SAÜ'lü Prof. Dr. İnat Güvenlik Konseyi'nin Yapısını Değerlendirdi
Sakarya Üniversitesi (SAÜ) Ortadoğu Araştırmaları Merkezi Müdürü Prof. Dr. Kemal İnat, 70. BM Genel Kurul çalışmaları kapsamında Güvenlik Konseyi’nin yapısının değişmesi taleplerini değerlendirdi.
Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin yapısının değişmesinin uluslararası sistemdeki güç dengelerinin değişmesine bağlı olduğuna işaret eden Prof. Dr. Kemal İnat, “Ortaya yeni ve güçlü aktörler çıkmadığı sürece ABD, Çin, Rusya, İngiltere ve Fransa gibi ülkeler uluslararası sistemin en güçlü aktörleri olmaya devam edecektir. Konseyin uluslararası hukuku reddeden devletlere ya da faktörlere karşı askeri müdahale de dahil olmak üzere çok ciddi yaptırım imkanına sahip. BM’nin en etkili organı olan konseyin savaşların ve hukuk dışı kuvvet kullanımının engellenmesi için geniş yetkilerle donatıldı. Ben BM’yi ’Çok iyi üretilmiş bir makineye motor konulması unutuldu’ diye tanımlarım. Çünkü barışı sağlama konusunda bu kadar kuvvetli etkilerle donatılmış olan konseyin karar alması ile ilgili çok ciddi sorunları söz konusu. Sorun bencilce davranan bu beş devletin konseyde veto hakkını sadece kendilerine vermelerinden kaynaklanıyor” diye konuştu.
Güvenlik Konseyi’nin barışı koruma görevini yerine getirme konusunda hiçbir zaman aktif olamadığını belirten Prof. Dr. İnat sözlerine şöyle devam etti:
“Amerika Birleşik Devletleri, Rusya ve Çin Halk Cumhuriyeti farklı kamplarda yer aldığı için kendi çıkarları nedeniyle barışı koruma konusunda almaları gereken kararları sürekli veto ettiler. BM Güvenlik Konseyinin 15 üyesi olmasına rağmen 5 daimi üyesi olarak bu ülkelerin karşı çıktığı bir kararın alınması maalesef mümkün olmuyor. Bu da BM’nin barışı koruma konusundaki ödevini yapmasının önüne geçen en önemli faktör oldu diyebiliriz. Dünya politikası, mevcut konsey mekanizmasının 1945 yılındaki gücünü yansıtmıyor."
"Dünya politikasında daha etkin hale gelmiş Almanya, Japonya, Brezilya gibi farklı ülkeler de Birleşmiş Milletlerdeki güvenlik konseyine daimi üye olma talebiyle karşımıza çıktılar. Bir de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve Papa Franceso’nun çağrılarına benzer talepler de var. Fakat genellikle bu talepleri dile getiren aktörler mevcut mekanizma tarafından uluslararası sistemden dışlanmaya çalışılıyor. Örneğin geçmişte Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez’e yapılanlar gibi. Chavez’in belki üslubu konusunda biraz sıkıntıları vardı, ancak söylediklerinin yüzde doksanı doğru şeylerdi. Bu talepler her ne kadar haklı olsa da, uluslararası sistemde ilişkiler daha çok güç üzerine şekillendiği için, talepleri dile getirenler köşeye sıkıştırılmaya ve uluslararası sistemin dikkate alınmayacak aktörleri olarak bastırılmaya çalışılıyor. Mevcut güç dengeleri henüz değişmediği için Erdoğan’ın ya da Papa’nın konuyla ilgili haklı talepleri sistemimin sahipleri tarafından mevcut güç dengesini henüz yansıtmayan erken talepler gibi karşılık görüyor.”
“Sistemi değiştirmek isteyen ülkeler kendileri de o mekanizmaya dahil olarak veto yetkisine sahip daimi üye olmak isteyecekler BM’nin hastalıklı yapısının değiştirilmesinin ve gerçekten barışı koruma ödevini yerine getirmesinin sağlanmasının ancak uluslararası sistemdeki güç dengesinin değişmesine bağlı. Ancak yeni ve güçlü aktörler ortaya çıktıkça daha adil bir BM kurulması yönündeki talepler karşılık görebilir. Bu durum olmazsa ABD, Çin, Rusya, İngiltere ve Fransa gibi ülkeler uluslararası sistemin en güçlü aktörleri olmaya devam edecektir.”
Kaynak: İHA
Güvenlik Konseyi’nin barışı koruma görevini yerine getirme konusunda hiçbir zaman aktif olamadığını belirten Prof. Dr. İnat sözlerine şöyle devam etti:
“Amerika Birleşik Devletleri, Rusya ve Çin Halk Cumhuriyeti farklı kamplarda yer aldığı için kendi çıkarları nedeniyle barışı koruma konusunda almaları gereken kararları sürekli veto ettiler. BM Güvenlik Konseyinin 15 üyesi olmasına rağmen 5 daimi üyesi olarak bu ülkelerin karşı çıktığı bir kararın alınması maalesef mümkün olmuyor. Bu da BM’nin barışı koruma konusundaki ödevini yapmasının önüne geçen en önemli faktör oldu diyebiliriz. Dünya politikası, mevcut konsey mekanizmasının 1945 yılındaki gücünü yansıtmıyor."
"Dünya politikasında daha etkin hale gelmiş Almanya, Japonya, Brezilya gibi farklı ülkeler de Birleşmiş Milletlerdeki güvenlik konseyine daimi üye olma talebiyle karşımıza çıktılar. Bir de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve Papa Franceso’nun çağrılarına benzer talepler de var. Fakat genellikle bu talepleri dile getiren aktörler mevcut mekanizma tarafından uluslararası sistemden dışlanmaya çalışılıyor. Örneğin geçmişte Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez’e yapılanlar gibi. Chavez’in belki üslubu konusunda biraz sıkıntıları vardı, ancak söylediklerinin yüzde doksanı doğru şeylerdi. Bu talepler her ne kadar haklı olsa da, uluslararası sistemde ilişkiler daha çok güç üzerine şekillendiği için, talepleri dile getirenler köşeye sıkıştırılmaya ve uluslararası sistemin dikkate alınmayacak aktörleri olarak bastırılmaya çalışılıyor. Mevcut güç dengeleri henüz değişmediği için Erdoğan’ın ya da Papa’nın konuyla ilgili haklı talepleri sistemimin sahipleri tarafından mevcut güç dengesini henüz yansıtmayan erken talepler gibi karşılık görüyor.”
“Sistemi değiştirmek isteyen ülkeler kendileri de o mekanizmaya dahil olarak veto yetkisine sahip daimi üye olmak isteyecekler BM’nin hastalıklı yapısının değiştirilmesinin ve gerçekten barışı koruma ödevini yerine getirmesinin sağlanmasının ancak uluslararası sistemdeki güç dengesinin değişmesine bağlı. Ancak yeni ve güçlü aktörler ortaya çıktıkça daha adil bir BM kurulması yönündeki talepler karşılık görebilir. Bu durum olmazsa ABD, Çin, Rusya, İngiltere ve Fransa gibi ülkeler uluslararası sistemin en güçlü aktörleri olmaya devam edecektir.”