'Geleceğin Türkiye'si'nde Eğitim
Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Safran: 'Gerçekten taşınabilir, yararlanılabilir, faydalı olan her şeyin ucundan tutup ileriye çekmek, ileriye götürmek amacımız'.
İlke İlim Kültür Eğitim Derneği tarafından "Geleceğin Türkiye'si" projesi kapsamında eğitim, yönetim, yükseköğretim, dış politika, iktisat, kültür ve sosyal politika alanlarında Türkiye için gelecek vizyonu oluşturacak rapor serisinin ilki olan "Geleceğin Türkiye'sinde Eğitim" raporu sunuldu.
Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Mustafa Safran, Şişli'de bir otelde düzenlenen programda, bakanlık olarak eğitimle ilgili hiçbir programı kaçırmamaya çalıştıklarını vurguladı.
Safran, Milli Eğitim Bakanlığı'nda yumakların ucunu yakalamayı amaçladıklarını belirterek, "Diğer bakanlar gibi birçok şeyi silip atmıyoruz. Gerçekten taşınabilir, yararlanılabilir, faydalı olan her şeyin ucundan tutup ileriye çekmek, ileriye götürmek amacımız. Çünkü daha önce '1, 2, 3, 4, 5' denilmiş, tekrar bir değişim olmuş, 1, 2, 3, 4, 5'te hep kalınmış. Bu bizim stratejimize uygun bir yaklaşım değil. Bizim işe biraz daha değişik baktığımızı herkes görecek inşallah." dedi.
"Geleceğin Türkiye'sinde Eğitim" raporunda Türkiye'de eğitimle ilgili söylenmesi gereken her şeyin söylendiğini ifade eden Safran, aslında herkesin sorunun nerede olduğunu bildiğini belirtti.
Safran, sorunun nasıl çözüleceğinin de bilindiğini dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Sorun nerede biliyor musunuz? Uygulamada, alana taşımada. O problemleri çözmek için alanda atılacak olan refleksler ve adımların ne olacağı konusunda sıkıntımız var. Bu Türkiye'nin genel rahatsızlığıdır. Bizim teorimiz çok iyidir. Bizim eğitim kurumlarımızda uygulama ağırlıklı eğitimin olmayışı... Çocuk teorik bilgiyi bir yere kadar muhafaza edebiliyor, ama onu uygulama alanına koymadığı için maalesef o bilgi içselleştirilemiyor. Dünya değişiyor, 4.0, 5.0, yarın 6.0 da olabilir ama biz sıfırlara mağlup olmak için var olan insanlar değiliz. Eğitimin içeriğini endüstriyle endeksliyoruz. Buna genelde Amerikan modeli diyorlar. Bu çıktıdan üretim nasıl olabilir. Bu adam mezun olduğunda neyi üretebilir, neler kazandırabilir, artı değerleri nedir. Bütün olaya hep böyle bakmışız. Bu, küresel bir bakış. Biz insan olarak araçlarda zengin, amaçlarda çok fakiriz."
Zihniyet dönüşümüne ihtiyaç olduğunu vurgulayan Safran, şöyle devam etti:
"PISA diye bir şey çıkarmışlar, aslında bu bir psikolojik savaş, evet gerilerdeyiz ama insanlara açıklarken hiç şunu söylemek istemiyor birçok insan, kardeşim bu sınavın içinde Suriyeli çocuklar da var, bunlar Türkiye'yi temsilen sınava giriyor. Çünkü bu sınavı yapan merkez ülkede kayıtlı öğrenciler içinden 15 yaşında kim varsa buralardan random usulüyle seçiyor. Urfa, Kilis, Van, Antep, Hakkari, Şırnak bu bölgelerden, özellikle Hatay'dan seçmiş olduğu çocukların çoğu Suriyeli. Türkçe'yi de bilmiyor, İngilizceyi de bilmiyor. Bu çocuk Türk çocuğu gibi sınava tabi tutuluyor ve o zaman Türkiye'nin ortalamaları düşüyor. Mesela Ankara Fen Lisesi'nin çocukları OECD ortalamalarının çok üzerinde ama genel bazda çektiğiniz zaman ortalama düştü. Türkiye 37. sırada, 'e lanet olsun ne olacak 37 olursa'. Burada psikolojik bir savaş var ve biz buna yeniliyoruz. Bizim çocuklarımız son derece zeki çocuklar. Biz onlara o imkanları iyi sunamadığımızdan. Eğitimde omurga öğretmendir. Öğretmenleri iyi yetiştiremedik. Biz kendimiz bunları iyi öğretmen olsun diye yetiştirmemiz gerekirken, biz bir an önce akademisyen olalım diye baktık. Eğitim enstitüsünde hocalar iyi öğretmen yetiştirmek için vardı, onun doçentlik profesörlük sorunu yoktu. Öğretmenlerimizi en ücra köşelere gönderiyoruz, Milli Eğitim Bakanlığı olarak o öğretmenimizin mesleki gelişimine katkı yapacak herhangi bir adım atamıyoruz."
İlke İlim Kültür Eğitim Derneği Yusuf Alpaydın, eğitim sisteminin devam eden başlıca sorunlarını, "Eğitim sistemindeki adaletsizlik, bireysel farklılıkların dikkate alınmaması, eğitim personelinin yetkinliği, istihdam gibi sistemlerle olan uyumsuzluk, kalitenin arttırılamaması, ülke insanına ve kültürüne uygun bir eğitim paradigmasının oluşturulamaması" olarak sıraladı.
Alpaydın, "Geleceğin Eğitimi" için şu önerileri sundu:
"Genç nüfusun azalmaya devam etmesi sebebiyle, derslik sayısını arttırmak yerine kalitenin arttırılması, aile kavramının daha sık vurgulanarak birlikte yaşama becerilerinin geliştirilmesi, eğitim ortamlarında öğrencilere hitap şeklinin güncellenmesi, eğitim programlarının ilgi ve yeteneklere göre farklılaşması, öğretmenlerle yöneticilerin toplumsal değerlerle barışık olması ve çok kültürlülüğü yönetebilecek donanıma sahip olması, milli kültürün korunarak Türk-İslam klasiklerinin eğitim programında daha çok yer alması."
Programa, Milli Eğitim Bakanlığı Başmüşaviri Necdet Subaşı, Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürü Nazif Yılmaz, İlke İlim Kültür Eğitim Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Lütfü Sunar, derneğin mütevelli heyeti başkanvekili Şükrü Alkan, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Musa Yıldız ile çok sayıda eğitimci ve dernek üyesi katıldı.
Kaynak: AA
Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Mustafa Safran, Şişli'de bir otelde düzenlenen programda, bakanlık olarak eğitimle ilgili hiçbir programı kaçırmamaya çalıştıklarını vurguladı.
Safran, Milli Eğitim Bakanlığı'nda yumakların ucunu yakalamayı amaçladıklarını belirterek, "Diğer bakanlar gibi birçok şeyi silip atmıyoruz. Gerçekten taşınabilir, yararlanılabilir, faydalı olan her şeyin ucundan tutup ileriye çekmek, ileriye götürmek amacımız. Çünkü daha önce '1, 2, 3, 4, 5' denilmiş, tekrar bir değişim olmuş, 1, 2, 3, 4, 5'te hep kalınmış. Bu bizim stratejimize uygun bir yaklaşım değil. Bizim işe biraz daha değişik baktığımızı herkes görecek inşallah." dedi.
"Geleceğin Türkiye'sinde Eğitim" raporunda Türkiye'de eğitimle ilgili söylenmesi gereken her şeyin söylendiğini ifade eden Safran, aslında herkesin sorunun nerede olduğunu bildiğini belirtti.
Safran, sorunun nasıl çözüleceğinin de bilindiğini dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Sorun nerede biliyor musunuz? Uygulamada, alana taşımada. O problemleri çözmek için alanda atılacak olan refleksler ve adımların ne olacağı konusunda sıkıntımız var. Bu Türkiye'nin genel rahatsızlığıdır. Bizim teorimiz çok iyidir. Bizim eğitim kurumlarımızda uygulama ağırlıklı eğitimin olmayışı... Çocuk teorik bilgiyi bir yere kadar muhafaza edebiliyor, ama onu uygulama alanına koymadığı için maalesef o bilgi içselleştirilemiyor. Dünya değişiyor, 4.0, 5.0, yarın 6.0 da olabilir ama biz sıfırlara mağlup olmak için var olan insanlar değiliz. Eğitimin içeriğini endüstriyle endeksliyoruz. Buna genelde Amerikan modeli diyorlar. Bu çıktıdan üretim nasıl olabilir. Bu adam mezun olduğunda neyi üretebilir, neler kazandırabilir, artı değerleri nedir. Bütün olaya hep böyle bakmışız. Bu, küresel bir bakış. Biz insan olarak araçlarda zengin, amaçlarda çok fakiriz."
Zihniyet dönüşümüne ihtiyaç olduğunu vurgulayan Safran, şöyle devam etti:
"PISA diye bir şey çıkarmışlar, aslında bu bir psikolojik savaş, evet gerilerdeyiz ama insanlara açıklarken hiç şunu söylemek istemiyor birçok insan, kardeşim bu sınavın içinde Suriyeli çocuklar da var, bunlar Türkiye'yi temsilen sınava giriyor. Çünkü bu sınavı yapan merkez ülkede kayıtlı öğrenciler içinden 15 yaşında kim varsa buralardan random usulüyle seçiyor. Urfa, Kilis, Van, Antep, Hakkari, Şırnak bu bölgelerden, özellikle Hatay'dan seçmiş olduğu çocukların çoğu Suriyeli. Türkçe'yi de bilmiyor, İngilizceyi de bilmiyor. Bu çocuk Türk çocuğu gibi sınava tabi tutuluyor ve o zaman Türkiye'nin ortalamaları düşüyor. Mesela Ankara Fen Lisesi'nin çocukları OECD ortalamalarının çok üzerinde ama genel bazda çektiğiniz zaman ortalama düştü. Türkiye 37. sırada, 'e lanet olsun ne olacak 37 olursa'. Burada psikolojik bir savaş var ve biz buna yeniliyoruz. Bizim çocuklarımız son derece zeki çocuklar. Biz onlara o imkanları iyi sunamadığımızdan. Eğitimde omurga öğretmendir. Öğretmenleri iyi yetiştiremedik. Biz kendimiz bunları iyi öğretmen olsun diye yetiştirmemiz gerekirken, biz bir an önce akademisyen olalım diye baktık. Eğitim enstitüsünde hocalar iyi öğretmen yetiştirmek için vardı, onun doçentlik profesörlük sorunu yoktu. Öğretmenlerimizi en ücra köşelere gönderiyoruz, Milli Eğitim Bakanlığı olarak o öğretmenimizin mesleki gelişimine katkı yapacak herhangi bir adım atamıyoruz."
İlke İlim Kültür Eğitim Derneği Yusuf Alpaydın, eğitim sisteminin devam eden başlıca sorunlarını, "Eğitim sistemindeki adaletsizlik, bireysel farklılıkların dikkate alınmaması, eğitim personelinin yetkinliği, istihdam gibi sistemlerle olan uyumsuzluk, kalitenin arttırılamaması, ülke insanına ve kültürüne uygun bir eğitim paradigmasının oluşturulamaması" olarak sıraladı.
Alpaydın, "Geleceğin Eğitimi" için şu önerileri sundu:
"Genç nüfusun azalmaya devam etmesi sebebiyle, derslik sayısını arttırmak yerine kalitenin arttırılması, aile kavramının daha sık vurgulanarak birlikte yaşama becerilerinin geliştirilmesi, eğitim ortamlarında öğrencilere hitap şeklinin güncellenmesi, eğitim programlarının ilgi ve yeteneklere göre farklılaşması, öğretmenlerle yöneticilerin toplumsal değerlerle barışık olması ve çok kültürlülüğü yönetebilecek donanıma sahip olması, milli kültürün korunarak Türk-İslam klasiklerinin eğitim programında daha çok yer alması."
Programa, Milli Eğitim Bakanlığı Başmüşaviri Necdet Subaşı, Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürü Nazif Yılmaz, İlke İlim Kültür Eğitim Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Lütfü Sunar, derneğin mütevelli heyeti başkanvekili Şükrü Alkan, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Musa Yıldız ile çok sayıda eğitimci ve dernek üyesi katıldı.