'Tarikatların İşi İrşat Etmektir, Ticaret, Siyaset Değildir'

Başbakan Binali Yıldırım, “Tarikatların işi irşat etmektir. Tarikatların işi ticaret, siyaset değildir. Vatandaşların dini duygularını istismar ederek kendi karanlık menfaatleri uğruna vatandaşları ifsat etmek değildir. Bunun bedelini bu ülke 15 Temmuz’da ödedi" dedi.

'Tarikatların İşi İrşat Etmektir, Ticaret, Siyaset Değildir'
Başbakan Yıldırım, Ankara’nın Haymana ilçesindeki bir otelde gerçekleştirilen 34. İl Müftüleri İstişare Toplantısı’na katıldı.

Yaptığı konuşmada Yıldırım, “Ehil din alimleri sayesinde her türlü aşırılıktan ifrattan, tefritten uzak İslam’ın değişmez hakikatine sadık Kur’anı Kerim’in ve rehberimiz önderimiz Hazreti Muhammed’in (sav) izinden gidiyoruz. Allah sırat-ı müstakimden ayırmasın bizleri. ‘Alimler peygamberlerin varisidir’ diye buyuruyor sevgili Peygamberimiz. Allah sahih ilim çizgisinden bizi nesillerimizi ve evlatlarımızı ayırmasın. Diyanet teşkilatımız dinimizi mukaddesatımızı temsil eden köklü bir kurum olarak memleketimizin bekası için son derece önemli görevler ifa ediyor. Dini bilgimizi sahih bir temel üzerinde tutan bu güzide müessese toplumsal hayatımızın da mihenk taşıdır. Herkesin, her vatandaşın bu güzide kuruluşumuza hürmeti ve güveni tamdır” ifadelerini kullandı.

“Şahsım olarak ilahiyat ve ilimler konusunda kendimi konuşmaya ehil görmem” diyen Yıldırım, “Bir Müslüman olarak milletimize karşı sorumlu olduğum makamın mesuliyeti gereği bazı hususlara değinmekte yarar görüyorum. Toplumsal düzenimizin merkezinde hafızasında, kalbinde mukaddes dinimiz İslam var. Üzülerek söylemek isterim ki bazı tartışmalar gözümüzün ışığı gibi korumamız gereken bu teşkilata da gölge düşürüyor. Tartışmalar hakikatin bulunmasına hizmet ettiği zaman hiçbir sorun yok ama kafa karıştırmaya, kargaşa çıkarmaya dönük olduğu zaman gerçeklere gölge düşmüş oluyor. Her Müslüman’ın görevi hakikate ulaşmaktır. Zira İslam ebedi hayatımızın bir güvencesidir. Herkesten bütün vatandaşlardan beklentimiz Diyanetin tartışmalar dışında, tartışmaların üstünde tutulmasına hassasiyet göstermesidir. Dini meselelerle ilgili kurulan her cümle büyük bir özen gerektiriyor” diye konuştu.



“DİN VE DİYANETLE BAHSİNDE HABER YAPARKEN İLLA Kİ MUTLAKA BAŞKANLIKTAN DİN İŞLERİ YÜKSEK KURULUNDAN DOĞRU MALUMATI ALALIM"

Yazılı ve görsel medyaya da önemli sorumluluklar düştüğüne dikkat çeken Yıldırım, “Din ve diyanetle bahsinde haber yaparken illa ki mutlaka Başkanlıktan Din İşleri Yüksek Kurulundan doğru malumatı alalım ve ona göre haber yapalım. Yaptığınız haber sizleri ilgilendirmiyor, milyonlara vereceğiniz haberin yanlış olması telafisi imkansız kanaatlerin oluşmasına sebep oluyor. Fitneye, fesada, ayrılığa gerilime kin ve nefret duygularına karşı kamu düzeni, ahlakı adına uyanık ve sorumlu olmamız gerekiyor. Medyamız bazı haberlerde özensiz, bazı haberlerde de aceleci davranabiliyor. Zaman zaman bazı aşırı görüşleri, uç karakterleri toplumda önemli bir karşılığı varmış gibi sunma gayretlerine şahit oluyoruz. Bunu doğru bulmadığımı ifade etmek isterim. Doğru olan sahih olan öne çıkartılması gereken hem dini düşünce hem de toplumsal huzurumuz açısından daha önemlidir. Müftülerimiz, imamlarımız, vaizlerimiz, müezzinlerimiz son din olan İslam’ın temsilcileridir. Unutmayalım ki, sorumluluğumuz sadece cemaatimize karşı, sadece ülkemize karşı değil bütün insanlığa karşıdır. Bütün insanlık İslam’ın ebedi hakikatine muhtaçtır. Doğu’dan Batı’ya bütün yeryüzü adalete merhamete ve şefkate hasrettir. İslam insanlığın şeref ve haysiyetinin can ve mal emniyetinin dünya ve ahiret saadetinin güvencesidir” diye konuştu.



“İSLAM KIYAMETE KADAR BÜTÜN HURAFELERDEN UZAK TUTULMALIDIR”

Başbakan Yıldırım, konuşmasına şöyle devam etti:

“İslam’ı gölgelemek isteyenler Allah’a kul olarak özgürleşmemizi değil de kula kul olmamızı isteyenlerdir. İnsan hayatını güvence altına almayan kula kulluk isteyen düzenlerin hepsi batıldır yok olmaya müstahaktır. Bize düşen fıtratın yolunda İslam’ın hakikatine sadakatle istikamet üzere yürümektir. Bu yol her türlü aşırılığa kapalı emin bir yoldur. Sahih İslami bilgiyi muhafaza etmek ve öğrenmek mecburiyetindeyiz. İslam kıyamete kadar bütün hurafelerden uzak tutulmalıdır. Bugünkü Müslümanların muhatap olduğu sorular sorunlar ise çok daha dikkatli olmamızı gerektiriyor. Mutlaka hayatın nabzını tutmalı. Olan bitene müdahil olacak kadar haberdar olmalısınız. Diyanet teşkilatımızın hiçbir kademesinde görevli arkadaşımız bürokratik alışkanlıklara kendini teslim etmemeli. Müftülerimiz, vaizlerimiz, imamlarımız, müezzinlerimiz cami kürsüsü kadar hayatın içinde esnafın, çalışanın, çiftçinin, köylünün yanında olmalıdır. Cemaatini tanımayan bir imam müftü vazifesini hakkıyla yapmış sayılmaz. Sorumluluğunuz sadece Türkiye’ye karşı değil, bütün insanlığa karşıdır. Evlatlarımızı aşırılıklardan korumak doğru İslam’ı, bilgiyi öğrenmelerini sağlamak üzerimize önemli bir vazifedir. Yüce dinimiz İslam kıyamete kadar bütün hurafelerden tahrifattan uzak tutulmalıdır.”

“TARİKATLARIN İŞİ TİCARET, SİYASET DEĞİLDİR”

Diyanet teşkilatının bırakacağı her boşlukta merdiven altı din tüccarların, istismarcıların, üfürükçülerin, hurafecilerin insanların itikadını bozan yalan yanlış işler yapacağını vurgulayan Yıldırım, “Bunlar tabiatıyla esas değil istisnadır. Ama yine de mide bulandırmaktadır. Aşırı keyfi yorumlar bugün İslam dünyasının başına yeni sorunlar açıyor. İslam fıkhının kabul etmediği hurafelere yerinde ve zamanında tepki konmaması toplum önünde büyük maliyetler oluşturuyor. FETÖ tecrübesi bize bunu en açık şekilde göstermiştir. Müslümanların iyi niyetini istismar etmeye asla izin vermemeliyiz. Tarikatların işi irşat etmektir. Tarikatların işi ticaret, siyaset değildir. Vatandaşların dini duygularını istismar ederek kendi karanlık menfaatleri uğruna vatandaşları ifsat etmek değildir. Bunun bedelini bu ülke 15 Temmuz’da ödedi.

yıllarca hayır için hasenat için İslam için insanlık için bir milleti bir İslam dünyasını sömüren bu karanlık mihraklar sonunda gerçek yüzünü 15 Temmuz’da gösterdi. Şekilce hurafeci eğilimlere meydan vermemek için hayatın her yerinde olmak durumundasınız” dedi.



“İSLAM’IN SESİNİ BOĞMAYA GAYRET EDENLERE KARŞI HAKİKATİ DAHA GÜR BİR SESLE DİLLENDİRMELİSİNİZ”

“Esas mesele itikattır tevhiddir” diyen Yıldırım, “Temel itikatı bilgiyi almayan insanlar yanlış eğilimlere açık hale gelir. Benim önereceğim şey Türkiye’nin tamamında ve dünyanın birçok merkezinde teşkilatı bulunan din görevlilerimizin cami cemaatiyle arasında mesafe koymaması aradaki mesafeyi kaldırmasıdır. İslam’ın sesini boğmaya gayret edenlere karşı hakikati daha gür bir sesle dillendirmelisiniz. Bu manada yeni bir sese, yeni bir soluğa, üsluba ihtiyacımız var. Hükümetimiz de yeni bir adım atarak Diyanet Akademisinin kurulmasına karar verdi. Her şeyin akademisi var. Diyanetin akademisi en önce olması gereken maalesef en sona kalmış durumda. Geç olsun güç olmasın. Ama Diyanet Akademisi çok güzel hizmetlere vesile olacak. Bir an önce hayata geçmesi için gerekli gayreti gösteriyoruz” açıklamasında bulundu.

"İSLAM DİLİNİN VEDA HUTBESİNDEKİ DİL KADAR SADE VE ANLAŞILIR OLMASI GEREKİYOR"

İslam’ın dilinin üslubunun Peygamberimizin veda hutbesindeki dili kadar sade ve anlaşılır olması gerektiğine dikkat çeken Yıldırım, "İslam dini kolaylık dinidir. İnsanları dinden soğutmak değil, dini sevdirmek için görev yapmamız lazım. Kolaydan başlayıp adım adım insanlar daha fazlasını yapmaya kendileri karar versin. Baştan korkuyu verirseniz bu iş benim işim değil, bu saatten sonra biz bu yanlıştan kurtulamayız diye umutsuzluğa kapılabilir. Ama dinimizde umutla umutsuzluk bir aradadır. Her zaman umutlu olacağız. Her tövbe yeni bir başlangıçtır. Mümkün mertebe esas olan günah işlememeye gayret etmek. Kuluz her şeyden önce kul hata üzerinedir. Esas olan az hata yapmak daha fazla doğru şey yapmaktır. Hata yapınca da umudumuzu yitirmemektir. Her tövbe yeni bir kapının geleceğin başlangıcıdır" dedi.



“DİN GÖREVLİSİ BULUNDUĞU SEMTE, MAHALLEYE EN UÇ NOKTAYA NÜFUZ ETMELİDİR”

Başbakan Yıldırım, “Minberde, mihrapta, kürsüde ilmin izzetini doğru temsil etmeliyiz. Vaaza çıktığınızda, kürsüye çıktığınızda insanlar keşke bitmese diyebilmelidir. Bir an önce bitse de gitsek duygusuna kapılmamalıdır. Süleyman Çelebi’nin, Yunus Emre’nin Eşref oğlu Rumi’nin dili ve üslubu yol gösterici temiz ve arı bir üsluptur. Nefret ettirmeyen müjdeleyen gönüller kazanan bir dile, bir üsluba bugün her zamankinden daha büyük ihtiyacımız var. Hakikatin dilinin geleneğe uygun bir üslupla bugün insanlara ulaştırılması gerekiyor. Gönüllere giden yolu dini mutlaka duymalıyız. Çocuklarımıza kardeşçe yaşamanın, kardeşçe paylaşmanın adaletle üretmenin yolunu aşılamalıyız. Gençlerimize evlatlarımıza hem bu dünyalarını hem öbür dünyalarını kurtaracak yolu göstermeliyiz. Din görevlilerimiz kendilerinizi özel mekanlara çekmemeli, sürekli hayatın içinde olmalısınız. Halk içinde hakla beraber olmalısınız. Din görevlisi bulunduğu semte, mahalleye en uç noktaya nüfuz etmelidir. Genç yaşlı demeden cemaatinin her bir ferdine ismiyle hitap edecek bir tanışıklık içinde olmanız gerekiyor” değerlendirmesinde bulundu.

"CAMİLERİMİZİN ÇEVRESİ İNSANLARI CEZBEDECEK ŞEKİLDE YEŞİLLENDİRİLMELİ VE PARK ŞEKLİNDE DÜZENLENMELİDİR"

Diyanetin bütün birimleri ile gençleri zehirleyen madde bağımlılığı, şiddet yanlısı, ırkçı her türlü tehlikeye karşı bilgilendirme uyarma görevini yerine getirmesi gerektiğini kaydeden Başbakan Yıldırım, “Sosyal medyadaki nefret dilinden gençlerimizi mutlaka uzak tutmaya gayret etmemiz lazım. Sosyal medya sorumsuz medya değildir. Hukuksuz alan değildir. Burada yapılacak her türlü yanlış cezayı bir sonuç doğuracaktır. Bu konuda din adamlarımızın büyük katkıları olacağına inanıyorum. Din görevlilerimiz, müftülerimiz bu konuda kuşatıcı, kucaklayıcı, herkese hitap eden bir üslupla konuşmalısınız. Camilerimiz herkesindir, sosyal hayatımızın merkezidir, kalbidir. Ayrıştırıcı dilden, yanlış imalardan uzak olmalıyız. Diyanet orta yolu temsil ediliyor. Büyük bir iftiharla öğrendim ki, bugün 66 bin camimiz kadınlarımızın ibadet edeceği şekilde teçhiz edilmiş. Ayrıca büyük camilerimizde mutlaka kütüphaneler oluşturmamız şart. Camilerimizin çevresi insanları cezbedecek şekilde yeşillendirilmeli ve park şeklinde düzenlenmelidir. İçerisiyle ve dışarısıyla nezih bir ortam oluşturmalıdır. Oradaki ortamın cami dışında da devam etmesi gerektiğinin önemli olduğunu düşünüyorum” şeklinde konuştu.

Ayrımcılığın her zaman karşısında olduklarını aktaran Yıldırım, üniversiteye girişteki kısıtlamayı, kat sayı engellerini, kamuda kılık kıyafet adı altındaki engellemeyi ve Kuran kurslarına 12 yaş altı çocukların gitmesini yasaklayan düzenlemeleri kaldırdıklarını ifade etti.

Yıldırım, şunları kaydetti:

“Bu yasağın asıl amacı Kur’an’ın öğrenilmesini kısıtlamak. Belirli bir sınıftayken hafızlığa gitti, hak kaybına uğramıyor, tahsiline yavrumuz kaldığı yerden devam ediyor. Okullara Kur’an ve siyer dersleri koyduk. Cem evleri ile ilgili kısıtlamalara son verdik. Din dersi kitaplarının içine Alevilikle ilgili kısımlar ekleyerek, Alevi kardeşlerimizin bu yöndeki taleplerini yerine getirdik. Diyanet İşleri Başkanlığımız Alevilik ve Bektaşiliğin 14 temel eserini basarak kültür hayatımıza kazandırdı. 2007’den bu yana Muharrem ayında Avrupa’daki vatandaşlarımızın taleplerini karşılamak üzere Alevi kanaat önderlerini yurt dışına Diyanet İşleri Başkanlığımız yönlendiriyor.”

“BATI İÇİNE KAPANDIKÇA DA ESKİ HASTALIKLARI NÜKSEDİYOR”

Batıdaki İslam karşıtlığının, İslam korkusunun son yıllarda yükselişe geçtiğini vurgulayan Başbakan Yıldırım, “Batı hoşgörüyü kaybediyor. Farklılıklara tahammülünü yitiriyor. Çoğulcu, çok kültürlü demokrasiden daha az söz ediliyor. Batı içine kapandıkça da eski hastalıkları nüksediyor. Demokratik insani değerlerin yerine ırkçı, şiddet, nefret, ayrımcılık ve çatışma ön plana çıkıyor. Bu zehirli fikirler onların geleceğini de tehdit ediyor. Biz Müslümanlar şiddetin her türüne hayır diyoruz reddediyoruz. İslam barış, kardeşlik güzellik dinidir. Bizim için her can mukaddestir. İslam belli bir kültürel haritanın değil bütün yeryüzünün bütün insanlığın dinidir. İnsanlığa karşı sorumluluğumuzu layıkıyla yerine getirmek için lüzumsuz tartışmalardan özenle kaçınmalıyız” değerlendirmesinde bulundu.

"KADIN VAİZELERİMİZİN ÇOK DAHA ETKİN TEŞKİLAT İÇERİSİNDE YER ALMASINDA FAYDA VAR"

2002’de 74 bin civarında olan Diyanet’in personel sayısının bir buçuk kat artarak, 117 bin seviyesine çıktığını bildiren Yıldırım, “Buna ilave olarak 23 bin 177 geçici personeli de dahil edersek bu sayı daha fazladır. Türkiye’de sadece 2002’de 78 vaize vardı. Bugün 850’nin üzerinde vaize var. Kadınlarımızın dinimizin öğretilmesinde daha aktif görev alması çok büyük bir aşamadır, memnuniyet vericidir. Bugün diyanet tarihinde ilk defa kadın başkan yardımcımız var. Bu önemli bir rakam.11 kat artış ama yeterli değil. Madem nüfusumuzun yarısı kadın, yarısı erkek 850’ye çıkınca övünüyoruz ama yeterli olmadığını söylemek istiyorum. Kadın vaizelerimizin çok daha etkin teşkilat içerisinde yer almasında fayda var" ifadelerini kullandı.

Dünyanın her köşesindeki camilerde bin 850 Diyanet personelinin hizmet verdiğini dile getiren Başbakan Yıldırım, gurbetteki vatandaşların manevi duygularını muhafaza etmeleri için Diyanetin önemli işler yaptığını anlattı. Diyanet’e bağlı 69 bin 183 caminin gün boyu bütün vatandaşların hizmetinde olduğunu söyleyen Yıldırım, Türkiye’de birçok cami de işaret diliyle hutbe verildiğini kaydetti.

Yıldırım, "Kur’an-ı Kerim’in meali 27 farklı dilde basılıyor. Bu yıl içinde buna 20 dil daha eklenecek. İlahiyat fakültelerimiz, sivil toplum örgütlerimiz, imam hatiplerimize önemli görevler düşüyor. El ele vererek sorunlarımızı birlikte çözeceğiz. Vatandaşımıza daha iyi hizmet vermenin yollarını hep birlikte bulacağız. Dinimize hurafelerin bulaşmasına müsaade etmeyeceğiz. Dini alanda edindiği itibarı kişisel ikbaline, ticaretine tahvil eden istismarcılara göz açtırmayacağız. Vatandaşlarımıza doğru dini bilgiyi ulaştırmak için görevimizi hakkıyla yerine getireceğiz" dedi.

(Pelin Üzek Kılıç - Derya Yetim /İHA)
Kaynak: İHA