LeBron James: Kral mı, hain mi?

NBA yazının en çok konuşulan olayı, LeBron James'in Cleveland'dan ayrılıp Miami'ye imza atmasıydı. Para değil şampiyonluk isteyen oyuncu her terk eden gibi hainlikle suçlandı.

 

Tesadüf bu ya, 8 Temmuz gecesi ABD topraklarındaydım. Koskoca bir ülke nefesini tutmuş, günlerdir, hatta haftalardır LeBron James’in kararını bekliyordu. Basketbol dünyasının son dönemde yetiştirdiği en büyük yıldız, acaba hangi takımın formasını giyecekti? Lige girdiği günden beri Cleveland Cavaliers’in başarısı için ter dökmüş, müthiş ortalamalarına karşın, takımını şampiyonluk katına taşıyamamış olan ‘Kral’ James, evinde kalıp, hikâyenin devamını mı yazmaya çalışacaktı, yoksa kapısında yatan takımlardan birine imzayı basıp başka denizlere mi yelken açacaktı?
LeBron ve onun imajını yönetenler, süperstarın kararını açıklayacağı anı bile bir ‘show’ haline getirmeyi başardı. 8 Temmuz gecesi ESPN, prime time’da ‘The Decision’ (Karar) adlı programı ekranlara getirdi ve NBA tarihinde ilk kez bir oyuncu, yeni sezonda oynayacağı takımı canlı yayında açıkladı.
Boston yakınlarında, hayatın deniz-güneş-kum-yelken yörüngesinde döndüğü minik sahil kasabasında bile insanların bu tarihi ana ilgisiz kalması mümkün değildi. Birkaç dakikalığına eğlenceye ara verip, barlarda televizyonların önüne toplaşıldı ve LeBron’un ağzından çıkan “... yeteneklerimi alıp güney sahillerine gitmeye karar verdim” cümlesi, gündeme bomba gibi düştü. LeBron yakın arkadaşı Dwyane Wade’in ısrarlı davetine olumlu cevap verip, Toronto’dan ayrılan Chris Bosh’la Miami’nin yolunu tutmuştu. Artık bu üçlü Amerikan medyasında ‘Big Three’ şeklinde anılacaktı. 

ABD’yi ikiye bölen karar
Karar, sadece spor dünyasını değil, Amerika’yı da ikiye böldü. Bir yanda, “Doğup büyüdüğü, yıldız olup, kendini kral ilan ettiği Cleveland’da kalıp, şampiyonluk için mücadele etmeliydi” diyen ve James’e ‘Hain’ etiketini yapıştıranlar… Diğer yanda “Adam Cleveland’ı NBA’in dibinden alıp, nerelere getirdi. Şampiyonluk için daha iyi oyuncuların olduğu takıma gitmekten başka çaresi yoktu” diyenler...
Tartışma hâlâ sürüyor. Ohio’nun göbeği Akron’da doğmuş, profesyonelliğe eyaletin büyük kentlerinden Cleveland’da adım atmış tipik Ortabatı delikanlısının, ait olduğu topraklardan ayrılabileceği ihtimal dahilindeydi belki ama onun New York’un ışıltısına kapılacağını düşünenler çoğunluktaydı. Miami tercihi, şaşkınlık yarattı. Bunun TV’de canlı yayında yapılması (Gerçekten bir an için kendinizi Cleveland’lıların yerine koyun; insanın eşi tarafından terk edildiğini televizyondan öğrenmesi gibi bir şey!)...
Başta Cavaliers’in patronu Dan Gilbert olmak üzere, LeBron’un korkak olduğunu, gerçek bir kralın tebasını böyle terk etmeyeceğini söyleyenlerin sesi, 8 Temmuz’dan beri karşı taraftan daha gür çıkıyor. Ve kadrosunda Wade-James-Bosh üçlüsünü barındıran Miami Heat, bir zamanlar bileği bükülmeyen Boston Celtics’den bu yana NBA’de ‘Başarısız olması en çok istenen takım’ durumunda. Bakalım ‘Kral James’, terk ettiği tebasının nefret ve gözyaşları üzerine yeni bir başarı öyküsü yazabilecek mi? Hainlikten yeniden kahraman mertebesine yükselebilecek mi?

Bizimkiler ne yaptı?
Hidayet Türkoğlu (Phoenix): Yeni takımında yeni rolüne alışabilmesi için zamana ihtiyacı var. Takımı 106-92 mağlup olurken, 27 dakika sahada kaldı, kullandığı 7 topta 2 isabet buldu. Maçı 6 sayı, 3 ribaund, 2 asistle tamamladı.
Mehmet Okur (Utah): Nisan ayında aşil tendonundan sakatlandı ve henüz sahalara dönebilmiş değil. Onun yokluğunda Jazz, sezona ağır bir yenilgiyle merhaba dedi.
Ersan İlyasova (Milwaukee): Takımının New Orleans mağlubiyetinde altıncı adam rolündeydi. 15 dakika parke üzerinde kaldı. 4 sayı, 3 ribaund üretti. 1/5 şut isabetinde kaldı.
Ömer Aşık (Chicago): İlk maçında 2.5 dakika oyunda kaldı ama istatistiklere bir şey yazdıramadı.
Semih Erden (Boston): Takımı iki maç oynadı ama Semih henüz dakika alabilmiş değil.

Bahtsız bir kent: Cleveland
LeBron James’in ayrılık kararı, Cleveland’da nasıl karşılandı tahmin edebilirsiniz… Önce büyük bir hayal kırıklığı, ardından her dakika kabaran ve yok eden bir öfke... Protestolar Amerikan standartlarından çıkıp, Akdeniz, hatta Ortadoğu normlarına yaklaştı. Kırmalar, dökmeler, yıllardır alkışladıkları yıldızın 23 numaralı formalarını ateşe vermeye kadar vardı. LeBron’un dev posterleriyle süslenmiş olan gökdelenler, acilen kıyafet değişikliğine gittiler.
Cleveland’ın bu kadar büyük reaksiyon göstermesinin altında şehrin sporun her alanında çoook uzun zamandır başarıya hasret olması yatıyor. Amerika’nın üç ana spor dalı olan basketbol, beyzbol ve Amerikan futbolunda Cleveland, 1964’ten bu yana şampiyon çıkarabilmiş değil. Bu drum, diğer kentlerde büyük bir alay konusu ve Cleveland bir anlamda ‘loser’lığın sembol kenti olarak tanınıyor. LeBron’un tercihi, Cleveland’ın on yıllardır başından savamadığı ‘kaybeden’ unvanını da pekiştirdi ve Ohio’lu çiftçileri çılgına çevirdi. Cavaliers, 1980’lerde kaliteli oyunculara sahip birtakımdı ama Jordan’lı Chicago’nun hep gölgesinde kaldılar. James gelmeden önce NBA’in diplerinde bir alçak sürünme hali vardı. LeBron’la play-off’lara tırmandılar, hatta 2007’de final oynadılar ama şampiyonluk kısmet olmadı.