Görkemine uygun hale getirildi

Bu defa hiç beklemediğim bir şey oldu. Medeniyet tarihimizin yüzük taşı Süleymaniye Camii görkemine uygun hale getirilerek açıldı.


On yıl var ki gitmedim!… Civarındaki camilerde namaz kıldım, çevresinde dolandım. Müftülük, kütüphane vs… Sinan belgeselini çekerken bile, ekip içeride çalıştı, ben avlunun dışında uzaktan seyrettim. Perişanlığına, sanat şaheseri yapıya reva gördüğümüz muameleye tahammül imkânsızdı. Restorasyon yapıyoruz diye eserin Horasan harcı yerine çimentoyla sıvanmışlığını, doku uyumsuzluğunun ortaya çıkardığı çatlakları, kubbede kurşun levha kalmamışlığını, halıların pisliğini gördükten sonra, girmek ihaneti kabullenmişlik, içe sindirmişlik gibi geldi bana. Üç yıl önce ciddi bir ön hazırlık yapılıp restorasyon çalışmasının başladığını işittiğimde de dudak bükmüştüm. 

O şiir
Ama bu defa beklemediğim şey oldu. Medeniyet tarihimizin yüzük taşı Süleymaniye, görkemine uygun hale getirilerek açıldı.
Bayram namazı için beklerken kürsüdeki vaiz ne dedi derseniz hatırımda değil. Son cemaat mahallinden taşıp avluyu tamamen dolduran kalabalığın ilgisi camiye mi, vaizin söylediklerine mi yoksa Süleymaniye’nin tekrardan ibadete açılışında hazır bulunan Başbakan’a mıydı bilemedim. Yahya Kemal’in ‘Süleymaniye’de Bayram Sabahı’ şiirinin dizeleri aktı zihnime. “Hava boydan boya binlerce hayaletle dolu... / Her ufuktan bu geliş, eski seferlerdendir/ O seferlerle açılmış nice yerlerdendir/ Bu sükûnette karıştıkça karanlıkla ışık /
Yürüyor, durmadan, insan ve hayalet karışık/ Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya/
Giriyor, birbiri ardınca, ilahi yapıya/ Tanrının mabedi her bir tarafından doluyor/ Bu saatlerde Süleymaniye tarih oluyor…”
Sonra: “Evimin penceresiyle Süleymaniye’nin arası en aşağı bir saattir. Fakat ben onu elimi uzatsam dokunacakmışım gibi yakın görüyordum. Bu, belki, Süleymaniye’yi en küçük girinti ve çıkıntısına kadar ezbere, gözüm kapalı bile görebilmeğe alıştığım içindir. Öğlen güneşinin altında Sinan’ın Süleymaniye’si bulutlara yaslanmış bir dağ gibiydi. Ayasofya’nın karanlığı değil, sınırsız evrenin genişliği, açıklığı ve aydınlığı vardır Süleymaniye’de. Üstelik, insanoğlunun taştan ve topraktan yaratıp bir şarkı gibi uyumla düzenlediği eserler arasında Süleymaniye kadar güzel olanı azdır” diyen Nâzım. 

‘Ulu mabet’
Rahmetli Turgut Özal’la kıldığımız Cuma, Adnan Kahveci’yle namaz sonrası kuru fasulyecide sohbet edişimiz vs. Sanki anı kovası boşaldı üzerime. Benim aklımdan bunlar geçerken ahalinin zihnine takılanlar, kalabalığın merakı farklıydı besbelli. Pek çok yerde olduğu gibi ilginin odağında Tayyip Erdoğan vardı. Uzun süre camiden çıkamadı başbakan.
Kalabalık resmi protokol bir yana, onunla tokalaşmak, ona dokunmak, yanına yaklaşamazsa bile göz göze gelme çabasındaydı herkes. İlginin yoğunluğunu anlamak için cami içinde ve dışında bayram namazlarında görmeye alışık olunmadığımız sayıda kadının varlığına, namaz bittikten sonra cemaatin dağılmayıp dış avluda Erdoğan’ın yapacağı konuşmayı dinlemek için beklemesine bakmak kâfiydi. Tabii bu arada çimler ezildi, yerler sigara izmariti doldu, seccadesiz gelmiş kalabalığın oracıkta bulup yaydığı ve namazdan sonra toplamaya tenezzül etmediği naylon torbalarla Süleymaniye Vakfı’nın cemaate ikram için hazırladığı kumanya ambalajları ortalığa saçıldı. Restorasyonu yeni tamamlanmış, dış cephesi başta aşağıya temizlenmiş caminin duvarına ilk çiviyi Fatih Belediyesi çakmıştı zaten. Başbakan’a şahsen ‘Hoş geldin’ demek yetmemişti Mustafa Demir’e.
Böyle geçti benim Süleymani-ye’de bayram sabahım. Biraz anı, biraz kargaşa. Ama neyse ki gam değil. Yahya Kemal’e ‘Ulu mabet! Seni ancak bu sabah anlıyorum’ dedirten mehabeti solumak artık mümkün...


İlk namazı Görmez kıldırdı
Süleymaniye’de bayram namazını Diyanet İşleri Başkanı Dr. Mehmet Görmez kıldırdı. Namaza, Başbakan Erdoğan, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ve Devlet Bakanı Hayati Yazıcı da katıldı. Erdoğan, “Bunlar ülkemizin mührüdür, kaybetmeyeceğiz, geleceğe taşıyacağız inşallah” dedi.