GRAFİKLİ - Filistin Lideri Abbas'ın 'Oslo Resti' Tartışılıyor
KUDÜS - Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın, İsrail'in Oslo ve benzeri anlaşmalara uymadığını belirterek, Filistin'in de artık anlaşmalara uymayacağını söylemesi, "bundan sonra ne olacak?" sorusunu beraberinde getirdi.
Abbas'ın BM'deki açıklamaları Filistinliler arasında büyük sevince yol açsa da herhangi bir takvim öngörmemesi, ayrıntıya yer vermemesi ve bir eylem planı içermemesi nedeniyle "temkinli" karşılanıyor.
Abbas’ın açıklamalarını AA'ya değerlendiren Filistinli uzmanlar, "İsrail'e kapının hala açık bırakıldığı ve Oslo anlaşmasının iptali gibi sert değişikliklerin beklenmemesi gerektiği" görüşünde.
Bununla birlikte Abbas'ın BM Genel Kurulu'ndaki konuşmasında sarf ettiği sözlerin, "İsrail ile geçmişte imzalanan ve bir çok bileşeni olan anlaşmalardan çekildiği mi, bunları askıya aldığı mı, yoksa sadece ileriye dönük olarak çekileceği tehdidinde bulunduğu mu" anlamlarından hangisine geldiğini anlayabilmek için önümüzdeki günlerde uygulamaları görmek gerekecek.
- "Abbas beklemeyi seçti"
Filistin'de Ebu Mazen adıyla anılan Abbas, BM'de dün gerçekleştirdiği konuşmadan günler önce Arap basınına verdiği röportajda, BM'de yapacağı konuşmanın sonunda "bomba gibi bir açıklama" yapacağını belirtmişti.
Filistinli siyaset bilimci ve yazar Mehdi Abdul Hadi, AA muhabirine yaptığı açıklamada, "Abbas'tan beklenen istifa ettiğini ve Filistin otoritesinin artık olmadığını açıklayarak İsrail'in oyalama taktiğine son vermesiydi ancak bu olmadı. İsrail'le yapılan antlaşmalarla ilgili olarak da Abbas 'Ben bunu hemen iptal edeceğim' demedi, eğer ile başlayan ön koşullar koydu. Abbas her zaman beklemeyi seçiyor. Yine beklemeyi seçti. Abbas’ın zor kararlar alabilmesi mümkün gözükmüyor " değerlendirmesinde bulundu.
Abbas'ın BM'deki konuşmasının üç ana ögesi olduğunu belirten Hadi, bunlardan ilkinin "İsrail'in işgal altında tuttuğu topraklarda Filistinlilere yıllardan beri yaşattığı trajedi ve uyguladığı zulüm hakkında BM'ye detaylı bir rapor sunmak" olduğunu belirtti.
İkinci olarak Abbas'ın "Filistin-İsrail sorununun çözümündeki tüm sorumluluğu BM’ye transfer etmiş olduğunu ve çok geç olmadan Filistin’i devlet olarak tanımasını istediğini" belirten Hadi, "Üçüncü olarak ise İsrail'e kapıyı açık bırakarak nasıl karşılık vereceği hakkında spekülasyonlara zemin hazırladı. Abbas hala ofisinde, hala iki devletli bir çözüm için bayrağı dalgalandırıyor" ifadelerini kullandı.
İsrail'in, Abbas'ın bu çıkışına olumlu karşılık vermesininin mümkün gözükmediğini kaydeden Hadi, şöyle devam etti:
"Mevcut İsrail hükümeti aşırı sağcı Siyonistlerden oluşuyor. Bunun için İsral'in olumlu bir adım atmasını beklememek gerekir. Burada devreye girmesi gerekenler ABD, Rusya, BM ve uluslararası toplumun diğer unsurlarıdır. Ancak bu aktörler sahadaki durumu değiştirebilir. Aksi halde Filistinlilerin trajedisi maalesef artarak sürecektir."
- "Mevcut durum sürdürülemez"
İsrail vatandaşı olan Filistinli yazar Odeh Bişarat ise Abbas'ın BM'de sözlerinin, "'Eğer anlaşmalara uymazsanız ben görevi bırakacağım ve Filistin otoritesi karşınızda muhatap olarak bulunmayacak. Bundan sonra Batı Şeria’da olacakların tüm sorumluluğunu da siz üstlenmek durumunda kalacaksınız" anlamına geldiğini söyledi.
Oslo anlaşmasının tek taraflı olarak sadece Filistin tarafından uygulandığını vurgulayan Bişarat, "İsrail’in artık karar vermesi gereken şu: Ya bu anlaşmaya uyacak yada işgal uygulamalarına devam edecek. Filistin otoritesi hiçbir yetki ve gücü olmadan var olmaya devam edemez" dedi.
Filistinliler olarak çok zor bir durum içerisinde olduklarına dikkat çeken Odeh, İsrail'in hak ihlallerinden en önemlisinin, uluslararası hukuka da aykırı olarak sürekli yeni Yahudi yerleşim yerleri kurmaya devam etmesi olduğunu söyledi.
Odeh, "İsrail'in bu uygulaması Batı Şeria’daki durumu değiştirerek bir Filistin devletini imkansız kılıyor. İsrail güçleri buna ek olarak Filistin otoritesinin kontrolü altındaki yerlere istedikleri gibi girerek tutuklamalarda bulunuyor, hatta insanları öldürüyor" diye devam etti.
- "Sivil İntifada" beklentisi
Abbsa’ın söylediklerinin şiddetin devreye gireceği anlamına gelmediğini belirten Odeh, şiddetin İsrail’in istediği şey olduğunu belirtti.
İsrail'in "bakın Filistin otoritesi var, bu Filistin devletinin başlangıcıdır" diye oyalama taktiği güttüğünü ifade eden Odeh, "Abbas'ın açıklamalarının ardından İsrail kendisini zor durumda bulacak. Çünkü Abbas , 'hayır bunların hiçbiri yok, sadece işgal var' diyor" değerlendirmesinde bulundu.
Filistin'de tehlikeli bir dönemden geçildiğini belirten Odeh, Abbsa’ın uluslararası topluma da ciddi bir mesaj vererek devreye girmesini istemiş olduğunu belirtti. Odeh, bu mesajın özellikle de İsrail’i her koşulda destekleyen Amerika'ya yönelik olduğuna dikkat çekti.
- Abbas üzerindeki baskı arttı
Filistin Yönetimi liderinin BM'de sarfettiği sözlerin zamanlaması da dikkat çeken bir başka nokta.
Siyasi analistler Abbas'ın Filistinlilerin kendisine yönelik desteğinin zayıfladığına dikkati çekerek, halkın artık İsrail ile müzakerelerin ve iki devletli çözümün gerçekliğine inanmadığı değerlendirmesinde bulunuyor.
Öte yandan Filistin İslami Direniş Hareketi (Hamas) ve Filistin İslami Cihad Hareketi de dün yaptığı açıklamalarında, Abbas'ın yaptığı konuşmaya bağlı kalması ve bu sözleri hayata geçirmesi gerektiğini belirttiler.
Hamas'tan yapılan yazılı açıklamada, "Abbas'ın, İsrail uymadığı takdirde kendilerinin de anlaşmalara uymayacağı yönündeki açıklaması, bütün Filistin halkının isteği. Ancak bu açıklamanın hayata geçirilmesi lazım" denildi.
Bir an önce Oslo Anlaşması'nın öldüğü ve İsrail tarafını tanımaktan vazgeçildiği ilan edilmeli" ifadelerine yer verilen açıklamada, İsrail ile güvenlik alanındaki koordinasyonun da durdurulması çağrısı yapıldı.
Hamas ve İslami Cihad'ın Ebu Mazen'in BM'deki konuşmasının hemen ardından yaptığı çağrı Abbas üzerindeki baskıyı daha da arttırmış durumda.
- Oslo'nun getirdiği yükümlülükler ve günümüzdeki durum
İsrail Hükümeti ile Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) arasında sürdürülen gizli ve açık görüşmeler,1993 ve 1995 yıllarında "Oslo Barış Antlaşmalarının" imzalanmasıyla sonuçlanmıştı.
Filistin ile İsrail yönetimi arasında 1995'te imzalanan "İkinci Oslo Antlaşması" çerçevesinde Batı Şeria; A, B ve C bölgelerine ayrılmıştı. Yüzde 18'i kapsayan "A bölgesi"nin yönetimi idari ve güvenlik olarak Filistin'e, yüzde 21'lik "B bölgesi"nin idari yönetimi Filistin'e, "güvenliği" İsrail'e devredilirken, yüzde 61'ini kapsayan "C bölgesi"nin "idare ve güvenliği" İsrail'e bırakılmıştı.
Anlaşma metni, İsrail askerlerinin Gazze Şeridi ve Eriha'dan çekilmeleri ile başlayan beş yıllık bir geçiş dönemi öngörüyordu. Bunun yanı sıra, Batı Şeria'nın ve Gazze'de yönetimin Filistin otoritesine teslim edilmesi ile sonuçlanacak geçici bir dönemin belirlenmesi konusunda anlaşılmıştı.
Böylece, 1999 itibariyle tarafların nihai statü anlaşması imzalayacağı ve Filistinlilerin kendi yönetimini oluşturması öngörülüyordu. Filistinlilerin istediği bölgeler Gazze, Batı Şeria ve Doğu Kudüs'tü. Ancak gelişmeler planlanan şekilde olmadı ve İsrail bu taahhütlerine uymadı. Kimi uzmanlara göre, İsrail'in ayak sürümesi ve sözlerini yerine getirmemesi nedeniyle görüşmeler akamete uğradı. 2000 yılında da Filistin halk hareketi olan İkinci İntifada patlak verdi.
Oslo antlaşmasının getirdiği yükümlülüklerden ve İsrail'in ihlallerinden bazıları ise şöyle:
- Yahudi yerleşimciler meselesi
İsrail anlaşmalara aykırı olarak Doğu Kudüs ve Batı Şeria'daki Yahudi yerleşim birimi faaliyetlerine hız kesmeden devam ediyor.
Oslo'ya göre nihai bir anlaşmaya varılmadan önce her iki tarafın da sahadaki durumu değiştirecek adımlar atmaması gerekiyordu. Ancak İsrail, Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Gazze'de (2005 yılına kadar) Yahudi yerleşim yerlerini genişletmeye devam ederek buralardaki durumu kendi lehine değiştirmeye çalıştı. İsrail 2005 yılında Gazze'deki Yahudi yerleşim yerlerine son vererek burayı abluka altına aldı. Yerleşim yerleri inşaatına aralıksız devam ettiği Batı Şeria'da 400 bin, Doğu Kudüs'te ise 200 bin Yahudi yerleşimci bulunuyor.
İsrail, "İkinci Oslo Antlaşması" çerçevesinde "C bölgesi"nin yüzde 61'lik kısmında "idare ve güvenliğinin" kendilerine bırakıldığı gerekçesiyle Filistinlilere imar izni de vermiyor.
- Su paylaşımı
Oslo'nun getirdiği yükümlülüklerden biri de su kaynaklarının paylaşımında tek taraflı adım atılmamasıydı. İsrail bu kurala da uymayarak, Batı Şeria'daki su kullanımını kendi lehine sürekli artırıyor.
Dünya Bankası tarafından 1999 yılında yayımlanan rapora göre, bir Filistinliye Batı Şeria'da düşen su miktarı İsrail'in ihlallerinden dolayı yüzde 25 oranında azaldı.
- Filistinli mahkumların konusu
Antlaşmanın bir başka maddesi ise Filistinli mahkumlar meselesiydi. Buna göre İsrail'in tüm Filistinli ve diğer Arap ülkelerinin vatandaşı olan siyasi tutukluları serbest bırakması gerekiyordu. Ancak bu madde de hayata geçirilmedi.
Bununla birlikte İsrail, Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te hemen hergün onlarca Filistinliyi tutuklamaya devam ediyor. İsrail hapishanelerinde bulunan Filistinli mahkum sayısı 6000'i aşmış durumda.
Bunların yanında Oslo'da öngörülen, "Filistinlilerin kendi toprakları arsında ve yurt dışına seyahat özgürlüğü ile Filistin'de ekonomik malların dolaşımı" gibi birçok konu da İsrail tarafından hayata geçirilmedi.
- Filistin otoritesi Batı Şeria'nın sadece yüzde 318'ine hakim
Oslo Antlaşmalarının ardından Abbas liderliğindeki Filistin Yönetimi Batı Şeria'nın yüzde 18'inde tam yetki sahibi. Gazze'de ise bir başka Filistin hareketi Hamas etkili. Doğu Kudüs dahil geriye kalan tüm bölgeler İsrail işgalinde bulunuyor.
Bunun yanı sıra, Oslo Antlaşmaları ile "ortak güvenlik amaçları" için İsrail ile Filistin otoritesi arasında bir "güvenlik işbirliği" geliştirildi. Böylece taraflar kendileri için ortak tehdit olarak gördükleri durumlarda işbirliği halinde hareket edecek ve bilgi paylaşımında bulanacaktı. Ancak bu antlaşma da tek taraflı olarak İsrail'in lehine işledi. İsrail güçleri bu sayede istediği zaman Filistin otoritesinin kontrolü altındaki bölgelere girerek operasyonlarda bulanabiliyor.
- Abbas'ın tepki gösterdiği noktalar
Abbas, BM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, İsrail'in Oslo antlaşması ve benzeri antlaşmalara uymadığını belirterek, Filistin'in de artık antlaşmalara uymayacağını söylemişti.
Mescid-i Aksa'daki gelişmeler konusunda da tüm dünyanın dikkatini çekmek istediğini söyleyen Abbas, İsrail'in illegal yerleşimcilerin ve radikallerin Mescid-i Aksa'ya girmelerini sağladığını, Müslümanların ibadetlerini engellediğini dile getirerek, "İsrail, Mescid-i Aksa'ya girerek büyük hata yaptı. Çünkü biz buna izin vermeyeceğiz. Filistin halkı, tüm dünya Müslümanlarını üzen İsrail'in bu yasa dışı planını uygulamasına izin vermeyecek" demişti.
İsrail hükümetine illegal eylemleri durdurma çağrısı da yapan Abbas, uluslararası toplum ve BM'den de bu konuda kendilerine destek vermesini istemişti.
Bu konuşmadan ve önceki açıklamalardan yola çıkılırsa, Filistinlilerin şikayet ettiği başlıca noktalar, "Yahudi yerleşimci sayısının hızla artması, Mescid-i Aksa'ya yönelik ihlaller ve Filistin Yönetimine Doğu Kudüs ve Batı Şeria'daki belli bölgelerde tam yetki verilmemesi" olarak gösterilebilir.
Uzmanlar, İsrail'in söz konusu uygulamalarının Filistinlilere ciddi bir ekonomik maliyeti olduğunu ve öz kaynaklarından yeterince faydalanamamaları nedeniyle İsrail'e ciddi bir bağımlılık duymalarına yol açtığını belirtiyor.
Kaynak: AA
Abbas’ın açıklamalarını AA'ya değerlendiren Filistinli uzmanlar, "İsrail'e kapının hala açık bırakıldığı ve Oslo anlaşmasının iptali gibi sert değişikliklerin beklenmemesi gerektiği" görüşünde.
Bununla birlikte Abbas'ın BM Genel Kurulu'ndaki konuşmasında sarf ettiği sözlerin, "İsrail ile geçmişte imzalanan ve bir çok bileşeni olan anlaşmalardan çekildiği mi, bunları askıya aldığı mı, yoksa sadece ileriye dönük olarak çekileceği tehdidinde bulunduğu mu" anlamlarından hangisine geldiğini anlayabilmek için önümüzdeki günlerde uygulamaları görmek gerekecek.
- "Abbas beklemeyi seçti"
Filistin'de Ebu Mazen adıyla anılan Abbas, BM'de dün gerçekleştirdiği konuşmadan günler önce Arap basınına verdiği röportajda, BM'de yapacağı konuşmanın sonunda "bomba gibi bir açıklama" yapacağını belirtmişti.
Filistinli siyaset bilimci ve yazar Mehdi Abdul Hadi, AA muhabirine yaptığı açıklamada, "Abbas'tan beklenen istifa ettiğini ve Filistin otoritesinin artık olmadığını açıklayarak İsrail'in oyalama taktiğine son vermesiydi ancak bu olmadı. İsrail'le yapılan antlaşmalarla ilgili olarak da Abbas 'Ben bunu hemen iptal edeceğim' demedi, eğer ile başlayan ön koşullar koydu. Abbas her zaman beklemeyi seçiyor. Yine beklemeyi seçti. Abbas’ın zor kararlar alabilmesi mümkün gözükmüyor " değerlendirmesinde bulundu.
Abbas'ın BM'deki konuşmasının üç ana ögesi olduğunu belirten Hadi, bunlardan ilkinin "İsrail'in işgal altında tuttuğu topraklarda Filistinlilere yıllardan beri yaşattığı trajedi ve uyguladığı zulüm hakkında BM'ye detaylı bir rapor sunmak" olduğunu belirtti.
İkinci olarak Abbas'ın "Filistin-İsrail sorununun çözümündeki tüm sorumluluğu BM’ye transfer etmiş olduğunu ve çok geç olmadan Filistin’i devlet olarak tanımasını istediğini" belirten Hadi, "Üçüncü olarak ise İsrail'e kapıyı açık bırakarak nasıl karşılık vereceği hakkında spekülasyonlara zemin hazırladı. Abbas hala ofisinde, hala iki devletli bir çözüm için bayrağı dalgalandırıyor" ifadelerini kullandı.
İsrail'in, Abbas'ın bu çıkışına olumlu karşılık vermesininin mümkün gözükmediğini kaydeden Hadi, şöyle devam etti:
"Mevcut İsrail hükümeti aşırı sağcı Siyonistlerden oluşuyor. Bunun için İsral'in olumlu bir adım atmasını beklememek gerekir. Burada devreye girmesi gerekenler ABD, Rusya, BM ve uluslararası toplumun diğer unsurlarıdır. Ancak bu aktörler sahadaki durumu değiştirebilir. Aksi halde Filistinlilerin trajedisi maalesef artarak sürecektir."
- "Mevcut durum sürdürülemez"
İsrail vatandaşı olan Filistinli yazar Odeh Bişarat ise Abbas'ın BM'de sözlerinin, "'Eğer anlaşmalara uymazsanız ben görevi bırakacağım ve Filistin otoritesi karşınızda muhatap olarak bulunmayacak. Bundan sonra Batı Şeria’da olacakların tüm sorumluluğunu da siz üstlenmek durumunda kalacaksınız" anlamına geldiğini söyledi.
Oslo anlaşmasının tek taraflı olarak sadece Filistin tarafından uygulandığını vurgulayan Bişarat, "İsrail’in artık karar vermesi gereken şu: Ya bu anlaşmaya uyacak yada işgal uygulamalarına devam edecek. Filistin otoritesi hiçbir yetki ve gücü olmadan var olmaya devam edemez" dedi.
Filistinliler olarak çok zor bir durum içerisinde olduklarına dikkat çeken Odeh, İsrail'in hak ihlallerinden en önemlisinin, uluslararası hukuka da aykırı olarak sürekli yeni Yahudi yerleşim yerleri kurmaya devam etmesi olduğunu söyledi.
Odeh, "İsrail'in bu uygulaması Batı Şeria’daki durumu değiştirerek bir Filistin devletini imkansız kılıyor. İsrail güçleri buna ek olarak Filistin otoritesinin kontrolü altındaki yerlere istedikleri gibi girerek tutuklamalarda bulunuyor, hatta insanları öldürüyor" diye devam etti.
- "Sivil İntifada" beklentisi
Abbsa’ın söylediklerinin şiddetin devreye gireceği anlamına gelmediğini belirten Odeh, şiddetin İsrail’in istediği şey olduğunu belirtti.
İsrail'in "bakın Filistin otoritesi var, bu Filistin devletinin başlangıcıdır" diye oyalama taktiği güttüğünü ifade eden Odeh, "Abbas'ın açıklamalarının ardından İsrail kendisini zor durumda bulacak. Çünkü Abbas , 'hayır bunların hiçbiri yok, sadece işgal var' diyor" değerlendirmesinde bulundu.
Filistin'de tehlikeli bir dönemden geçildiğini belirten Odeh, Abbsa’ın uluslararası topluma da ciddi bir mesaj vererek devreye girmesini istemiş olduğunu belirtti. Odeh, bu mesajın özellikle de İsrail’i her koşulda destekleyen Amerika'ya yönelik olduğuna dikkat çekti.
- Abbas üzerindeki baskı arttı
Filistin Yönetimi liderinin BM'de sarfettiği sözlerin zamanlaması da dikkat çeken bir başka nokta.
Siyasi analistler Abbas'ın Filistinlilerin kendisine yönelik desteğinin zayıfladığına dikkati çekerek, halkın artık İsrail ile müzakerelerin ve iki devletli çözümün gerçekliğine inanmadığı değerlendirmesinde bulunuyor.
Öte yandan Filistin İslami Direniş Hareketi (Hamas) ve Filistin İslami Cihad Hareketi de dün yaptığı açıklamalarında, Abbas'ın yaptığı konuşmaya bağlı kalması ve bu sözleri hayata geçirmesi gerektiğini belirttiler.
Hamas'tan yapılan yazılı açıklamada, "Abbas'ın, İsrail uymadığı takdirde kendilerinin de anlaşmalara uymayacağı yönündeki açıklaması, bütün Filistin halkının isteği. Ancak bu açıklamanın hayata geçirilmesi lazım" denildi.
Bir an önce Oslo Anlaşması'nın öldüğü ve İsrail tarafını tanımaktan vazgeçildiği ilan edilmeli" ifadelerine yer verilen açıklamada, İsrail ile güvenlik alanındaki koordinasyonun da durdurulması çağrısı yapıldı.
Hamas ve İslami Cihad'ın Ebu Mazen'in BM'deki konuşmasının hemen ardından yaptığı çağrı Abbas üzerindeki baskıyı daha da arttırmış durumda.
- Oslo'nun getirdiği yükümlülükler ve günümüzdeki durum
İsrail Hükümeti ile Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) arasında sürdürülen gizli ve açık görüşmeler,1993 ve 1995 yıllarında "Oslo Barış Antlaşmalarının" imzalanmasıyla sonuçlanmıştı.
Filistin ile İsrail yönetimi arasında 1995'te imzalanan "İkinci Oslo Antlaşması" çerçevesinde Batı Şeria; A, B ve C bölgelerine ayrılmıştı. Yüzde 18'i kapsayan "A bölgesi"nin yönetimi idari ve güvenlik olarak Filistin'e, yüzde 21'lik "B bölgesi"nin idari yönetimi Filistin'e, "güvenliği" İsrail'e devredilirken, yüzde 61'ini kapsayan "C bölgesi"nin "idare ve güvenliği" İsrail'e bırakılmıştı.
Anlaşma metni, İsrail askerlerinin Gazze Şeridi ve Eriha'dan çekilmeleri ile başlayan beş yıllık bir geçiş dönemi öngörüyordu. Bunun yanı sıra, Batı Şeria'nın ve Gazze'de yönetimin Filistin otoritesine teslim edilmesi ile sonuçlanacak geçici bir dönemin belirlenmesi konusunda anlaşılmıştı.
Böylece, 1999 itibariyle tarafların nihai statü anlaşması imzalayacağı ve Filistinlilerin kendi yönetimini oluşturması öngörülüyordu. Filistinlilerin istediği bölgeler Gazze, Batı Şeria ve Doğu Kudüs'tü. Ancak gelişmeler planlanan şekilde olmadı ve İsrail bu taahhütlerine uymadı. Kimi uzmanlara göre, İsrail'in ayak sürümesi ve sözlerini yerine getirmemesi nedeniyle görüşmeler akamete uğradı. 2000 yılında da Filistin halk hareketi olan İkinci İntifada patlak verdi.
Oslo antlaşmasının getirdiği yükümlülüklerden ve İsrail'in ihlallerinden bazıları ise şöyle:
- Yahudi yerleşimciler meselesi
İsrail anlaşmalara aykırı olarak Doğu Kudüs ve Batı Şeria'daki Yahudi yerleşim birimi faaliyetlerine hız kesmeden devam ediyor.
Oslo'ya göre nihai bir anlaşmaya varılmadan önce her iki tarafın da sahadaki durumu değiştirecek adımlar atmaması gerekiyordu. Ancak İsrail, Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Gazze'de (2005 yılına kadar) Yahudi yerleşim yerlerini genişletmeye devam ederek buralardaki durumu kendi lehine değiştirmeye çalıştı. İsrail 2005 yılında Gazze'deki Yahudi yerleşim yerlerine son vererek burayı abluka altına aldı. Yerleşim yerleri inşaatına aralıksız devam ettiği Batı Şeria'da 400 bin, Doğu Kudüs'te ise 200 bin Yahudi yerleşimci bulunuyor.
İsrail, "İkinci Oslo Antlaşması" çerçevesinde "C bölgesi"nin yüzde 61'lik kısmında "idare ve güvenliğinin" kendilerine bırakıldığı gerekçesiyle Filistinlilere imar izni de vermiyor.
- Su paylaşımı
Oslo'nun getirdiği yükümlülüklerden biri de su kaynaklarının paylaşımında tek taraflı adım atılmamasıydı. İsrail bu kurala da uymayarak, Batı Şeria'daki su kullanımını kendi lehine sürekli artırıyor.
Dünya Bankası tarafından 1999 yılında yayımlanan rapora göre, bir Filistinliye Batı Şeria'da düşen su miktarı İsrail'in ihlallerinden dolayı yüzde 25 oranında azaldı.
- Filistinli mahkumların konusu
Antlaşmanın bir başka maddesi ise Filistinli mahkumlar meselesiydi. Buna göre İsrail'in tüm Filistinli ve diğer Arap ülkelerinin vatandaşı olan siyasi tutukluları serbest bırakması gerekiyordu. Ancak bu madde de hayata geçirilmedi.
Bununla birlikte İsrail, Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te hemen hergün onlarca Filistinliyi tutuklamaya devam ediyor. İsrail hapishanelerinde bulunan Filistinli mahkum sayısı 6000'i aşmış durumda.
Bunların yanında Oslo'da öngörülen, "Filistinlilerin kendi toprakları arsında ve yurt dışına seyahat özgürlüğü ile Filistin'de ekonomik malların dolaşımı" gibi birçok konu da İsrail tarafından hayata geçirilmedi.
- Filistin otoritesi Batı Şeria'nın sadece yüzde 318'ine hakim
Oslo Antlaşmalarının ardından Abbas liderliğindeki Filistin Yönetimi Batı Şeria'nın yüzde 18'inde tam yetki sahibi. Gazze'de ise bir başka Filistin hareketi Hamas etkili. Doğu Kudüs dahil geriye kalan tüm bölgeler İsrail işgalinde bulunuyor.
Bunun yanı sıra, Oslo Antlaşmaları ile "ortak güvenlik amaçları" için İsrail ile Filistin otoritesi arasında bir "güvenlik işbirliği" geliştirildi. Böylece taraflar kendileri için ortak tehdit olarak gördükleri durumlarda işbirliği halinde hareket edecek ve bilgi paylaşımında bulanacaktı. Ancak bu antlaşma da tek taraflı olarak İsrail'in lehine işledi. İsrail güçleri bu sayede istediği zaman Filistin otoritesinin kontrolü altındaki bölgelere girerek operasyonlarda bulanabiliyor.
- Abbas'ın tepki gösterdiği noktalar
Abbas, BM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, İsrail'in Oslo antlaşması ve benzeri antlaşmalara uymadığını belirterek, Filistin'in de artık antlaşmalara uymayacağını söylemişti.
Mescid-i Aksa'daki gelişmeler konusunda da tüm dünyanın dikkatini çekmek istediğini söyleyen Abbas, İsrail'in illegal yerleşimcilerin ve radikallerin Mescid-i Aksa'ya girmelerini sağladığını, Müslümanların ibadetlerini engellediğini dile getirerek, "İsrail, Mescid-i Aksa'ya girerek büyük hata yaptı. Çünkü biz buna izin vermeyeceğiz. Filistin halkı, tüm dünya Müslümanlarını üzen İsrail'in bu yasa dışı planını uygulamasına izin vermeyecek" demişti.
İsrail hükümetine illegal eylemleri durdurma çağrısı da yapan Abbas, uluslararası toplum ve BM'den de bu konuda kendilerine destek vermesini istemişti.
Bu konuşmadan ve önceki açıklamalardan yola çıkılırsa, Filistinlilerin şikayet ettiği başlıca noktalar, "Yahudi yerleşimci sayısının hızla artması, Mescid-i Aksa'ya yönelik ihlaller ve Filistin Yönetimine Doğu Kudüs ve Batı Şeria'daki belli bölgelerde tam yetki verilmemesi" olarak gösterilebilir.
Uzmanlar, İsrail'in söz konusu uygulamalarının Filistinlilere ciddi bir ekonomik maliyeti olduğunu ve öz kaynaklarından yeterince faydalanamamaları nedeniyle İsrail'e ciddi bir bağımlılık duymalarına yol açtığını belirtiyor.