Özerklik bildirisi ve parti kapatma
BDP bildirisi, ülkemizin ihtiyacı olan yerel yönetim reformu öneriyor; bu bölünmek değil, birlikte yaşamak isteyenlerin önerisidir.
Cumhuriyet Başsavcımız, ‘parti kapatma’ hastalığına tutulmuş görünüyor. Bir parti toplumun ezberleri dışında bir şeyler söylemeye görsün, hemen bir basın bildirisi yayımlıyor: “... partisi hakkında Siyasi Partiler Yasası’nın ... maddeleri gereğince inceleme başlatılmıştır.”
Nafile uğraş
Bundan önce kapatılanların görüşleri şimdi siyasal hayatımızdan çekilmişler gibi! Sözleri yasaklamanın da parti kapatmanın da yönetimde geçerli bir usul olmadığını artık anlama zamanımız geldi. İlk anlaması gerekenler maalesef direnmekten vazgeçemiyor.
İfade özgürlüğüne karşı direnmenin son örneğini, Barış ve Demokrasi Partisi’nin (BDP) dil konusunda söyledikleriyle Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) ‘Demokratik Özerklik’ bildirisi üzerine yaşadık.
Özerklik bildirisi
BDP’nin de üstlendiği Demokratik Özerklik Bildirisi, gerçekte, DTK’nın geçen hafta sonundaki çalıştayda görüşülüp kabul edilen bir kararla yayımlanmıştır. Bildiri, bütün siyasal partilerimizin kongre veya merkez karar organlarında sık sık yayımlamaları gereken tutum belgesidir.
‘Türkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununda Çözüme Dair Siyasi Tutum Belgesi’ başlıklı kararı, gerçekte ‘Anayasa Tartışmaları İçin’ başlığıyla da yayımlanabilirdi. Gerçekten, bildiri bütünüyle yeni anayasamızın ilk tartışılması gereken temel ilkeleri için düşünceleri ve önerileri kapsamaktadır.
Bildirinin önce siyasal yanına değinip sonra anayasa yanına geçmek istiyorum.
Siyasal yanları
Bundan önce kurulan Kürt partilerinin ve BDP’nin, “Ne istiyorsunuz” sorusuna şimdiye kadar verdikleri cevapların hiçbiri, bu sonuncusunun özelliklerini taşımıyordu. Son bildiri, herkes tarafından aynı anlamda anlaşılabilir açıklıkta, hiçbir maddesi ‘olmayacak şeyler’ diye itilemeyecek olgunlukta, kabul edilip edilmeyeceği tartışılabilir, hangi unsurunun nasıl değiştirilmesi gerektiği, teknik olarak konuşulması gereken siyasal bir belgedir.
Kürt açılımı
Bu belgenin, öncelikle hükümetin Kürt açılımının bir eseri olduğunu söylemeliyim. Eğer Kürt açılımı yapılmasaydı ve sabırla yürütülmeseydi, siyasal hayatımız bir Kürt partisinin yayımladığı böyle bir belgeye sahip olmayacaktı.
PKK ve Öcalan
İkinci husus bu belgenin, PKK’nın kurumsal bilgisi ve kabulü dışında yayımlandığını kabul edemeyiz. Belgenin ilkelerinden, PKK’nın dağda veya değişik ülkelerde oturan ‘yetkililerinin’ haberi olduğunu, onlarca da tartışıldıktan sonra DTK’ye geldiği açıktır.
Bu görüşle, Özerklik Bildirisi’nin, Kürt politikalarıyla birlikte düşünülmesi gereken PKK’nın, bundan sonraki eylem ve girişimlerini bu belgeye bağlı olarak belirleyeceğini düşünüyorum. PKK’nın ve hatta Türkiye’deki milliyetçi Kürtlerin yapacakları veya yapmayacakları bu belgeden çıkarılabilecektir.
Özerklik Bildirisi’nin Öcalan’dan habersiz kaleme alındığı düşünülemez. İlerideki günlerde Öcalan’ın, huyu ve anlayışı bakımından, bildiriyi yok sayarak konuşması mümkünse de bu belgeye öncekilerden daha uzun süre saygı göstereceği beklenmelidir.
Anayasal yanı
Özerklik Bildirisi’nin anayasal tarafı, siyasal tarafı kadar, hatta ondan daha da önemlidir. Bazı hatırlatmalar yapmak istiyorum:
Kurtuluş Savaşı sırasında çıkarılan ilk anayasa, 1 Şubat 1921 tarihinde yayımlanan ‘Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’dur. Bu Kanun’un ‘İdare’ başlıklı 10’uncu maddesi, “Türkiye, coğrafi durum ve ekonomik ilişkiler bakımından vilayetlere, vilayetler kazalara bölünmüş olup kazalar da nahiyelerden oluşur” denilmektedir.
Bundan sonra gelen maddelerde; şimdi ‘il’ dediğimiz ‘vilayetlerin’ ve ‘nahiyelerin’ ‘mahalli umurda (yerel işlerde), kişiliğe ve özerkliğe sahip’ olduğu belirtilmiş; seçilmiş meclisleri ve meclislerin oluşturduğu yürütme kurulu oluşacağı düzenlenmiştir.
Merkezin işleri
“Dış siyaset, yargı (şer’i adli), iç siyaset, askeri işler, uluslararası ekonomik işler, Büyük Millet Meclisi’nce, birden çok ili kapsayan hususlar” merkezin yapacağı işler olarak sayılmıştır. Bu ‘hususların dışındaki’ işlerin “Büyük Millet Meclisi’nce çıkarılacak kanunlar gereğince ‘vilayet şûralarının’ (il meclislerinin)” yetkisi içinde olduğu belirtilmiştir. Aynı maddede bu işler şöyle sıralanmaktadır: Vakıflar, medreseler, eğitim, sağlık, ekonomi, tarım, bayındırlık, sosyal yardım.
Yasa tasarısı, görüşülmesi
Kurtuluş Savaşı boyunca bir yanda harp sürerken, hükümet “İdare-i Kur’a ve Nevahii Kanunu Layihası”nı (Nahiyeler ve Köyler İdaresi Kanun Tasarısı) hazırlamıştır. Bu tasarıyı ‘Dahiliye Encümeni’ (İçişleri Komisyonu) değiştirerek kabul ederek bir rapor hazırlamış ve bu rapor 1923 yılı ortalarına kadar Meclis Genel Kurulu’nda görüşülmüştür. (1)
Bilindiği gibi 1923 değişikliklerinde Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’ndan bu maddeler çıkarılmış ve bu günlere gelinmiştir.
Yerel yönetimde reform
Bir grup arkadaşımızla, son öneriye benzer ve daha ileri sayılabilecek yanları olan bir proje hazırlayıp ‘Demokratik Cumhuriyet Programı’ adıyla yayımlamıştık. (2)
Bugünkü iktidar 2003 yılında, yerel yönetimlere özerklik getiren Kamu Yönetimi Temel Kanun Tasarısı hazırlanmış, Meclis’ten geçmiş, ancak cumhurbaşkanınca anayasaya aykırılığı nedeniyle Meclis’e iade edilmiştir. Gerçekten de bu kanun, anayasanın 126 ve 127’nci maddelerine aykırıydı. Kanunun Meclis’te düzeltilerek tekrar çıkarılması yerine, İl Özel İdaresi ve Belediyeler Kanunları, anayasaya açık aykırılık olmayacak biçimde yeniden düzenlenmiş ve kanunlaşmıştır.
Ağustos ayında, ‘Ortak Akıl’ soru konferanslarında, “Kürt sorunu açısından merkezi-yerel hak ve ödevleri belirleyen birkaç çerçeve çizgisi neler olabilir” sorusuna cevap aranmış ve cevaplar bir raporda birleştirilmiştir. BDP’nin önerileri daha siyasal içerikli ve sloganlarla süslenmiş olmakla birlikte, Radikal’de de yayımlanan ortak akıl cevaplarından daha ileri değildir.
BDP kamuoyuna Özerklik Bildirisi ile özünde yerel yönetimlere ‘muhtariyet’ kazandıracak bir öneri getirmiştir. Bu öneri, sadece Kürtlerle ilgili değildir, bütün Türkiye’yi kapsamaktadır ve 1921 Anayasası’ndan daha ‘yerel’ değildir.
Girişimi saptırmayalım
Ülke yönetiminde sıkıntıların, karmaşanın, vakit kaybının, verimsizliğin nedeni yönetim sistemimizdir. Bu yönetim sistemini 80 yıldır Kürt meselesindeki yargılarımız nedeniyle geçemiyoruz. Şimdi yeni bir anayasa yapacağız, bu öneriyi uygarca tartışalım; eksiklerini, fazlalığını, doğrularını, yanlışlarını yazalım ama lütfen, önerinin Siyasi Partiler Kanunu’nun yasaklama maddeleriyle ilgisini aramayalım; bu arayış memleketimizin hayrına değildir. Daha ilerisine geçip girişimi, ‘terör örgütünün Türkiye’yi bölme projesi’ olarak tanımlamak aymazlıktır, bütün millete karşı günahtır.
1) Rıdvan Akın, 192l’ler Anadolusu’nda Yerel Demokrasi Girişimi: İdare-i Kur’a ve Nevahii Kanunu Layihası, Toplumsal Tarih sayı: 32, Ağustos 1996.
2) Demokratik Cumhuriyet Programı, İmge Yayımları, No: 122, Nisan 1995, Zirve Ofset, Ankara