskilipli Atıf Hoca’nın 1 buçuk ay hapis yattığı Ulucanlar Cezaevi`nde 4 duruşmaya çıktığını anlattı. Son duruşmaya çıkmak üzere iken kendisinden savunması istendiğinin hatırlatan Silay, yattığı ranzayı işaret ederek, “Bu ranza da uyudu. Birden uyandı. Özenle yazdığı savunmasını yırttı. Masanın üzerine koydu. Dediler ki, ‘Niye yırttın?’ Verdiği cevap şu ‘Ben rüyamda Resulullah’ı gördüm. Davet aldım.’ Son duruşmaya çıktı. Savcının 5 yıl hapis istemesine rağmen, mahkeme reisi idamına karar verdi. Ondan sonra ağır bir şekilde hitap etti. Buraya gelirken, ben bu zalimlerle ancak Mahkeme-i Kübra’da hesaplaşacağım dediği aktarılır.” diye konuştu.
Mehmet Silay, İskilipli Atıf Hoca`nın asıldığı Birinci Meclis önündeki yeri de eliyle gösterdi. 4 Şubat 1926’da yılın en soğuk kışlarından birinin yaşandığını ifade eden Silay, Atıf Hoca`nın idam ediliş anını şöyle anlattı: “Sabah, şafak sökerken buraya infaz amaçlı iki mahkûm getirildi. Bunlarda bir tanesi İskilipli Muhammet Atıf Hoca diğeri de Babaeski Müftüsü sabık Ali Rıza Efendi’ydi. Sehpalar, burada idi. Tabi şu anda duvarlar örüldü. Fiziki şekil değişti. Ulucanların kadrolu cellâdı Kara Ali, bu infazı gerçekleştirdi. Bir şey daha ifade edeyim, Kılıç Ali, infazların içinde bulunmak isteyen bir adamdır. Bir kavle göre o da buradaydı. Atıf Efendi’nin başındaki sarığı aldı. ‘Şapkayı giy, domuz` dedi. Bu gördüğümüz bize gelen bilgilerden bir tanesi. Burada kelimei şahadet getirerek vefat ettiler. Atıf Hoca, devrin YÖK Başkanı konumunda olan bilim adamıydı. Sabahtan akşama kadar, bu ikisi de sehpada bulundular. Akşam üzeri, at arabasıyla alıp götürdüler, o zaman Mamak Kimsesizler Mezarlığı`na kabristana namazı kılınmadan defnedildi. Yalnız o değil, 22 yaşındaki Urfa’da asılan İbrahim Ehem’e de aynı muamele yapıldı. Onu dışında şu anda, Ulucanlar Cezaevi bahçesine gömülen eski Maliye Bakanı Cavit Bey, Doktor Nazım, Hilmi ve Nail Beyler’e de aynı tavır uygulandı.”
Mehmet Silay, yaptığı araştırmanın kan yakınlığı ile bir ilgisinin olmadığını da ifade etti. “Bu araştırmanın mezheple kan yakınlığı ile hiçbir önemi yoktur bir ilim adamının uğradığı akıbeti araştırmakla ilgilidir.” diyen Silay, “Bu durum, bütün bir Türkiye Cumhuriyeti aydınlarının görevidir. İskilipli Atıf hepimizin boynuna bir kul hakkı bırakarak gitti. Osmanlının cumhuriyete bıraktığı bir ilim adamıdır." şeklinde konuştu.