Üzgünüm ama burası üniversite

Üniversitelerde bir süredir biriken fırtına bulutları Ankara Siyasal'da patladı. Hükümet 60'lar, 70'lerden ders çıkarmalı.


Perşembenin gelişi çarşambadan belliydi.
Hafta sonu İstanbul’da, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bir grup üniversite rektörüyle buluşmasında kendi taleplerinin dile getirilmemesini protesto eden öğrenci gruplarının polis tarafından abartılı şiddet kullanılarak bastırılması, önceki gün Meclis’te sert tartışmalara yol açmıştı.
Ankara Üniversitesi (AÜ) Siyasal Bilgiler Fakültesi’ndeki anayasa paneli, İstanbul’daki olaylardan önce düzenlenmişti. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Dolmabahçe’de bir grup rektörle konuşması sırasında dışarıda protestocu öğrencilerin polisin abartılı şiddetiyle durdurulacağı, polisin bu kadar basiretsiz davranacağı akla gelmezdi.
Ardından, dayak yiyen öğrenciler Meclis’e alınmak istenmedi. Ardından Başbakan AK Parti grubunda elinde yumurta, taş, kasatura olanla konuşulmayacağını söyledi.
Siyasal’daki panelde Kuzu’dan önce kürsü alan Batum’a yönelik protestoların gerekçelerinden birisi de CHP’nin protestocu öğrencilere yeterince sahip çıkmamasıydı. Batum, kendisine ‘Defol’ diyen öğrencilerle “Sen kimi kovuyorsun” diye sıkı bir tartışmaya girdi. Batum’a yumurta atılmadı ama konuşturulmadı. Fırtına bulutlarına rağmen Kuzu’nun kürsüye gelmesi de doğrusu siyaseten cesur bir davranıştı. Aynı durumda arkasına bakmadan gidecek siyasetçiler tanıyorum.
Ama bu cesur tutum, Kuzu’yu yumurta ve tuvalet kâğıdı yağmurundan kurtaramadı. Kuzu konuşturulmadı. 

Yumurtasavar şemsiye
Bundan böyle koruma polislerinin edevatı arasına yumurtasavar niyetine dahil olacağı anlaşılan şemsiyelerin altında, SBF Dekanı ve üniversite rektörünü istifaya çağırması, televizyonların canlı yayınına yansıdı.
Akşam üzeri AÜ Rektörü Prof. Dr. Cemal Taluğ ile görüştüm.
Taluğ, “Olaylardan dolayı üzgünüm” diyordu ve ekliyordu: “Tabii burası üniversite. Üniversite, özgür düşünce alanıdır. Ama özgür düşünce alanı demek, özgür eylem alanı demek değildir. Gerektiğinde protesto da olur. Ancak kendi düşüncesini duyurmak isteyenlerin, her düşüncenin konuşulmasına saygı göstermeleri gerekir.”
Siyasal Dekanı Prof. Dr. Celal Göle de NTV’de benzeri sözleri söyledi. Davetli konuşturmacıları protesto etmek ne kadar meşru ise konuşmalarını zorla engellemek de o kadar yanlıştı.
Başbakan bu gelişmeler üzerine açıklama yaptı. Olayların arkasında bir örgütlenme olduğunu söyledi.
Bu bir haber de bilgi de değildir. Gözü gören herkes, protestocu öğrencilerin örgütlü olduğunu fark ediyor. Rahatsız üniversite öğrencileri Sokrat, Platon zamanından bu yana örgütleniyor ve seslerini bazen iktidar sahiplerini rahatsız edecek şekillerde duyurmaya çalışıyor. 

Yumurta ve taşı ayıralım
Mesele üniversite öğrencileri arasında koşullar ve gidişattan rahatsızlık duyanların örgütlenmesi değil. İktidardakilerin bu sorunu nasıl tespit ettiği ve nasıl ele alacağıdır. Başbakan’ın konuşmasında olan bitenden dolayı –kendisi de mağdur olan- muhalefet ve medyayı suçlaması ne yazık ki şu anda iyimser işaret vermiyor.
Öncelikle, şu yumurta eylemiyle taş ve kasatura işini ayırmak gerekir. Avrupa’da çok örnekleri görülüyor; yumurta yaralamaz, öldürmez, leke bırakır, silah değildir.
İkincisi, anayasanın 2001’de AB uyumu çerçevesinde bu halini alan 34’üncü maddesine göre herkes, silahlı ve saldırılı olmama kaydıyla gösteri yapabilir ve bunun için önceden izin alma şartı yoktur.
En önemlisi, Türkiye 50’lerde, 60’larda, 70’lerde üniversitelerden başlayan acı deneyimler yaşadı. Bizim kuşağın çoğu yürümekle aşınmayacağı söylenen o umursamazlık ve ötekileştirme yollarından geçti.
Üniversite öğrencilerinin eğitim ve demokratikleşmeye ilişkin taleplerini, dünyada ilk defa ve şimdi görülmeyen şiddet eğilimleriyle aynı potaya koyup üzerine şiddetle gitmeye kalkarsanız, ne yazık ki bulacağımız daha fazla şiddet olacaktır.
Aynı dehşet filmini tekrar tekrar görmekten bıkmadık mı?
NOT: Dün, Akif Beki’nin görüşlerine itirazımı dile getiren yazım üzerine, -tebrik mesajlarının sayısına yaklaşamasa da- önemli miktarda tel’in mesajı aldım. Tesellim, tel’in mesajlarının Radikal okuru ruhunun R’siyle alakası olmamasıydı. Umarım bu iş Türkiye’nin son 15 yılındaki demokratikleşme mücadelesine karınca kararınca katkıda bulunmuş Radikal’e zarar verecek noktalara uzamaz.