Uzmanindan Çay Ve Kahve Seven Reflü Hastalarina Önemli Uyarilar

Dünyada ve ülkemizde en çok tüketilen içeceklerin basinda çay ve kahve geliyor. Gün içinde asiri tüketilen çay ve kahvenin reflünün semptomlarini arttirdigini söyleyen Gastroenteroloji Uzmani Doç. Dr. Bilal Toka, özellikle reflü sikayetlerinin aktif oldugu dönemlerde bu içecekleri tüketirken daha kontrollü olunmasi gerektigine degindi.

Uzmanindan Çay Ve Kahve Seven Reflü Hastalarina Önemli Uyarilar
Medicana Saglik Grubu Gastroenteroloji Uzmani Doç. Dr. Bilal Toka, çay ve kahve seven reflü hastalari için önemli uyarilarda bulundu.

Çay ve kahve reflüyü tetikliyor

Gastroözofagial reflü hastaliginin (GERD), mide asidinin yemek borusuna geri kaçmasi sonucu ortaya çikan klinik bir durum oldugunu belirten Medicana Konya Hastanesi Gastroenteroloji Uzmani Doç. Dr. Bilal Toka, “Bu patolojik durum, özofajit, gögüs agrisi, yanma hissi ve yutma güçlügü gibi semptomlarla kendini gösterir. Çay ve kahve, tüm dünyada yaygin olarak tüketilen içeceklerdir ve GERD üzerindeki etkileri konusunda çesitli arastirmalar ve teoriler bulunmaktadir. Reflü hastalarinin çok fazla çay ve kahve tüketmesi, hastaligin semptomlarinin daha siddetli hissedilmesine sebep olur. Özellikle tedavi süresince çay ve kahve tüketiminin azaltilmasi, sikayetlerin de azalmasini saglar” dedi.

Reflü hastaliginda birden fazla sikayetin bir arada görülebildigini, genellikle yanlis beslenmenin reflüyü tetikledigini ifade eden Doç. Dr. Bilal Toka, söyle devam etti:

“Reflü, genellikle yemeklerden sonra sikayetlerin basladigi bir hastaliktir. Besinlerin asit seviyeleri reflüyü dogrudan etkileyebilir. Reflüde mide eksimesi, gögüs agrisi, bogazda yanma hissi, öksürük gibi semptomlara yol açabilir ve kronik sinüzit, astim gibi baska birçok hastaligin olusmasinda da rol alabilir. Reflü hastalarinin kahve, çay, sogan, tursu, aci pul biber, sarimsak, çig salata gibi yiyecek ve içecekleri dikkatli tüketmesi gerekir.”

“Aç karnina çay ve kahve tüketilmemeli”

Gün içinde asiri tüketilen çay ve kahvenin reflünün semptomlarini arttirdigini söyleyen Doç. Dr. Bilal Toka, özellikle reflü sikayetlerinin aktif oldugu dönemlerde bu içecekleri tüketirken daha kontrollü olunmasi gerektigine degindi. Çayin ve kahvenin türünün, hazirlama seklinin de önemli oldugunu vurgulayan Doç. Dr. Toka, “Kafeinsiz ya da kafein miktari düsük, daha açik çaylar ve koyu olmayan kahve türleri tercih edilmelidir. Demleme süresi uzun olan çaylar daha yüksek kafein ve tanen içerebilir. Asit içerigi fazla olan çay ve kahve türlerinden kaçinilmasi gerekir. Bu nedenle, çay tüketiminizi kisitlamak ve daha hafif türleri tercih etmek, reflü semptomlarini bir miktar azaltabilir. Kahvenin asit yapisi da reflü semptomlarini kötülestirebilir. Koyu kavrulmus kahvelerde kinik asit oraninin yüksek oldugu bilinmektedir. Koyu kavrulmus kahve tüketmek, mide yüzey mukozasini tahris edebilir. Kahveye eklenerek tüketilen diger ürünler (süt, seker, krema gibi) de reflü semptomlarini etkileyebilir. Örnegin, süt eklenerek kahve yumusatilarak reflü semptomlari hafifletilirken, kahveye seker ve kremalar eklenerek de semptomlar daha da kötülestirebilir. Türk kahvesi de oldukça koyu ve telve içeren bir kahve olup reflü sikayetlerini belirgin derecede artirabilir. Ayrica çay ve kahvenin yemekle birlikte tüketilmesi, aç olarak tüketilmesine göre daha az mide sikayetleri olusturacagi için ögünlerle birlikte alinmasi mide üzerindeki olumsuz etkilerini azaltabilir” ifadelerini kullandi.

Geleneksel tedavi yöntemleri arasinda yasam tarzi degisiklikleri, çesitli ilaçlarin kullanimi ve cerrahi müdahaleler yer alirken, yeni gelistirilen endoskopik antireflü tedavilerinin reflü tedavisinde bir devrim ortaya çikardigini kaydeden Doç. Dr. Bilal Toka, “Bu yöntemlerle, minimal invaziv bir yaklasimla, açik ameliyat gerekmeden reflüye zemin hazirlayan yapisal bozukluklara endoskopik olarak düzeltici müdahaleler yapilabilmektedir. Hastalarin iyilesme süresi açik cerrahi tedavilere göre daha kisa olmaktadir. Ayrica hastaneye yatis ihtiyaci ve genel anestezi ihtiyaci olmadigi için de tedavi süresi kisalmaktadir. Endoskopik sütür yerlestirme, argon veya radyofrekans ablasyonu, antüreflü mukozektomi ve fundoplikasyon gibi teknikler, yemek borusunun alt kismindaki kaslari güçlendirerek mide asidinin yemek borusuna kaçisini engeller. Dogru endikasyonlarla kisiye uygun tedavi uygulamasi alan hastalar, sikayetlerinin azaldigini ve yasam kalitelerinin yükseldigini kisa sürede fark edebilirler” dedi.

Kaynak: İHA