Ölü Dillerin Tercümanı 56 Yıldır Tarihe Işık Tutuyor

Sümerolog Veysel Donbaz: 'Ölü dil demek, artık insan ağzıyla konuşulmayan, yalnız yazılmış olanı tercüme edilen dil demek' 'Ölü dil olarak bir dilin tabir edilmesi için yazılı kaynak olması lazım' '(Hititlerin uluslararası faaliyetleri) 38 bilinen anlaşma var. Bunların 19 tanesi Hititçe, 16 tanesi hem Akadca hem Hititçe. Üstüne Hititçe yazmış, altına Akadca yazmış. Çivi yazısını kullanıyorlar. Çivi yazısının içinde Sümerce ideogramlar var' '60 bin tabletin 30 bin envanterini yaptım, 10 binin üzerinde de çalışmışımdır. 2 bin 500 üzerinde tableti de yayımlamışımdır' 'Dünyada tablet sayısı bakımından ikinci önemli merkeziz'

MEHMET ÖZTÜRK/METİN ÜNLÜ - Sümerce, Hititçe ve Akadcanın iki lehçesi Asurca ve Babilce gibi başlıca eski dillerin yanı sıra İngilizce ve Almanca gibi yaşayan dilleri de iyi bilen Sümerolog Veysel Donbaz, şimdiye kadar tespit edilmiş çok sayıda ölü dil olduğunu belirterek "Ölü dil olarak bir dilin tabir edilmesi için yazılı kaynak olması lazım." dedi.

İstanbul Arkeoloji Müzesinde Tablet Arşivi şefliği yapan ancak emekli olduktan sonra da çivi yazılı kil tabletler ile eski dillere ilgisi ve bu alanda çalışmalarına devam eden 78 yaşındaki Sümerolog Donbaz, artık dünya üzerinde konuşulmayan dillerin, tarihin aydınlatılmasında üstlendiği rolü AA muhabirine değerlendirdi.

Denizli'nin Bekilli ilçesinde doğan Donbaz, ilk ve ortaöğrenimini tamamladıktan sonra 1958'de Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesinin Sümeroloji bölümüne burslu kaydolduğunu, bölümün tek öğrencisi olarak öğrenimini 1962'de tamamladıktan sonra İstanbul Arkeoloji Müzelerine tayin edildiğini anlattı.

Kendisinin "Asurolog" değil "Asiriyolog" olduğunu söyleyen Donbaz, "Asiriyolog hem Sümerceyi hem de Akadcayı içine alıyor. Akadcanın bir lehçesi Asur." diye konuştu. Donbaz, Türkiye'de ise kendisine "Sümerolog" denmesinin uygun olduğunu belirtti.

Donbaz, Sami dil ailesinden Akad dilinin en önemli lehçelerinin Asurca ve Babilce olduğunu belirterek "Akad, bir devlet. Sümerliler MÖ 3500 yıllarından itibaren çivi yazısını beraberinde getirmişler ya da orada icat ettikleri söyleniyor. Geriye doğru işleyen bir takvim var biliyorsunuz. MÖ 2800'lerde artık yazı her türlü edebi metinleri yazmaya müsait hale gelmiş. Bin yılda bir gelişme sahnesi var." ifadesini kullandı.

Akadlı Sargon'un, şehir devletlerini birleştirip MÖ 24. yüzyılda Akad İmparatorluğunu kurduğunu, Sümercenin unutulmadığını, edebi metinlerin Akadcaya çevrildiğini anlatan Donbaz, "Hatta bazı vesikalar çift dilli. İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde 75 bin tablet var. Bu çift dilli şeyleri orada görüyoruz." dedi.

Donbaz, Türklerin de kullandığı "ekalliyet" kelimesinin Asur ve Babilce lehçelerinde "saray, saraylı" anlamındaki "egallum" kelimesinin günümüze gelmiş hali olduğunu söyleyerek "Ben zaten Asurlardan, Babillilerden bize geçmiş 100'den fazla kelime buldum. Ama Sümerlerden bize geçmiş hemen hemen, birkaç kelime dışında bir şey yok." diye konuştu.

Sümerolog Donbaz, "Bizim çevremizdekilerin hemen hepsi, başka bir alfabe kullanıyor. İran, Suriye, Afganistan, Pakistan, Japonya, Rusya, Bulgaristan, Yunanistan... Bir tek biz (Latin alfabesi) kullanıyoruz. Bunlarla dil ifade edilebiliyorsa, çivi yazısı ile de aynı şey olmuş." ifadesini kullandı.

Sümercede bir hecenin bir kelimeye tekabül ettiğini belirten Donbaz, "Mesela 'mayi' kelimesi bize Sümerceden geçmiştir. 'Sıvı' anlamında. Akadcası, Asurcası 'ma', Sümerecesi 'a'. Dolayısıyla bu cümlede bir kelime içinde kullanılıyorsa hece oluyor. Tek başına kullanıldığı zaman bir kavram oluyor. Kolaylık olsun diye her cins kelimenin önüne bir belirleyici koymuşlar. Mesela elbise için 'tok' bunu görürseniz, daha okumadan gelen kelimenin bir elbise cinsi olduğunu anlarsınız" dedi.

Sümerce ve Akadcayı tam olarak anlayabilmek için bu dillerden biri öğrenildiğinde diğerinin de mutlaka öğrenilmesi gerektiğini vurgulayan Donbaz, "Eğer bir diğerini bilmiyorsanız hiçbir şey yapamazsınız. Her hecenin kavram değerini bileceksiniz." diye konuştu.

Bunu örneklerle anlatan Donbaz, "İsimlerde bir mana oluyor. Bir çocuk doğduğunda baba mutlaka ona dua şeklinde 'Allahverdi' 'İliidin' diyor mesela. 'İlbani', biz bunları hala dillerimizde kullanıyoruz. Kimse bunların bu dillerden bize geldiğini bilmiyor. 'İlum', 'ilah' kelimesi. 'İlbani' nedir, 'yapmak'. Yani 'tanrı yapandır'. Ben 100 küsür kelime buldum ve bunlar yayınlandı." ifadesini kullandı.

- "Ölü dil demek yazılmış olanı tercüme edilen dil demek"

Donbaz, Sümerlerdeki ilk işaretleri kağıda çizilen başak şekliyle göstererek "İşte Sümerlerde önce bu 'şeyhum', arpa demek. Bunun Akadcası 'şeyhum' olmuş. 'Harşatum' var, o da buğday demek." dedi.

Sümerolog Donbaz, "Ölü dil demek, artık insan ağzıyla konuşulmayan, yalnız yazılmış olanı tercüme edilen dil demek." değerlendirmesinde bulundu.

Hititçede Palaca, Hurrice, Sümerce, Akadca kelimelerin yer aldığını belirten Donbaz, kendisinin daha çok Akadca yayınları olduğunu söyledi.

Donbaz, Asurca ve Babilcenin de Akadca içinde iki diyalekt olduğunu ifade etti.

Babillilerin ve Asurluların uluslararası ilişkilerinde o zaman için geçerli olan iletişim dili Akadcayı kullandığını vurgulayan Donbaz, Hititlerin uluslararası faaliyetlerine ilişkin şunları kaydetti:

"38 bilinen anlaşma var. Bunların 19 tanesi Hititçe, 16 tanesi hem Akadca hem Hititçe. Üstüne Hititçe yazmış, altına Akadca yazmış. Çivi yazısını kullanıyorlar. Çivi yazısının içinde Sümerce ideogramlar var. Mesela altın, gümüş, kalay, bakır maden ne varsa onlar bir ideogramla kullanıyor. Kumaş sesleri ayrı kullanılıyor. Bunların hiçbirinin ismi yok. Sümerlerden olduğu gibi almışlar."

- Akadcanın Türkçeye etkileri

Donbaz, öte yandan artık kimsenin konuşmadığı bu ölü dillerin doğrulanmasının zor olduğuna ve bu nedenle alanda bazı tartışmalar olduğunu kaydetti.

Şimdiye kadar tespit edilmiş çok sayıda ölü dil olduğunu anlatan Donbaz, "Ölü dil olarak bir dilin tabir edilmesi için yazılı kaynak olması lazım." dedi.

Günümüzde Türkçede kullanılan kelimelerin birçoğunun bilinenin aksine Farsça ya da Arapçadan değil, Akadcadan geldiğini söyleyen Donbaz, Türkçede yılın 7 ayının isminin Babillerden geldiğine dikkati çekti.

Donbaz ayrıca "bir adamın tarafını tutmak" anlamına gelen "şahato"nun "şahit" kelimesine, "gömmek" anlamına gelen "kabaru" kelimesinin de "kabir"e evrilmesini örnek verdi.

- "60 bin tabletin 30 bin envanterini yaptım, 10 binin üzerinde de çalışmışımdır"

Donbaz, 1936'da Dr. Reşit Galip Milli Eğitim Bakanı iken Atatürk Türk Tarih Kurumunu kurduğuna işaret ederek Macarca ve modern filolojilerin yanı sıra Hititçe, Sümerce dahil 23 tane bölümü açtığını söyledi.

"60 bin tabletin 30 bin envanterini yaptım, 10 binin üzerinde de çalışmışımdır. 2 bin 500 üzerinde tableti de yayın

mlamışımdır." diyen Donbaz, bu tabletlerin çoğunun British Museum'da bir kısmının da Türkiye’de olduğunu kaydetti.

Türklerin Sümerlerden geldiği ya da Sümerlerin Türk olduğu savlarının ispatının mümkün olmadığını kaydeden Donbaz, "Sümerlerin muazzam bir edebiyatları var. Binlerce şey yazmışlar. Hatta Sargon tek tek bunları tercüme ettirmiş, kaybolmasını önlemiş." diye konuştu.

Donbaz ayrıca Asurlularla Babillilerin birbirleriyle pek iyi geçinemediğine işaret ederek iki medeniyetin farklarına dair şunları söyledi:

"Asurlularla Babilliler Akadlardan gelmiş olmalarına rağmen, Asurlular hegemonya kurarak insanlardan haraç alarak yaşayan insanlar. Babiller ise tanrılara mabetler yaparak daha çok ilmi yayma amacıyla yaşayan insanlar."

- "Dünyada tablet sayısı bakımından ikinci önemli merkeziz"

Kayseri'deki Kültepe'de 25-30 bine yakın tablet çıktığını kaydeden Donbaz, burada iki senede bir uluslararası bir toplantı düzenlediklerini söyledi.

Dünyada toplam bin 500 kadar Sümerolog olduğunu kaydeden Donbaz, "Türkiye'de 10-15 kadar Sümerolog var. Bu iş biraz da sevmeye bağlı. Eğer işinizi sevip de üzerine eğilirseniz bunda yükselirsiniz." şeklinde konuştu.

Donbaz, öte yandan son zamanlarda Mezopotamya'ya ilginin yükseldiğini ancak temelsiz çalışmalar yapıldığını söyleyerek "Eline kitap geçiren Mezopotamya yazmaya başladı. Zannediyorlar ki bundan meşhur olacaklar. Olmaz." değerlendirmesinde bulundu.

Donbaz, Almanya'dan 7 bin 500 tablet getirdiğini belirterek "Tabletleri getirmek bana nasip oldu. Memleketimize bu hizmeti yaptık." ifadelerini kullandı.

"Biz, dünyada tablet sayısı bakımından ikinci önemli merkeziz." diyen Donbaz, British Museum’da Babil asıllı 200 bine yakın tablet olduğunu, Ankara'da 50-60 bine yakın tablet olduğunu, İstanbul’da da 73 bin 213 tablet olduğunu söyledi.

Donbaz, bunların yanı sıra 10-15 bin kadar yazılı ürünle Türkiye'de toplamda 50 bin kadar tablet bulunduğunu kaydetti.

Sümerolog Veysel Donbaz, tabletlerin hiç pişirilmeden yazıldığını ve bulundukları bölgenin çamuruna göre kuruduğu zaman çatlamayacak bir çamurla oluşturulduğunu belirtti.

Tabletlerin genellikle sarayda veya tapınaklarda saklandığını söyleyen Donbaz, tabletlerin rengine göre dayanıklılığının anlaşıldığını kaydetti.

Donbaz, tabletlerin kalıcılığını sağlamak için özel bir fırında pişirildiğini belirterek "Tabletler 110 derecede 24 saat özel fırınında pişecek. Eğer bunu 115'e çevirirseniz patlar tablet." dedi.

İkinci aşamada 450 derecelik fırında 6 saat gazının giderilmesi için bıraktıklarını söyleyen Donbaz, daha sonra 750 dereceye tekrar 6 saat beklettiklerini anlattı.

- "Dil tekrar edilerek öğrenilir"

Mesleği ve yaptığı çalışmalar dolayısıyla Sümerce, Hititçe ve Akadca bildiğini belirten Donbaz, müzede çalıştığı dönem dahil hayatı boyunca daima kendisini geliştirmek için çaba sarf ettiğini söyledi.

İngilizce ve Almancayı da çok iyi seviyede bilen Donbaz, ölü diller mi yoksa yeni diller mi zor sorusuna, "Hepsinin dilbilgisi ayrı. Mesela, Almancanın dilbilgisi hiçbir devletin diline benzemiyor." cevabını verdi.

Donbaz, günümüzde çok az insanın bildiği ölü dilleri başkalarına da öğretmek için çalışma başlattığını dile getirdi.

Dil öğrenme konusunda gençlere tavsiyelerde bulunan Donmaz, çalışmanın ve tekrar etmenin önemine işaret etti. Donbaz, "Bilhassa dil tekrar edilerek öğrenilir. Devamlı tekrar edeceksiniz. Biraz da geveze olmanız gerekiyor." dedi.

- Veysel Donbaz kimdir?

Denizli'de 12 Aralık 1939'da doğan Donbaz, Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesinin Sümeroloji Bölümünden 1962 yılında mezun oldu.

Meslek hayatına İstanbul Arkeoloji Müzelerinde başlayan ve bir süre İngilizce öğretmenliği de yapan Donbaz'ın, serbest yazar ve karikatürist olarak birçok dergide karikatür ve yazıları yayımlandı.

Kariyeri boyunca Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yürütülen programlarda ve UNESCO konferanslarında da görev alan Donbaz, birçok uluslararası projede yer aldı, çeşitli ülkelerdeki öğretim kurumu ve enstitülerin davetlisi olarak panel ve konferanslara katıldı.

Donbaz, daha önce Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü olan Osmanlı İmparatorluk Müzesinden, şimdiki İstanbul Arkeoloji Müzeleri arşivinden derlediği Boğazköy dosyası ile 7 bin 500 Boğazköy tabletinin 1987'de Türkiye'ye getirilme sürecinde rol aldı.

Türkiye'yi ziyaret eden yabancı bakan ve devlet başkanlarına da rehberlik yapan Donbaz, Adana, Bursa, Gaziantep, Ankara, Mardin, Ödemiş, Kahramanmaraş arkeoloji müzelerinde bulunan tablet ve tarihi kitabeleri ve Harran, Girnavaz kazılarından çıkan tabletler ile özel müzelerde ve koleksiyonlarda bulunan bazı tabletleri yayına hazırladı.

Şimdiye kadar 130'u aşkın makalesi yayımlanan, 15'ten fazla kitapta imzası olan Veysel Donbaz, mesleğe ilişkin birimini 2016'da yayımlanan "Bin Kral Bin Anı, Bir Sümeroloğun Anıları" kitabında anlattı.

Kaynak: AA