'Türk Sinemasında Yerel Kodlar Sempozyumu' Başladı
Arslan: 'Bizim en temel değerlerimiz, siyasette ve tarihte de olduğu gibi, Türk sinemasında hep bir ikilemle, tuhaflıkla karşılanmış. Temel meselelerimizin Türk sinemasına yansımasında hep bir problem var' Prof Dr. Kayalı: 'Ne Metin Erksan'ın ne de Halit Refiğ'in yazdığı metinlerde yerlilik ibaresi yoktur'
Malatya Büyükşehir Belediyesince 9- 16 Kasım tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan 7. Uluslararası Malatya Film Festivali kapsamında düzenlenen 'Türk Sinemasında Yerel Kodlar Sempozyumu' başladı.
Ramada Plaza Altın Kayısı Hotel'de, 'Yerellik/Yerlilik Ekseninde Türk Sinema Tarihine Bakış' alt başlığıyla gerçekleştirilen ilk oturumu yöneten İshak Arslan, 'yerellik' tartışmasının aynı zamanda 'evrensellik' meselesini de akıllara getirdiğine dikkati çekti.
Arslan, yerellik ve evrenselliğin tüm bilimlerde geçerli bir tartışma olduğunu vurgulayarak, 'Sinema, bizim gibi ancak 20. yüzyılda yaşayan insanların kavuşabildiği ve karşılaştığı çok yeni bir sanat. Bütün bu bilimleri ve sanatları kendisinde buluşturabilen bir sanat türü. Çünkü içerisinde ses, görsel, tarih, hikaye var. İnanılmaz bir bileşke bu.' dedi.
Temel değerlerin Türk sinemasına yansımasında problem olduğu değerlendirmesinde bulunan Arslan, şu bilgileri verdi:
'Bizim en temel değerlerimiz, siyasette ve tarihte de olduğu gibi, Türk sinemasında hep bir ikilemle, tuhaflıkla karşılanmış. Temel meselelerimizin Türk sinemasına yansımasında hep bir problem var. Bir tür yabancılaşma, hesaplaşma gibi. Bunun örneklerini de hep birlikte görüyoruz. İlla dini değerler de değil. Temel değerler, bir türlü olduğu gibi perdeye yansıyamıyor. Aynı şekilde, en yabancılaşmış ya da üstten bakan yapımlarda bile, geriye dönüp 1960-1970'lerin sinemasına baktığımızda kaçınılmaz olarak bu yerel unsurları, değerleri görebiliyoruz. Bu da enteresan bir şey.'
- 'Herkes yerlilik tabirini kullanmaktan imtina ediyor'
'Türk sinemasında yerellik mi yerlilik mi' konulu sunum yapan Prof Dr. Kurtuluş Kayalı da Türkiye'de hemen herkesin 'yerlilik' tabirini kullanmaktan imtina ettiğinin altını çizerek, yerliliğin bir şekilde milliyetçilik olarak ele alındığını ifade etti.
Kayalı, Kemal Tahir'in 1970'li yılların başında yerlilik kavramından söz ettiğini söyleyerek, 'Ama bu çerçevede düşünmeye başladığınızda, ne Metin Erksan'ın ne de Halit Refiğ'in yazdığı metinlerde yerlilik ibaresi yoktur.' diye konuştu.
Türkiye'nin kendi öz değerlerinin önemine vurgu yapan Kayalı, şöyle devam etti:
'Yerlilik ve yerellik biraz da sosyolojik bir şey. Bu ülkenin değerleri dediğimizde kafamıza nakşedilen değerleri mi, kitabi değerleri mi yoksa bu ülkede yaşanan değerler mi? Yaşanan değerler, bariz bir biçimde kitabi değerlerin dışında olabilir. İşin sosyolojik boyutuyla, kültürel ve inanç boyutu birbiri içine girmiyor ve Türkiye'de her türlü sinema yapan insanın filmlerinde bu yerli unsur kendisini gösteriyor.'
Kurtuluş Kayalı, Türk toplumunun kendi değerleriyle ilgili bilgisinin akademik metinlerde olmadığını dile getirerek, bu bilgiyi sanatta bulmanın mümkün olduğunu kaydetti.
- 'Tiyatrocular dönemi filmlerinde ulusal tarih tezinin yansımalarını görüyoruz'
Türk Sineması Araştırmaları Koordinatör Yardımcısı Barış Saydam da 'Ulusal Tarih Tezinden Ulusal Sinemaya Geçiş:1950'lerin İlk Yarısının Panoraması' konulu sunum yaptı.
Saydam, Türkiye'de genellikle ulusal tarih tezi üzerine cumhuriyet ideolojisi inşaa edildiğini belirterek, 'Cumhuriyet dönemindeki sinemada, özellikle Muhsin Ertuğrul'un tek adamlık dönemiyle geçen ve Nijat Özön'ün 'tiyatrocular dönemi' olarak ifade ettiği dönemde üretilen filmlerde aslında bu ulusal tarih tezinin yansımalarını görüyoruz.' değerlendirmesinde bulundu.
Bu anlamda özellikle iki kulvar olduğunu dile getiren Saydam, şunları aktardı:
'Birincisi şehirde, ikincisi ise taşrada geçen hikayeler. Taşrada geçen hikayelere belki Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun 'Yaban'ını örnek verebiliriz. Yukarıdan aşağıya doğru modernleşmenin bir sonucu olarak, aslında şehirde yaşayan bir öğretmen, kötü, yozlaşmış, ahlak ve etik anlamında bitmiş durumdaki taşraya gider. Orayı aydınlatmaya giden ve oradaki insanları bir anlamda içinde bulundukları bataklıktan kurtarmak için mücadele eden insanların hikayelerini görüyoruz. Diğer tarihi uyarlamalara baktığımızda ise bunlar aslında daha çok meşrutiyet dönemindeki tiyatro metinlerinden yapılmış uyarlamalar. Bu dönemdeki uyarlamaların da temel ekseni Osmanlı padişahlarının şehvet düşkünü olmaları, haremleriyle çok fazla ilgilenmeleri, ahlak ve hukuka aykırı bir şekilde yaşamaları. Folklorik tarihin yansımalarını aslında bir anlamda bu filmlerde görüyoruz.'
Oturuma katılan Araştırma Görevlisi Mesut Bostan ise 'Lütfi Akad'ın Sinema Düşüncesinde Yerlilik' konulu sunum gerçekleştirdi.
Sempozyum, yarın yapılacak 'Teori ile Pratik Arasında', '90 Sonrası Türk Sineması' ve 'İran Sineması Örneği' konulu oturumların ardından sona erecek.
Kaynak: AA
Ramada Plaza Altın Kayısı Hotel'de, 'Yerellik/Yerlilik Ekseninde Türk Sinema Tarihine Bakış' alt başlığıyla gerçekleştirilen ilk oturumu yöneten İshak Arslan, 'yerellik' tartışmasının aynı zamanda 'evrensellik' meselesini de akıllara getirdiğine dikkati çekti.
Arslan, yerellik ve evrenselliğin tüm bilimlerde geçerli bir tartışma olduğunu vurgulayarak, 'Sinema, bizim gibi ancak 20. yüzyılda yaşayan insanların kavuşabildiği ve karşılaştığı çok yeni bir sanat. Bütün bu bilimleri ve sanatları kendisinde buluşturabilen bir sanat türü. Çünkü içerisinde ses, görsel, tarih, hikaye var. İnanılmaz bir bileşke bu.' dedi.
Temel değerlerin Türk sinemasına yansımasında problem olduğu değerlendirmesinde bulunan Arslan, şu bilgileri verdi:
'Bizim en temel değerlerimiz, siyasette ve tarihte de olduğu gibi, Türk sinemasında hep bir ikilemle, tuhaflıkla karşılanmış. Temel meselelerimizin Türk sinemasına yansımasında hep bir problem var. Bir tür yabancılaşma, hesaplaşma gibi. Bunun örneklerini de hep birlikte görüyoruz. İlla dini değerler de değil. Temel değerler, bir türlü olduğu gibi perdeye yansıyamıyor. Aynı şekilde, en yabancılaşmış ya da üstten bakan yapımlarda bile, geriye dönüp 1960-1970'lerin sinemasına baktığımızda kaçınılmaz olarak bu yerel unsurları, değerleri görebiliyoruz. Bu da enteresan bir şey.'
- 'Herkes yerlilik tabirini kullanmaktan imtina ediyor'
'Türk sinemasında yerellik mi yerlilik mi' konulu sunum yapan Prof Dr. Kurtuluş Kayalı da Türkiye'de hemen herkesin 'yerlilik' tabirini kullanmaktan imtina ettiğinin altını çizerek, yerliliğin bir şekilde milliyetçilik olarak ele alındığını ifade etti.
Kayalı, Kemal Tahir'in 1970'li yılların başında yerlilik kavramından söz ettiğini söyleyerek, 'Ama bu çerçevede düşünmeye başladığınızda, ne Metin Erksan'ın ne de Halit Refiğ'in yazdığı metinlerde yerlilik ibaresi yoktur.' diye konuştu.
Türkiye'nin kendi öz değerlerinin önemine vurgu yapan Kayalı, şöyle devam etti:
'Yerlilik ve yerellik biraz da sosyolojik bir şey. Bu ülkenin değerleri dediğimizde kafamıza nakşedilen değerleri mi, kitabi değerleri mi yoksa bu ülkede yaşanan değerler mi? Yaşanan değerler, bariz bir biçimde kitabi değerlerin dışında olabilir. İşin sosyolojik boyutuyla, kültürel ve inanç boyutu birbiri içine girmiyor ve Türkiye'de her türlü sinema yapan insanın filmlerinde bu yerli unsur kendisini gösteriyor.'
Kurtuluş Kayalı, Türk toplumunun kendi değerleriyle ilgili bilgisinin akademik metinlerde olmadığını dile getirerek, bu bilgiyi sanatta bulmanın mümkün olduğunu kaydetti.
- 'Tiyatrocular dönemi filmlerinde ulusal tarih tezinin yansımalarını görüyoruz'
Türk Sineması Araştırmaları Koordinatör Yardımcısı Barış Saydam da 'Ulusal Tarih Tezinden Ulusal Sinemaya Geçiş:1950'lerin İlk Yarısının Panoraması' konulu sunum yaptı.
Saydam, Türkiye'de genellikle ulusal tarih tezi üzerine cumhuriyet ideolojisi inşaa edildiğini belirterek, 'Cumhuriyet dönemindeki sinemada, özellikle Muhsin Ertuğrul'un tek adamlık dönemiyle geçen ve Nijat Özön'ün 'tiyatrocular dönemi' olarak ifade ettiği dönemde üretilen filmlerde aslında bu ulusal tarih tezinin yansımalarını görüyoruz.' değerlendirmesinde bulundu.
Bu anlamda özellikle iki kulvar olduğunu dile getiren Saydam, şunları aktardı:
'Birincisi şehirde, ikincisi ise taşrada geçen hikayeler. Taşrada geçen hikayelere belki Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun 'Yaban'ını örnek verebiliriz. Yukarıdan aşağıya doğru modernleşmenin bir sonucu olarak, aslında şehirde yaşayan bir öğretmen, kötü, yozlaşmış, ahlak ve etik anlamında bitmiş durumdaki taşraya gider. Orayı aydınlatmaya giden ve oradaki insanları bir anlamda içinde bulundukları bataklıktan kurtarmak için mücadele eden insanların hikayelerini görüyoruz. Diğer tarihi uyarlamalara baktığımızda ise bunlar aslında daha çok meşrutiyet dönemindeki tiyatro metinlerinden yapılmış uyarlamalar. Bu dönemdeki uyarlamaların da temel ekseni Osmanlı padişahlarının şehvet düşkünü olmaları, haremleriyle çok fazla ilgilenmeleri, ahlak ve hukuka aykırı bir şekilde yaşamaları. Folklorik tarihin yansımalarını aslında bir anlamda bu filmlerde görüyoruz.'
Oturuma katılan Araştırma Görevlisi Mesut Bostan ise 'Lütfi Akad'ın Sinema Düşüncesinde Yerlilik' konulu sunum gerçekleştirdi.
Sempozyum, yarın yapılacak 'Teori ile Pratik Arasında', '90 Sonrası Türk Sineması' ve 'İran Sineması Örneği' konulu oturumların ardından sona erecek.