ANALİZ - Rahip Brunson Olayı Ve ABD Siyasetinde Evanjelik Etki
Trump ve Pence’in Twitter üzerinden rahip Brunson için Türkiye’yi tehdit açıklamalarının Evanjelik arka plana dayanan teopolitik yönü çok belirgin Hem Trump hem de Pence’in Evanjelik bir rahip için Türkiye'yi tehdit etmesi, ABD ile Türkiye arasında pek çok alanda son yıllarda baş gösteren “örtülü kriz”in aşikâr, somut hale gelmesidir Bu açıklamalar, Türkiye ile ABD arasında zaten var olan güven bunalımı ve krizi daha da derinleştirme potansiyeli taşıyor.
İSTANBUL -ÖZCAN HIDIR- Terör örgütleri FETÖ ve PKK adına suç işlediği ve casusluk yaptığı suçlamasıyla 2016’dan bu yana tutuklu yargılanan ABD’li rahip Andrew Craig Brunson’ın tutukluluğunun sağlık sorunları sebebiyle ev hapsine çevrilmesi üzerine, ABD’den en üst düzeyde Türkiye’yi yaptırımla tehdit eden açıklamalar geldi. Önce başkan yardımcısı “koyu Evanjelik” Pence, daha sonra da Başkan Trump, Brunson serbest bırakılmadığı takdirde Türkiye’ye geniş yaptırımlar uygulayacakları yönünde açıklamalarda bulundular.
Bu meyanda önce Twitter üzerinden Pence, “Türkiye Rahip Andrew Brunson’ı serbest bırakmaz ve ABD’deki evine gönderilmesi konusunda harekete geçmezse, bu masum din adamı serbest kalana kadar ABD Türkiye’ye önemli yaptırımlar uygulayacaktır” açıklamasını yaptı. Pence’in bu ‘tweet’i hesabının başına sabitlemesi dikkat çekti. Pence’in tweetinden sonra yine Twitter hesabından Trump “ABD dindar bir Hıristiyan, aile babası ve muhteşem bir insan olan Rahip Andrew Brunson’ın uzun süreli tutukluluğu sebebiyle Türkiye’ye geniş yaptırımlar uygulayacak. Bu masum din adamı derhal serbest bırakılmalı” şeklinde bir tweet attı.
Buna karşılık Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy’un Brunson davasının hukuk kuralları çerçevesinde yürüdüğünü ifade eden açıklamasının ötesinde, Trump ve Pence’in tehditkâr açıklamalarına yine sosyal medya üzerinden Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu şu ifadelerle cevap verdi: “Hiç kimse bize talimat veremez. Kimsenin tehdidine de boyun eğecek değiliz. Hukuk kuralları istisnasız herkes için geçerlidir.” Bu minvaldeki bir diğer cevap ise Adalet Bakanı Gül’ün –yine Twitter üzerinden– Brunson davasında tam bağımsız ve egemen bir ülke olan Türkiye’nin yargısının nihai sözü söyleyeceğini belirten açıklamasıyla geldi. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay “Türkiye bir hukuk devletidir ve Türk adaleti herkese eşit mesafededir. Ucuz tehditlere karşı da tahammülümüz yoktur” açıklamasını yaparken İbrahim Kalın ise yine hukuk vurgusunu öne çıkararak “FETÖ konusunda bugüne kadar hiçbir adım atmayan ABD yönetimi, bağımsız Türk yargısının yetki alanında olan bir hususu bahane ederek, Türkiye’ye karşı tehditler savurarak netice alamayacağını bilmelidir” açıklamasını yaptı.
Bütün bu gelişmelerin, 24 Haziran sonrasında Brüksel’deki NATO toplantısında Sayın Cumhurbaşkanımız ile ABD Başkanı Trump arasındaki samimi görüşmeyle uyumsuz olduğu ortada. Bu yeni durumun Münbiç ve F35’ler konusundaki mutabakatı nasıl etkileyeceğini göreceğiz. Zira ABD tarafının en üst ağızlarının Twitter üzerinden yaptığı Brunson’a dair açıklamalar, zikri geçen mutabakat ve görüşmelerdeki tutumlarla çelişkili ve ABD’nin Türkiye ile ilişkilerinde kafaları fena halde karıştırıcı bir durum arz ediyor.
- “Twitter diplomasisi” ve Türkiye’ye yaptırım tehdidi
Trump’ın bu açıklamayı Twitter üzerinden yapması, daha önce yazıp vazgeçtiği veya Beyaz Saray tarafından düzeltilen tweetlerini de akla getirmiyor değil. Ne var ki Trump’ın bu yöntemi bir anlamda “Twitter diplomasisi” olarak kullandığı da bir gerçek. Tabiatıyla burada, Twitter üzerinden yapılan bu açıklamaların “bağlayıcı/resmi” beyan olup olmadığı veya diplomasideki yerinin ne olduğu soruları da akla geliyor. Hem Trump’ın hem de yardımcısı Pence’in (Twitter üzerinden de olsa) bir rahiple ilgili olarak Türkiye gibi bir ülkeyi tehdit eden ifadelere yer vermesi, nereden bakılırsa bakılsın ABD ile Türkiye arasında pek çok alanda son yıllarda baş gösteren “örtülü kriz”in aşikâr, somut hale gelmesidir. Bu açıklamalar, Türkiye ile ABD arasında zaten var olan güven bunalımı ve krizi daha da derinleştirme potansiyeli taşıyor.
Öte yandan Brunson olayına dair Trump-Pence ikilisinin açıklamalarındaki ortak kritik nokta, Türkiye’ye uygulayacaklarını söyledikleri “geniş çaplı yaptırımlar”. Açıklamalarda bu yaptırımların niteliğine dair bilgi yok. Ancak bunun en önemli ayağının “ekonomik” olacağı düşünülebilir. Nitekim ABD Senatosu ve Dış İlişkiler Komitesi Brunson olayına dair gelişmeyi de gerekçe göstererek, “Türkiye Uluslararası Finans Kuruluşları Yasası” başlıklı Türkiye’nin uluslararası kuruluşlardan kredi almasını kısıtlayan tasarıyı kabul etti. Bu gelişme ile ABD yaptırımların ilk somut işaretini de vermiş oldu.
- Rahip Brunson olayında Evanjelik Pence’in etkisi
Brunson olayıyla alakalı belki de göz önünde tutulması gereken husus, ABD adına Türkiye’de önemli hizmetlerde bulunmuş Brunson’ın Evanjelik bir misyoner olması. Bu durum, Brunson olayının politik olmaktan ziyade “teo-politik” bir arka plana sahip olduğunun, ABD yönetiminin (özellikle de Pence’in) blok halinde oy aldıkları Evanjeliklerin istekleri doğrultusunda politika belirlediklerinin göstergesidir.
Nitekim, Trump’ın başkan seçilmesi üzerine kaleme aldığımız “Trump’ın zaferinde Evanjeliklerin rolü ve İslam karşıtlığı” Rotterdam İslam Üniversitesi ve daha sonra Kudüs kararının ardından “Trump’ın Kudüs kararında Evanjeliklerin rolü” Sabahattin Zaim Üniversitesi başlıklı yazılarımızda, Trump’tan ziyade, “beyaz, milliyetçi, koyu bir Evanjelik” olan yardımcısı Pence’in, blok halinde kendilerini destekleyen ve sayıları 100 milyonu bulan, ABD’deki “Siyonist Hıristiyanlar” olarak da anılan Evanjeliklerin isteklerini politikaya yansıtacak adımların atılmasını sağlayacağını belirtmiştik. Dolayısıyla Trump’tan ziyade Pence’in seçilmesi, ABD ve AB başta olmak üzere bütün dünyadaki Protestanlar-Evanjeliklerde bir umut olarak görülmüş, muhafazakâr taleplerini, Pence üzerinden gerçekleştirmeye çalışacakları öngörülmüştü.
Pence’in yön verdiği bu anlamdaki en önemli adım, ABD’nin Tel Aviv’deki büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararı olmuştu. Türkiye başta olmak üzere İslam dünyası ve Müslüman halklar üzerinde infiale yol açan bu karar uygulamaya da konulmuştu.
Koyu Evanjelik Pence’in yön verdiği ikinci önemli gelişme ise Rahip Brunson hakkında yukarıda andığımız ve tamamen Evanjelik saiklerle yapıldığı anlaşılan açıklamadır. Nitekim bu açıklama karşısında, Trump da kayıtsız kalmamış ve Brunson hakkında kendisine blok halinde oy veren Evanjelikleri sevindirecek açıklamasını yapmıştır. Bir rahip sebebiyle en önemli müttefiklerinden biri olan Türkiye’yi “geniş çaplı yaptırımlarla” tehdit edebilmeyi göze alan Trump, ABD’deki Evanjelikler arasında sürekli Türkiye karşıtı bir malzeme olarak gündemde tutulan Brunson olayında, blok halinde oylarını aldığı kesimi memnun eden, popülist tonu yüksek bu açıklamayı yapmıştır. Üstelik neredeyse 150 yıllık tarihi süreçte en önemli illerinde Amerikan Protestan (Evanjelik) misyoner okullarının açılmasına izin vermiş, casusluktan tutuklanana kadar geçen uzun sürede Brunson’ın misyonerlik faaliyetlerine de müdahale etmemiş Türkiye’ye, “din özgürlüğü” ihlali imasıyla birlikte bunu yapmıştır.
Aslında özellikle Müslümanlara yönelik ihlallerin alabildiğine artış gösterdiği ABD’de, bu ihlale dair en son açıklamayı yapması gerekenler, belki de Trump ve Pence’tir. Nitekim Trump ve Pence’in söz konusu tweetlerine yapılan yorumlarda, din özgürlüğü ve hukukun üstünlüğüne dair meselelerde onların iç çelişkilerini öne çıkaran ve Evanjeliklerin istekleri doğrultusunda politika belirlediklerini ima eden yorumlar mevcuttur.
Öyle anlaşılıyor ki Brunson olayına dair Trump ve Pence’in Twitter üzerinden yaptıkları (Türkiye’ye yaptırım tehdidi içeren) açıklamaların Evanjelik arka plana dayanan teo-politik yönü belirgindir. Ne var ki Brunson olayının sadece Brunson’dan ibaret olmadığı da bir gerçektir. Burada en dikkat çeken detay, Trump’ın bu açıklamasının, Cumhurbaşkanımızın BRICS toplantısı için bulunduğu Güney Afrika’da, Rusya ve Çin devlet başkanlarıyla görüşmesinin hemen öncesinde yapılmış olmasıdır. Ayrıca Hazine ve Maliye Bakanımız Berat Albayrak’ın Çinli finans kuruluşlarından elde ettiklerini duyurduğu 3,6 milyar dolarlık kredi paketinin de bu açıklamalardaki etkisini göz ardı etmemek gerekir.
Bütün bunlar, 24 Haziran sonrasında Türkiye-ABD ilişkilerinin seyrine dair oldukça kafa karıştırıcı gelişmeleri işaret ediyor. Brunson olayına dair önümüzdeki günlerde yapılacak açıklamalar ve bu minvalde atılacak adımlar, bu kafa karışıklığını azaltacak veya daha da çoğaltacak. Bekleyip göreceğiz.
[Prof. Dr. Özcan Hıdır İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi ve Rotterdam İslam Üniversitesi öğretim üyesidir]
Rotterdam İslam Üniversitesi https://www.aa.com.tr/tr/analiz-haber/trump-in-zaferinde-evanjeliklerin-rolu-ve-islam-karsitligi/690757
Sabahattin Zaim Üniversitesi https://www.aa.com.tr/tr/analiz-haber/trump-in-kudus-kararinda-evanjeliklerin-rolu/1003679
Kaynak: AA
Bu meyanda önce Twitter üzerinden Pence, “Türkiye Rahip Andrew Brunson’ı serbest bırakmaz ve ABD’deki evine gönderilmesi konusunda harekete geçmezse, bu masum din adamı serbest kalana kadar ABD Türkiye’ye önemli yaptırımlar uygulayacaktır” açıklamasını yaptı. Pence’in bu ‘tweet’i hesabının başına sabitlemesi dikkat çekti. Pence’in tweetinden sonra yine Twitter hesabından Trump “ABD dindar bir Hıristiyan, aile babası ve muhteşem bir insan olan Rahip Andrew Brunson’ın uzun süreli tutukluluğu sebebiyle Türkiye’ye geniş yaptırımlar uygulayacak. Bu masum din adamı derhal serbest bırakılmalı” şeklinde bir tweet attı.
Buna karşılık Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy’un Brunson davasının hukuk kuralları çerçevesinde yürüdüğünü ifade eden açıklamasının ötesinde, Trump ve Pence’in tehditkâr açıklamalarına yine sosyal medya üzerinden Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu şu ifadelerle cevap verdi: “Hiç kimse bize talimat veremez. Kimsenin tehdidine de boyun eğecek değiliz. Hukuk kuralları istisnasız herkes için geçerlidir.” Bu minvaldeki bir diğer cevap ise Adalet Bakanı Gül’ün –yine Twitter üzerinden– Brunson davasında tam bağımsız ve egemen bir ülke olan Türkiye’nin yargısının nihai sözü söyleyeceğini belirten açıklamasıyla geldi. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay “Türkiye bir hukuk devletidir ve Türk adaleti herkese eşit mesafededir. Ucuz tehditlere karşı da tahammülümüz yoktur” açıklamasını yaparken İbrahim Kalın ise yine hukuk vurgusunu öne çıkararak “FETÖ konusunda bugüne kadar hiçbir adım atmayan ABD yönetimi, bağımsız Türk yargısının yetki alanında olan bir hususu bahane ederek, Türkiye’ye karşı tehditler savurarak netice alamayacağını bilmelidir” açıklamasını yaptı.
Bütün bu gelişmelerin, 24 Haziran sonrasında Brüksel’deki NATO toplantısında Sayın Cumhurbaşkanımız ile ABD Başkanı Trump arasındaki samimi görüşmeyle uyumsuz olduğu ortada. Bu yeni durumun Münbiç ve F35’ler konusundaki mutabakatı nasıl etkileyeceğini göreceğiz. Zira ABD tarafının en üst ağızlarının Twitter üzerinden yaptığı Brunson’a dair açıklamalar, zikri geçen mutabakat ve görüşmelerdeki tutumlarla çelişkili ve ABD’nin Türkiye ile ilişkilerinde kafaları fena halde karıştırıcı bir durum arz ediyor.
- “Twitter diplomasisi” ve Türkiye’ye yaptırım tehdidi
Trump’ın bu açıklamayı Twitter üzerinden yapması, daha önce yazıp vazgeçtiği veya Beyaz Saray tarafından düzeltilen tweetlerini de akla getirmiyor değil. Ne var ki Trump’ın bu yöntemi bir anlamda “Twitter diplomasisi” olarak kullandığı da bir gerçek. Tabiatıyla burada, Twitter üzerinden yapılan bu açıklamaların “bağlayıcı/resmi” beyan olup olmadığı veya diplomasideki yerinin ne olduğu soruları da akla geliyor. Hem Trump’ın hem de yardımcısı Pence’in (Twitter üzerinden de olsa) bir rahiple ilgili olarak Türkiye gibi bir ülkeyi tehdit eden ifadelere yer vermesi, nereden bakılırsa bakılsın ABD ile Türkiye arasında pek çok alanda son yıllarda baş gösteren “örtülü kriz”in aşikâr, somut hale gelmesidir. Bu açıklamalar, Türkiye ile ABD arasında zaten var olan güven bunalımı ve krizi daha da derinleştirme potansiyeli taşıyor.
Öte yandan Brunson olayına dair Trump-Pence ikilisinin açıklamalarındaki ortak kritik nokta, Türkiye’ye uygulayacaklarını söyledikleri “geniş çaplı yaptırımlar”. Açıklamalarda bu yaptırımların niteliğine dair bilgi yok. Ancak bunun en önemli ayağının “ekonomik” olacağı düşünülebilir. Nitekim ABD Senatosu ve Dış İlişkiler Komitesi Brunson olayına dair gelişmeyi de gerekçe göstererek, “Türkiye Uluslararası Finans Kuruluşları Yasası” başlıklı Türkiye’nin uluslararası kuruluşlardan kredi almasını kısıtlayan tasarıyı kabul etti. Bu gelişme ile ABD yaptırımların ilk somut işaretini de vermiş oldu.
- Rahip Brunson olayında Evanjelik Pence’in etkisi
Brunson olayıyla alakalı belki de göz önünde tutulması gereken husus, ABD adına Türkiye’de önemli hizmetlerde bulunmuş Brunson’ın Evanjelik bir misyoner olması. Bu durum, Brunson olayının politik olmaktan ziyade “teo-politik” bir arka plana sahip olduğunun, ABD yönetiminin (özellikle de Pence’in) blok halinde oy aldıkları Evanjeliklerin istekleri doğrultusunda politika belirlediklerinin göstergesidir.
Nitekim, Trump’ın başkan seçilmesi üzerine kaleme aldığımız “Trump’ın zaferinde Evanjeliklerin rolü ve İslam karşıtlığı” Rotterdam İslam Üniversitesi ve daha sonra Kudüs kararının ardından “Trump’ın Kudüs kararında Evanjeliklerin rolü” Sabahattin Zaim Üniversitesi başlıklı yazılarımızda, Trump’tan ziyade, “beyaz, milliyetçi, koyu bir Evanjelik” olan yardımcısı Pence’in, blok halinde kendilerini destekleyen ve sayıları 100 milyonu bulan, ABD’deki “Siyonist Hıristiyanlar” olarak da anılan Evanjeliklerin isteklerini politikaya yansıtacak adımların atılmasını sağlayacağını belirtmiştik. Dolayısıyla Trump’tan ziyade Pence’in seçilmesi, ABD ve AB başta olmak üzere bütün dünyadaki Protestanlar-Evanjeliklerde bir umut olarak görülmüş, muhafazakâr taleplerini, Pence üzerinden gerçekleştirmeye çalışacakları öngörülmüştü.
Pence’in yön verdiği bu anlamdaki en önemli adım, ABD’nin Tel Aviv’deki büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararı olmuştu. Türkiye başta olmak üzere İslam dünyası ve Müslüman halklar üzerinde infiale yol açan bu karar uygulamaya da konulmuştu.
Koyu Evanjelik Pence’in yön verdiği ikinci önemli gelişme ise Rahip Brunson hakkında yukarıda andığımız ve tamamen Evanjelik saiklerle yapıldığı anlaşılan açıklamadır. Nitekim bu açıklama karşısında, Trump da kayıtsız kalmamış ve Brunson hakkında kendisine blok halinde oy veren Evanjelikleri sevindirecek açıklamasını yapmıştır. Bir rahip sebebiyle en önemli müttefiklerinden biri olan Türkiye’yi “geniş çaplı yaptırımlarla” tehdit edebilmeyi göze alan Trump, ABD’deki Evanjelikler arasında sürekli Türkiye karşıtı bir malzeme olarak gündemde tutulan Brunson olayında, blok halinde oylarını aldığı kesimi memnun eden, popülist tonu yüksek bu açıklamayı yapmıştır. Üstelik neredeyse 150 yıllık tarihi süreçte en önemli illerinde Amerikan Protestan (Evanjelik) misyoner okullarının açılmasına izin vermiş, casusluktan tutuklanana kadar geçen uzun sürede Brunson’ın misyonerlik faaliyetlerine de müdahale etmemiş Türkiye’ye, “din özgürlüğü” ihlali imasıyla birlikte bunu yapmıştır.
Aslında özellikle Müslümanlara yönelik ihlallerin alabildiğine artış gösterdiği ABD’de, bu ihlale dair en son açıklamayı yapması gerekenler, belki de Trump ve Pence’tir. Nitekim Trump ve Pence’in söz konusu tweetlerine yapılan yorumlarda, din özgürlüğü ve hukukun üstünlüğüne dair meselelerde onların iç çelişkilerini öne çıkaran ve Evanjeliklerin istekleri doğrultusunda politika belirlediklerini ima eden yorumlar mevcuttur.
Öyle anlaşılıyor ki Brunson olayına dair Trump ve Pence’in Twitter üzerinden yaptıkları (Türkiye’ye yaptırım tehdidi içeren) açıklamaların Evanjelik arka plana dayanan teo-politik yönü belirgindir. Ne var ki Brunson olayının sadece Brunson’dan ibaret olmadığı da bir gerçektir. Burada en dikkat çeken detay, Trump’ın bu açıklamasının, Cumhurbaşkanımızın BRICS toplantısı için bulunduğu Güney Afrika’da, Rusya ve Çin devlet başkanlarıyla görüşmesinin hemen öncesinde yapılmış olmasıdır. Ayrıca Hazine ve Maliye Bakanımız Berat Albayrak’ın Çinli finans kuruluşlarından elde ettiklerini duyurduğu 3,6 milyar dolarlık kredi paketinin de bu açıklamalardaki etkisini göz ardı etmemek gerekir.
Bütün bunlar, 24 Haziran sonrasında Türkiye-ABD ilişkilerinin seyrine dair oldukça kafa karıştırıcı gelişmeleri işaret ediyor. Brunson olayına dair önümüzdeki günlerde yapılacak açıklamalar ve bu minvalde atılacak adımlar, bu kafa karışıklığını azaltacak veya daha da çoğaltacak. Bekleyip göreceğiz.
[Prof. Dr. Özcan Hıdır İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi ve Rotterdam İslam Üniversitesi öğretim üyesidir]
Rotterdam İslam Üniversitesi https://www.aa.com.tr/tr/analiz-haber/trump-in-zaferinde-evanjeliklerin-rolu-ve-islam-karsitligi/690757
Sabahattin Zaim Üniversitesi https://www.aa.com.tr/tr/analiz-haber/trump-in-kudus-kararinda-evanjeliklerin-rolu/1003679