Loğusalıkta Depresyona Dikkat
Halk arasında loğusa depresyonu olarak da bilinen doğum sonrası postpartum depresyonun doğumdan sonraki ilk 4 hafta içinde başladığı gibi 3 veya 6 aylar içinde de başlayabildiğini belirten Klinik Psikolog Nilay Gürtaş, profesyonel destek alınmadığı durumlarda yıllarca sürebildiğine işaret etti.
Özel Hayat Hastanesi’nden Klinik Psikolog Nilay Gürtaş, doğum sonrası (postpartum) depresyonu hakkında açıklamalarda bulundu. Gürtaş, lohusa depresyonunun doğumdan sonraki ilk 4 hafta içinde başladığı gibi ilk 3-6 aylar içinde de gelişebildiğini söyledi.
Profesyonel destek alınmadığı durumlarda yıllarca da sürebildiğine işaret eden Gürtaş, “Ülkemizde yapılan çalışmalarda annelerin yüzde 14 ile yüzde 41’inde postpartum depresyon belirtilerinin bulunduğu bildirilmektedir. Doğum sonrası depresyon belirtisi olan kadında sık ağlama, dikkat eksikliği, kendini değersiz hissetme, görünümüne dikkat etmeme, uyku bozukluğu, suçluluk, duygusal iniş çıkışlar, umutsuzluk ve yetersizlik hissi, bebekle ilgili aşırı endişe hâli gibi davranışlar görülebilmektedir. Postpartum dönemde görülen depresyon, sadece anne için değil, bebek ve bütün aile için olumsuz sonuçlar doğurabileceğinden profesyonel destek alınması gerekmektedir” dedi.
Postpartum depresyonuna hangi durumların zemin hazırladığı hakkında da bilgiler veren Gürtaş, “Gebelik döneminde yükselen östrojen ve progesteron seviyesinin doğumla birlikte ânî düşmesi depresyonun sebeplerinin başında yer almaktadır. Bunun hâricinde anne adayının gebelik sürecindeyken depresyon veya kaygı bozukluğu geçirmesi. Çocuğuna bakım verme konusunda yaşadığı stresler, kendisine olan saygısında azalma, eşinden ailesinden, arkadaşlarında az destek almak, bebeğinin huysuzluğu, sosyoekonomik seviyesinin düşük olması ya da anne adayının gebeliği istememesi, postpartum depresyonun oluşmasına sebep olabilmektedir” diye konuştu.
Depresyonun tedavisinde şiddete göre bir plan hazırladığını belirten Nilay Gürtaş, şöyle konuştu:
“Psikolojik destekte ama, kadının kendi duygularını anlaması ve açığa vurmasını sağlayarak çatışmalarının çözümlenmesi, annenin kendine güvenini kazandırmak, desteklemek, bilgilendirmektir. Bu süreçte sosyal destek çok önemlidir. Aile bireylerinin, eşinin ve arkadaşlarının anneye olumlu ve destekleyici şekilde yaklaşması gerekmektedir. Anne ve çocuğun birbirlerinden ayrılmaması gerekir. Bebeğin annesine en fazla ihtiyacı olduğu ve güvenli bağlanma sürecinin başladığı bu dönemde anne ve bebek gözetim altında tutularak ve destek verilerek beraber vakit geçirmeleri sağlanmalıdır. Farmakolojik yani ilaç tedavilerinde ise anneler hekimlerinin uygun gördüğü dozda ilaç kullanabilirler. Gebelik süreci neredeyse her kadının yaşadığı fizyolojik bir olaydır. Özel bir süreçtir. Dikkat edilmesi gereken bir süreçtir ama hastalık hali değildir. Anne adayları kendilerine hastaymış gibi davranırsa ya da davranılmasına izin verirlerse hastalık psikolojisine bürünebiliyorlar. Bu da depresyona zemin hazırlıyor. Stres seviyelerini arttırabiliyor. Anne adayları kendilerini tanımaya çalışsınlar. Endişe ve korkularından kaçmak yerine yüzleşmeyi seçsinler. Kaynak kitapların, gebelik eğitimlerinin bu süreçte onlara yol gösterici olması açısından faydalı olabileceğini düşünüyorum. Gerektiği takdirde uzman psikolog ya da psikiyatrist desteği almaktan çekinmesinler.”
Kaynak: İHA
Profesyonel destek alınmadığı durumlarda yıllarca da sürebildiğine işaret eden Gürtaş, “Ülkemizde yapılan çalışmalarda annelerin yüzde 14 ile yüzde 41’inde postpartum depresyon belirtilerinin bulunduğu bildirilmektedir. Doğum sonrası depresyon belirtisi olan kadında sık ağlama, dikkat eksikliği, kendini değersiz hissetme, görünümüne dikkat etmeme, uyku bozukluğu, suçluluk, duygusal iniş çıkışlar, umutsuzluk ve yetersizlik hissi, bebekle ilgili aşırı endişe hâli gibi davranışlar görülebilmektedir. Postpartum dönemde görülen depresyon, sadece anne için değil, bebek ve bütün aile için olumsuz sonuçlar doğurabileceğinden profesyonel destek alınması gerekmektedir” dedi.
Postpartum depresyonuna hangi durumların zemin hazırladığı hakkında da bilgiler veren Gürtaş, “Gebelik döneminde yükselen östrojen ve progesteron seviyesinin doğumla birlikte ânî düşmesi depresyonun sebeplerinin başında yer almaktadır. Bunun hâricinde anne adayının gebelik sürecindeyken depresyon veya kaygı bozukluğu geçirmesi. Çocuğuna bakım verme konusunda yaşadığı stresler, kendisine olan saygısında azalma, eşinden ailesinden, arkadaşlarında az destek almak, bebeğinin huysuzluğu, sosyoekonomik seviyesinin düşük olması ya da anne adayının gebeliği istememesi, postpartum depresyonun oluşmasına sebep olabilmektedir” diye konuştu.
Depresyonun tedavisinde şiddete göre bir plan hazırladığını belirten Nilay Gürtaş, şöyle konuştu:
“Psikolojik destekte ama, kadının kendi duygularını anlaması ve açığa vurmasını sağlayarak çatışmalarının çözümlenmesi, annenin kendine güvenini kazandırmak, desteklemek, bilgilendirmektir. Bu süreçte sosyal destek çok önemlidir. Aile bireylerinin, eşinin ve arkadaşlarının anneye olumlu ve destekleyici şekilde yaklaşması gerekmektedir. Anne ve çocuğun birbirlerinden ayrılmaması gerekir. Bebeğin annesine en fazla ihtiyacı olduğu ve güvenli bağlanma sürecinin başladığı bu dönemde anne ve bebek gözetim altında tutularak ve destek verilerek beraber vakit geçirmeleri sağlanmalıdır. Farmakolojik yani ilaç tedavilerinde ise anneler hekimlerinin uygun gördüğü dozda ilaç kullanabilirler. Gebelik süreci neredeyse her kadının yaşadığı fizyolojik bir olaydır. Özel bir süreçtir. Dikkat edilmesi gereken bir süreçtir ama hastalık hali değildir. Anne adayları kendilerine hastaymış gibi davranırsa ya da davranılmasına izin verirlerse hastalık psikolojisine bürünebiliyorlar. Bu da depresyona zemin hazırlıyor. Stres seviyelerini arttırabiliyor. Anne adayları kendilerini tanımaya çalışsınlar. Endişe ve korkularından kaçmak yerine yüzleşmeyi seçsinler. Kaynak kitapların, gebelik eğitimlerinin bu süreçte onlara yol gösterici olması açısından faydalı olabileceğini düşünüyorum. Gerektiği takdirde uzman psikolog ya da psikiyatrist desteği almaktan çekinmesinler.”