AKM travması operayı bitirdi!

İstanbul Devlet Opera ve Balesi 'Ah AKM, vah AKM' diye hayıflanmak yerine, yenilikçi ve heyecan veren bir sezon için kolları sıvamalı.

AKM travması operayı bitirdi!
Yıllardır sanatınızı icra ettiğiniz, sahnesinde izleyenlerinizle buluştuğunuz, ‘ev’ bildiğiniz mekândan kapı dışarı edilmek; bir zamanlar sahip olduğunuz olanakların çok daha azına mahkûm olmak; üstüne üstlük, “Bekleyin, daha iyisini yapacağız” dedikleri o mekânın yerine hâlâ hiçbir şey yapılmadığını görmek…

Hele ki sanatçıysanız, bu saydığım olumsuz şartların motivasyonunuzu düşürmesi doğaldır. Ama sahne dünyasının kuralı belli: Gösteri devam etmeli. Sanatınıza, kendinize ve izleyicinize duyduğunuz saygının en temel göstergesi olarak; yeni şartlara uyum sağlamalı, kuyruğu dik tutup sanatınızı en güzel biçimde insanlara ulaştırmanın yollarını yılmadan arayıp bulmalısınız. Taksim AKM’den ve buranın en önemli sakini İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nden (İDOB) bahsediyorum.

İDOB, ‘AKM travması’nın ardından kendine bir türlü gelemedi. Suat Arıkan’ın müdür ve sanat yönetmenliğinde, temsillerine Kadıköy’deki Süreyya Operası’nda düzenli olarak devam eden kurumun idari ve prova mekânları Üsküdar’daki taş binada bulunuyor. İDOB şu sıralar lojistik açıdan tarihinin belki de en sıkıntılı günlerini yaşıyor, kabul. Ama yıllardır benzer zorlukları yaşamasına rağmen izleyicisine her sezon birkaç Türkiye prömiyeri armağan edebilen; şancıları, orkestrası, korosuyla mükemmel temsiller sunmayı âdet haline getiren İzmir Operası’na ne demeli? İzmir’de tüm olumsuz şartlara rağmen sergilenen bu yüksek motivasyonun kırıntısını olsun İstanbul’da görmemiz neden mümkün olamıyor? Hangi operacıya sorsanız, cevap aynı: “Süreyya’nın sahnesi küçük, büyük sahne gerektiren operaları oynayamıyoruz”. Siz de daha büyük bir sahneye geçeceğiniz güne kadar küçük sahnede temsil edilebilecek operalara ağırlık verin. Gerçi İzmir Operası, arkası kör duvar, derinliği komik boyutlarda olan sahneye sahip Elhamra’da Wagner’ler, Strauss’lar da sahneledi ya neyse. 2010-2011 sezonunda bu bedbinlik biraz olsun aşılmıştır inşallah, diye düşündük ama yanılmışız. Devlet Opera ve Balesi’nin bu sezon sahneleyeceği 40 küsurluk yeni yapımlar listesine İstanbul sadece 1 adet Britten operasının Türkiye prömiyerini yaparak katkıda bulunuyor.

Metropolitan opera
Potansiyeli itibariyle “Türkiye’nin Metropolitan Operası” olması gereken İDOB’un içine düştüğü bu atalete bir sanatsever olarak üzülüyor, hiçbir heyecan içermeyen yeni sezon programı için kurum idaresi tarafından yürütülen basın kampanyalarını yüzümde acı bir gülümsemeyle izliyorum. İDOB’un ‘Ah AKM vah AKM’ diye hayıflanmayı artık bir kenara bırakmasını, yeni şartlarına adapte olup Süreyya’nın küçük ama şirin salonunda, sahip olduğu mütevazı olanaklarla, şimdikinden daha yenilikçi, heyecan veren bir opera-bale sezonunu gelecek sezon İstanbullulara armağan etmesini gönülden arzuluyorum.

En sevdiği konçertoyla İş Sanat’ta
Fazıl Say, kariyerinde şimdiye dek en severek çaldığı piyano konçertolarından biriyle konuk oluyor İş Sanat ’ın sezon açılışına. Sanatçımız, Maurice Ravel’in başyapıtı Sol Majör Piyano Konçertosu’nu Gürer Aykal’ın onursal şef olarak yöneteceği Borusan İstanbul Filarmoni eşliğinde yorumlayacak. Hem İş Sanat’ın yıldızlar karmasına benzeyen yeni sezonu bu konserle açılıyor, hem müdavimleri mekânı özledi, hem de Fazıl Say İstanbul’da epeydir konçerto çalmamıştı. Haftanın, biletleri en çok talep edilecek klasik müzik konseri olacağı kesin.
Borusan Filarmoni, şef Gürer Aykal, solist Fazıl Say, İş Sanat, 3 Kasım saat 20.00