ANALIZ – Transatlantik Iliskilerde Avustralya Denizalti Krizi
Fransa için 'yüzyilin anlasmasi' olan, milyarlarca dolarlik Avustralya denizalti projesi, Avustralya’nin rotayi bir anda ABD ve Birlesik Krallik’a çevirerek anlasmayi iptal etmesiyle suya düstü. Bu gelisme, Biden döneminde düzelmesi beklenen transatlantik çatlaklara bir yenisini daha ekledi Fransa’nin gerilimi NATO’ya tesmil ederek ilerlemesi, gerçek bir transatlantik çatlaga isaret edebilir. Bundan sonrasi için Avrupa Ordusu toplantilarini degil, bir sonraki NATO zirvesini izlemekte yarar var Avustralya’nin tercihinin askeri boyutu siyasi çerçeveden bagimsiz olarak tutarli ancak iddialidir. Stratejik konvansiyonel taarruz yetenekli nükleer denizalti filosu, 21. yüzyil harp & harekat ortaminda gerçek bir caydiricidir Ayrica bir ülkenin, denizalti nükleer reaktör teknolojisini bir diger ülkeye transfer etmesi hayal edilebilecek en üst düzey isbirligi düzeylerinden birine isaret eder Avustralya nükleer silah edinmeyecek. Ancak, oyundegistirici bir yetenek gelistirecek. Zira, modern harp kosullarinda denizaltilar gerçekten çok ilginç ve kritik bir kapasiteyi beraberlerinde getiriyor 'Avrupa Ordusu’nun' kurulup harp sahasinda siyasi irade dayatacak sekilde bir muharip basari kazandigini, bu satirlarin yazari ve bu makalenin okurlari, ancak daha da önemlisi Avrupa Ordusu 'fikrinin' sahipleri kariyerleri boyunca asla görmeyecek
Dört soruda kamuoyunun merak ettigi Fransa ile ABD arasindaki denizalti krizini açiklamaya çalisacagiz. Ancak bunu yapmadan önce, krizin sonuçlarini kisaca ve en basindan belirtelim.
Avustralya’nin tercihinin siyasi boyutu, Çin ile ABD arasindaki yeni büyük güç mücadelesiyle dogrudan ilgili. Avrupalilarin, Çin-ABD büyük güç mücadelesini “yok farz ederek”, Çin ile ekonomik ve teknolojik isbirligi; ABD ile transatlantik çerçevede savunma ve güvenlik isbirligi sürdürme marji, giderek daralacaktir.
Avustralya’nin tercihinin askeri boyutu ise siyasi çerçeveden bagimsiz olarak tutarli ancak iddialidir. Stratejik konvansiyonel taarruz yetenekli nükleer denizalti filosu, 21. yüzyil harp & harekat ortaminda gerçek bir caydiricidir. Ayrica bir ülkenin, denizalti nükleer reaktör teknolojisini bir diger ülkeye transfer etmesi hayal edilebilecek en üst düzey isbirligi düzeylerinden birine isaret eder. Görünüse göre, ABD ve Birlesik Krallik, Avustralya için büyük planlar yapiyor. Öte yandan, Avustralya savunma sanayiinin bu transferi ne ölçüde özümseyebilecegini görecegiz. Zira, Rusya-Hindistan örneginde de görebilecegimiz üzere, savunma sanayii alaninda teknoloji transferi, her durumda garantili sonuçlar vermez. Transferi kabul eden ülkenin teknolojik ve endüstriyel özümseme kapasitesi kadar gerçeklesir.
Fransa’da ve kita Avrupasi’nda, Trump döneminde oldugu gibi, "ABD’ye güvenemeyiz, Avrupa Ordusu kuralim" sesleri çikacaktir; açikçasi, pek de ciddiye alinmamalidir. Fakat Fransa’nin ABD’ye olan tepkisini NATO ajandasina tesmil ederek vermesi gerçek problematik ihtimaldir.
- Avustralya’nin nükleer denizalti anlasmasi savunma eko-sistemi için ne anlama geliyor?
Somut verilerle konusmak gerekirse, Avustralya denizalti projesinde gelinen nokta pek de sasirtici degil.
Avustralya Hükümeti daha önce, denizalti tedarik ve ortak üretim projesi ile ilgili ‘b plani’ üzerinde çalistiklarini zaten belirtmisti. [1] 2021 yili Subat ayinda, Fransiz basininin önemli mecralarindan Le Figaro, Avustralya denizalti projesinin, yani Paris için “yüzyilin anlasmasinin” çantada keklik olmadigini vurgulayan, Macron yönetimine uyari niteliginde bir haber de kaleme almisti.[2] Hatta Avustralya makamlarinin, Fransiz projesindeki sorunlari da dikkate alarak, bir ara çözüm olarak Alman Tpye 214 denizaltilarini degerlendirdigini içeren haberler dahi çikmisti.[3] Avustralya savunma planlamacilari askeri-teknik yönü agir basan bir karar alarak, ABD & Birlesik Krallik ile isbirligine gitmeye, daha da önemlisi, yeni dönemde filolarini nükleer denizaltilar üzerine kurmaya karar verdiler.
Esasen, böyle bir kararin ilk isaretleri de görülmekte idi. Avustralya’nin açik-kaynakli milli güvenlik siyaset dokümani DSU-2020 (Defence Strategic Update), Çin’in Indo-Pasifik bölgesindeki askeri faaliyetinden duyulan kaygilari belirtmis; Çin ve ABD arasindaki büyük güç rekabetinin, Avustralya için en önemli stratejik belirleyen oldugunu ortaya koymustu. Ayni doküman, Avustralya askeri modernizasyonu için denizalti segmentine özel bir vurgu yapmisti.
Bir baska açik kaynakli milli güvenlik siyaseti dokümani olan ve Avustralya Silahli Kuvvetleri askeri modernizasyon & muharebe kurulusu hedeflerine odaklanan FSP-2020 ise (Force Structure Plan), denizalti tedarik planindan bahsederken, ABD ile operasyonel uyumu temel prensip olarak ön plana çikarmisti.
Bir süredir, Avustralya’nin önde gelen think-tank’leri de Çin’in askeri yükselisine iliskin kaygili yayinlar yapmaktaydilar. Söz konusu yayinlarin, Çin askeri eliti ile organik iliski içinde olan yüksek teknoloji firmalarinin faaliyeti üzerinde durdugunu da not edelim.
Sonuç olarak, Avustralya, 2021 yili basinda genis kapsamli bir deniz kuvvetleri modernizasyon planini duyurdu.[4] Söz konusu planda özellikle bin 500 km menzil kapasiteli konvansiyonel taarruz yetenekleri gelistirilmesi ve denizalti alaninda yeni yatirimlar vurgusu da dikkat çekmekte idi. Dolayisiyla ABD & Birlesik Krallik ve Avustralya arasindaki anlasmanin Tomahawk seyir füzelerini kapsamasi da kritik ancak beklenen bir gelisme. Bildigimiz kadariyla söz konusu füzeler, Avustralya Deniz Kuvvetleri’nin Hobart-sinifi destroyerlerine entegre edilecek. Böylelikle esasen bir hava savunma platformu olan Hobart-sinifi destroyerler, stratejik silah sistem kabiliyeti de kazanmis olacak. Öte yandan, Avustralya’nin nükleer denizaltilari envantere girdikçe, Tomahawk yeteneklerinin denizaltilara tesmil edilmesi de gündeme gelecektir.
Peki bundan sonra ne olacak? Önümüzdeki dönemde Avustralya Donanmasi, ABD ve Birlesik Krallik kaynakli, en az sekiz nükleer denizaltiyi envanterine katacak. Yapilan açik-kaynakli degerlendirmeler, ABD’nin katkisinin, denizalti nükleer reaktör teknolojisi dahil olmak üzere, birçok kritik teknolojinin Avustralya ile paylasilmasi olacagini ortaya koyuyor. Birlesik Krallik ise Astute sinifi denizaltilara iliskin teknoloji paylasimi, denizalti personeli egitimi ve nükleer reaktör teknolojisi alaninda katki verecek. Yine, üretimde Ingiliz BAE Systems ve Rolls Royce’un önemli roller üstlenecegini öne süren haberler bulunuyor.
Bu noktada nükleer reaktör teknolojisinin mevcut uluslararasi savunma alimlari kapsaminda en hassas ve en kiymetli segmentlerden biri oldugunun altini da çizelim. Dolayisiyla, Londra ve Washington, Avustralya’ya ciddi bir güven duyduklarini da göstermis oldular. Bu asamada sorulmasi gereken kritik soru, Avustralya’nin sözü edilen teknoloji transferini ne ölçüde kendi milli endüstriyel kapasitesi ile özümseyebilecegi. Zira, teknoloji transferi, alici tarafin endüstriyel yeteneklerine de dogrudan bagli.
- Avustralya askeri olarak neden nükleer denizaltilar istiyor?
2014 yilinda, Avustralya’nin savunma alaninda önde gelen think-tank’lerinden olan Avustralya Strateji Politikasi Enstitüsü (ASPI), “Submarine Choice” baslikli bir denizalti konferansi [5] düzenledi ve konferansin sonuçlarini da yayimladi. Dönemin Avustralya Deniz Kuvvetleri Komutani Amiral Ray Griggs, konferansta yaptigi degerlendirmede, Avustralya için denizalti filosunun baska hiçbir donanma platformunun saglayamayacagi bir “stratejik agirligi” oldugunu belirtiyordu. Zira, Amiral Griggs’e göre, denizaltilar hem önemli taarruzi yetenekler saglamaktaydi hem de Avustralya’nin güçlü bir denizalti filosu olmasi, potansiyel düsmani genis kapsamli bir denizalti harbi icra etmeye zorlayacakti. Amiral Griggs, denizalti harbinin -yani denizaltilarin tespit ve müteakip olarak imha edilmesinin- teknoloji, harekat ve savunma ekonomisi baglaminda büyük bir yük teskil etmesi dolayisiyla, bir ülkenin güçlü bir denizalti filosu olmasinin düsmanlari için iki kat caydiricilik anlamina geldigini belirtiyordu.
Özetle, Avustralya’nin güçlü bir denizalti filosu insa etme planlari uzun süredir var. Mevcut Collins-sinifi denizaltilar Indo-Pasifik bölgesinde Avustralya’nin artan savunma ihtiyaçlarini karsilamaktan uzak. Burada esas soru, söz konusu planlarin neden hizlandigi ve daha da önemlisi, Fransa yerine ABD-Birlesik Krallik tercihi ile neden birden nükleer denizalti rotasina girildigi. Söz konusu tercihin arkasinda da Çin faktörü bulunuyor.
Çin’in askeri yükselisi tüm dünya gibi, Avustralyalilarin da gündeminde. Özellikle Indo-Pasifik jeopolitiginde Pekin’in yüksek kapasitesi, Avustralya ve Bati’nin diger müttefikleri için iyi bir trend degil.
ABD’nin en önemli askeri istihbarat kurumu olan Savunma Istihbarat Ajansi’nin (DIA) Kongre için hazirladigi 2020 yili Çin raporunda, Çin Halk Kurtulus Ordusu Deniz Kuvvetleri’nin, 130’u su-üstü muharip platformlardan olusan toplam 350 parçalik donanmasi ile, platform sayisi bakimindan dünyanin en büyügü oldugu vurgulaniyor. Ayni raporda, Pekin’in gemi insa kapasitesinin ciddi sekilde arttigi belirtiliyor. DIA raporunun altini çizdigi bir diger konu da Çin’in uçak gemileri, büyük çikarma gemileri ve kara hedeflerine uzun menzilli hassas konvansiyonel taarruz yetenekli denizaltilar gibi stratejik kabiliyete yönelmis olmasi. Basin kaynaklari, 2035 itibariyla, Çin’in alti uçak gemisi görev grubu sahibi olabilecegini ortaya koyuyor.[6] Eger gerçeklestirilebilirse, söz konusu programi küresel bir güç olma ve askeri kapasiteyi aktif olarak kullanma hedefleri disinda izah etmek mümkün degil.
Özellikle, denizalti segmenti askeri açidan dikkat çekici. Çin, 60-70 parça bandinda tuttugu denizalti filosunu modernize etmeyi sürdürüyor. Denizalti platformlari da Çin’in donanma yükselisinin önemli bir parçasi ve ayni zamanda göstergesi. Çin’in yeni nesil denizaltilari, öncüllerine göre daha düsük akustik izlere ve çok daha etkin sensör teknolojilerine sahip olacak.
Ayrica, Çin Deniz Kuvvetleri modernizasyonunun jeopolitik niteliklerini vurgulamakta da yarar var. Önceleri kiyi bölgelerin savunmasina odaklanan bir profil çizen Pekin’in planlari, son dönemde bir açik-deniz güç projeksiyonu donanmasi olusturulmasi yönünde ilerleme kaydetti.
Özetle, Avustralya, Çin kaynakli tehditleri dengelemek durumunda. ABD ve Birlesik Krallik ile gelistirdigi savunma iliskileri de bu açidan çok önemli. Nitekim, üç ülke arasindaki anlasma, Fransa’nin yari yolda birakilmasi ve denizaltilar ile gündeme gelse de Tomahawk seyir füzeleri, JASSM-ER havadan-karaya seyir füzeleri gibi oyun-degistirici silah sistemlerini içerdigi unutulmamali.
- Nükleer denizalti alimi ile nükleer silah kapasitesi edinme farkli seyler mi?
Öncelikle sorunun kisa yanitini verelim. Avustralya, nükleer silahlar edinmeyecek; konvansiyonel silahlarla donatilmis bir nükleer denizalti filosunu envanterine katacak. Bir de örnek ile somutlastiralim. 2011 yilinda, Kaddafi’ye yönelik harekat sirasinda, ABD’ye ait Ohio sinifi nükleer bir denizalti, USS Florida, Libya hava savunma hedeflerine karsi tam 93 Tomahawk seyir füzesi firlatti.[7] Tomahawk seyir füzeleri, konvansiyonel harp basliklari ile, hedeflerini vurdu. Bahse konu operasyon, bir nükleer denizaltidan icra edilen, konvansiyonel, uzun menzilli bir seyir füzesi taarruzu idi.
Elbette çok temel bir bilgi olmasina karsin, genel okur kitlesi için, nükleer bir denizaltinin, mutlaka nükleer harp basligina sahip füze tasiyan bir denizalti anlamina gelmedigini de belirtelim. Teknik olarak nükleer denizalti, ana güç gereksinimini nükleer bir reaktör ile saglayan platformdur. Diger seçeneklere göre (örnegin, dizel-elektrik, havadan bagimsiz tahrik sistemi), nükleer denizaltilar çok daha uzun süreler -teorik olarak yillarca- su yüzeyine çikmadan görev yapabilir.
Öte yandan, bir denizaltinin nükleer harp görevi icra etmesi için “nükleer denizalti” olmasi bir ön kosul degil. Söz gelimi, Israil Deniz Kuvvetleri envanterinde olan Dolphin sinifi denizalti varyantlari, nükleer denizaltilar olmamakla birlikte, büyük olasilikla Israil nükleer harp envanterinin tasindigi platformlardir. Israil Savunma Kuvvetleri, siyasi-askeri emir verildigi takdirde, bu denizaltilardan nükleer harp basligi tasiyan füzeler araciligi ile nükleer bir taarruz gerçeklestirebilir. Farkli bir vaka da yukarida alintiladigimiz, ABD Donamasinin konvansiyonel görevler için ayirdigi dört Ohio sinifi nükleer denizaltidir (bahse konu kategori, SSGN olarak kodlanmaktadir). Söz konusu dört platform, ayni sinifin nükleer harp basligina sahip balistik füzelerle donatilan platformlarindan, yani “kuzenlerinden” farkli olarak (bahse konu platformlar ise SSBN olarak kodlanir), konvansiyonel harp basligi tasiyan seyir füzeleri ile donatilmistir.
Özetle ve yeniden vurgulamak gerekirse, Avustralya nükleer silah edinmeyecek.
Ancak, oyun-degistirici bir yetenek gelistirecek. Zira, modern harp kosullarinda denizaltilar gerçekten çok ilginç ve kritik bir kapasiteyi beraberlerinde getiriyor. Düsman tarafindan tespit edilmesi çok zor olan bu platformlar, Rus Kalibr ya da ABD Tomahawk benzeri füzeler ile donatildiklarinda, stratejik düzeyde konvansiyonel taarruz kabiliyeti kazaniyor. Üstelik, savas uçaklarindan ya da su-üstü platformlarindan farkli olarak, tespit edilmeden düsman kiyilarina yaklasma ve mühimmatlarini atesledikten sonra “kaybolma” imkanlari da bulunuyor. Yine denizaltilar, düsman denizaltilarinin tespit edilmesinde büyük roller üstleniyorlar. Ayrica, özel kuvvetler unsurlarinin intikali ve kesif & istihbarat görevleri gibi, hassas görev portföylerine de sahipler.
- Bundan sonra ne olacak?
Elbette, öncelikle, geleneksel “ABD’ye güvenemeyiz, NATO’ya alternatif Avrupa Ordusu kuruyoruz” toplantilari, kita Avrupa’sinin önemli baskentlerinde hiz kazanacak. Toplantilari takip edecegiz, ancak kararlilik vurgusu ve sonuç bildirgesi disinda bir sey çikmayacagini da bastan belirtelim. “Avrupa Ordusu’nun” kurulup harp sahasinda siyasi irade dayatacak sekilde bir muharip basari kazandigini, bu satirlarin yazari ve bu makalenin okurlari, ancak daha da önemlisi Avrupa Ordusu “fikrinin” sahipleri kariyerleri boyunca asla görmeyecek.
Öte yandan, Fransa’nin gerilimi NATO’ya tesmil ederek ilerlemesi, gerçek bir transatlantik çatlaga isaret edebilir. Bundan sonrasi için Avrupa Ordusu toplantilarini degil, bir sonraki NATO zirvesini izlemekte fayda var.
[Dr. Can Kasapoglu EDAM Güvenlik ve Savunma Programi Direktörüdür. Dr. Kasapoglu, ayrica, ABD merkezli düsünce kurulusu Jamestown Foundation bünyesinde Avrasya Bölgesi Askeri Meseleleri analisti olarak çalismalarini sürdürmektedir] ?????
[1] https://www.aidn.org.au/news/10603614
[2] https://www.lefigaro.fr/flash-eco/sous-marins-commandes-a-la-france-l-australie-cherche-un-plan-b-au-contrat-du-siecle-20210602
[3] https://www.abc.net.au/news/2021-05-27/australia-considering-german-submarine-option/100168878
[4] https://www.minister.defence.gov.au/minister/lreynolds/media-releases/morrison-government-boosts-maritime-security
[5] https://www.files.ethz.ch/isn/183526/The submarine choice_ Australia's most complex defence project.pdf
[6] https://www.scmp.com/news/china/military/article/2185081/china-will-build-4-nuclear-aircraft-carriers-drive-catch-us-navy
[7] https://navyrecognition.com/index.php/news/defence-news/2020/may-2020/8433-during-800-days-uss-florida-submarine-was-one-of-the-most-versatile-and-clandestine-platforms-for-us-navy.html
