Wikileaks belgeleri tam metin 2.bölüm

Wikileaks belgeleri şoku tüm dünyada devam ederken Türkiye ile ilgili olan belgeler ise ortalğı karıştırdı. Wikileaks belgeleri okuyanlarda şaşkınlık oluştururken liderler peşi sıra açıklamalarda bulunuyor. Wikileaks belgeleri ABD diplomasisinde büyük bir delik açarken dünya ülkelerine de bomba gibi düştü, İşte Wikileaks belgeleri tam metni...

Wikileaks belgeleri tam metin 2.bölüm
Wikileaks belgeleri şoku tüm dünyada devam ederken Türkiye ile ilgili olan belgeler ise ortalğı karıştırdı. Wikileaks belgeleri okuyanlarda şaşkınlık oluştururken liderler peşi sıra açıklamalarda bulunuyor. Wikileaks belgeleri ABD diplomasisinde büyük bir delik açarken dünya ülkelerine de bomba gibi düştü, İşte Wikileaks belgeleri tam metni...

WikiLeaks günlerdir beklenen belgeleri paylaştı, dünyada deprem yaşandı. Türkiye'nin geçtiği 7 bin metinde öne çıkanlar ise darbe, Davutoğlu, Erdoğan ve AB oldu. Belgelerde, Amerikan diplomatik yazışmalarında, yabancı liderlerle ve dünyadaki nükleer ve terörist tehditlerle ilgili değerlendirmeler bulunuyor. Belgeler, ABD'nin dünyadaki toplam 270 büyükelçilik ve konsolosluklarla 2004 yılından 2010’un Mart ayına kadarki günlük yazışmalarının içeriğini ortaya koyuyor. İşte WikiLeaks Türkiye belgelerinin tüm detayları...

Wikileaks belgeleri tam metin 2.bölüm  WİKİLEAKS BELGELERİ 1.BÖLÜM

Wikileaks belgeleri tam metin 2.bölüm 
WİKİLEAKS BELGELERİ 2.BÖLÜM

Wikileaks belgeleri tam metin 2.bölüm 
WİKİLEAKS BELGELERİ 3.BÖLÜM

Wikileaks belgeleri tam metin 2.bölüm 
WİKİLEAKS BELGELERİ 4.BÖLÜM

Wikileaks belgeleri tam metin 2.bölüm  
WİKİLEAKS BELGELERİ 5.BÖLÜM

WİKİLEAKS BELGELERİ 2.BÖLÜM

BELGE NO: 09ANKARA321

TARİH: 27 Şubat 2009

BELGE NO: 09ANKARA321

GÖNDEREN MAKAM: ABD Ankara Büyükelçiliği

SINIFLANDIRMA: Confidential

KONU: İran'la yapılan anlaşmalar Başbakan Erdoğan'ın arkadaşlarına yarıyor

1. 22 Şubat tarihinde yerel basın organları Türkiye ve İran'ın İran'dan gaz çıkaracak ve bu gazı Türkiye'ye ve Avrupa'ya Türkiye'ye taşıyacak bir boru hattı inşa edecek bir ortak girişim şirketi kurduklarını bildirdi. Bu anlaşmayla ilgili bazı kişilerle konuştuk. BOTAŞ Başkanı Saltuk Düzyol, BOTAŞ'ın anlaşmanın bir parçası olmadığını ve bunun özel bir şirketle yapıldığını söyledi ancak şirketin adını vermedi.

Enerji Bakanı Güler'in danışmanlarından Musa Günaydın, konu hakkında bizimle konuşmak istemedi. Ancak xxxx daha açık davrandı. Türk şirketi SOM Petrol'ün İran'la kurulan ortak girişime girdiğini söyledi.

SOM Petrol'ün sahibi Sıtkı Ayan, Başbakan Erdoğan çok iyi arkadaşı. Her ikisi de İstanbul İmam Hatip okulunda okudu. Ayan, aralarında Mustafa Erdoğan (Başbakan'ın ağabeyi), Cihan Kamer ve Mücahit Aslan'ın da bulunduğu Erdoğan'ın yakın arkadaş çevresinde. Araştırmalarımıza göre, XXXX liman inşaatı, yakıt taşımacılığı ve diğer başka alanlarda faaliyet gösteriyor anca petrol ve gaz geliştirme için deneyimi yok.

2. 2007 yılında elektrik üretim ve ihracat şirketi Kartet, İran'ın devlet elektrik şirketi Tavanir ile bir anlaşma imzaladı. Kartet, elektrik ithalat lisansı almak için EPDK'ya başvurdu. Kasım 2007'de Erdoğan'ın arkadaşı Cihan Kamer'in sahip olduğu Savk Elektrik İran'dan elektrik ithal etmek için EPDK'dan lisans aldı.

Bununla birlikte Kartet, bu uzlaşmazlığı kamuoyuna taşıdı ve Savk'ın yaptığının etik dışı ve yasadışı olduğunu söyledi. Kartet İstanbul Yöneticisi Nuray Atacık, 27 Şubat'ta bize EPDK'nın hala Kartet'e yanıt vermediğini ve projeden vazgeçtiklerini söyledi. Ancak bize Savk'ın da projeyi gerçekleştiremediğini belirtti. Atacık, "İranlılar bizi istiyorlar, zorla kendilerine dayatılan bir şirketle iş yapmak istemiyorlar" dedi.

3. Yorum: Eğer doğruysa, Başbakan'ın İran'la gaz anlaşmasını SOM Petrol'ün yapması yönündeki ısrarı esasında anlaşmayla ilgili süreci de yavaşlatabilir. Savk Elektrik olayında da görüldüğü gibi İran, kendisine dayatılan iş ortaklarıyla çalışmak istemiyor. Projenin ağır işlemesinde anlaşmanın hukuki, düzenleyici ve ticari bir çerçevesinin olmaması ve İran'ın BOTAŞ'ın 26 Şubat'ta kendisine karşı kazandığı 750 milyon dolarlık tahkim davasına olası tepkisi (ancak bu miktarın İran tarafından kabul edilmesi gerekiyor) gibi diğer başka nedenler de mevcut. Yorumun sonu.

BELGE NO: 05ANKARA3199

TARİH: 8 Haziran 2005

BELGE NO: 05ANKARA3199

GÖNDEREN MAKAM: ABD Ankara Büyükelçiliği

SINIFLANDIRMA: Secret

KONU: Kabine değişikliği: Erdoğan'ın odağında Dışişleri Bakanı Gül var



ÖZET: Uzun zamandır hakkında kabinede değişiklik yapacağı söylentisi bulunan Erdoğan, ilk hamlesini aniden ve sınırlı biçimde yaptı. Ancak Erdoğan'ın gözü hala, parti içinde kendisine en büyük rakip olan Dışişleri bakanı Gül'ün etkisini yavaş yavaş azaltmak için ona yakın bakanların üzerinde olabilir.

ÖZETİN SONU

Erdoğan ani bir hamle yaparak, 4 Haziran'daki mini Kabine değişikliğinde üç bakanın görevden alındığını açıkladı. Kabine değişikliği, Erdoğan'ın Mart 2003'te başbakanlık görevini, şimdi Dışişleri Bakanlığı görevini yürüten Abdullah Gül'den aldığından beri yoğun tartışma konusuydu. Erdoğan, Gül taraftarlarının Kabine'deki ağırlığına (bu değişiklik gerçekleşene kadar Erdoğan'ın Kabine'de iç politika desteği için sırtını dayayabileceği dört isim bulunuyordu) ve kendisine verilen yoğun desteğe rağmen uzun süre değişiklik yapmaktan kaçındı. Şubat 2005'te Turizm Bakanı Erkan Mumcu istifa ettiğinde, Erdoğan, onun yerine geçmesi için yarım kalan Devlet Bakanı Beşir Atalay ve nihai olarak da Atilla Koç için Gül'ün tercihlerine boyun eğmeyi sürdürdü.

Erdoğan şimdi ise bu kararsızlığını geride bırakmış görünüyor. Enerji Bakanı Hilmi Güler'in 6 Haziran'da yakın kaynaklarımızdan birine söylediğine göre, Erdoğan'ın bu kararı, Gül ve çevresindekilerin kendi politikalarına ne kadar zarar verdiğini anladıktan sonra verdi.

Nihayetinde görevden alınanlar yaptıkları işlerin yetersizliği ile bilinen üç bakan oldu. Bunlardan ilki Tarım ve Köy İşleri Bakanı Sami Güçlü. Gül'ün destekçisi olan Güçlü, ABD ile ilgili konularda ilerleme sağlanması konusunda engel teşkil ediyor.

İkincisi ise Bayındırlık Bakanı Zeki Ergezer. İçişleri Bakanı Abdulkadir Aksu'ya yakınlığıyla bilinen ve Gül ile de sıkı bağları olduğu belirtilen Ergezer, 'gavurlar' sözüyle tepki çekmişti. Yolsuzluk iddialarıyla da suçlanan Ergezer, Erdoğan'ın sözünü verdiği 15 bin kilometre uzunluğunda bölünmüş yol sözünü de yerine getirememişti. Ergezer'in, Fethullah Gülen'in önemli takipçilerinden Galip Demirel'in kızı Güldal Akşit'le de yakınlığı bulunuyor.

Erdoğan, Tarım Bakanlığı'na Diyarbakır milletvekili olan, bölgenin önde gelen ailelerinden birine ve Naksibendi Cemaati'ne mensup Mehmet Mehdi Eker'i getirdi.

Ak Parti'den ***** ve Büyükelçilik'in uzun süreden beri bağlantı halinde olduğu partiyle derin ilişkileri olan iki isim, Eker'i, Erdoğan'a yakın, dürüst ancak pasif biri olarak tanımlıyor.

Yeni Bayındırlık Bakanı Trabzon Milletvekili Faruk Nafiz Özak oldu. Trabzonlu bir müteahhit ve aynı zamanda Trabzonspor yönetiminde yer alan bir isim, Özak'ı, Milli Görüş hareketinin Sufi çizgisinden geldiğini ve kendisinin sessiz, mesafeli ve Erdoğan'a sadık biri olarak tanımlıyor...

İstanbul ikinci bölgeden meclise giren Nimet Çubukçu, yeni Kadından Sorumlu Devlet Bakanı oldu. Serbest avukat olarak görev yapan Çubukçu, son olarak İslamcı MÜSİAD'ı savundu.

Konusuna odaklanan ve oldukça azimli olan Çubukçu, aylar önce bize devlet bakanlığı pozisyonunu istediği konusuda ipuçları vermişti. Genel Başkan Yardımcısı, Şaban Dişli'nin 7 Haziran'da bize aktardığına göre, Çubukçu'nun, Başbakanın eşi Emine Hanım'la yakın ilişki kurması, seçilmesinde bu göreve seçilmesinde önemli rol oynamış...

Sami Güçlü'yü görevden alan ve ardından bu atamaları yapan Erdoğan, Gül'ün parti içindeki etkisini azaltmak niyetinde olduğunu açık şekilde gösterdi. Aksit ve Ergezen'i görevden alan ve Diyarbakır'da güçlü olan Eker'i atayan Erdoğan, bu şekilde ilmiği Abdulkadir Aksu'nun boynuna geçirdi. Bu hamle Eker'i, o bölgede nüfuzu bulunan İç İşleri Bakanı Aksu'nun en büyük rakibi haline getirdi.

Aksu, en son Hanefi Avcı'yı görevden alarak Erdoğan'ın isteklerini yerine getirmişti. Fethullah Gülen'i destekleyenlerin başında gelen ve emniyette organize suçlar biriminin başında olan Avcı, Ak Parti'nin kalbine giden yolsuzluk soruşturmaları sonuca ulaştırmaya çalışıyordu. Ancak, Erdoğan uzun süredir Aksu'nun, parti içinde hayal kırıklığına uğramış milletvekillerini de alıp partiden ayrılacağı şüphesiyle rahatsızlık duyuyordu. Aksu'nun Kürt'leri kayırması, eroin ticaretiyle ilişkisi olduğu iddiaları, genç kızlara olan bilinen ilgisi ve oğlunun mafya ile bağlantıları Kabine içinde onu zayıf halka haline getiriyordu. Erdoğan, devlet kurumlarının bu zayıf noktaları her an kullanabileceğini biliyordu.

Başbakan'ın danışmanlarından **** gibi kaynaklar, Erdoğan'ın Kabine'deki değişikliği kademeli olarak devam ettireceğini belirtiyor. Aksu'nun yanı sıra Erdoğan'ın odağında, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Bakanı Murat Başesgioğlu, Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Çoşkun, Dış Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanı Kürsad Tüzmen de bulunuyor. Eski bir aşırı milliyetçi ve MHP'li olan Tüzmen, Irak'la gıda karşılığı, petrol işlerine karıştı ve birçok kaynak tarafından her türlü rüşvete açık bir insan olarak tanımlanıyor.

Erdoğan, zaman içinde Gül'ün yakın destekçilerinden Devlet Bakanı Besir Atalay ve Adalet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek'i de görevlerinden almayı düşünebilir. Çiçek, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı için talebi olduğunu saklamamış ve Erdoğan'a saygısızlığını gizlememişti.

BELGE NO: 08ANKARA691

TARİH: 11 NİSAN 2008

BELGE NO: 08ANKARA691

GÖNDEREN MAKAM: ABD Ankara Büyükelçiliği

SINIFLANDIRMA: Confidential

KONU: Ak Parti’nin kapatılacağına yönelik iddialar ve ABD’nin duruşu


ÖZET: Türkiye’nin iktidar partisi Ak Parti’ye yönelik kapatma davası, bu ülkenin geleceği için bir darbedir. Dava, Türkiye’nin hükümetinin yapısına, popüler demokrasinin erişim alanına ve dinin toplum üzerindeki rolüne yönelik çözümlenmemiş tartışmaları yansıtıyor. Bu durum, aynı zamanda geçen Temmuz ayında yeniden göreve gelen Başbakan Erdoğan’ın geçen dokuz aylık süreçte sergilediği başarısız liderlikten kaynaklanıyor. Sonucun ne olacağı belirsiz olsa da burada yaşanan kriz, kusursuz ve darmadağın olmasa da kendine özgün bir işleyiş tarzı olan Türk demokrasisi çerçevesinde değerlendirilmeli.

ABD öncelikleri, ortak çıkarlarımız üzerine bu ülkeyle birlikte çalışabilmemizi ve bu ülkenin demokratik sürecini geniş çapta desteklememizi gerektiriyor. Yine de Türkiye politikaları üzerine fikir beyan etmekten kaçınmalıyız. Bu yaklaşımla, şu anda Türkiye’de ülkenin geleceğine yönelik yapılan ve demokrasinin olgunlaşması için hayati önem taşıyan şiddetli ve tarihi tartışmalara saygı duyarız.

KAPATMA DAVASI İMALARI

Ak Parti’nin kapatma davasına yönelik farklı bakış açıları var. Bunlardan ilkinde, niyetlenilmiş anayasal bir darbe olarak bakılabileceği söylendi. Dava ilk olarak siyasi bir araç olarak kabul edildi. Partiyi ve 70’in üzerindeki liderleri siyasetten uzaklaştırmak için gazetelerde daha önce yayımlanan haberler kaynak gösterildi. En cesur iddialar arasında, Ak Parti’nin laikliği bitirme niyetinde olduğu vardı ve ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell’ın ülkenin “ılımlı Müslüman” hükümetini ve Ak Parti’nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ya desteğini öven sözleri basın sık sık yer aldı.

Kapatma davasına yönelik diğer bir bakış açısıysa, davanın Türk demokrasi tarzıyla ne kadar uyuştuğunu sorguladı. Anayasa ve kanunlar, uzun bir süredir politikacıların yasaklanmasına ve partilerin kapatılmasına izin verdi. Bugüne kadar ülkede 26 tane siyasi parti suçlu bulunarak kapatıldı. Ak Parti, bu durumu ve Türklüğe hakareti kapsayan 301’inci madde gibi yasaları değiştirecek kadar uzun süredir görevde ama bunu yapmadı.

Her iki bakış açısının da gerçeklik payı var, özetle Başbakan Erdoğan’ın kötü tökezledi.

Davanın zayıf noktalarından biri, yıllar öncesinde yazılan bir anayasaya bağlantılı olarak parti kapatmanın çok daha zor olması. Erdoğan kendi başarısının büyüsüne kapılırsa, geçen Temmuz ayında kendi partisine karşı oy kullanan yüzde 53’lük oranı, onların çıkarlarını koruma konusunda ikna edemez. Erdoğan, yeniden göreve gelmesiyle birlikte kazandığı gücü, Avrupa Birliği’yle ilgili reformların devam ettirmek için kullanamadı. Bu reformlar, İslamlaşma ve iktidarın kısıtlanamayan yükselişine yönelik endişeleri bastırabilmek kullanılacak en uygun araçlardı. Erdoğan ise, Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) önderliğinde, uzun bir liste halinde bekleyen AB reformları öncesinde, türban yasağını gündeme getirdi.

Bu kısa vadeli popülist kazanç için Erdoğan, Türkiye’nin demokrasisini güçlendirecek daha geniş çaplı anayasa reform paketini feda etti. Bu ve benzeri diğer adımlar, Erdoğan’ın bugüne kadar attığı adımlara yönelik korkuların artmasına neden oldu.

Kapatma davasının Türkiye’deki demokrasi ve istikrar için büyük bir handikap.

Birçokları için, özellikle de Türkiye’nin gelişmekte olan orta sınıfını oluşturan görmezden gelen seçmenlere verilen mesaj, Türkiye demokrasisinin onların çıkarlarını koruyamayacak kadar zayıf olduğuydu. Bu mesaj hatta hala dışlanmaya devam eden Kürtler için çok daha büyük bir tehdit özelliği taşıyor.

Kapatma davasına çok daha geniş bir bakış açısıyla bakıldığında, bunun bir ölçüde seçilmeyen ve önem derecesi düşürülmüş bürokrasinin Erdoğan ve popüler demokrasiye karşı intikamı olarak kabul edilebilir.

Yaşanan değişikliklerin hiçbiri, Türkiye’nin ABD için tehlikeli bölgede oldukça önemli bir müttefik olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Bununla birlikte, bazı yanlış adımlar atmış olsa da, Türkiye Müslüman ülkeler arasında en demokratik ve özgür ülke.

ABD’nin Türklerin kendi ülkelerinin geleceğine yönelik tartışmalara müdahale etmemesi gerekiyor. Müdahale, ABD’yi kendi çıkarına ters düşen bir şekilde etkisiz kılabilir ve ülkenin demokratik değerlerine zarar verebilir.

ABD’nin genel prensiplere bağlı kalıp, detayları Türklere bırakması gerekiyor. ABD’li yetkililerin atması gereken adımlar şöyle sıralanabilir.

ABD’nin müttefiklik ve ortaklık tanımlamamıza uygun hareket ederek, demokratik kuruluşlarının, Türkiye’nin demokratik değerlere ve laiklik prensibine olan bağlılığının güçlü bir destekçisi olduğumuzu kanıtlamalıyız.
Türk liderleri ve kuruluşları istikrarı güçlendirecek ve bölgede ve ülke içinde fikir birliği yaratacak pragmatik çözümler bulma konusunda teşvik etmeliyiz.
Türkiye’nin AB üyesi olma hedefini ve yasal, siyasi ve ekonomik alanda gerçekleştirilecek reformları desteklemeliyiz.
Irak, Afganistan, Kafkaslar ve Balkanlar konusunda ortak çıkarlar adına, terörizm, enerji güvenliği ve Kıbrıs sorunu ve bölgedeki diğer sorunlar konusunda Türkiye’yle çalışmaya hevesli olmalıyız.

BELGE NO: 09ANKARA1549

TARİH: 27 EKİM 2010

BELGE NO: 09ANKARA1549

GÖNDEREN MAKAM: ABD Ankara Büyükelçiliği

SINIFLANDIRMA: Confidential

KONU: İSRAİL BÜYÜKELÇİSİ SORUNLARININ KAYNAĞINI ERDOĞAN'A BAĞLADI


1.26 Ekim’de Büyükelçilikte yaptığı konuşmada, İsrail Büyükelçisi Gaby Levy, ülkesinin son dönemde Türkiye ile karşılıklı ilişkilerinin kötüleşmesine yönelik endişelerini dile getirdi ve ilişkinin kötüleşmesinde suçun çoğunlukla Başbakan Erdoğan’a ait olduğunu belirtti. Levy, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, ülkeyi ziyaret eden Çek Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı’yla kendisine “işlerin daha iyi olacağı” mesajını gönderdiğini belirtti. Davutoğlu aynı zamanda, üst düzey bir devlet memuru olan XXX’in kendisini Erdoğan’ın İsrail’e yönelik sert eleştirilerini yumuşatmasını istediğini söyledi.

Levy, Erdoğan sürekli olarak Gazze’deki insani durumla ilgili öfkeli açıklamalar yapmasının

iç siyaset malzemesi olduğunu da söyledi.

2. Levy, Erdoğan için arabulucu olarak gösteren siyasi değerlendirmeleri reddetti ve Başbakan’ın partisinin İsrail’e yönelik sert eleştirilerinden anketlerde net bir puan bile alamayacağını söyledi. Levy, aksine Erdoğan’ın sertliğini derinlerde olan bir duyguyla bağdaştırdı. “Erdoğan köktenci. Bizden dini açıdan nefret ediyor” dedi ve nefreti her geçen gün biraz daha yayıldığına dikkat çekti. Levy, Türk dış politikasında, İsrail karşıtı bir değişimin görüldüğüne dikkat çekti ve Türkiye hükümetinin Suriye ile ilişkilerini yeniden gözden geçirme kararı almasına ve Arap Birliği’nde gözlemci statüye sahip olma talebinde bulunmasını dile getirdi.

3. YORUM: Hem Türk hükümeti içinden hem de hükümet dışı bağlantılarla, Türkiye’nin İsrail’le kötüleşen ilişkileri üzerine yaptığımız tartışmalar, Levy’nin Erdoğan’a karşı nefretini doğrular nitelikteydi. XXX Erdoğan’ın İran ve Ortadoğu’a yönelik eğiliminin de bu konuya katkıda bulunan faktörler olduğunu söylese de İsrail’e yönelik antipati de ayrı bir faktör.