'DEAŞ Ülkelerin Sinir Uçlarına Saldırıyor'
SETA Vakfı Dış Politika Araştırmaları Direktörü Ulutaş:'DEAŞ, faaliyet yürüttüğü ülkelerdeki sinir uçlarını çok iyi bilen, bu sinir uçlarına terör saldırılarında bulunan ve bunun üzerinden siyasal, sosyal sonuçlar elde etmeye çalışan bir terör örgütü' 'Türkiye muhalifler üzerinden DEAŞ ile savaşmaya başladığında Amerika ortada yoktu. Rejimin, Rusya'nın önceliği DEAŞ değildi, hala değil. Herhangi bir Batı ülkesinin gündeminde DEAŞ yoktu. Doğrudan bizim Suriye'deki çıkarlarımıza zarar vermeye başladığında Türkiye, DEAŞ'a karşı savaşmaya başlamıştı'
AYNUR EKİZ - Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı Dış Politika Araştırmaları Direktörü Ufuk Ulutaş, terör örgütü DEAŞ'ın stratejik düşünen bir terör örgütü olduğunu, faaliyet yürüttüğü ülkelerdeki sinir uçlarını çok iyi bildiğini ve bu sinir uçlarına yönelik terör saldırıları üzerinden siyasal, sosyal sonuçlar elde etmeye çalıştığını bildirdi.
Ulutaş, 'The State Of Savagery: ISIS in Syria' (Vahşet Devleti: DEAŞ Suriye'de) isimli yeni kitabında DEAŞ'ı 3 ana düzlemde incelediğini belirtti.
Birinci düzlemde terör örgütü DEAŞ'ın ontolojik olarak nerede durduğuna cevap vermeye çalıştığını anlatan Ufuk Ulutaş, 'DEAŞ devlet dışı aktör mü yoksa kendi iddiaları gibi bir devlet olarak mı kabul edilmesi lazım' sorusu üzerinde durduğunu söyledi.
Ulutaş, DEAŞ'ın Ortadoğu'da bazı devletleri geride bırakacak kadar bürokratik, istihbari ve askeri yapılanması bulunduğunu ifade ederek, 2006 sonrasında Irak'ın eski lideri Saddam Hüseyin döneminin istihbaratçı ve subaylarının DEAŞ'ın hem istihbari hem de ordu yapılanmalarının kurulmasında etkili olduğunu hatırlattı.
Kitabın ikinci kısmında, DEAŞ'ın terör stratejisinin kodlarını aradığını dile getiren Ufuk Ulutaş, ilk olarak DEAŞ'ın yayınlarında doğrudan referans göstererek kullandığı Ebubekir Naci'nin 'Vahşetin İdaresi' isimli kitabının analizini yaptığını aktardı.
Kitapta, örgütün, 'hilafet'e giden yolda nasıl bir strateji izlemesi gerektiği, bu stratejilerden en önemlisinin 'kaos' olduğunun anlatıldığını aktaran Ulutaş, DEAŞ gibi selefi-cihadi gruplara doğrudan 'Gidin başarısız devlet örnekleri oluşturmaya çalışın, toplumda güvensizlik hissi oluşturun, kaos hissi oluşturun. İnsanlar, kendilerini bu kaos ortamından kurtaracak bir kurtarıcı arayacaktır. O an geldiğinde kurtarıcının iyi mi kötü mü olduğuna bile bakmayacaktır. Siz o kurtarıcı olmalısınız.' mesajı verildiğini kaydetti.
Ufuk Ulutaş, terör örgütü DEAŞ'ın, Türkiye'de gerçekleştirdiği terör saldırılarıyla da kaos ortamı yaratmayı ve derinleştirmeyi hedeflediğini dile getirdi.
- 'DEAŞ için laikler ile dindarlar arasında fark yok'
Selefi-cihadi akımlar içinde DEAŞ'ın kendine özgü bir 'sapkınlığa' işaret ettiğini söyleyen SETA Vakfı Dış Politika Araştırmaları Direktörü Ulutaş, terör örgütünün yayınlarında İbni Teymiye'den fetvaların kullanıldığını anlattı.
DEAŞ'ın, örgüt elebaşı Ebubekir el-Bağdadi'ye biat etmeyen herkesi ötekileştirdiğini belirten Ulutaş, 'Laik Suriyeli ile dindar bir Türkiye vatandaşı arasında hiçbir fark görmüyor.' değerlendirmesinde bulundu.
DEAŞ'ın bir gece kulübüne saldırdığı gibi, Mescid-i Nebevi'ye de saldırdığına dikkati çeken Ufuk Ulutaş, 'Bu sebepten DEAŞ'ın ideolojisinde, laik-seküler, Türk-Kürt, Alevi-Sünni ayrımı yoktur. Sadece 'biz' ve 'öteki' vardır.' dedi.
- 'Faaliyet yürüttüğü ülkelerdeki sinir uçlarını çok iyi biliyor'
DEAŞ'ın, Esed rejiminden öldürdüğü Şii ve Nusayri'den çok daha fazla Sünni Müslüman öldürdüğüne dikkati çeken Ulutaş, 'Çok stratejik düşünen bir terör örgütü. Faaliyet yürüttüğü ülkelerdeki sinir uçlarını çok iyi bilen, bu sinir uçlarına terör saldırılarında bulunan ve bunun üzerinden siyasal, sosyal sonuçlar elde etmeye çalışan bir terör örgütü.' diye konuştu.
Ortaköy'deki gece kulübüne düzenlenen saldırının bu noktada değerlendirilmesi gerektiğini ifade eden Ufuk Ulutaş, 'Türkiye'de yapay bir hayat tarzı tartışması başlatma çabası yürüttüler. Daha önce HDP'lilere yönelik saldırılarda Türk-Kürt çatışması üretmeye çalıştılar.' şeklinde konuştu.
- 'DEAŞ, topraklarının yüzde 88'ini muhaliflerden aldı'
Kitabın 3'üncü bölümünde DEAŞ'ın Suriye'de savaşan aktörler arasında nerede durduğu konusuna eğildiğini anlatan Ulutaş, örgütün Suriye'ye girdiği andan itibaren ilk hedefinin, rejim ya da Şii milisler değil, Suriyeli muhalifler olduğuna işaret etti.
Ufuk Ulutaş, Ağustos 2016 itibarıyla DEAŞ'ın topraklarının yaklaşık yüzde 88'inin Suriyeli muhaliflerle savaşılarak ya da bazı muhaliflerin örgüte katılmasıyla elde edildiğinin altını çizdi.
Terör örgütü DEAŞ'ın elinde tuttuğu toprakların sadece yüzde 12'sini rejimle savaşarak elde ettiğine dikkati çeken Ulutaş, bu toprakların özel seçilmiş, stratejik hedefler olduğuna ve örgütün mümkün olduğunca rejimle çatışmaktan kaçındığına değindi.
DEAŞ'ın toprak kazanımları ve kayıpları incelendiğinde bir trendin varlığından söz edilebileceğini belirten Ufuk Ulutaş, 'DEAŞ, topraklarının bir kısmını YPG'ye bırakıp çekildi. Muhalefeti ise topraklarını ele geçirmek suretiyle ve liderlerini hedef alarak zayıflattı.' dedi.
Türkiye'nin Suriyeli muhalefete verdiği destekle aslında Suriye'de ilk defa dolaylı da olsa DEAŞ'la savaşan bir aktör olduğuna vurgu yapan Ulutaş, 'Türkiye muhalifler üzerinden DEAŞ ile savaşmaya başladığında Amerika ortada yoktu. Rejimin, Rusya'nın önceliği DEAŞ değildi; hala değil. Herhangi bir Batı ülkesinin gündeminde DEAŞ yoktu. Doğrudan bizim Suriye'deki çıkarlarımıza zarar vermeye başladığında Türkiye, DEAŞ'a karşı savaşmaya başlamıştı.' ifadelerini kullandı.
- DEAŞ'ın önceliği 'yakın düşman'
DEAŞ'ın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a ettiği hakaretlerin yüzde 10'unu Batılı bir lidere etmediğine işaret eden SETA Vakfı Dış Politika Araştırmaları Direktörü Ulutaş, örgütün Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez'i tekfir ederek, ölümünün caiz olduğu fetvasını verdiğini aktardı.
Ulutaş, DEAŞ'ın dünyasında öncelikli olarak savaşılması gerekenin 'yakın düşman' olduğunu, El Kaide gibi Batılı hedefleri önceleyen 'uzak düşman' anlayışının bulunmadığını vurguladı.
Türkiye'nin mücadelesinin DEAŞ'a hem askeri hem de ideolojik olarak tahribatta bulunduğunu ifade eden Ufuk Ulutaş, örgütün de buna karşılık terör saldırıları düzenlediğini söyledi.
- DEAŞ'ın elebaşı el-Bağdadi'nin çocukluk arkadaşı ile mülakat
Kitabı için Suriye içinden, dışından pek çok askeri ve siyasi aktörle görüşme yaptığını bildiren Ulutaş, Esed rejiminden kopmuş yüksek düzeyli yetkililer ve hatta DEAŞ'ın elebaşı Ebu Bekir el-Bağdadi'nin çocukluk arkadaşı da dahil, terör örgütüne dair doğrudan bilgi sahibi olan isimlerle mülakat yaptığını, kitabında bunlara yer verdiğini anlattı.
Ufuk Ulutaş, çocukluk arkadaşının, el-Bağdadi'nin erken yaşlarda selefi-cihadi düşünceleri benimsediğini anlattığını belirterek, 'Afganistan'ın Sovyetler Birliği tarafından işgalinden sonra bu düşünceleri daha da güçlenmiş ve radikalleşmiş. El-Bağdadi'nin o yıllarda Taliban'dan sitayişle bahsettiğini anlatan arkadaşı, daha sonradan Baasçılarla iş birliği yapsa da gençliğinde Baasçıları tekfir ettiğini söyledi. Çocukluğunda ve gençliğinde çok futbol oynarmış ve arkadaşlarıyla iyi ilişkileri varmış. Fakat siyasi-dini konularda ateşli tartışmalara da girermiş.' diye konuştu.
Ulutaş, Türkçe baskısının çeviri aşamasında olduğunu belirttiği kitabının birkaç ay içinde tamamlanacağı bilgisini de paylaştı.
Kaynak: AA
Ulutaş, 'The State Of Savagery: ISIS in Syria' (Vahşet Devleti: DEAŞ Suriye'de) isimli yeni kitabında DEAŞ'ı 3 ana düzlemde incelediğini belirtti.
Birinci düzlemde terör örgütü DEAŞ'ın ontolojik olarak nerede durduğuna cevap vermeye çalıştığını anlatan Ufuk Ulutaş, 'DEAŞ devlet dışı aktör mü yoksa kendi iddiaları gibi bir devlet olarak mı kabul edilmesi lazım' sorusu üzerinde durduğunu söyledi.
Ulutaş, DEAŞ'ın Ortadoğu'da bazı devletleri geride bırakacak kadar bürokratik, istihbari ve askeri yapılanması bulunduğunu ifade ederek, 2006 sonrasında Irak'ın eski lideri Saddam Hüseyin döneminin istihbaratçı ve subaylarının DEAŞ'ın hem istihbari hem de ordu yapılanmalarının kurulmasında etkili olduğunu hatırlattı.
Kitabın ikinci kısmında, DEAŞ'ın terör stratejisinin kodlarını aradığını dile getiren Ufuk Ulutaş, ilk olarak DEAŞ'ın yayınlarında doğrudan referans göstererek kullandığı Ebubekir Naci'nin 'Vahşetin İdaresi' isimli kitabının analizini yaptığını aktardı.
Kitapta, örgütün, 'hilafet'e giden yolda nasıl bir strateji izlemesi gerektiği, bu stratejilerden en önemlisinin 'kaos' olduğunun anlatıldığını aktaran Ulutaş, DEAŞ gibi selefi-cihadi gruplara doğrudan 'Gidin başarısız devlet örnekleri oluşturmaya çalışın, toplumda güvensizlik hissi oluşturun, kaos hissi oluşturun. İnsanlar, kendilerini bu kaos ortamından kurtaracak bir kurtarıcı arayacaktır. O an geldiğinde kurtarıcının iyi mi kötü mü olduğuna bile bakmayacaktır. Siz o kurtarıcı olmalısınız.' mesajı verildiğini kaydetti.
Ufuk Ulutaş, terör örgütü DEAŞ'ın, Türkiye'de gerçekleştirdiği terör saldırılarıyla da kaos ortamı yaratmayı ve derinleştirmeyi hedeflediğini dile getirdi.
- 'DEAŞ için laikler ile dindarlar arasında fark yok'
Selefi-cihadi akımlar içinde DEAŞ'ın kendine özgü bir 'sapkınlığa' işaret ettiğini söyleyen SETA Vakfı Dış Politika Araştırmaları Direktörü Ulutaş, terör örgütünün yayınlarında İbni Teymiye'den fetvaların kullanıldığını anlattı.
DEAŞ'ın, örgüt elebaşı Ebubekir el-Bağdadi'ye biat etmeyen herkesi ötekileştirdiğini belirten Ulutaş, 'Laik Suriyeli ile dindar bir Türkiye vatandaşı arasında hiçbir fark görmüyor.' değerlendirmesinde bulundu.
DEAŞ'ın bir gece kulübüne saldırdığı gibi, Mescid-i Nebevi'ye de saldırdığına dikkati çeken Ufuk Ulutaş, 'Bu sebepten DEAŞ'ın ideolojisinde, laik-seküler, Türk-Kürt, Alevi-Sünni ayrımı yoktur. Sadece 'biz' ve 'öteki' vardır.' dedi.
- 'Faaliyet yürüttüğü ülkelerdeki sinir uçlarını çok iyi biliyor'
DEAŞ'ın, Esed rejiminden öldürdüğü Şii ve Nusayri'den çok daha fazla Sünni Müslüman öldürdüğüne dikkati çeken Ulutaş, 'Çok stratejik düşünen bir terör örgütü. Faaliyet yürüttüğü ülkelerdeki sinir uçlarını çok iyi bilen, bu sinir uçlarına terör saldırılarında bulunan ve bunun üzerinden siyasal, sosyal sonuçlar elde etmeye çalışan bir terör örgütü.' diye konuştu.
Ortaköy'deki gece kulübüne düzenlenen saldırının bu noktada değerlendirilmesi gerektiğini ifade eden Ufuk Ulutaş, 'Türkiye'de yapay bir hayat tarzı tartışması başlatma çabası yürüttüler. Daha önce HDP'lilere yönelik saldırılarda Türk-Kürt çatışması üretmeye çalıştılar.' şeklinde konuştu.
- 'DEAŞ, topraklarının yüzde 88'ini muhaliflerden aldı'
Kitabın 3'üncü bölümünde DEAŞ'ın Suriye'de savaşan aktörler arasında nerede durduğu konusuna eğildiğini anlatan Ulutaş, örgütün Suriye'ye girdiği andan itibaren ilk hedefinin, rejim ya da Şii milisler değil, Suriyeli muhalifler olduğuna işaret etti.
Ufuk Ulutaş, Ağustos 2016 itibarıyla DEAŞ'ın topraklarının yaklaşık yüzde 88'inin Suriyeli muhaliflerle savaşılarak ya da bazı muhaliflerin örgüte katılmasıyla elde edildiğinin altını çizdi.
Terör örgütü DEAŞ'ın elinde tuttuğu toprakların sadece yüzde 12'sini rejimle savaşarak elde ettiğine dikkati çeken Ulutaş, bu toprakların özel seçilmiş, stratejik hedefler olduğuna ve örgütün mümkün olduğunca rejimle çatışmaktan kaçındığına değindi.
DEAŞ'ın toprak kazanımları ve kayıpları incelendiğinde bir trendin varlığından söz edilebileceğini belirten Ufuk Ulutaş, 'DEAŞ, topraklarının bir kısmını YPG'ye bırakıp çekildi. Muhalefeti ise topraklarını ele geçirmek suretiyle ve liderlerini hedef alarak zayıflattı.' dedi.
Türkiye'nin Suriyeli muhalefete verdiği destekle aslında Suriye'de ilk defa dolaylı da olsa DEAŞ'la savaşan bir aktör olduğuna vurgu yapan Ulutaş, 'Türkiye muhalifler üzerinden DEAŞ ile savaşmaya başladığında Amerika ortada yoktu. Rejimin, Rusya'nın önceliği DEAŞ değildi; hala değil. Herhangi bir Batı ülkesinin gündeminde DEAŞ yoktu. Doğrudan bizim Suriye'deki çıkarlarımıza zarar vermeye başladığında Türkiye, DEAŞ'a karşı savaşmaya başlamıştı.' ifadelerini kullandı.
- DEAŞ'ın önceliği 'yakın düşman'
DEAŞ'ın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a ettiği hakaretlerin yüzde 10'unu Batılı bir lidere etmediğine işaret eden SETA Vakfı Dış Politika Araştırmaları Direktörü Ulutaş, örgütün Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez'i tekfir ederek, ölümünün caiz olduğu fetvasını verdiğini aktardı.
Ulutaş, DEAŞ'ın dünyasında öncelikli olarak savaşılması gerekenin 'yakın düşman' olduğunu, El Kaide gibi Batılı hedefleri önceleyen 'uzak düşman' anlayışının bulunmadığını vurguladı.
Türkiye'nin mücadelesinin DEAŞ'a hem askeri hem de ideolojik olarak tahribatta bulunduğunu ifade eden Ufuk Ulutaş, örgütün de buna karşılık terör saldırıları düzenlediğini söyledi.
- DEAŞ'ın elebaşı el-Bağdadi'nin çocukluk arkadaşı ile mülakat
Kitabı için Suriye içinden, dışından pek çok askeri ve siyasi aktörle görüşme yaptığını bildiren Ulutaş, Esed rejiminden kopmuş yüksek düzeyli yetkililer ve hatta DEAŞ'ın elebaşı Ebu Bekir el-Bağdadi'nin çocukluk arkadaşı da dahil, terör örgütüne dair doğrudan bilgi sahibi olan isimlerle mülakat yaptığını, kitabında bunlara yer verdiğini anlattı.
Ufuk Ulutaş, çocukluk arkadaşının, el-Bağdadi'nin erken yaşlarda selefi-cihadi düşünceleri benimsediğini anlattığını belirterek, 'Afganistan'ın Sovyetler Birliği tarafından işgalinden sonra bu düşünceleri daha da güçlenmiş ve radikalleşmiş. El-Bağdadi'nin o yıllarda Taliban'dan sitayişle bahsettiğini anlatan arkadaşı, daha sonradan Baasçılarla iş birliği yapsa da gençliğinde Baasçıları tekfir ettiğini söyledi. Çocukluğunda ve gençliğinde çok futbol oynarmış ve arkadaşlarıyla iyi ilişkileri varmış. Fakat siyasi-dini konularda ateşli tartışmalara da girermiş.' diye konuştu.
Ulutaş, Türkçe baskısının çeviri aşamasında olduğunu belirttiği kitabının birkaç ay içinde tamamlanacağı bilgisini de paylaştı.